| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) a) İçişleri Bakanlığı b) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı c) Emniyet Genel Müdürlüğü ç) Jandarma Genel Komutanlığı d) Sahil Güvenlik Komutanlığı e) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü f) Millî Savunma Bakanlığı g) Savunma Sanayii Müsteşarlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 14 .02.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Komisyonumuzun çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum.
İçişleri Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Oslo görüşmelerinin hemen arkasından yaptığı konuşma şuydu: "Oslo"da görüşen şerefsizdir." dedi ve noktayı koydu. Daha sonra "Ben görüşmedim ama devlet görüşmüştür." dedi yani görüşen birilerinin olduğunu böylelikle teyit etti.
Geçtiğimiz günlerde Almanya'da, Mezopotamya Yayınları tarafından "İmralı Notları" diye, "Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa" adında bir kitap yayımlandı. Bu kitaptan birkaç paragrafı sizlerle paylaşmak istiyorum.
2013 döneminde Başbakan Erdoğan, HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'i davet ederek bir görüşme gerçekleştiriyor. Bu görüşme yaklaşık üç saat sürüyor ve bu görüşmede sadece Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan bulunuyor. Bu üç saatlik görüşmenin içinde, yirmi-yirmi beş dakikalık bir bölümünde Gezi olayları konuşuluyor ve toplam görüşme de üç saat sürüyor.
Bu görüşmede Önder, Sayın Başbakana diyor ki: "'Şimdi ben heyete girersem Kandil'e de gideceğim. Siz süreç hakkında ne düşünüyorsunuz, neleri yapmayı planlıyorsunuz?' diye sordum. O da bana 'Cemil'e -Bayık'ı kastediyor- söyle, bana meydan okuyup durmasın.'" diyor.
Öcalan da gülerek: "Türk işi kabadayılık! Cemil'i ben uyaracağım. Başbakanı da siz uyarın. Bu işler bu üslupla olmaz."
Süreyya Önder: "Başbakan devam etti: 'Bana ne yapacağımı soruyorsun, söyleyeyim. Her şeyi yapacağım. Bir zamanı var ve bu konuda Apo ile de anlaşmışım. Tek bir kırmızı çizgim var, o da Suriye'dir. Orada Kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya asla izin vermeyeceğim.'" diyor Sayın Başbakan, dönemin Başbakanı, bugünün de Cumhurbaşkanı.
Sırrı Süreyya Önder, bunu anlatınca Öcalan'a, Öcalan'ın da sinirlenerek "Sen de ona söyle: Biz de merkezî Suriye devleti içinde Kürtleri asla eritmeyeceğiz. Bu da bizim kırmızı çizgimizdir!" dediği bir görüşme gerçekleşiyor.
Bunlar, Mezopotamya Kitabevinin Almanya'da basmış olduğu ve Türkiye'de de birçok gazetenin ve köşe yazarının aldığı, bizim de fotokopilerden elde ettiğimiz belgeler.
Şimdi, değerli arkadaşlar, çok önemli bir sorundur bu. Yani bugün güneydoğuda yaşanan çatışmalar, hayatını kaybeden polis, asker, jandarma, sivil vatandaş, orada yaşayan insanlar dâhil olmak üzere hepimizi gerçekten ciddi anlamda yaralamaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu çatışmaların ömrübillah devam ettiği görülmemiştir. Dünyanın neresinde olursa olsun, Afrika'da olsun, Güney Amerika'da olsun, Asya'da olsun, Balkanlarda olsun, nerede olursa olsun bütün çatışmaların, savaşların nihai olarak bir sonuç noktası vardır.
