| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, ç) Devlet Personel Başkanlığı d) Avrupa Birliği Bakanlığı e) Türk Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 13 .02.2016 |
LALE KARABIYIK (Bursa) - Sayın Bakan, Sayın Komisyon üyeleri ve milletvekilleri, değerli bürokratlar ve basın emekçileri; sizin sunumunuzdan aldığım birkaç nokta üzerinde duracağım öncelikle.
Sayın Bakan, işsizlik oranı görünenden aslında daha yüksek, siz de biliyorsunuz ve istihdam yaratmada maalesef sorunlarımız var. Aslında büyüme var az da olsa ama bu, istihdam yaratmayan bir büyüme çünkü yatırıma dönüşemeyen bir büyüme. Birtakım risklerimiz var ve risk primimiz yüksek bildiğiniz gibi.
Şimdi, istihdam yaratma oranında çok iyi sıralarda değiliz. İstihdam yaratma oranında yüzde 50'lerdeyiz filan ama yüzde 80 olan ortamalar var, İsviçre'yle falan kıyaslamıyorum ama biraz daha bu konuda çaba sarf etmemiz gerekiyor. Yine, 34 ülke içerisinde de en kötü 2'nci ülkeyiz istihdam yaratma oranında yani çok da iyi görmeyelim. Çok iyi görmeyelim ki bundan sonraki çalışmalarımız daha iyileştirme yönünde olabilsin.
Yine 29 yaş ortalaması var biliyorsunuz Türkiye'de yani genç nüfusumuz var. Aslında bu, bir avantaj ve bu avantajı fırsata dönüştüren ülkeler sıçramada, atılımlarda başarılı oldular bildiğimiz gibi ve yirmi yıl içerisinde çalışabilir nüfustaki artış yani 15-65 yaş grubu daha da fazla olacak. Bunu da biliyorsunuz, TÜİK verilerinde de var. O zaman, ciddi bir istihdam politikasına ihtiyaç var çünkü bu yirmi yıl içerisindeki artışı karşılamaya ihtiyacımız var. Biz, genç ama işsiz olan bu gruba aslında kayıp nesil diyoruz yani teknik olarak terimi bu. Türkiye'de de kayıp bir nesil var. Aslında, üniversite mezunu genç işsizlerin oranına baktığınızda yüzde 30'larda, OECD ortalaması ise yüzde 15'tir. Burada da tabii önemli bir sıkıntı var diye düşünüyorum.
Yine, engelli istihdamı konusunda aslında az önce de söylendi, boş kadroların yeniden gözden geçirilmesi, buradaki envanterin çıkarılması ve en iyi şekilde engelli istihdamı konusunda buna son derece önem veriyoruz ve özellikle ben sosyal politikalardan sorumlu bir Genel Başkan Yardımcısı olarak bu envanterleri çıkarıyorum ama eksik olduğunu rakamlardan görmek mümkündür.
Yine, ara eleman yetiştirme konusunda eksikler var. Biz, projelerimizde de organize sanayi bölgelerinde iş garantili bir şekilde meslek liselerine ihtiyaç duyulduğunu ifade etmiştik. Bazı illerimizde, nabız tuttuğunuzda siz de görmüşsünüzdür, bazen biz "İşsizlik var." diyoruz ama bazen de çalıştıracak eleman bulunamıyor. İşte, buradaki sıkıntı ara eleman eksikliğinden. Burada eğitime aslında son derece önem vermek lazım.
Başka bir nokta, asgari ücret. Asgari ücret konusunda, biz 1.500 lira olması gerektiğini ifade ederken yüklerde, işverene ve iş görene yansıyan yükler konusunda da bir çalışma yapmıştık. İşte, artık oralara girmiyoruz, "Nasıl, hangi kaynakla?" filan, onları geçtik ama bakın, bu, bütçeye bir yük getiriyordu evet ama bütçenin olanaklarını ileride daha artıracak bir adımdı bu ve biz burada sorunlar çıkacağını ifade etmiştik, yani eğer siz bu yükleri yüklenmezseniz sorunların çıkacağını ifade etmiştik ve çok geçmedi, iş gören daha asgari ücretin artışını cebine almadan, daha enflasyona etkisini yapmadan anında şu başladı: "Asgari ücret arttığı için enflasyona etkisi olacak."
Şimdi, Anadolu'da bazı yerlerde duyuyoruz, "Cumhuriyet Halk Partisi asgari ücreti artırın dedi, biz de artırdık ama şimdi de böyle sıkıntılar var..." Yani bizim "Artırın, artıralım." dediğimiz modelde gerçekten bu tür sıkıntılara yer olmayacaktı, çünkü bütçeye getirdiği yükü bütçenin olanaklarını artırma etkisiyle aslında ortadan kaldıracaktı, bunu bir kez daha dile getirmek istiyorum. Çünkü bu şekilde istihdam artışına engel olunabilir, bunun zararı iş görene olabilir.
Şimdi, bir başka nokta, çalışma güvenliği asla yok edilmemeli Sayın Bakan. Zaten Türkiye'de sendikalaşma oranında bir sorunumuz olduğu kesin. Yani bakın, 2003'te yüzde 57,5 sendikalaşma oranı, o tarihteki iş gören sayısına göre yüzde 57,5 ama şu anda yüzde 9,45. Aslında OECD ortalaması yüzde 17, Avrupa Birliği ortalaması yüzde 23. Şimdi, "Yüzde 9,5" dedim ama ben, yani "Yüzde 9,45" dedim ama OECD'nin tanımına göre 9,45 bile değil. Ne biliyor musunuz aslında? 4,5'lerde. Neden? Çünkü OECD'nin tanımıyla bizim tanımımız arasında bir fark var. Yani şunu demek istiyorum: Sendikalaşma ayrı bir şey, toplu sözleşmelerden yararlanma ayrı bir şey. Bizde hem sendikalı hem de toplu sözleşmeden yararlanma oranına baktığınızda yüzde 5'i geçmiyor. Ama sadece sendikalaşma oranı dediğinizde 9,45'lerde, 9,5'lerde yer alıyor.
Şimdi, gelelim özel istihdam büroları olayına. Tarihi yanlış almadıysam 8 Şubat 2016'da -yanlışsa düzeltin lütfen- Hükûmet tarafından Özel İstihdam Büroları Tasarısı Meclise sunuldu değil mi, yanılmıyorum.
Şimdi, özel istihdam büroları üzerinden getirilecek yasal düzenlemeyle emeğin pazarda bir meta gibi alınıp satılması aslında hiç de doğru değil. Hâlen Türkiye'de 438 özel istihdam bürosu var. Ha, bunlar sadece iş bulma konusunda da çalışabilirler ama kiralama konusunda çalışanlar da gerçekten yok değil. Ha, bu sistem tabii neyi getiriyor? Burada işveren aslında özel istihdam bürosu oluyor, yani bütün sosyal güvenlik işlemlerini yapan özel istihdam bürosu ve iş gören aslında ondan talimat alıyor. Ne kadar sürede? Sözleşme süresi boyunca. Yani bu az önce de belirtildiği gibi çalışma barışı üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Emek piyasası reformunun aslında önceliği bu olmamalı, farklı olmalı. Türkiye'de emekçiler OECD ülkeleri arasında en uzun süre çalışanlar aslında Sayın Bakan, haftada elli saat çalışma tempoları var. Aslında işte bu emek piyasası reformu bunları iyileştirebilmeli.
Evet, "emeğin verimliliği" diyoruz ama emeğin verimliliği mesleki eğitimden, kabiliyet ve kapasitenin artırılmasından, alet edevat, teknoloji ve iş modelinden geliyor aslında, bunu da dikkate almakta yarar var. Eğer bu şekilde gidilirse, biz ne parlak beyinleri dünyadan çekebiliriz ne de elimizdekileri tutmamız mümkün olur, bunun da altını çizmek istiyorum.
