KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tartışmakta olduğumuz, görüşmekte olduğumuz On İkinci Kalkınma Planı'nı incelediğimiz zaman belki de en dikkat çeken bölümü ikinci bölümde yer alan "Uzun Vadeli (2024-2053) Gelişmenin Stratejisi" ve On İkinci Kalkınma Planı'nın temel amaç ve ilkeleri ve hedef ve politikalar bölümü hakikaten de dikkat çekmekte.

Şimdi, burada ciddi hedefler konulmuş; benden önceki milletvekili arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, ciddi hedefler konulmuş. En iddialı hedeflerden bir tanesi 2053 yılında dünyadaki ilk 10 ekonomi arasında yer almak, dönem sonunda imalat sanayisinin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payının yüzde 30'u aşmasını sağlamak, belki de gene önemli iddialardan bir tanesi yüksek teknolojili sanayilerin imalat sanayisi ihracatındaki payını yüzde 3'ten yüzde 17'ye çıkartmak, savunma sanayisi ihracatında ilk 5 ülke arasında yer almak, markalaşmanın desteklenerek dünyanın en değerli 100 markası arasında en az 5 markaya sahip olmak... Devam ediyor bu şekilde. Mesela, en az 5 üniversitemizin dünyadaki ilk 100 üniversite arasına girmesi gibi, küresel mal ticaretinden alınan payı yüzde 2'nin üzerine çıkartmak gibi çok iddialı hedefler konulmuş.

Esasında, bu hedefler ayrı ayrı birlikte değerlendirildiği zaman hepsi birbiriyle bağlantılı. Yani eğer sizin dünya mal ticaretindeki, ihracatındaki payınız yüzde 2'yi geçiyorsa dünyadaki ilk 10 ekonomi arasında yer almanız doğaldır veyahut da yüksek teknolojili ürünlerin ihracat içindeki payını yüzde 17'lere çıkartabiliyorsanız şayet zaten dünyanın en büyük ekonomileri arasına girersiniz ancak bunlar ne kadar gerçekçi? Esasında, burada hepimizin tartışması gereken konulardan bir tanesi bu. Bunu tartışmak için de öncelikle bu iddia sahiplerinin önceki performanslarına bakmak lazım. Hatta bununla alakalı güzel bir söz var, "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz." diye bir şey var.

Bilindiği gibi Onuncu Kalkınma Planı'nı arkadaşlarımız izah ettiler. Onuncu Kalkınma Planı'nda konulan hedeflerde hakikaten de yüzde 100'lük sapmalar var. Onuncu Kalkınma Planı'nda millî gelirin 2 trilyon dolar olması öngörülüyordu, mevcutta 2023 yılında kabaca 1 trilyon dolarlık bir millî gelir var. Yani ne oluyor? Yüzde 100'lük bir sapma var. Kişi başına gelir 25 bin dolar hesaplanmıştı, 12.500 dolar civarında gerçekleşme var; yüzde 100 bir sapma var. Yani buradan yola çıkarak baktığımız zaman iddia sahiplerinin geçmiş karnesinin kırık olduğunu görmekteyiz ve bu hedefleri tutturmanın zor olduğunu tahmin etmekteyiz. Ama tek tek bakmak lazım; önce mevcut durumlara bakmak lazım yani hedef neydi? İlk 10 ekonomi arasında olmak; şu an durumumuz ne? İşte, IMF 2023 yılı için 19'uncu sırada olacağımızı söylüyordu; daha sonra revize etti, 17'nci sıraya çekti. 2028'deki öngörüsü de -hatta bizden yani bizim orta vadeli planımızdaki rakamlardan daha da bonkör davranmış Türkiye'ye- 17'nci sırada sıramızı koruyacağımızı yani 17'nci sırada olacağımızı öngörmekte. 2028 öngörülerine baktığımız zaman şu anda 16'ncı sırada olan Endonezya'nın 2028'de 13'üncü sıraya, 13'üncü sırada yer alan Güney Kore'nin 12'nci sıraya, 12'nci sırada bulunan Meksika'nın 11'inci sıraya, 5'inci sırada bulunan Hindistan'ın da 3'üncü sıraya çıkacağı öngörülmekte ama Türkiye yerinde sabit durmakta ve bizim iddiamız var: 2053 yılında ilk 10 ekonomi arasına girmek. Ha, bu arada 2014 yılında 938 milyar dolarlık millî gelirle 16'ncı sırada olduğumuzu yani görece sıralamalarda geride olduğumuzu bilmek lazım. Bu listedeki 2023 verilerine bakıldığı zaman da, hedefimiz ilk 10 ya, ilk 10'da kim varmış, 10'uncu sırada kim varmış? Kanada varmış. Kanada'nın şu anki millî geliri 2 trilyon 117 milyar dolar yani aramızda ciddi bir makas var; 1 trilyon dolarlık bir makas bulunmakta.

