KOMİSYON KONUŞMASI

ESİN KARA (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben, Kurum yöneticilerimize hoş geldiniz diyorum.

Biz KİT Komisyonu olarak çalışmalarımızda kamu iktisadi teşekküllerinin çalışmalarında başarılı olmalarını, onların devam etmelerini, bu yönde her zaman için destek olmaya çalışıyoruz. Yorumlarımızı yaparken ya da eleştirilerimizi yaparken kurumun yöneticilerinin her zaman iyi niyetli olduklarını da düşünüyoruz. Arkadaşlarımız da kendi bilgileri çerçevesinde yorumlarını yapıyorlar. Şimdi, ben de bir mali müşavir olarak yorum yapmak istiyorum. Kemal Bey az önce yorumlar yaptı, ben böyle "Acaba ben muhasebeyi okumadım mı, yanlış mı biliyorum?" gibi düşünmeye başladım.

BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Mustafa Bey.

ESİN KARA (Konya) - "Mustafa Bey" çok özür dilerim.

AHMET KAYA (Trabzon) - Kemal ağabey daha başlamadı.

ESİN KARA (Konya) - Kemal ağabey, size sataşmıyorum bu arada.

Muhasebesel veriler verilince dedim ki: Ya, acaba ben mi yanlış biliyorum? Şimdi, muhasebede bilançonun kalemleri bellidir: Dönen varlıklar, duran varlıklar aktifi; yabancı kaynaklar, uzun vadeli, kısa vadeli yabancı kaynaklar pasifi ve öz kaynaklar da yine pasifimizi oluşturur. Biz bu öz kaynaklar içerisinde çeşitli rasyolar yaparız yani mali tablolarımızı değerlendirirken gelir tablosu ve bilanço üzerinden rasyolar çıkarırız ve mesela az önce stoklar üzerine değindi. Dedi ki: "Stoklarınız niye bu kadar kalmış?" Stok yöntemleri içerisinde mesela LIFO, FIFO "first in, first out" "next in, first out" "highest in, first out" yani hangisini ya da hareketli ortalama yöntemini kullanmanız bile stok rakamınızın yıl sonunda değişmesine neden olabilir. Kurum da ben okuduğum kadarıyla, FIFO'yu yani "ilk giren, ilk çıkarı" kullanıyor. Çünkü niye? Ürünlerinin bir zaman aşımı var, belirli bir ekonomik ömrü var; bu nedenden dolayı FIFO'yu kullanması bizim vergi kanunlarımıza göre normaldir ya da şimdi öz kaynakları değerlendirirken biz öz kaynakların kârlılığını değerlendiririz, sermayeyi değerlendirirken ödenmiş sermayeye yani net sermayesine bakarız ama 50 bin TL sermayeyle trilyon dolarları kazanan firmalar vardır. Bu bilançonun ya da gelir tablosunun çok farklı bir ikilemidir. Bunları değerlendirirken bir bütün hâlinde, tüm rasyo ve verileri bir hâlde yorumlayarak bütün oransal rakamları çıkararak konuşmamız gerekmektedir.

Ben şimdi kurumumuzla ilgili olarak zaten normal denetim faaliyetlerimizde bu tarz gördüğüm sıkıntılar olduğu zaman söylüyorum. Öz kaynaklarla ilgili, evet, biz her zaman için -burada Sayıştaydan meslektaş arkadaşlarımız da var- deriz ki: Yabancı kaynakların üstünde olsun, öz kaynak verimlilik oranı yüksek olsun. Zaten kurum da bunun bilincinde olduğu için eğer bir zarar etme durumu varsa bunun sübvansesine yani devlet tarafından bir sermaye arttırımı; iki, buraya bir ödenek hâlinde verilmesi şeklinde bunu sübvanse edebilir. Zaten bununla ilgili cevabı da vermişler, "Öz kaynaklarımız güçlendiriliyor." demişler.

Kurumun, evet, zarar edebilmesi, maliyetlerinin yüksek olması normaldir çünkü vatandaşımıza biz serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı bir dönemde fiyatlar... Ben bugün bunu yaptım, etiketi yarın 100 lira, etiketi 160 lira yaptığım... Dolar düştü, yükseldi, kafama göre rakamları ayarladığımız bir yerde vatandaşımızın ucuz et yemesi için bu kurum gerekirse zararına satış yapmak zorundadır.

Şimdi, yine, değineceklerimizden bir tanesi: Evet, dışarıdan et alımı varmış. Maalesef, evet, biz de hayvancılığın keşke kendi çiftliklerimizde, kendi üreticilerimizle, kendi çiftçilerimizle yapılması ve Türkiye'nin fazlasıyla yurt dışında da satar hâle gelmesi tabii ki bizim de talebimizdir. Ama bu durumda bazen sizin üretemediğinizi ya da dışarıda ucuz üretileni sizin de alarak fiyatlarınızı dengelemeniz gerekebilecektir. Benim bu konuda şöyle ufak da bir tavsiyem olacak: Sayın Başkanım, Paraguay Dostluk Grubu olarak biz geçen haziranda dokuz gün Paraguay'ı ziyaret ettik. Orada aslında gördüğümüz şey -Güney Amerika ülkelerin ilk defa ziyaretimdi benim ve çok da mutlu oldum- dışarıdan gelenlere toprak satışları var; 10 dönümü, 10 bin metrekaresini 300 dolar gibi bir fiyattan satıyorlar, bildiğiniz Amazon Ormanları. Bize söyledikleri şu -biz her alanda görüşmeler yaptık- büyükbaş hayvanları doğaya saldıklarını, kışın bile yaklaşık 20 derece ikliminin olduğunu, en son hayvanları altı yedi ay sonra doğadan geri topladıklarını, birkaç tanesini timsahın kaptığını ama onun dışında dünyanın en güzel etini ve doğal etini büyükbaşta ürettiklerini söylüyorlardı; et tüketimi de çok fazlaydı, çok da avantajlı fiyatlardı. Belki Türkiye oradan toprak satın alma -çünkü yabancılara satışları varmış- belki kiralama, belki TİGEM vasıtasıyla orada kendi çiftçilerimizle de üretebilmek... Çünkü eğer bizim çayırlarımız yetmiyorsa başkasınınkini kiralar yine biz kullanabiliriz. Yani her şekilde ülke olarak avantajlı duruma düşmemiz bizim için değerlendirilebilecek bir konudur diyorum.

Tüm arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum.