| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, ç) Devlet Personel Başkanlığı d) Avrupa Birliği Bakanlığı e) Türk Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 13 .02.2016 |
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Müsaade ederseniz, ben sırasıyla şuradan ilk sözü alandan itibaren başlayayım.
Yine müsaade ederseniz, özellikle burada gelen soruların belirlenen iki temel yoğunluğu. Bunlardan bir tanesi, isminde anlaşamadığımız ama bizim "güvenceli esneklik" olarak söylediğimiz, özellikle kıymetli Hürriyet gazetesinden kardeşimizin "kiralık işçi" diye tanımladığı ve o tanımın da giderek yaygınlaştığı; ikincisi ise kıdem tazminatıyla ilgili, son on dakika müsaade ederseniz, Sayın Başkanım, bir bilgi vermek isterim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yani bu sorular içerisinde onlara cevap vermeyeyim çünkü o birkaç soru üzerinden...
BAŞKAN - Sayın Bakan, bunların hepsi önemli. İsterseniz altmış dakika yapayım süreyi, siz de kendinizi ona göre planlayın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Pek, çok teşekkür ediyorum.
Mehmet Günal Bey'in sorularıyla başlıyorum. Özellikle hem özel sektörün izin, fazla mesai ve bunlarla ilgili kendilerine çok yoğun bir şekilde maille bildirim geldiğini ve yine Çalışma Bakanlığı nasıl bir Suriyeli çalışma meselesi ortaya koyacak ve yine işsizlik oranlarıyla ilgili bir değerlendirme ortaya koydu. Hizmet akdi devam eden işçilerin şikâyetleri inceleniyor. Bize de geliyor, çok doğal olarak ve bugün itibarıyla şikâyet sayısı şu anda 2.200 ve yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığının oluşturduğu ve derlediği bilgiler çerçevesinde programlı teftiş 1/1/2015-31/12/2015 arası 1.488; program dışı teftiş 6.520 ve burada işin yürütümü yönünden yapılan teftiş ve ulaşılan işçi sayısı erkek 785.698, kadın 277.123, çocuk 1, genç 339, toplam 1 milyon 63 bin; çırak da 1.095. Yani belki size de geliyordur. Bu konularda, hatta bizim çok sıkı denetim ve çok sıkı teftiş yaptığımızdan da şikâyet edenler var. Böyle bir...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Denetim ayrı da, işte üstüne gitmek ayrı da... Yazınca sıkıntı oluyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - 2015 yılında işin yürütümü yönünden gerçekleştirilen programlı teftiş sonuçları aşağıdaki gibidir. Bütün bu da İş Teftiş Kurulu Başkanlığımızın. Buradaki 322 iş yerine 16.721.754 lira bir para cezası önerilmiş. İşçilere yapılan ödemeler 155.704.754 lira, kamuya yaptırılan ödemeler ise 63.841.552. Yani 160 müfettişimizle teftiş yapılan iş yeri sayısı 1.477, ulaşılan işçi sayısı 89.876.
Yine denetim faaliyetlerine göre -özellikle Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili bu bilgiyi arz etmek istiyorum- denetlenen iş yeri sayısı yaklaşık 2014'te yaklaşık 4.477 iken 2015'te 8.976. Yani 2015'te biraz daha bu sayı artmış. Tespit edilen kaçak iş yeri sayısı 345 iken 2015'te 723. Yani buradan şu anlaşılıyor ki ne kadar teftiş o kadar tespit. Hatta son katıldığım toplantıda İsrailliler yeni modelleri için böyle bir şey önerdiklerini, yani teftiş ve müfettiş sayısının fazlalaştırılarak ancak bu konuda kayıt dışının azaltılabileceği konusunda bir iddiaları dile geldi ve bu konuda incelenmiş iş kazası ve meslek hastalığı vaka sayısı 2015'te 7.039. Bu sadece 2014'te 2.826. Ve yine tespit edilen prim matrah tutarı 64 milyon 758 binken 2015'te 79 milyon 585 bin.
Yine Suriyelilere yönelik İŞKUR neler yapacak, biz neler yapacağız ve bu kanun nasıl olacak? Tabii şunu başta ifade ettim. Yani özellikle bu geçici korumaya yönelik olanlara çıkan bir genelge, yönetmelik ama burada şunu ifade etmeliyim ki özellikle bu konuda hiçbir şekilde Çalışma Bakanlığının herhangi bir müsaadesi olmadan çalışmak mümkün değildir.
Özellikle bunu iki üç kategoriye ayırdık. Birincisi şu: Eğer bu Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışabilecek ve elindeki belgeler yetkinse bunu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığıyla beraber, eğer YÖK'le ilgili böyle bir durum söz konusuysa Yükseköğretim Kuruluyla beraber, eğer Sağlık Bakanlığında çalışabilme kabiliyetine sahipse ve elindeki belgeler buna yetkinlik imkânı tanıyorsa Sağlık Bakanlığıyla beraber.
Ve yine bir kısıt daha var: Ancak Suriyeli kardeşlerimiz ikamet ettikleri illerde çalışabilme kabiliyetine sahipler, Çalışma Bakanlığı izin verdiği sürece.
Ve yine başka bir konu daha var. Yine o iş yerinin çalışma kapasitesinin, yani oradaki çalışan sayısının ancak yüzde 10'u kadar.
Şimdi, bu kısıtlar gelerek böyle bir değerlendirme yapabilme kanaatine sahibiz ama şunu ifade etmek istiyorum: Sadece çalışma değil, Suriyeli kardeşlerimiz bizim 4/B diye tarif ettiğimiz kendi işlerini kurabilme kabiliyetine de sahip olabilecekler. Bu konuda kendilerine... Çünkü takdir edersiniz oradan sermayeleriyle kalkıp gelenler, orada belli bir hayat standardının, yaşamın ötesinde buraya kalkıp gelenler... Ve burada da yine kaçak çalışmayı engelleyebilecek, kayıt dışını engelleyebilecek ve bu konuda özellikle çocuk işçi istismarını engelleyebilecek adımları attığımızı söyleyebiliriz. Yani bu yönetmelikle birlikte hem bir taraftan var olan bir durumu kayıt altına almaya hem bir taraftan da belki de Türkiye için ve belki de dünya için en önemli mesele olan çocuk işçiliği, çocuk istismarına karşı bir tedbir almaya ama buradaki iş dengesini bozmamaya da özen gösterdik.
Yine özellikle büyük işletmelerin bu konularda -muhakkak sizlere de ulaşmışlardır- bunları çalıştırma hususunda talepleri vardı. Örneğin Gaziantep'te bir sanayi sitesinde, V. Organize Sanayi Sitesinde, maalesef, Türk soylu işçiler orada çok çalışmak istemiyorlar, bazen uzaklıkları sebebiyle, bazen başka sebeplerle. Orada genellikle bunların nerede toplandığı, nerede çalıştığı esas itibarıyla bellidir. Bu konuda Sosyal Güvenlik Kurumu da iş çalışma müfettişleri de çok net bir şekilde genel bir bilgi sahibidir. Bunun için bu konuda atacağımız adımlar planlanmıştır. Şu anda bütün sistem de açılmıştır. Sadece diğer yabancı çalışanlar nasıl müracaat edebiliyorsa Çalışma Bakanlığına -bilgisayar üzerinden kendi geçici koruma kimlik belgelerinin şeyini belirtmek suretiyle- biz, İçişleri Bakanlığıyla entegre olarak bunu sağlayabilme fırsatına ve şansına sahibiz. Şu anda çok büyük bürokratik bir mekanizma yok, yoracak bir mekanizma yok. Hatta başvurdukları iş yeri bile bunu yapabilme şansına sahip. Yani bu arada Çalışma Genel Müdürlüğümüzün ortaya koyduğu sistem hem kendi İnternet sitemizde hem de bağlı süreçlerde aynı şekilde devam etmektedir.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Tarım işçiliği açısından farklı bir düzenleme var herhâlde...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Tarım işçiliği konusunda farklı bir standardizasyon var. Çok teşekkür ediyorum.
Standardizasyon şu: Bir, onlarda yüzde 10 kesinlik yok. Onlarda ikamete bağlılık kesinlikle yok. Yani orada daha bir serbestiyet hem tarım işçiliği hem de bu hayvancılıkla ilgilenenler. Çünkü -siz de takip ediyorsunuzdur çok doğal olarak- çobanlık konusunda da Suriye'den gelen kardeşlerimize yönelik hem Afganlara hem de onlara yönelik bir talep var. Ve bu talep de sürekli yükselen bir talep olarak ortada durmaktadır.
Çok yakın bir zamanda açıldı yani böyle üç dört gündür bu sistem açık hâlde. Ama bundan sonra çok doğaldır ki bizlerin teftişleriyle beraber de nasıl Türk soylu çalışanlara bir teftiş yapabilme imkânına sahipsek Suriyeli kardeşlerimize de aynı şekilde bunu yapabilme şansına sahibiz.
Burada, İŞKUR da bunlara, hem iş ve meslek danışmanlığı hizmeti verilmesi hem mesleki eğitim kurslarının düzenlenmesi hem işbaşı eğitim programı hem girişimcilik eğitim programı hem de işe yerleştirme konusundaki adımları atmakta gerekli hazırlıklarını ortaya koymaktadır.
