Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız'ın "Türk Dış Politikası" konulu sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 19 .10.2023 |
SENA NUR ÇELİK (İstanbul) - Evet, Başkanım, teşekkür ediyorum; öncelikle bu toplantıyı düzenlediğiniz için teşekkür ediyorum, çok faydalı bir bilgilendirme toplantısı oldu; Sayın Bakanımıza ayrıca teşekkür ediyorum, kendisini özlemişiz, burada görmekten de memnun olduk, onu da ifade edeyim. Gazze'de yaşanan dehşete yönelik yürütülen diplomasi trafiği ve özellikle insani yardımlar konusunda Bakanlığımızın yürüttüğü çalışmalarla alakalı da yine kendisine, Bakanlığımıza teşekkür etmek istiyorum.
Burada önemli bulduğum birkaç hususa da değinmek istiyorum; Kani Bey değindi aslında, onun bu konuda söylediklerine de katılıyorum, onu da ifade edeyim. Özellikle Batı medyasında ve Batılı siyasetçilerin söyleminin, büyük bir çoğunluğunun söyleminin tamamen İsrail ordusunun propagandasını tek taraflı bir şekilde yansıttığını maalesef görüyoruz. Sanki bu mesele 7 Ekimde gerçekleşen Hamas saldırısıyla başlamış gibi, işte bu bir nevi bir 11 Eylülmüş gibi, ve bu her türlü intikamı, her türlü saldırıyı meşrulaştırıyormuş gibi tek taraflı bir söylemi maalesef bütün ana akım Batı medyasında ve Batılı siyasetçilerde ve devlet liderlerinde görüyoruz. Bu, tabii, dehşete düşüren bir durum çünkü daha önce en azından şöyle bir söylem vardır: "Taraflar... Taraflar... Tarafları itidale çağırıyoruz." Şu anda onu bile görmüyoruz, şu anda tamamen tek taraflı bir söylem görüyoruz. Tabii, bu söylemi uluslararası alanda görmek bizi şaşırtmıyor ama maalesef medyayı takip ediyoruz, işte Türkiye'de de belli siyasetçilerin söylemlerinde de bu söyleme meyleden birtakım ifadeler görmek gerçekten üzücü; onu ifade etmek istiyorum. Sanki altmış beş yıllık işgal yokmuş gibi, sanki Gazze'deki abluka on altı yıldır sürmüyormuş gibi, İsrail sanki her türlü savaş suçunu işlememiş gibi, uluslararası hukuku, Birleşmiş Milletler kararlarını sürekli olarak ihlal etmemiş gibi bir yaklaşım, bir ayrıma gitme ihtiyacı görülüyor. Tabii, bu gerçekten endişe verici. Çünkü bu argümanları öne süren kişilere şunu da hatırlatmak lazım: Hamas'ın hiç olmadığı Batı Şeria'da işlenen suçlara, İsrail'in işlediği suçlara bir bakmak lazım. Yani hani her şey Hamas yüzündendi ya, peki Batı Şeria'da o zaman neden yıllardır insanlar katlediliyor, neden son bir yıldır 200 Filistinli masum sivil katledildi, neden binlerce Filistinli çocuk yargılama hakkı dahi verilmeden İsrail hapishanelerinde tutuluyor? Bunların hepsinin bu argümanları öne süren kişilere sorulması gereken meseleler.
Burada şunu söylemek istiyorum: Şiddet, şiddeti doğuruyor. İsrail, yıllardır Filistin halkına karşı terör uygulayan bir devlet maalesef ve İsrail ayrıca ırkçı bir devlet yani bizim Güney Afrika'da gördüğümüz, "apartheid" dediğimiz rejimin bugün biz İsrail'de sürdürüldüğünü görüyoruz. İsrail'de yaşayan Arap vatandaşlarının ikinci sınıf vatandaş olduğunu, hiçbir hakka, hiçbir İsrailli vatandaşın sahip olduğu hakka sahip olmadığını görüyoruz. Bu da tabii ki hiçbir zaman barışa hizmet eden bir yaklaşım olmuyor. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde geçtiğimiz hafta genel kurul toplantımız vardı burada İsrail-Filistin meselesi görüşüldü. Tabii, burada gördüğümüz tablo gerçekten dehşet vericiydi, tek taraflılığın boyutu ciddi manada dehşet vericiydi. Ya, burada şunu söylemek lazım: Gerçekten, aşırı sağın, Avrupa'da artan aşırı sağın, aslında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisindeki temsil eden milletvekillerine de zaten yansıdığını biliyoruz, görüyoruz. Özellikle aşırı sağla ilgili, İslam karşıtlığıyla ilgili tartışmalarda bunu zaten görüyoruz fakat bu İsrail-Filistin tartışmasında da gerçekten aşırı sağın Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde nasıl konuşlandığını, nasıl arttığını görmüş olduk.
Şunu söylemek istiyorum: Burada Batılı siyasetçilerin, liderlerin İsrail'e verdiği kayıtsız şartsız destek İsrail'deki vahşetin boyutunun büyümesine sebep olan ve İsrail'in soykırıma varan savaş suçlarını işlemesini sağlayan bir durum ve bize her durumda Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde de parmak sallayan, ülkemizdeki insan hakları durumundan bahseden milletvekillerinin kalkıp da bu konularda bir duruş gösterememesi, sesini yükseltememesi aslında kendilerinin insan hakları konusundaki kredibilitesini de yok ediyor yani bu arkadaşlarımızın kredibilitesi Gazze'de ölen çocuklarla toprağa gömülmüş durumda. Şunu da söylemek istiyorum: Yani Ermenistan'ın Karabağ'ı işgali Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde görüşülürken Azerbaycan'a karşı hazırlanan raporda kendi istekleriyle bölgeden ayrılan Ermenilere ilişkin kuvvetli etnik temizlik şüphesi olduğu belirtildi ve bu karar tasarısı kabul edildi Konseyde fakat aynı Konsey mesela İsrail'in gözlemci statüsünün iptaliyle ilgili hiçbir adım atmadı. Bunlar tabii ki biraz önce arkadaşlarımın da bahsettiği çifte standartların bir sonucu.
Tabii, Konseyden bahsetmişken Kavala davasıyla alakalı da görüşümü ifade etmek istiyorum Başkanım müsaadenizle. Şimdi, Kavala davasıyla ilgili düşüncemizden, işte yargı süreciyle ilgili veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararının uygulanmaması meselesiyle alakalı görüşümüzden bağımsız olarak Konseyde, Parlamenter Mecliste alınan karar tasarısı gerçekten Türkiye'ye karşı çok orantısız maddeler içeriyor; bunun farkında olmamız lazım. Burada, bir, Türk heyetinin yetki belgelerinin iptal edilmesi; iki, burada ülkemize karşı "tamamlayıcı ortak prosedür" dediğimiz, Avrupa Konseyinden atılmaya kadar gidecek sürecin başlatılması ki bu süreç zaten daha önce yoktu ama yani Rusya'nın Kırım'ı ilhakında dahi Rusya'nın Konseyden çıkarılması görüşülen, konuşulan bir durum değildi yani Rusya Ukrayna'ya girene kadar bu düşünülmemişti; hani orantısızlığın boyutunu buradan anlayabiliriz. Bizim hâkimlerimize, polislerimize, savcılarımıza, Kavala davasına bir şekilde dahli olan yetkililerimize Magnitsky yaptırımlarının uygulanması gibi... Yani egemenlik haklarımıza saldırı olan bir madde komisyonda, hukuk komisyonunda görüşüldü ve ben gerçekten burada muhalefet partisinden milletvekillerimizin bu maddenin rapora girmesine onay vermelerine ciddi manada çok çok şaşırdım çünkü bu, gerçekten Kavala davasının sürecinden bağımsız, ülkemizin egemenlik haklarına bir saldırı ve çok orantısız bir tepki. Kaldı ki Genel Kurulda rapor tartışılırken İsviçreli bir milletvekili kalktı ve dedi ki: "Ya, polisler, gardiyanlar... Bu ne kadar aşırı bir tepki. Burada biz bu maddeyi kısıtlayalım; sadece savcılar ile hâkimlere uygulayalım." Yani İsviçreli bir parlamenterin gösterdiği hassasiyetin daha fazlasını biz kendi milletvekillerimizden görmek isteriz. Bu tasarıda bu kadar orantısız maddeler olmasına rağmen yine "onay" oyunun verilmesi de beni gerçekten üzdü.
Sekiz yıldır uluslararası parlamentolarda ülkemizi temsil eden heyetlerde görev aldım. Kesinlikle, muhalefet partisi milletvekillerimizin hepsini kolektif olarak, burada, hassasiyetsiz davranmakla ya da millî meselelerimizle ilgili yanlış yerlerde durmakla itham edemeyiz. Gerçekten, bu konularda düzgün duruş gösteren arkadaşlarımız da var fakat ciddi manada bireysel olarak bazı arkadaşlarımızın kalkıp işte, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde hiçbir ülkenin milletvekilinin yapmadığı şekilde kendi ülkesini şikâyet ediyor olması, bu konumda olması cidden üzücü. Ben, burada, Namık Bey'in söylediği ifadeyi de...
BAŞKAN FUAT OKTAY - Evet, toparlayabilirsek memnun olurum Sayın Çelik.
SENA NUR ÇELİK (İstanbul) - Toparlıyorum.
Namık Bey'in söylediği ifade açıkçası bana umut verdi; sorumlu muhalefet, işte, dış politikada birlikte davranma, millî meselelerde beraber hareket etme. Umuyorum ki inşallah, bu dönem böyle bir çalışma tarzımız olur, olması gereken de budur.
Teşekkür ediyorum Başkanım.