Bu tip görüşmelerin yapılmasının bence bir mahzuru da yok, yeter ki sonuca ulaşsın ve ülkede barış ve kardeşlik egemen olsun. Hiçbir sorun yok, bunda problem yok arkadaşlar. Sorun şu: Bunların gizli yapılmış olması, toplumdan kaçırılmış olması ve belli bir noktaya giderken bunun iç siyasete alet edilmesi ve geldiğimiz noktada, bugün, işte insanlarımız yine hayatını kaybediyor. Bu çatışmalar nihai olarak bir sonuç; bir neden var, o da bir Kürt sorunu. Ben Türk'üm ve bununla da gurur duyuyorum, benim ana dilim diyorum, onurum bu benim diyorum. Ama karşımdaki insanlardan bir bölümü "Ya, ben de Kürt'üm, benim bir ana dilim var, bir kültürüm var, bununla ilgili sorunlarım var." diyor. Hatta Çerkez'im, Gürcü'yüm ve hatta Rum'um, Ermeni'yim. Musevi'yim, Ezidi'yim, Süryani'yim... Neyse işte, bu topraklarda yaşayan 72 millet yani neyse. Doğumdan kazandığımız zenginlikler bizim bunlar; bu da bizim şerefimizdir, onurumuzdur, mezhep de dâhil olmak üzere. Ben nasıl Türk olduğumdan gurur duyuyorsam, onur duyuyorsam karşımdaki insanının doğumdan kazandığı zenginlikler de onun onurudur, şerefidir. "Hayır, sen öyle değilsin, böylesin." demenin de bir anlamı yok. İşte, arkadaşlar, otuz dört yıldır bilançolar ortada, hem ekonomik hem insani olarak her şey ortada. O zaman, bunun çözümüyle ilgili olarak da hepimizin samimi ve içten, elimizi taşın altına koymamız gerekiyor, bunu küçük politik hesaplara kurban etmemiz gerekiyor.
Bakın, hiçbir şey gizli kalmıyor, yapılan görüşmelerin tutanakları sızıyor. Sayın Başbakan neler söylemiş: "Bayık'a söyle, bana üfürmesin." Öcalan da diyor ki: "Ona söyle, o da böyle yapmasın." Bunların hepsi nihai olarak ortaya çıkıyor ve konuşuluyor arkadaşlar ve konuşulacak. O zaman bizim şapkamızı önümüze koyup bu sorunun çözümüyle ilgili ciddi ve samimi olarak çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bunun yeri de Parlamento. Defalarca Parlamentoda söyledik: "Bir araştırma komisyonu kurulsun, bunları inceleyelim, bunları konuşalım, iktidar partisine yardım edelim, elimizden geleni yapalım."
Ben kendi bölgem İzmir'de şehit cenazelerine katılmaktan artık yoruldum, o insanların acılarını duymaktan, onların cenazelerinde yaşanan trajedileri görmekten her birimiz ama her birimiz yoruluyoruz arkadaşlar ve içimiz acıyor. Bu son olaylardan sonra İzmir'in Aliağa ilçesine bir şehit cenazesi geldiğinde, doğulu olan vatandaşların evleri basıldı; iki gün sonra da Muşlu bir ailenin şehit olan oğlunun da cenazesi geldi arkadaşlar. İki gün önce evleri basılıyor doğulu oldukları için, iki gün sonra o Muşlu ailenin şehit olan oğlunun cenazesi İzmir Aliağa'ya geldi arkadaşlar. Ne büyük trajediler yaşıyoruz.
O nedenle, bu sorunların çözümü için, hepimizin elimizden gelen bütün çabayı ve gayreti göstermemiz gerekiyor. Şimdi, bunları yapmadığımız sürece, maalesef, bu tip sıkıntıların devam edeceği de açık ve net.
Hemen arkasından Suruç olayları, hemen arkasından Ankara Garı olayları, İstanbul Sultanahmet olayları. Suruç'a gittim, inceledik bir heyetle beraber. Kaymakama sordum, Cumhuriyet Savcılığına sordum: "Ya, bu insanların buraya geleceği belli, devlet olarak biz bunları takip etmedik mi?" Kaymakamın verdiği cevap: "Sayın Vekilim, bize dediler ki: 'Polisler bizden uzak dursun, güvenlik güçleri bizi tahrik etme unsurudur, uzak dursun. O nedenle, biz güvenlik güçlerini bu gruba yaklaştırmadık.'" "Grup" dediğimizin hepsi de üniversite öğrencileri, gitmişler oraya, etkinlikler var orada. Arkadaşlar, şimdi "Dikmen Kapı'nın önüne KAMU-SEN geldi, KESK geldi, şu sendika geldi, bir basın açıklaması yapacak." denilse, 20 kişi gelip basın açıklaması yapıyorsa 100 polis vardır arkadaşlar; yarısı resmîdir, yarısı sivildir, kimisi kamera çeker, kimisi video çeker, kimisi fotoğraf çeker, kimisi not alır, kimisi uzaktan takip eder, kimisi yakından takip eder. Nasıl oluyor ki Suruç'ta böyle bir toplantı var, böyle bir etkinlik var, devletin polisi, istihbarat örgütü uzakta duruyor? Çok şükür, hiçbir güvenlik görevlisi hayatını kaybetmedi; memnuniyet verici. Ama, arkadaşlar, nasıl olur da 2 tane IŞİD'ci gelir, bombaya sarılır, 32 insanı öldürür devlet takip etmez arkadaşlar?
Hemen arkasından, 2 polis uykusunda öldürülüyor. Kabul edilebilir mi? 2 gram değil, 2 kilo değil, 20 kilo değil, 200 kilo değil, 2 ton patlayıcı traktöre yükleniyor, jandarma karakoluna gönderiliyor, patlatılıyor ve 10-11 askerimiz şehit ediliyor. Peki, bu ülkenin istihbarat örgütü ne yapar arkadaşlar ya? Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Biz, Kemal Kılıçdaroğlu'nun nefes alışverişini bile takip ediyoruz." İyi, baba, Kemal Kılıçdaroğlu'nun nefes alışverişini takip ediyorsun da 2 ton patlayıcıyı traktöre, kamyona yükleyip de, Dağlıca'daki karakola gönderip de patlatan adamı niye takip etmiyorsun, neden, niçin, istihbaratımız bu kadar mı bitti veyahut da beni, onu, bunu takip etmek varken orayı takip etmeye gerek yok mu? Veya otoyolların altına mayın döşeniyor, yapan müteahhit belli, eden belli, şu belli, bu belli. E, peki, neden bunlar yakalanmıyor arkadaşlar, neden, kim döşüyor bunları, nasıl yapılır bunlar, nasıl bu devletin haberi olmaz? Eğer gerçekten bu ülkenin istihbarat örgütü, güvenlik görevlisi bunları takip etmemişse vay bizim hâlimize, her an bu ülke işgal edilebilir arkadaşlar; bu kadar yoksunsak, bu kadar bitapsak bizim hâlimiz çok kötü arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Ek süre veriyorum efendim, toparlayın.
MUSA ÇAM (İzmir) - O nedenle, hemen arkasında Ankara'da gar... Ben bugün tesadüfen buradayım. Kırk üç yıllık bir sendikacı olarak, bir işçi olarak ben de o gün oradaydım, gar meydanındaydım, 20 metre ilerimde patladı ve benim önüme bilyeler düştü arkadaşlar. Şimdi, o günün geçici sayın bakanı canlı bombacıların telefonlarını dinlemiş, kimin nerede, ne yaptığından, ne yapacağından haberdar imiş. Suriye'ye gidip eğitim aldıklarını biliyor ve bununla ilgili bir güvenlik ihmalinin olmadığını Sayın Selami Altınok söylüyor. Arkadaşlar, nasıl olur bu ya? Ankara'nın göbeğinde bombalar patlatılıyor ve diyor ki: "Hakkında ihbar var, 2 canlı bomba." Ve haklarında ihbar da var yani. Buna rağmen de geliyorlar, bunu patlatıyorlar arkadaşlar. Bu, kabul edilebilir bir iş değildir.
Bana göre bunun kırılma noktası: 17 Mart 2015'te Selahattin Demirtaş'ın grupta "Seni başkan yaptırmayacağız." demesinden sonra, 7 Hazirandan sonra, yüzde 40'ın da arkasından sonra bir yerlerden düğmeye basıldı, Suruç, Ankara Garı ve ondan sonraki devam eden olaylarla birlikte Türkiye 1 Kasım seçimlerine götürüldü arkadaşlar. Olabilir, 1 Kasım seçiminde 317 milletvekili aldınız, tek başınıza iktidar oldunuz; hayırlı uğurlu olsun. E, peki, bu yaşanan olaylardan memnun musunuz arkadaşlar, mutlu muyuz yani? Bu kadar askerimiz, polisimiz şehit oluyor, bu kadar insanımız hayatını kaybediyor, bir iktidar uğruna bunlar kabul edilebilir mi arkadaşlar, bunlar doğru mudur arkadaşlar? O nedenle, bizim bunların hepsine bir son vermemiz lazım.
Sayın Bakan, konuşmanızda dediniz ki: "Bir insan hakları tarihi yazdık." Şimdi, 2015 yılıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, raporlarını açıkladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, toparlar mısınız.
İkinci uzatmanızı da veriyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) - Raporda, iç güvenlik paketinin ifade özgürlüğü ve barışçıl gösterilerde toplanma hakkını daralttığı ifade edildi; Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK'nın) ve hâlen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yasalarına ve AİHM'in uygulamalarına uygunluk sağlamadığı belirtildi. İç güvenlik paketi, güvenlik güçlerinin keyfî uygulamalarının soruşturulmamasını garanti altına aldı. İşkence ve kötü muameleyi engelleme konusunda son birkaç yılda gelişme sağlanmış olsa da hâlen birçok sorunun aynı kaldığı ifade edildi. "Özellikle toplumsal gösterilerde orantılı güç kullanılmasıyla ilgili kesin ve bağlayıcı kuralların kesikliği ciddi endişe konusu." diyor raporda. Yine, raporda diyor ki: "Güvenlik güçlerinin faili olduğu insan hakları ihlali kurbanlarına adalet sağlamada önemli zorluklar var. Güvenlik güçlerine karşı yasal işlem başlatmak isteyenler, yargı tarafından öncelik verilen karşı davalarla yüz yüze kalıyor." Raporda yine güvenlik güçleriyle ilgili şikâyetleri etkili şekilde soruşturmak üzere bağımsız sivil bir kurumun oluşturulması gerektiği ifade ediliyor. Yine raporda, bu kurumun aynı zamanda, güvenlik güçleriyle ilgili suçlardaki cezasızlık sorununun çözümünde rol oynayabileceği belirtiliyor. Gözaltında kaybetmeler ve toplu mezarlar sorununa kapsamlı bir yaklaşım sağlanamadığı da raporda yer alıyor. Güvenlik güçlerinin faili olduğu yargısız infaz iddialarıyla ilgili bağımsız soruşturma eksikliği hâlen devam ediyor. Dolayısıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu bu kararlar sizin söylemiş olduğunuz "İnsan haklarında bir devrim yarattık." sözüyle hiç örtüşmüyor ve sizin insan hakları konusunda yapmış olduğunuz devrimin sadece bu satırlarda kaldığının altını çizdiğimi söylemek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Büyükşehir Yasası'yla birlikte birçok bütünşehirlerde il özel idare malları oradaki belediyelere devredildi. Doğru ama İzmir'de İzmir'deki özel idare malları maalesef devredilmiyor. Mahkeme kararıyla, ilgili belediyeler almak zorunda kalıyor. AKP'li belediyelere devrediliyor ama CHP'li veyahut da MHP'li başka belediyelere...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (İzmir) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen, son bir dakika daha vereceğim toparlayalım lütfen.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bir buçuk saat konuştu Sayın Bakan, "otuz dakika" dediniz, bir buçuk saat konuştu tam, tam bir buçuk saat konuştu.
BAŞKAN - Doğru söylüyorsunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Saat 12.05'te başladı, 13.35'te bitti.
BAŞKAN - Süreniz geçiyor ama.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ama, bu kadar olur mu adaletsizlik? Bir buçuk saat konuşacak, "on-on iki dakika" diyeceksiniz, ikide bir diyeceksiniz ki böyle Sayın Başkan. Bu kadar mobbing uygulamayın.
BAŞKAN - Efendim, o bir dakikanın yirmi saniyesi gitti, yenileyeyim süreyi.
Buyurun.
MUSA ÇAM (İzmir) - Peki, toparlıyorum.