Yine, Sayın Mehmet Günal'ın bir sorusu daha vardı, sürekli hanehalkı iş gücü anketleri sonuçlarına yüzde 10,5; 2002 yılındaki işsizlik oranı yüzde 10,3; 2002 yılına kıyasla ülkemizdeki iş gücü yüzde 38,3 artarken istihdam yüzde 36,8 artmıştır. Ve yine iş gücüne dayalı olan herkes istihdam edilmediği için, ne yazık ki, işsizlik oranı 2002 yılındaki oranların altına inmemiş gibi gözükmektedir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi sadece oranlara bakılarak yapılan bu değerlendirmeler de elbette ki 2002 yılına kıyasla yaratılan yaklaşık ilave 7,5 milyon istihdam söz konusudur diye bir değerlendirme ortaya konulmuştur.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Bakanım, sendikalarla ilgili bize bir şey var mı? Çünkü hepsi size geliyor. En azından bakanlara o konuda...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Nasıl? Tam anlayamadım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sendikalarla ilgili baskılardan söz etmiştim. Yandaş sendikalar...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Sevgili Milletvekilim, demin bir rakam verdim. Diyelim ki biz bu konuda bir taraf veya bir baskı ortaya koymuş olsak -örnek olarak söylüyorum- 2013 yılında 100 bin -ben dün DİSK'e giderken bu rakamı inceledim- bugün 144 bin. Yani şu doğrudur ki, tabii, işçi sendikalarındaki oran...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Memurlar ayrı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Tabii, işçi sendikalarından bahsediyorum.
İşçi sendikalarındaki oran, bu salonun içindeki herkes biliyor ki, bugün sendikal örgütlenme açısından bizim çalışma hayatımızda bizi çok tatmin eden bir oran değildir. Ama yine hepimiz kabul ediyoruz ki bunda sendikaların payı var, bunda belki yeni oluşturduğumuz sistemin yaygınlaşmasının payı var, belki bizim biraz daha fazla gönüllendirmemizin ortaya konulması lazım. Çünkü örgütlü sendikacılık veya iş yerlerindeki örgütlülük sadece iş yerlerindeki çalışma nizamı açısından değil, çalışma hayatı açısından ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı açısından da, bizim için de faydalı. Çünkü muhataplarınız belli, kurallarınız belli, oradaki çalışma standartları belli. Elbette ki bunlar çok doğal ama şöyle bir gerçek de var yani bu işin felsefesine çok girmeyeceğim ama: 21'inci yüzyıl ve insan kaynakları yönetimiyle sendikal yönetim arasında birbirine rekabet oluşturan bir durum da sadece Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı bir süreç değil, gelişmiş ülkelerin de karşı karşıya kaldığı bir süreçtir.
Yine, şunu...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Bakanım, öyle bir geçiştirdiniz ki benim söylediğimin hiçbiri o zaman dikkate alınmadı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok, alınmaz mı...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bakın örneği hatırlatayım, unuttunuz herhâlde.
Dava kazanmış birim müdürü, kendinizin toplantı yapmadığı...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Mehmet Bey, şöyle söyleyeyim onu...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Oraya üç ay görevli... Bu bir zulüm yani.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ben bu konuyu bir tetkik edeceğim. Çalışma hayatı açısından bizim için de bir nakısadır bu. Böyle şeylerin tamamı.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - İstediğimiz şu: Bakanlar Kurulunda en azından hani o olan yerlerde... Biz biliyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Memnuniyetle. Doğru.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Biraz daha sosyal barış sağlayalım.
ŞERAFETTİN TURPCU (Zonguldak) - Sayın Bakanım, DİSK örneği çok çok gerçekçi söylemiyorum. DİSK'e giderken...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yine vereceğim. İlerde rakamlar var.
ŞERAFETTİN TURPCU (Zonguldak) - Hayır, dediniz ama... İzin verirseniz bir hatırlatma yapmak istiyorum.
DİSK örneği yanlış. Niçin yanlış? Çünkü DİSK özel sektörde örgütlenen bir sendika. Eğer örnek verecekseniz HAK-İŞ'in yükselişini örnek vermeniz lazım. Çünkü DİSK'in içinde kamuda çalışan işçi yok. DİSK özel sektörde. Oraya zaten müdahale edemezsiniz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Doğru bir tespitti Sayın Bakanım.
(Oturum Başkanlığına Kâtip Üye Emine Nur Günay geçti)
BAŞKAN - Sayın Bakanımız süresini kullansın isterseniz daha sonra sorular olursa tekrar, vakit kalırsa sorarız ya da yazılı cevap verir.
Lütfen, buyurun Sayın Bakanım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bizim sizden beklentimiz ilgilenin onlarla Sayın Bakanım, yazık.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Şunu ifade etmek istiyorum: İşsizlik Sigortası Fonu'nun 2002 yılından bu yana 35,6 milyar TL gideri bulunmaktadır. Belirtildiği gibi 10,6 milyar TL'si işsizlik ödeneği olarak ödenmiştir. Ancak bunun, diğer giderlerin işsizler için yapılmadığı anlamına gelmemektedir çok doğal olarak. Fon'dan gerçekleştirilen tüm ödemeler 4447 sayılı Kanun kapsamında işsizliğin azaltılması, istihdamın korunması, istihdamın artırılması amacıyla yine işsizler için kullanılmıştır.
Önümüzdeki sorularda buna ait cevaplar da var. Onları da hazırladık. Özellikle İşsizlik Fonu'yla ilgili bu GAP'a harcanan paranın nasıl, ne şekilde ve hangi saikle oluştuğu konusundaki değerlendirmeyi de bizatihi aktaracağım.
Yine, bunun dışında, Sayın Bülent Kuşoğlu'nun sosyal güvenlik reformu yapıldı, iyi gidiyor ama tek çatı, standart norm yani bu konuda tam anlamıyla bir şey oluşturulmadığı, bu konuda yeniden bir sosyal güvenlik reformuna ihtiyaç var. Üç ayrı kültür bir araya geldi ve burada uyuşmazlık söz konusu diye bir değerlendirmesi söz konusu.
Bu değerlendirmeyle ilgili şunu ifade etmeliyim: Bizim 2015 yılında seçime giderken 2015 yılında reform ve eylem programını hazırlarken gerek Sosyal Güvenlik Kurumuyla gerek genel sağlık sigortasıyla ilgili hem gözden geçirme hem de bu on yıllık sürecin nasıl yürüdüğü, buradaki karşı karşıya kaldığımız yürütmedeki eksikliklerin neler olduğu ve Sosyal Güvenlik Kurumunda hangi ihtiyaçların belirlendiği konusunda bir değerlendirmeyi yapma görevini Hükûmet sadece kendi üzerine aldı.
Burada, elbette ki, şunu ifade etmek gerekir: Biz Sosyal Güvenlik Kurumu süreci içerisinde gerek bu üç kurumun bilgiişlem ağındaki entegrasyonundan tutun da buradaki sağlık hizmet sunumundaki memnuniyeti artırmaya kadar ve buradaki denetlemelerin tamamına kadar neler yapabileceğimizi aynen sizin sorduğunuz mantık üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Yani bir planlama yapıyoruz, önümüzdeki günler hem genel sağlık sigortasıyla ilgili çok önemli adımları yine milletimizle buluşturmak için çaba sarf ediyoruz... Çünkü orada da neler aksıyor, sistemde nelerle karşı karşıyayız, bütün bunları bir şekilde gözden geçiriyoruz ve bu gözden geçirme sonucunda da bir sistem bir şekilde ulaştırmaya, oluşturmaya çalışacağız.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Bakan, samimiyetle söylüyorum, gözden geçirme değil de sıfırdan, yeni baştan yeni bir reforma ihtiyaç var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Şöyle söyleyeyim: Biz bunu ikinci faz olarak değerlendiriyoruz. İnanın Sosyal Güvenlik Kurumunda şu anda iğneden ipliğe... Çünkü hayat da akışkan, her gün yepyeni ihtiyaçlar ortaya çıkıyor ve bu yepyeni ihtiyaçların değerlendirilmesi konusunda biz de ciddi bir şekilde bir çalışma ortaya koyuyoruz.
Yine, burada, Sosyal Güvenlik Kurumundaki açıklarla ilgili bir değerlendirmeniz söz konusu oldu ve bu konuda 102 milyar 282 milyon liranın esas açık olduğunu, 11 milyar 309 milyon liranın...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Maliyeden alınan bütçe transferleri oldu.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bütçe transferi, doğru.
102 milyar 282 milyon olduğunu, 11 milyar 309 milyonluk gelir-gider dengesinin de aslında doğruyu yansıtmadığını söylüyorsunuz. Ama bunu şöyle ortaya koyabiliriz: Şimdi, bir politika takip ediyorsunuz. Biz burada bu değerlendirmeyi yaparken çok doğaldır ki Sosyal Güvenlik Kurumunun kendi değerleri üzerinden yapıyoruz.
Şimdi, elbette ki açık finansmanını biz 11 milyar 309 milyon olarak ortaya koyuyoruz. Yani biz hiçbir teşvik ortaya koymasak, ki, teşvik bizim politikamız değil yani Sosyal Güvenlik Kurumunu salt olarak düşünürsek teşvik bizim politikamız değil. Evet, orası kendi adına böyle bir transferi bir bütçelemede değerlendirebilir, bu makuldür de ama burada Sosyal Güvenlik Kurumunun performansına baktığımızda bu performansta, bir taraftan niçin devlet katkısı aldığımız -onu biraz sonra izah edeceğim- niçin ek ödemelerin yapıldığı, niçin faturalı ödemelerin yapıldığı, niçin teşviklerin oluşturulduğu ve niçin ödeme gücü olmayanların GSS primi konusunda... Biz, burada, salt Sosyal Güvenlik Kurumunun gelir ve gider dengesi arasındaki makası ifade ediyoruz. Bu, 11.309. Ama biz hem işletmelerin teşvik desteklenmesi... Şimdi, biraz daha, işte 10 kişi çalışanın altındakilere de yüzde 6 teşvik primi daha getirdik. Mesela, o da hazinenin katkısına bir şekilde ihtiyaç duyan bir süreçtir. Ama bu bizim bir kararımız ve bizim Sosyal Güvenlik Kurumunun bir politikası olarak değil, bu istihdamı destekleyen, ülke ekonomisinin daha iyi hareket etme kabiliyetini ortaya koyan bir politikadır. İşte, eksi 44.370 milyon açık finansmanı, tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, SGK'nın da tahsil ettiği prim gelirlerinin ¼'ü kadar devletten sisteme katkı sağlanması, 22.678. Bunlar teşvikler. Başta 5 puan indirim -biraz önce söylediğim gibi- olmak üzere istihdam artışı ve kayıt dışılığı teşvik için ödenen eksi 8.850-1 milyon ödeme gücü olmayan Genel Sağlık Sigortası ödemeleri. Bunu böyle değerlendirmek lazım gelebilir.
ERHAN USTA (Samsun) - O zaman onu 2002'yle mukayese etmeyeceksiniz Sayın Bakanım. Yani haksızlık etmeyin. Şimdi, biz burada kurum performansından ziyade sistemi konuşmamız lazım. Biz o ayrımların hepsini...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Evet, bakın, Sayın Bakanım, bu 2016 bütçe gerekçesi...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Burada haklısınız Sayın Kuşoğlu. Haklı olduğunuz Maliye Bakanlığının bize 102 milyarlık bir transfer yaptığı ama bizim sosyal güvenlik açığımız 102 milyar değil. Bunu hepimiz biliyoruz. Bizim kendi işlemlerimizden kaynaklanan yani...
ERHAN USTA (Samsun) - 10 milyar...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bakın, bunu gelir ve gider olarak dengelersek bu gelir giderdeki toplam rakam orada belli. Ama Hükûmetin uyguladığı politikalar ve biraz önce bahsettiğim sebeplerle birlikte, teşvikler, indirimler, Genel Sağlık Sigortasıyla karşı karşıya kaldığımız... Elbette ki bunlar da bizim sorumluluğumuz içerisindedir ama SGK performansı 11.309 olarak nitelenebilecek bir performans olarak ortaya çıkar. Ama sizin dediğiniz, Maliyenin veya hazinenin buraya bütçe transferi bütün bunlardan sonra -bir politika- Maliye elde ettiği vergi gelirlerini elbette ki bir yerde kullanacak, bunları sosyal harcamalarında kullanabilme hakkına sahip. Bunları aile politikaları içerisinde de yapabilir.
ERHAN USTA (Samsun) - O zaman niye böyle grafik yapıyorsunuz Sayın Bakan? Bakın, söylediğiniz işte bu grafiğin geçersizliğini ifade ediyor. Ama onu söylerseniz tamam.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Sayın Usta, o grafikte de haklısınız.
ERHAN USTA (Samsun) - Hah, böyle derseniz, tamam.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yani ona ait bir haklılığınız vardır. Bizim oradaki haksızlığımız şudur: Biz onun altına çok net bir şekilde oradaki serinin değiştiği yılı yazmalıydık.
ERHAN USTA (Samsun) - Seriyi düzeltmeliydiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yani seriyi düzeltmeliydik, bu da doğru.
Şimdi, bu, dönem dönem, siz de biliyorsunuz bu meseleleri çok iyi, enflasyon sepetlerinde de yaşanabilir. Ama neticede enflasyon sepeti de enflasyon olarak vurur gider. Yani "Bu enflasyon sepetinde bu vardı, şu vardı." diye bir tartışma yok. Ama onun altına...
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, hayır, o değil...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Orada haklısınız. Onun altına bu kesinlikle bir not olarak düşülmeliydi.
ERHAN USTA (Samsun) - O yetmez...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ben ona herhangi bir şey söyleyebilecek durumda değilim yani haklısınız.
Burada özellikle Hattat Enerjiyle ilgili bir değerlendirmesi oldu Sayın Kuşoğlu'nun. Burada şunu söylemeliyim...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Hema Dişli...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Hema Dişli, evet.
Hema Dişliyle ilgiliyken ben geçen gün de görüştüm, Bakanlığa da bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilmesi, takip edilmesi, benim de onları takip edeceğimi, sadece Bakanlığımıza değil kendilerine de söyledim. Yani bunu birlikte takip edelim çünkü belki de bu konuşmanın sonunda söyleyeceğim meselelerden birisinin karşılığıdır bu. Onların aradıkları çalıştıklarının karşılığını istiyorlar ama iş yeri de çalıştıklarının karşılığını onlara veremeyeceğini sürekli olarak söylemeye çalışıyor. Birebir görüşmelerde haklı olduklarını ifade ediyorlarmış ama diğer görüşmelerde "Kusura bakmayın, bizim böyle ödeyecek bir noktamız yoktur." Belki de bu bizim şu andaki sistemsel sorunlarımızdan birisi olarak net bir şekilde ortada duruyor ama bizatihi ben bakan olarak bu meselenin takipçisi olacağımı burada ifade etmek istiyorum. Çünkü orada bir alın teri var ve alın terinden daha önemli bir şey var burada kıymetli milletvekillerimiz: Orada psikolojik bir yıldırma da söz konusu. Yani o insanlar aileleriyle, çevreleriyle, kendileriyle beraber maalesef bu konuda büyük bir mağduriyet yaşıyorlar ve psikolojik olarak çöküntü içerisindeler. Bunun bizim sosyal hukuk devleti koşulları içerisinde gerçekleştirmemiz lazım geldiğini düşünüyoruz.
Şunu ifade etmek istiyorum: Özellikle İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü. Bu birtakım şeyler var Sayıştayın tespit ettiği ve bizi tekit ettiği yani birtakım hesaplamalarla ilgili. Bunların birçoğunun kapatıldığını söylemeliyim. Bunlar hesap değişikliklerinden kaynaklanan, kötü niyetli olmayan, içinde usulsüzlük olmayan ama yapılmaması gereken süreçler vardı. Bunların kimisi hazineye kimisi kendi sahasıyla ilgili Merkez Bankasına -yani kullanmak için Merkez Bankasına- kimisi ise bizim kendi bütçemize aynen Sayıştayın söylediği gibi aktarılmıştır. Burada sadece hesap sisteminden kaynaklanan, hesap işletiminden kaynaklanan bir farklılaşma söz konusu oldu. Bir ay sonra da, örneğin, İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğünün döner sermaye işletmesi adına 19'uncu Dünya İş Sağlığı Güvenlik Kongresi için, 7'nci Uluslararası İş Sağlığı Güvenlik Kongresi için geçici açılan hesaplar kapatıldı, bir AB projesi için açılan hesap proje bitirildiği için kapatıldı, kalan para da hazineye aktarıldı. Peki, o hesapta işletilmesi doğru muymuş? O da doğru değilmiş. Ama yani burada hesaplar içerisinde bir eksiklik, aksaklık veya bir usulsüzlük tespit edilmedi. Hesabın orada kullanılması çok doğal olarak doğru olmadı ve bunlar da hazineye kalan para olarak aktarılmış durumdadır.
Yine, Ekonomik ve Sosyal Konseyle ilgili bir değerlendirme var. Biz bunu geçen gün Bakanlar Kurulumuzla da konuştuk. Ekonomik ve Sosyal Konsey inşallah en yakın zamanda tekrar toplanacak ve bir araya gelecektir. Bu tip istişare kurullarımızın tamamını çalıştırıyoruz. Bugün sabah da yine YOİKK'le, tüm sivil toplum örgütleriyle birlikteydik ve tüm sivil toplum örgütlerimizi bu konuda bir araya getiren bir anlayışı ortaya koyduk. Bizim de ihtiyacımız var, şunu ifade etmek istiyorum yani çünkü artık piyasa, saha, sürekli takip etmeyi gerektiren, sürekli oradaki refleksleri bir şekilde almayı gerektiren ve ona karşı tedbir üretmeyi gerektiren ve bu rekabeti ancak bu şekilde ayakta tutmayı gerektiren bir süreç izlemektedir. Bu refleksleri sürekli olarak takip etmeliyiz. Burada başka bir şey oluyor. Bunları özellikle bugün YOİKK'te sabahleyin konuşulduğu için söylemeliyim yani sadece biz eleştirmiyoruz, biz bu sefer özel sektörü de eleştiriyoruz çünkü karşılıklı refleksleşmeler olmuyor. Yani onlar da bu sefer hazırlıklarını yapamıyorlar, biz hazırlıklarımızı yapamıyoruz ama özellikle Ekonomik ve Sosyal Konseyin toplanması, hem bizim açımızdan hem de kendi özel sektörümüz açısından ve Türkiye'nin çalışma hayatı açısından ve ekonomisi açısından büyük önem taşımaktadır. Şimdilik bu kadar bir...
Sayın Faruk Çaturoğlu... Burada mı Faruk Bey?. "Özel sağlık kuruluşlarının faaliyetlerinin denenmesi, maden şehitleri, acil işçi ihtiyacının ancak bundan karşılanabileceği, emeklilikte yaşa takılanlar, sağlık primleri, emeklilik primleri, esnaf doğum borçlanması 2 çocuk için vardı, şimdi nedir?" diyor. "Kamu personeli reformu yapmak lazım." diyor.
Özellikle özel hastanelerde denetimlerimizi gerçekleştiriyoruz. Bir, bu sözleşmeye uyup uymadığını bir şekilde ortaya koyuyorduk ama şimdi belki gözünüzden kaçmış olabilir. Musa Çam'ın da sorduğu soruya bunun içinde cevap vermek istiyorum. Genel Sağlık Sigortası kapsamında özel hastanelerin sözleşmesi usul ve esaslarını yönetmelikle belirleyeceğiz, yönetmelik hazırlanıyor. Yani bir yönetmelik ortaya koyacağız, özel hastanelerin de elini güçlendirecek ama kamunun da elini güçlendirecek. Yani şu anda kamu burada savunmasız.
MUSA ÇAM (İzmir) - Yönetmelik çıkıncaya kadar kapsam dışına alınmasaydı, mağdur edilmeseydi.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Onu da söyleyeceğim.
Kamu burada savunmasız. Yani muhakkak özel hastanelerin de savunmasız olduğu alanlar vardır. Tüm bunları kendileriyle karşılıklı olarak... Ben geldiğimden beri bir-iki kere görüştüm ve onlara da şunu söyledim: Hiç merak etmeyin, bu yönetmeliğin hazırlanmasında da, bir noktaya gelmesinde de nasıl biz bir tarafsak, nasıl bir taraf olarak ortaya kendimizi koyuyorsak sizlerle beraber de bunu tartışacağız ama burada kamuyu koruma adına, oradaki hizmet alanı koruma adına da, özellikle hizmet memnuniyetini artırmak adına da biz elimizden geleni yapacağız. Zannediyorum ki burada istenen de bu hizmet kalitesinin sürekli artmasını sağlayabilecek bir hizmet sunumunun oluşmasıdır, bizim görevimiz de odur ve bunu bundan sonra daha büyük bir titizlikle yapacağız.
Sizin sorduğunuz soruya geldiğimde de biz 31/12'ye kadar süre verdik, "Sözleşmelerinizi gelin, yenileyin." diye. Burada birtakım hastaneler sözleşmelerini gelip yenilemediler, bunu çok net söyleyeyim. Bir kısmının yenilememesi de... Çünkü biz onların bir kısmıyla hakikaten ciddi bir şekilde, uzun zamandan beri uğraşıyoruz. Çünkü gelen faturaları inceliyoruz biz, bu faturalarda özellikle Bakanlığımıza karşı yapılan haksızlıkları görüyoruz, buna karşı uyarıyoruz, mücadele ediyoruz ama maalesef, hukuktan hep geri dönüyoruz. Yani burada elimizin çok güçlü olmadığını söylemeliyim. Bizim yaptığımız bu incelemeler, bizim yaptığımız bu değerlendirmeler sadece kendi Bakanlığımız adına değil, primini ödeyen her vatandaşımız adına çünkü primini ödeyen vatandaşımızdan bu parayı kesiyoruz ve bunu bir sağlık harcaması olarak nitelendiriyoruz.
Biz burada kör kuruşun hesabını yapmakla mükellefiz. Yani öyle işlerle karşılaşıyoruz ki... Bugün gazetede var, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanımızın babasını sahte bir şekilde hastaneye yatırıp ondan para temin etmeye çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. El tarama cihazlarını engellemeye çalışıyoruz. İnanınız ki, birçok meseleyle ciddi bir şekilde uğraşıyoruz ve burada bunun, özellikle Sosyal Güvenlik Kurumunun finansmanı açısından da çok büyük bir önem taşıdığını, yani buradaki giderlerin düşürülmesinin önem taşıdığını da biliyor ama bu konuda yapacağımız bu şeye kadar bu arkadaşlarımızın da hastanelerinin bir şekilde buna ait bu sözleşmeleri imzalamamasından kaynaklanan bu üç aylık süreç içerisindeki durumu gözetmek istiyoruz.
Ve yine, ödeme usul ve esaslarında müfettişlere bloke etme yetkisi koyuyoruz, bunları vermeye çalışıyoruz. Yine, 2016 yılı teftişlerinde, ifade etmeliyim ki, hastanelere öncelik verildi ve yine, usulsüzlük yapan hastanelerde de sözleşme feshine elbette ki gidileceğini ifade etmek istiyorum.
Kamu personel reformuyla ilgili bir soru geldi. Tabii, kamu personel reformuyla ilgili şunu ifade etmek istiyorum: Kamu personel reformunun yapılmasını herkes söylüyor ama kıstaslar ortaya konulduğunda "Aman güvenceden mahrum etmeyecek bir süreç tanımlayalım." diye muğlak bir kavram ortaya konuluyor. Şimdi, ben şunu elbette ki düşünüyorum: Bir kere, "performans" kavramına karşı olduğumu söylemeliyim. Biz insanı sadece ekonomik bir aktör olarak görmüyoruz, ben şahsen de görmüyorum. İnsanı sayılar arasına sıkıştırmanın da doğru olduğunu düşünmüyorum. Yani biz üretimi artıralım, artırmak için de veya devletteki memnuniyeti artıralım, oradaki devlet personelinde çalışan insanlara da buna ait bir kıstas ortaya koyalım; böyle bir şey değil. İnsan bilgisayar değildir. Bunu verimlilik, bunu etkinlik ve bunu insanilik esasları içerisine koymanın da lazım geldiğini düşünüyoruz.
Şu anda birçok problemle ve sorunla karşı karşıyayız. Hepimiz biliyoruz ki bugüne kadar neredeyse yamalı bohça hâline gelen ama yıllardan beri de değiştirilmeyen bir kamu personel rejiminin sıkıntısı var. Bunu hep beraber oturacağız, hep beraber konuşacağız ve buradaki temel amaç, biz insanlarımıza iş bulmak için çaba sarf ediyoruz. Niye 30 bin öğretmen görevlendirelim? Niye bunun için bir çaba ortaya koyabilelim? Ama bu problemlerin ortadan kalkmasını temin etmek... Kafamızdaki devlet memuru imajının çalışan devlet memuruyla da örtüşmediğini biliyoruz. Bu doğru bir şey değil. Bu açıktan istifade edenler, maalesef, çalışan, gayret gösteren... Ben bakan olalı iki buçuk ay oldu galiba. Yani buradaki arkadaşlarımın birçoğuyla beraber gece iki buçuğa kadar, üçe kadar çalışıyorum ama dışarı çıktığımızda böyle bir devlet memuru imajı yok, böyle bir siyasetçi imajı olmadığı gibi. Böyle bir devlet memuru imajı yok, bu hem onlara haksızlık hem de esas itibarıyla kamu personel sistemine bir haksızlık. Onun için, bunu hep beraber düzeltebilecek bir anlayışı ortaya koymalıyız. Dünyadaki uygulamaları, bu defalarca konuşuldu, bunun zor bir iş olduğunu da biliyoruz, bu da çok net ama bilmenizi istiyorum ki bir taraftan sendikalılık, burada çok önemli bir sayıya geldi, bu bir kazanım; bir taraftan iş hukuku, iş kanunları, Devlet Personel Kanunu, bunlar bir kazanım. Bütün bunların hepsini ortaya koyup burada insanların da endişelenmeyeceği bir anlayışı gerçekleştirmekle mükellef olduğumuzu düşünüyoruz, böyle bir düşüncemiz var ama bu konuda... Bu bizim Eylem Planı'mız içerisindedir ama şu anda "Kapağını açtınız mı?" derseniz, sadece kendi içimizde "Birçok kurumda en doğrusu nasıl olabilir?" diye bir tartışma yürütüyoruz ve bugüne kadar yapılan bütün çalışmaları alıyoruz. Dünyada nasıldır? Türkiye'de nasıldır? Nasıl olmalı? Mevcut anayasal sistem içinde nasıl olmalı? Anayasa değişirse nasıl olmalı? Bunların hepsinin bir süreç olduğunu da bilmenizi istiyorum.
Doğum borçlanmasıyla ilgili, sigortalılıktan sonra yapılan 3 için, her doğumda iki yıl yapılabilmekte. Çıraklık ve stajyerlik nedeniyle yapılan tesciller, başlangıçlar doğum borçlanması için geçerli sayılmaktadır. Doğum borçlanması sigortalılık başlangıç tarihini geriye götürmez, dolayısıyla emeklilik yaşını geriye çekmez. Aksi takdirde aktüeryal denge de çok doğal olarak altüst olur.
Şimdi, şunu söyleyeyim, erken emeklilikle ilgili bir soru var: Yani biz bir reform ortaya koyduk. Bu reformun tartışmasız ki burada herkes tarafından gerekliliği üzerinde hemfikir var. Çünkü eğer biz sosyal güvenlik sisteminde bugün vatandaşımıza oluşturduğumuz bu konfordan geriye düşersek, bu bizim toplumsal sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Onun için, biz, biraz önce de bahsettiğim, sosyal güvenlik sistemindeki gelir-gider dengesini en iyi şekilde oluşturmalıyız ve buradan biz vazgeçmemeliyiz. Bu konforu sürekli artırmalıyız, mümkün olduğu ölçüler içerisinde; bu konforu eksiltecek kaçakları ortadan kaldırmalıyız ama şunu söyleyeyim: Erken emekliliği de kabul etmemeliyiz. Biz bunun maliyetini ödedik, ödüyoruz; hep beraber ödedik, ödüyoruz. Ve özellikle milletvekilleri bunun çok haksız saldırıyla karşı karşıya defalarca kalmıştır. Biz de bir meslek grubuyuz, haksız bir şekilde bunun saldırılarıyla da karşı karşıya kaldık ama şunu ifade etmek istiyorum: Bazen bu konuda kendi aramızda, kısık sesle bile kendi meslek grubumuz için konuşamıyoruz.
Bizim yapmamız gereken en önemli meselelerden bir tanesi... Şimdi, dünya neyi tartışıyor? Dünya 55 yaş üstü çalışma hayatındaki aktivasyonu tartışıyor, yani 55 yaş üzerindekilerin çalışma hayatında daha fazla kalmasını tartışıyor. Dünya 15-25'i tartışıyor, yani ne okuyan ne de çalışan, arada kalanların becerilerinin geliştirilebilmesini tartışıyor ve yine, ifade etmek istiyorum, akıl sağlığı bozuk olanların çalışma hayatına nasıl kazandırılabileceğini tartışıyor. Ve yine, dünya, ifade etmek isterim ki, bütün bunlarla birlikte hem kadınların hem gençlerin hem en temel problemleri olarak karşısında duran uzun süreli işsizlerin nasıl, iş hayatına hangi araçlarla beraber katılabileceğini tartışıyor. Bunların hepsi istihdamı artırmaya, kayıt dışını azaltmaya yönelik bir anlayışın kendisidir.
Biz bir taraftan İŞKUR ve istihdam politikalarıyla beraber... Onun için konuşmamın bir tarafında şunu ifade etmeye çalıştım: Dünya eski dünya değil, yani insanlar evlerinden çalışıyorlar. Konuşmamın sonunda söyleyeceğim ama yani esnek çalışmayla getirdiğimiz bütün her şeyin tamamı biliniz ki kayıt dışında bugün var. Yani insanlar eğer iki aylık bir sipariş almışlarsa ve bu siparişi yetiştirmek istiyorlarsa kayıt dışına müracaat ediyorlar. Mevsimlik tarım işçileri kayıt dışında var, bunu hepimiz biliyoruz. Çocuklarımız yazın üç ay çalışıyorlar -siz de çalıştınız, biz de çalıştık- kayıt dışında var. Sonra otuz yıl sonra diyoruz ki: "Bir çalışmışlığımız vardı, acaba buradan bir sigortamız var mı, emekli olalım." Kadın da arıyor, genç de arıyor, adam da arıyor, herkes arıyor, "Ben burada çalışmıştım." Veya on yıl sonra, beş yıl sonra, altı yıl sonra herhangi bir iş yerine "Ben çalışmıştım, sen beni sigorta yapmadın." diye hukuki bir müracaatla karşı karşıya kalıyoruz.
Bunlar bizim sorunlarımız. Bunları dünya nasıl çözüyorsa biz de aynı şekilde çözebilme konusunda onların tecrübelerinden istifade ederek ortaya koymalıyız. Bu, sosyal güvenlik sistemindeki mali disiplin, ifade etmeliyim ki Maliyenin yıllardan beri Türkiye'ye anlatmaya çalıştığı mali disiplinden daha önemlidir. Eğer biz burayı tutamazsak, biz buradaki gelir-gider dengesini iyi hesap edemezsek buradaki maliyet ciddi bir şekilde Türkiye ekonomisinin yarına ait hesaplamalarını altüst edecektir. Bu çok net ve ortadadır ve şunu tekrar...
Yalçın Bey'in soruları vardı, aslında Sayıştay Raporu'yla ilgiliydi soruları. Bu bahsettiğim çerçevede buna cevap vermiş oldum ama Yalçın Bey'e de bu soruların tamamını yazılı olarak "Hangi alanda neler yapıldı, neler gerçekleştirildi ve nasıl sağlandı?" Evet, burada bir hesap işletim hatası oluşmuş. Bu hesap işletim hatası yüzünden yapılanlar var ama burada -tekraren söylüyorum- kamunun en ufak bir zararı söz konusu değildir. Önemli olan kamu zararıdır. Ama o yapılmalı mıydı? Hayır, yapılmamalıydı ve bu konuda Sayıştayın yapmış olduğu denetime de bir şekilde uyulduğunu ifade etmek istiyorum.
Yine, bunun yanı sıra, "Özellikle iş teftişlerinde ne kadar engelli buldunuz, çalıştırmayan yer buldunuz?" diye bir soru var. Yaklaşık 233 iş yerine 23 milyon 52 bin 460 TL, engelli çalıştırmadığı için idari para cezası 2005-2015 yılında verilmiştir.
Ve yine, "Engelli memur açığı neden giderilememektedir?" Bu da önemli bir sorun. Hakikaten biz her yıl ortalama 5-6 bin, kamuya bir engelli memur alıyoruz. 2002 yılında 5.777'den 2015 yılında 43 bine çıkardık. Şu anda yaklaşık 19 bin kadro açığı var yani kadro açığının ne kadar olduğu da müteaddit sefer gelen sorularda oluştu. Bu açığın yüzde 70'e yakını Millî Eğitim öğretmen kadrolarından, Diyanet İşleri Başkanlığında din görevlisi kadrolarından ve Sağlık Bakanlığında doktor, hemşire ve diğer sağlık personeli kadrolarından. Onları da mümkün olduğu ölçüler içerisinde karşılamaya çalışacağımızı ifade etmek istiyorum.
Ve yine, bunun yanı sıra, Sayın Bekaroğlu'nun sorduğu -siyasi değerlendirmelerin dışında- iş sağlığı ve güvenliği ve iş kazaları. Yani, benim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak belki de -Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığım ne kadar sürer bilmem ama- en zorlanacağım alan burasıdır. Ben her gün her iş kazasını takip ediyorum. Yani şurama oturuyor, Allah şahittir. Yani bunun nasıl önlenmesi lazım geldiğini, hangi eve hangi sıkıntıyı verdiğini bir şekilde, bir insan olarak düşünüyorum. Yani bu, son derece, hepimizi ilgilendiren, bütün Türkiye'yi ilgilendirir ama bir kültür olarak da hepimizin alışması gereken bir meseledir.
Ben geçen gün, Trabzon'da yapılan sendika binasını ziyarete gittim, daha açılmadı. Baktım ki katlar arasında tel örgü gerilmemiş. Ya, ben de iş sağlığı güvenliği uzmanı değilim ama gördüğüm tedbirlerden bir tanesidir bu. Yani, siz iş yerini kapatıyorsunuz, Sosyal Güvenlik iş müfettişliği olarak veya Sosyal Güvenlik Kurumundaki arkadaşlar olarak kapatıyorsunuz, mühür vuruyorsunuz, "Burada çalışmayın." diyorsunuz. O kaçak çalışıyor. Zonguldak'ta Gelik'te meydana gelen kazada burayı kapatıyorsunuz, birçoğunu patlatıyorsunuz, birçoğunu mühürlüyorsunuz. Oraya kaçak giriyor, orada kaçak çalışıyor. Şimdi, hepimizin burada yeni bir bakış açısına daha ihtiyacı olduğu açıktır. Esenyurt'taki kazadan sonra ben bunu basın açıklamalarında da mümkün olduğunca, daha doğrusu konuşmalarımda da dile getirdim. Yani, tamam, mülki idare bunu kapatsın ama her şeyin başına bir tane polis dikecek hâli yok. Kapatıyor. Yirmi dört saat orada kendi görevlisini de tutacak hâli yok. Öyle bir görevli sayımız da yok zaten.
Buna bambaşka bir yaklaşımı ortaya getirebilecek bir süreci işletmek durumundayız. Bu hepimizin sorunudur ama bu konuda İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası bizim elimizi ciddi bir şekilde güçlendirmektedir. Bu konuda özellikle ortak sağlık merkezleri konusundaki aktivasyon elimizi ciddi şekilde güçlendirmektedir. Bu konuda oluşan kültür, yani oluşmaya çalışan kültür elimizi güçlendirmektedir. Bazen hızlı iş yapma, hızlı sonuç alma alışkanlıkları iş sağlığı ve güvenliği konusunda tedbir almamızı engellemektedir. Bu konudaki en büyük sıkındı da inşaatlarda. Yani yukarıdan aşağı bir baktım, hangi iş kollarında daha fazla bu işle karşı karşıya kalıyoruz diye, en fazlası inşaatlardadır ama bu, bizim, özellikle Hükûmet olarak sorumluluğumuzdur, bir kere, devlet olarak sorumluluğumuzdur. Yani, bu benim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı alanındaki üzerinde en çok ihtimamla durduğum, ne ortaya çıkıyor ise hemen üzerine gitmeye çalıştığımız, neden kaynaklandığını... Çünkü bu örneklerden biz tecrübe elde edeceğiz ve niye böyle bir şey meydana geliyor, hangi yerde aksaklık ve eksiklik var ve nereden kaynaklanıyor bu, buna ait tedbirleri alıp en minimum düzeye düşürme konusunda bir şekilde bu da maalesef kapitalist sistemin getirdiği, böyle, güvenliksiz, daha fazla kazanma hırsının oluşturduğu bir sonuç olarak ortada duruyor ama bizim devlet olarak görevimiz bu sonucu mümkünse sıfıra yaklaştırmaktır. İş kazalarıyla ilgili bizim alacağımız güvenlik önlemlerinden kaynaklanan herhangi bir kişinin kendi hatasından kaynaklanabilir, onu da eğitmek bizim görevimizdir, o da elbette ki... Onun için, güvenceli esneklikte bunu getirirken dahi en temel maddelerimizden bir tanesi buna iş sağlığı ve güvenliği konusundaki oradaki bir tedbiri mümkün olduğunca oradaki iş sağlığı ve güvenliği temsilcisiyle beraber anlatabilmektir. Hem sendikalara bunu bildirmek hem de oradaki iş sağlığı güvenliği temsilcisiyle bunu sağlayabilecek bir anlayışı ortaya getirebilmektir. Bu, bizim en önemli şeyimizdir.
Rakamlarla ilgili sordunuz, onlarla ilgili biraz önce değerli milletvekilimiz söyledi ama şu anda burada yok. Yani o İnternet rakamları bizdeki rakamlarla örtüşmüyor, onun için sordum yani nereden aldınız diye. Muhakkak oranında kendine ait bir kaynağı söz konusudur.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok, kendisine sordum o size...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Şimdi, şunu söyleyeyim: 1992, iş kazası sonucu ölenlerin zorunlu sigortalı sayısına oranı on binde 4,2. İsterseniz 2002'yi söylemeyeyim. 2001, on binde 2,1; 2006 on binde 2. Örneğin 2010'da on binde 0,8'e düşmüş; on binde 0,9 2007, 2012 380 kişi vefat etmiş iş kazasında, on binde 0,3. Mesela en alt şey burası. 2014 on binde 1,2; 1.626 kişi vefat etmiş.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yani 2012-2014 arasında olan...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Evet.
2015 on binde 0,9. Şimdi...
MUSA ÇAM (İzmir) - Neye tekabül ediyor?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - 1.248.
Şimdi, burada, yani konuştuğumuz şey konuşurken bile ağır bir şeydir ve bu konuda her birimizin yani özellikle bizim çalışma hayatı ve çalışma hayatının dinamiklerini kontrol eden kurumların, bizim her birimizin ayrı bir sorumluluk hissederek yürütmesi gereken işlerden bir tanesidir. Allah muhafaza, iş kazası sadece işte çalışanlara değil, ona muhatap olanlara da olabilecek bir süreç olarak ortada durmaktadır. Bu konuda iş kazasıyla meslek hastalığı denetimlerine ilişkin istatistiki sonuçları da 2008'den 2015'e kadar vermek isterim. Bence, benim kanaatime göre, bu alanın en önemli meselelerinden bir tanesi budur. İncelenen iş kazası ve meslek hastalığı sayısı 2008'de 5.098, işverene rücu 5.014, 2013 3.008, işverene rücu 1.035, üçüncü kişiye 600, 2015 yılı ise 7.039, 5.199 işverene rücu, 1430'da iş kazası ve meslek hastalığı sonucu üçüncü kişiye rücu. Şimdi, bu konuda şunu ifade etmek istiyorum: Bütün arkadaşlarımız, bütün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da burada çalışması... Sosyal Güvenlik Bakanlığında bulunan üstatlar da var. Buranın kendine ait bir kurum kültürü var. Ben iki buçuk aydır bu kurum kültürünü çok yakından tanıyorum ve bu kurum kültürünü de saygınlıkla karşılıyorum. Ve bu kurum kültüründe sabahtan akşama kadar çalışanların ne kadar büyük bir titizlik içerisinde çalıştıklarını biliyorum. Muhakkak ki bunların arasında da bu kurum kültürünün tam anlayışıyla örtüşmeyenler olabilecektir ama sistem ona kontrol eder ve muhafaza eder. Ben bu konuda bizim hassasiyet göstermemizin bütün kuruma, sizlerin de... Yani benim sizden istirhamım, sizler de aynı hassasiyeti göstermelisiniz, sizler de bizi sıkıştırmalısınız, biz bunları el birliğiyle en alt düzeye indirebilme kabiliyetini ortaya koymalıyız yani bunun...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Temennilerde bulunuyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yo yo, hayır hayır.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakın, benim hayatım bu iş kazalarını izlemekle geçti. Kendim ihbar ettim bürokratlarınıza. Üç ay, altı ay bir kişi gelip denetlemedi. Denetlediyse gereğini yapmadı Sayın Bakanım. Yani bu işte denetimle ilgili çok büyük...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Haklısınız.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - ...problem var. İnsanlar ölüyor. Hepsinde aynı problem var. Bakıyorsunuz, mühürlenmiş, öbürü mühürlenmiş, öbüründe iş güvenliği uzmanı yokmuş, bunda yokmuş; her sefer aynı şeyler...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - İşte, süreç yönetimini devam ettirmemiz lazım.
Üçüncü havalimanı inşaatında meydana gelen iş kazasında 17 yaşındaki genç öldü. Kazada Osman Ceylan hayatını kaybetti. Soruşturma sonuçlandı ve işveren yüzde 75 oranında kusurlu bulundu. Olay savcılığa intikal ettirildi. Yani bunun bütün -ölümlü iş kazası- süreçleri içerisinde bir süreç yönetimine tekrar hep birlikte, özellikle bizim tekrar bakmamız lazım geldiğini bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Yine, bunun yanı sıra İŞKUR'un giderlerini sordunuz. Toplam gelir 31/12/2015, 128.698.306.608, prim gelirleri... Bu şey, SGK. Bunu anlatmış idim yani biraz önce anlattığım mesele. Bu İşsizlik Fonu'ndaki parayı kim yönetiyor? Şimdi, kıdem tazminatıyla ilgili de eğer bir çalışma yapılacaksa benzer bir öneri bizim tarafımızdan da, özellikli iş gücü sendikaları ve işverenler tarafından da tartışılmaktadır. Bu fonun kontrolü biliyorsunuz İŞKUR'un da yönetimi, özellikle sosyal paydaşların da içerisinde bulunduğu bir organizasyon tarafından gerçekleştirilmektedir ve burada hem devlet iç borçlanma senetlerinden... Ama burası daha ziyade çok... Mesela kıdem tazminatıyla bu fonun kendi arasındaki fark, kıdem tazminatı eğer bir fon olacaksa bu tamamen geliri önceleyen bir fondur çünkü burada işin esası gelirden kaynaklanmaktadır. Burada da yine bu fon yönetilmektedir ve bu fon çok gelir önceleyen bir fon değildir ama burada da gelir esastır ve bu fon yine, yani devletin herhangi bir kuruluşunda veya bir yerinde nakledilerek kullanılan bir fon değildir. Tam anlamıyla beraber o sosyal paydaşların yönetimi içerisinde bulunduğu anlayışla birlikte, biraz önce söylediğim gelir getirici enstrümanların her birinin içerisinde bulunduğu bir anlayışla beraber yönetilmektedir ve takip edilmektedir.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir cümle, özür dilerim.
Bu iş güvenliği uzmanlarının maaşları işverenler tarafından ödeniyor. Yani siz işverensiniz, ben de geliyorum, maaşımı siz veriyorsunuz, ben sizi denetleyeceğim. Burada ciddi bir problem var. Yani bu konu çok önemli. Yani bu burada da bir fon oluşturulduğu...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ama bunların yönlendirme ve denetim şeyleri var. Ama bunların kanuna ait sorumlulukları da söz konusu. Ama Sayın Bekaroğlu, bakın, size...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İşsizliğin bu kadar problem olduğu bir yerde...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Sadece size şunu söyleyeceğim: Kanuna ait öyle sorumlulukları var ki, özellikle Soma faciasından sonra burada ciddi artışlar da söz konusu oldu. Yani iş sağlığı ve güvenliği uzmanlığını özellikle tehlikeli işlerde sorumluluk almakta herkes çekiniyor. Yani bunu söylemeyelim. Yani burada, nedir o, yani ben oraya gireyim, hiçbir inceleme yapmadan, araştırma yapmadan kendi uzmanlığımla ilgili bir değerlendirme yapmadan imza atayım diye bir şey bugün ortaya koymuş olduğumuz özellikle tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde böyle bir şey söz konusu değildir. Yani biz ciddi bir şey içerisine aldık. Muhakkak siz de takip ediyorsunuz ama ben Bakan olduğumdan beri bana gelen en temel şikâyetlerden bir tanesi, öyle sorumluluklar ortaya koydunuz ki bunları -özellikle işveren kesiminden, iş yerlerinden- bizim yönetebilmemiz mümkün değil. Maaşları konusunda ve ücretleri konusunda çok ciddi... Tabii, böyle olunca arz-talep dengesi noktasında bunların ücretlerinin de yükselmesi konusunda ciddi taleplerde bulunuyorlar çünkü sorumlulukları yüksek. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Yani bizim bunun karşılığında aldığımız önlemlerin biraz sıkıştırıcı önlemler olduğu da kaçınılmazdır.
Yine, ifade etmek istiyorum, Şahap Bey'in engelli, İŞKUR, işçi uyumu, yani özellikle kaybolan sanatlar... Şahap Bey burada. Yani geldiğim gün İŞKUR Genel Müdürümüze -şimdi Tarım Bakanlığı Müsteşarımız ama- İŞKUR'umuza verdiğim en önemli değerlendirmelerden bir tanesi bu kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarının İŞKUR marifetiyle tekrar güncellenmesidir. Bu konuda inşallah hayalimiz de şu: İnşallah bunlarla ilgili çok önemli adımlar atacağız ve bunları oluşturan güzel bir sanatlar sergisiyle birlikte de bütün bu yöresel olarak bunların gerçekleştirme fırsatına sahip olacağız. Bu konuda arkadaşlarımız çalışma yapıyorlar. Bu konudaki hassasiyetiniz çok önemli. Çünkü özellikle her bölgenin kendine ait ciddi yoğrulmuş bir kültürü var.
Mesela Hanımefendi Eskişehirlidir. Özellikle Alpu'da savat işçiliği çok önemlidir. Orada bir yaşlı amca, bir Roman amca bunu yapmaktadır ve ben bunu yıllar önce keşfettim, 2008, 2009'da, onun kaybedilmemesi lazım. Yani bu çok önemli bir şeydir. Bu konuda özellikle en son bizim imzaladığımız, zannediyorum, Başbakanlık genelgelerinden bir tanesi, özellikle Mardin'deki üniversiteye telkâriyle ilgili bir kadro verilmesi ve bu konuda önünün açılması ama biz İŞKUR olarak da sahayı harekete geçirebilecek bir adım atmak durumundayız.
Mevcut sandıklar konusunda yüzde yüz haklısınız, bu konuda çalışıyoruz. Çünkü bu sandıkların bir bölümü bize dâhil olmak istiyorlar ama biz de çok doğal olarak kendimize aktif-pasif hesabı yapıyoruz ama ortada bir problem var. Bu problemi çözmeliyiz.
Zannediyorum, engelli konusunda da bir cevabı daha önce vermiş oldum.
Yine, Kadim Bey'in soruları var, özellikle denetim konusunda, taşeron konusunda, toplum yararına çalışma konusunda. Tokat'tan da örnek...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Yazdınızsa hemen alayım onları Sayın Bakan, yorulmayın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Biz bunları yazılı olarak size bildirebiliriz, hepsini.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Tamam, sevinirim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Kıdem tazminatı konusunda, sonuna bırakmayı teklif etmiştim, orada anlatmaya çalışacağım ve bütün bunlarla ilgili değerlendirmeleri ortaya koyacağımı ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, o son kısmı bu altmış dakikanın içinde diye biz talep etmiştik.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bir de doktor sözleşmelerinin uygulamadan kaldırılmasıyla ilgili Selahattin Bey'in bir sorusu olmuştu. Onlarla ilgili değerlendirme yapıldı ve oradaki aksaklık da ortadan kaldırılıyor.
Lale Hanım'ın soruları var. "Ciddi istihdam politikasına ihtiyaç var, özellikle 18-65 yirmi yıl TÜİK verilerinde artacak üniversite mezunu genç işsizler." diyor. Özellikle bu sene getirdiğimiz iş başı eğitimindeki bu artış Türkiye'de genç işsizler konusunda önemli bir avantaj yakalayacak çünkü burada yüzde 70'lere, yüzde 80'lere varan iş başı eğitimiyle başlayıp da o iş yerinde daimi olarak çalışan bir yapı söz konusudur. Bu bizim açımızdan çok avantajlıdır. Bunu Avrupa'daki birçok ülke de bugün kendisine bir şekilde uygulamaya çalışıyor.
Ara elemanlar yetiştirme konusunda, bunda da haklısınız. Yani Türkiye'nin en temel meselelerinden bir tanesi ve özellikle işverenlerin en temel meselelerinden bir tanesi ara elemanlar konusunda ama bizim de burada biraz önce bahsettiğim 370 bin kadar tüm bunları sağlayabilecek eğitimi vermeye çalışıyoruz. Bu sene iyi sıçradık yani 2015'te, 2016'da daha önemli bir süreç yapacağız. Avrupa Birliği fonlarını da bu insan kaynaklarının yetişmesi konusunda ciddi bir şekilde yönlendirmeye çalışıyoruz.
Asgari ücret artışından biz şikâyetçi değiliz, biz de sizinle aynı düşünüyoruz. Yani biz bu asgari ücreti bir geçim ücreti olarak ortaya koyuyor değiliz, bu bir sosyal koruma, sosyal taban ücretidir yani muhakkak ki bunun üzerinde olmalıdır. Bu en tabandan bizim verdiğimiz bir ücret tanımlamasıdır ve insanlarımızın daha yüksek bir ücretle çalışması elbette ki bizim temel değerlendirmemizdir, bu hem ülkemizin ekonomisinin yükselmesiyle alakalıdır. Bizim burada ortaya koyduğumuz 1.300 lira, bu maaşın altında kimse çalışamaz, bu bir sosyal koruma ücretidir ve yine, özellikle özel istihdam bürolarıyla ilgili değerlendirmeyi de biraz sonra gerçekleştireceğim. Katkı payı ve özel hastane giderleri, bunlarla ilgili... Yine, "Emekli maaşlarının artışı yeterli mi?" Bunu ifade etmek istiyorum yani bu bütçeyi bir dengeleme içerisinde götürmek zorundasınız. Elbette ki daha fazla artırmak bizim en temel temennilerimizden bir tanesidir.
"Suriyelilerin ekonomiye istihdam etkisi nedir, etki analizlerini yaptınız mı?" Yani bizim yaptığımız genel değerlendirmeler üzerindeki düşünceleri ifade ettim. Ama burada bir etki analizi söz konusu mudur, elimizde net bir etki analizi var mıdır? Yoktur yani Suriyelilerle ilgili elimizde net bir etki analizi yoktur. Sayıları var, meslekleri var, hangi mezun oldukları var ama ilk geldiğinde takdir edersiniz ki onların da alınmalarında kayıt tutulması konusunda zorluklar yaşandı. Şimdi, AFAD çok uzun zamandan beri net kayıtları ortaya koymaktadır. İkamet tezkereleri var elimizde, isimleri var ama mesela birçoğu okul mezunu olarak gözükmemektedir, oysa öyle değil, yüzde 87'si görünmüyor yani böyle bir durumla karşı karşıyayız ama şu var: Zannediyorum Merkez Bankasının yaptığı bir analiz, ekonomik büyümeye bir etkilerinin olduğu gözüküyor ama şu anda rakamı tam hatırlayamayacağım için - o günkü raporlar içerisinde okuduğum için söylüyorum- tam bir şey ifade edemeyebilirim.
ERHAN USTA (Samsun) - Tam istihdamda değiliz Sayın Bakan, tam istihdamda falan değiliz yani "İşçi geldi:" falan. 6 milyon işsizimiz var, yanlış biliyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Oğuz Tor Bey'in hem şüpheli alacak... Bu konuda bilançoda 18 katrilyon... Burada bir muhasebe farklılığı olduğunu arkadaşlarımız ifade ettiler ama bunu biz yazılı olarak size net bir şekilde iletmek istiyoruz ve bu özellikle örgütlenme modelleri ve organizasyonlar konusunda da temennileriniz ve ortaya koyduğunuz tecrübelerinizin ışığı altında da şu anda bir çalışma gerçekleşiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Vermeyin süre.
BAŞKAN - Vermeyi düşünmüyorum Sayın Bekaroğlu.
Sayın Bakan, süremiz tamamlandı, kalan sorulara yazılı olarak cevap vermenizi rica ediyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bir on dakika veya beş dakika güvenceli esnekliği söylersem, bilmiyorum, sizin kararınız, yoksa...
ERHAN USTA (Samsun) - Bizim sorulara nasıl olsa gelmeyeceksiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok, sizin değerlendirmelerinizin önemli bir bölümü bizim için katkıdır, bunu çok net söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, önümüzdeki hafta Çalışma Komisyonunda bu konular görüşülecek galiba değil mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok, bir şeyi ifade etmek isterim birer cümleyle.
BAŞKAN - Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Şimdi, özellikle kıdem tazminatıyla ilgili şunu söylemek istiyorum: Kıdem tazminatı meselesi bugün tartışılmıyor. 2001 yılında tüm sendikaların Hükûmetin öncülüğünde ortaklaşa imzaladıkları ciddi bir bildiri var. O çok ileri bir adımdır ve önemli bir adımdır, o elimizde bir baz olarak durmaktadır. Ondan önce de ve ondan sonra da çeşitli çalışmalar var. Kıdem tazminatıyla ilgili şu açık: Yani insanlar emeklerinin karşılığını almak istiyorlar ama bir şey söyleyeyim, bugün kıdem tazminatının varlığı iş gücü üzerinde bir güvence oluşturmamaktadır, bu tez çok kuvvetli bir tez değildir. 18 milyon insan sosyal sigortalarda 2016 yılında bildirgeyle beraber çıkış vermiştir, bu bir yıl önce 16 milyon, ondan bir yıl önce 14 milyon, ondan bir yıl önce 12 milyon. Buradan hep beraber anlıyoruz ki mevcut yüzde 86'sı kıdem tazminatı alamıyor, yüzde 14'ü alıyor. Siz de ben de biliyoruz, hayatın içinden geliyoruz, yüzde 14'ün ne kadar aldığı da tartışmalıdır, o kâğıda hangi şartlarda imza attığı, onu alamadığı, onun o tazminatını ortaya koyamadığı çok nettir özellikle sanayisi yoğun olan bölgelerde. Yani şunu söyleyeyim: İlk beş yılda işletmelerin yüzde 80'i, ilk on yılda işletmelerin yüzde 90'ı kapanıyor. Hangi yirmi yıldan, hangi yirmi beş yıldan, hangi on beş yıldan dem tutacağız? Yine, ifade edeyim: "Efendim, biz otuz günlük hakkımızı kaybetmek istemiyoruz." Peki, bugün 4.092 lira en yüksek tavan. Görece olarak otuz gün mü? Elbette ki değil ama biz bugün işçilerimizin aldığı haktan geri gitmesinin de doğru olduğunu düşünmüyoruz, bunu defalarca söyledim. Hayalimiz şu: Herkesin bir bireysel kıdem tazminatı hesabı olsun, işçiyle işveren arasında bir tehditleşme olmasın, bu bir tehdit mekanizması olarak ortada durmasın; ne işçi işverene ne işveren işçiye. İş yaşamının çok daha ahenkli olabilmesini sağlayabilecek bir adım atılabilsin ve insanlar akşam eve gittiği zaman veya hafta sonu ailesiyle, çoluğuyla çocuğuyla bireysel kıdem tazminatı hesabına baksın, nasıl değerlenebileceği konusunda kendine düşen paya ait tasarrufunu ortaya koysun, ister devlet iç borçlanma senedinde, ister altında, ister katılım bankasında nasıl değerlendirilmesini istiyorsa değerlendirsin. "Efendim, işsizlik fonuyla aynı şekilde olur mu?" Olur, olan ülkeler de var, doğrusudur. İşsizlik fonunu bu kadar ağırlıklı tutmazsınız, onun ağırlığını azaltırsınız, öbür taraftan kıdem tazminatının ağırlığını biraz artırırsınız ve ikisini beraber sistem içerisinde yürütebilme şansına sahip olabilirsiniz.
"Efendim, sizin devlet olarak siciliniz bozuk." Sendikaların bize söylediği bu. Niye? İşte, KEY'ler, Tasarrufu Teşvik Fonu, bunların hepsini biz karşıladık, hepsini biz ödedik, burada, bu eleştirilerinde haksız sayılmazlar, haklılar ama şunu ifade etmek istiyorum: Bizim burada eleştirildiğimiz tek nokta, Türkiye'nin krize girdiği bir dönemde sosyal taraflarla anlaşarak -tekraren söylüyorum- o da yine Yüksek Planlama Kurulu kararıyla birlikte zamanı geldiğinde geri ödenmek suretiyle böyle bir değerlendirme yapılmıştır ve şu anda 93 katrilyona ulaşmış ve hep birlikte bunun sonucunu takip ediyoruz. Neyi? İşsizlik Fonu'nu. Onun için, eğer böyle bir sakınca ortaya konuluyorsa bu da çok açıktır hem işverenlerimizle hem işçilerimizle. Buradaki esas, bu parayı yönetmek değildir, buradaki esas, işçimizin alın terinin karşılığı nasıl maaş olarak ödeniyor ise kıdem tazminatındaki hadisesinin de kendisiyle buluşturulabilmesi; çok nettir. Buna niçin karşı çıkılıyor, inanın ben bunu anlamakta zorlanıyorum, inanın zorlanıyorum, mantıklı hiçbir şey bulamıyorum. Burada biz işçimizin hakkını işverenimize veya işverenimizi zorlayarak başka bir noktaya getirebilme noktasında olamayız ki. İşte burada sizin karşınızda tartışıyoruz, yarın bunun hesabını sorarsınız; burada iş-yaşam dengesinde, işçi-işveren dengesinde bir problem olduğu zaman ama bunu ifade etmek istiyorum ki burada işçinin bir kaybı söz konusu olur. Ama niçin ben bu konuyu burada açmadım? Böyle bir eleştiri de geldi. Sebebi şu: Evet, bu bizim eylem planımızda. Biz vatandaşa bunu anlattık, vatandaş da bize oy verdi ama başka bir şey daha var, hem Cumhurbaşkanımız hem Başbakanımız diyorlar ki: "Bunu tartışacaksınız, konuşacaksınız masada." Ben şimdi bu konunun kapağını bir kere açtım, zannediyorum 6 Ocaktı.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlayalım lütfen.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Tamam, bitiriyorum.
Bir kere açtık, bütün sosyal taraflarla bunu tartıştık ama ondan sonra şu anda herkes dersine çalışıyor, biz de dersimize çalışıyoruz. Nasıl olmalıdır? Bunu siyasi partilerle de konuşacağız, sizlerle de konuşacağız, konuşmak durumundayız, geleceğiz, anlatacağız çünkü bu önemli bir konu ve bu konuyu beraber konuşmak ve beraber kararlaştırmak zorundayız. Bunun önemli olduğunu, sosyal taraflarla ve diğer tartışmalar yapılmadan bizim burada bir belge sunmamızın son derece tutarsız olacağını bir kere daha burada ifade etmek istiyorum.
Uzaktan çalışma... Şu anda kadınlar evde çalışıyorlar, sosyal güvenceleri yok. 50 kişi bir kamyonun üzerine biniyorlar ve gidiyorlar. Kamyon kaza yapıyor, sosyal güvenceleri yok. Bu tip trajedilerin tamamıyla karşı karşıya kalıyoruz ve yine ifade etmek istiyorum: Bakın, öyle kıstaslar koyduk ki bu kıstaslar sebebiyle eleştiriliyoruz. Özellikle, geçici işçiliğin istismar edilip daimî işçiliğin yerine gelebilmesini temin edebilmek için ortaya atılacak bütün adımları kıstık. Çok net, hiçbir adım bırakmadık. Yani biz OECD ülkeleri içerisinde en katı çalışma hayatı prensiplerine sahip olan ülkelerden birisiyiz. Bir taraftan yatırım ortamının iyileştirilmesini istiyoruz, bir taraftan da esnek çalışma. Şimdi, şu rakam tartışılır bir rakamdır, 10 milyona gelir. Bütün Avrupa'da 1,7; Amerika'da 2,1 esnek çalışma yani bu kadar çok büyük bir işlem hacmi yok bunun.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen toparlayalım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - En yüksek İngiltere'de, orada da sınır yok, 3,9, sınır yok yani. Yani ne bizim koyduğumuz yüzde 25 sınırı var, ne bizim koyduğumuz 4+4 ay sınırı var, ne bizim koyduğumuz 4 ay sınırı var. Yani çalışma hayatımızdaki şu anda yaşanan ama kayıt dışıyla karşı karşıya kaldığımız ve hayatın içinde olan... Adam bayram öncesi üretiyor, bir daha bir yıl üretmiyor. İki bayram öncesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı. Şimdi oraya ek işçi almak zorunda yani ona dört aylık, dönemsel bir artış, dört ay... Böyle işletmeler bilmiyor muyuz? Hepimiz biliyoruz. Bu dışarıdan alıyor. Veya bir ihracat artışı ortaya koymuş, bunu da kısıtladık, 4+4 ay. Yani yetiştirecek... Bunu özellikle metal işlerinde, tekstilde ve paketlemelerde yapıyorlar. Bu oluyor bu anda, bunu hepimiz yaşıyoruz, hayatın içerisindeyiz. Ama kesinlikle şuna ait ciddi tedbirler aldık. Yani bunu istismar edebilecek, özel istihdam bürolarına koyduğumuz kısıtlar neredeyse hareket kabiliyetlerini ortadan kaldıracak.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bu konuda ben özellikle çok teşekkür ediyorum. Sabahtan itibaren hem burada çok saygın bir tahammül gösterildi. Yine de şunu da ifade etmek istiyorum: Yani burada bir tartışma yaşandı, Çalışma Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesiyle ilgili değil. Ama siyasi hayatın başka bir parametresiyle ilgili burada bir tartışma yaşandı. Sesler yükseldi, bunun için ben bütün Komisyondan bizi affetmesini ve bağışlamasını istirham ediyorum. Ama hepimiz insanız, hayatın içerisinden geliyoruz ve dönem dönem bazı sıkıştırmalarla hepimiz karşı karşıya kalıyoruz ama hepimizin de siyasi bir görüşü var, siyasi bir tarafı var ve değerlendirmeleri var. Onun için farklı fırkalardayız, farklı partilerdeyiz, farklı düşüncelerdeyiz ama ben bu salonun içerisinde yani art niyetle -şahsımız da dâhil, sizler de dâhil- kimsenin bir düşünce içerisinde olmadığını, hepimizin yüce milletimize karşı sorumlu olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Demokrasinin en güzel taraflarından bir tanesi, her şey açık ve şeffaf yürüyor ve halktan hiçbir şey gizlenmiyor.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bu vesileyle, başta Sayın Başkanımız ve heyet olmak üzere bütün Türkiye Büyük Millet Meclisinin Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine, buradaki kamu bürokrasisine, bütün milletvekili arkadaşlarımıza, basınımızın değerli temsilcilerine tekrar teşekkür ediyorum. İnşallah 2016 yılı hem bütçe açısından hem de ülkemiz açısından hayırlar getirir.
Tekrar teşekkür ediyorum.