Bir başka nokta, az önce ifadenizde yakalamıştım, "Her hastaneye gidebiliyorlar, sağlık koşulları iyileşti." filan gibi ifadeniz oldu. Evet Sayın Bakan gidiyorlar, katkı payı öderlerse gidiyorlar. İlaçta ve hastanede katkı payı onları rahatsız ediyor. Seçim ortamında sizler de gezdiniz, bizler de gezdik, tek şikâyet, en büyük şikâyet katkı payıydı. Yine randevu sisteminde sıkıntılar vardı. Özel hastanelere de gidebiliyorlar ama özel hastanenin maliyetinin veya ücretinin diyelim devlet tarafından karşılanan kısmının yüzde 200 oranını da kendi ceplerinden vermeleri gerekiyor. Bunu burada tartışmaya açmayacağım, çünkü Sağlık Bakanlığının bütçesi görüşülürken bunu çok farklı rakamlarla, ispatlarla dile getirmiştik, o yüzden burada çok oyalanmayacağım onun için.
Evet, emekli maaşlarının artışını siz yeterli buluyorsunuz gibi algıladım ama maalesef yeterli değil. Ben Mecliste bir konuşma yaparken -şu anda o formülasyon yanımda değil ama- teknik olarak ifade etmiştim o formülasyonu. Bu 100 liralık artış zaten olması gereken bir artıştı, yani eğer o zaten yapılmasaydı, aşağı düşecekti. Bu şekilde 100 lirayla yerini korudu, bir artış olmadı. İsterseniz ben bunun formülasyonunu -tabii, sizler de bilirsiniz gerçi- burada getirip size ispatlayabilirim. Yani fayda sağlayan veya bir alım gücü yükselten bir artış değildir.
Bir başka nokta kıdem tazminatı konusu. Her seçim öncesinde gelir, seçim sonrasında da öyle muallakta kalır. Burada bir cümle söylemek istiyorum, çok konuşulacaktır bu konuda ama. Tasarruf ilişkisi kuruluyor, yani tasarruf adı ama ön planda olan tasarruf değil, burada iş görenin hakkı olarak bu konuya bakmak, yaklaşmak lazım, onun da altını çizmek istedim.
Yine, Suriyelilerin çalışma izni konusunda bir çalışmanız var. Yani tamam ama acaba şunu soruyorum: Hani, uzun vadeli bir projeksiyon yapıldı mı? Yani karşıyız filan demiyorum ama uzun vadeli bir projeksiyon yapılıp da etki analizi ortaya çıkartıldı mı? Yani kaç yıldır Suriyelilerin ekonomiye, istihdama etkileri ölçüldü mü geçmişe dönük olarak ve bundan sonra...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karabıyık, ek süre veriyorum.
LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkür ediyorum.
Bundan sonraki dönem için, örneğin üç yıllık, beş yıllık, on yıllık bir süreç için bu belirsizlik ortamında -ne yapılacak, ne yapacaklarının belirsizliği ortamında- bir projeksiyon ya da etki analizi çıkarılarak mı böyle bir şeye karar verildi, ben sadece bunu sormak istedim.
Yine, son noktada şunu ifade edeceğim: "Esnek çalışma" diyoruz, esnek çalışmaya tamam karşı değiliz ama iş güvencesini sağlamadan esnek çalışma olursa bunun eksileri fazla olur. Yani tam olarak iş güvencesi yok hatta geçen torba kanundaki maddelerde de gördük, tam olarak çalışma saatleri bile belirlenmeden burada esnek çalışma, kadınlara doğum izni filan geçirdik. Ama bu birtakım kaoslara sebebiyet verebilir diye de altını çizmiştik. Yani esnek çalışmanın olması için iş güvencesinin sağlanması lazım. Bu, iş görenin aleyhine olur eğer iş güvencesi tam olarak sağlanmadan esnek çalışma yapılırsa, ikisini birlikte düşünmek lazım diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.