Sayın Başkan, polisle en çok karşı karşıya gelenlerden biriyim. Bir sendikacı olarak nerede eylem var, nerede hak arayışı var ben oradayım.
BAŞKAN - Size iki dakika...
MUSA ÇAM (İzmir) - En çok biber gazı yiyen, en çok tazyikli su yiyen... Daha geçtiğimiz üç hafta önce burada Dikmen Kapı'da, sendika geldi, kamu çalışanları, -Sayın Bakanın arkasında bulunan bütün kamu çalışanları için söylüyorum- daha insanca bir bütçe için basın açıklaması yapacaklar, sizin arkadaşlar memurları sürüyorlar. Devletin bir memuru diğer memurunu sürüyor, böyle sürüyor, "Süreceksiniz." diyor, aşağıya kadar sürüyor. Ben de karşıdan geliyorum, ne oluyor, bir dakika durun, bir basın açıklaması yapılacak dedim. "Biz emir aldık süreceğiz." Ben milletvekiliyim dedim. "Ben de memurum, devlet memuruyum, talimat aldım, hepinizi süreceğiz." dedi, Bakın, arkadaşlar, emniyet amiri söylüyor bunu. Şimdi, biz o kötü muameleyi yapan polisler için, geçtiğimiz iki hafta önce, aşağıda, Mecliste onların göstergelerinin 2600'den 3000'e çıkartılması yerine, 3.600 olması gerektiğini söyledik. Çünkü talimatı yukarıdaki kodamanlar veriyor, aşağıdaki memur da ne yapsın, vatandaşla karşı karşıya kalıyor. Şimdi, ne oldu? 3000 yapıldı, artan ücret 41 lira ile 70 lira arasında. Bu da tazminatların içerisinde olduğu için emekliye hiçbir faydası yok, hiçbir faydası yok, aktifken faydası var ama emekli olduğunda hiçbir şey yok. Bunun ücretlere yansıtılması gerekiyor ve 3600'ün olması gerekiyor.
Şimdi, Sayın Bakan, son, toparlıyorum Sayın Bilgiç söylemeden.
Bir de şu var: Üniversite mezunu olanlara bu ek göstergeyi uyguladınız ama lise mezunu olanlara bu 3000 göstergesini uygulamadınız. Bununla ilgili de büyük bir haksızlıkların olduğunu düşünüyorum.
Sonuç olarak Sayın Ala, şanslı bir insansınız, mülkiyeden geldiniz, kaymakamlık yaptınız, valilik yaptınız, geçen dönem 317 milletvekilinin olduğu AKP Grubunun içerisinde o kadar Mülkiye mezunu varken çıktınız geldiniz ve İçişleri Bakanı oldunuz, bürokrat olarak.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) - Siz de sendikacıymışsınız ama o da şans yani.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bakan oldunuz, yani AKP'nin içerisinde... Ama ben emek vererek geldim, tırnaklarımla.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) - Ben emek vermeden mi geldim?
MUSA ÇAM (İzmir) - Tırnaklarımla... AKP'nin içerisinde 317 milletvekili vardı, yani bakanlık yapacak o kadar insan vardı orada ama...
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) - Bir sürü sendikacı vardı ama siz de sendikacı olarak geldiniz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, Sayın Çam'ın insicamını bozmayın.
MUSA ÇAM (İzmir) - ...yapmış olduğunuz "kutsal görevler" sonucunda geldiniz İçişleri Bakanı oldunuz. Tarih sizin valilik döneminizi, Batman, Diyarbakır Valiliği döneminizi ayrı yazacak, müsteşarlık döneminizi, İçişleri Bakanlığı döneminizi ayrı yazacak. O dönemlerinizi ayrı ama Bakanlık döneminizi ayrı da yazacaktır, bundan hiçbir şüpheniz olmasın, hiç şüpheniz olmasın.
Biz ülkemizde barış ve kardeşliğin egemen olmasını istiyoruz, bu ülkede hiç kimsenin canının yanmamasını ve kanının akmamasını istiyoruz ve bu ülkede gerçekten insan haklarının egemen olduğu, insanlarımızın kendilerini özgürce ifade edecekleri bir dönemin olmasını istiyoruz.
2016 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.