Benim önemsediğim hedeflerden bir tanesi, ihracatımızdaki yüksek teknoloji ürünlerinin payının yüzde 3'ten yüzde 17'ye çıkartılması. Yıllardan beri bununla ilgili konulan hedef yüzde 5'ti ancak genele baktığımızda, yıllara baktığımız zaman bu payın 2,5 ile 3,5 arasında değiştiğini görmekteyiz. Mevcut duruma baktığımız zaman, en son 2023'ün Ocak-Ağustos verilerine baktığımız zaman şu anda 3,6; geçen sene aynı dönemde bu oran da yüzde 2,8'miş; 3,6'ya bir çıkış söz konusu bakıldığı zaman.

İhracatımızın yapısına baktığımız zaman, gene aynı dönemde 2022'nin Ocak-Ağustos rakamlarına baktığımız zaman 73 milyar liralık bir ticaret açığımız bulunmakta. Ne yazık ki bu rakam 2023 yılında, aynı dönemde 82 milyar dolara kadar çıkmış.

Değişik bir sıkıntımız da şu: 2022 yılının aynı döneminde yani Ocak-Ağustos döneminde ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 69 iken bu sene yüzde 66,7'ye gerilemiş, benzer şekilde ticaret hadlerinde de ciddi gerilemeler söz konusu. Peki, ne yapmak lazım? Böyle bir ihracat yapımız varken böylesine bir iddiayı nasıl gerçekleştirebiliriz? Bu konudaki literatürü taradığımız zaman bu hedeflere ulaşmak için yapılması gerekenler belli. Nedir? Tasarrufların etkin yatırımlara dönüştürülmesi, nitelikli eğitim, nitelikli insan gücü istihdamı, beşerî sermayenin güçlü olması, transit ticarete açıklık ve doğrudan yabancı sermaye girişi sağlandığı takdirde bu söylemiş olduğumuz rakamlara, hedeflere ulaşmamız mümkün. Peki, mevcut ne? Mesela, beşerî sermayede mevcutta ne durumdayız, onu bir incelememiz lazım. Bu konuda Dünya Ekonomik Forumunun hazırlamış olduğu Küresel Rekabet Endeksi var, raporu var; buna baktığımız zaman -en son yayınlandığı tarih 2019 senesiydi- Türkiye'nin mevcut iş gücü becerileri sıralamalarında çok ciddi düşüşler var. Türkiye, iş başında eğitim konusunda dünyada 122'nci, mesleki eğitimin kalitesi konusunda 128'inci, mezunların becerisi ve donanımı konusunda 103'üncü, aktif nüfus içinde dijital becerilerin varlığı konusunda ise -bu önemli yani dijital beceri önümüzdeki süreçte çok önemli olacak- 116'ncı sırada. Türkiye'nin genel sıralaması da 61'inci sırada; geçmiş yıllara baktığımız zaman 40 ile 45 arasında seyretmekteydi, 2019 Raporu'nda 61'inci sıraya düşmüş bulunmaktayız.

Yine, Dünya Ekonomik Forumu'nun Geleceğin İşleri 2020 Raporu'nda teknolojik değişimin bazı becerilere olan talebi azaltmasının yanında analitik düşünce, yaratıcılık ve eleştirel düşünme gibi temel becerilere olan talebi artıracağı öngörülmektedir. Dünyada, bu dijital dönüşümle -ki kalkınma planında sık sık bu dijital dönüşüme atıf da var- birlikte teknolojinin kullanımı da zorunlu beceriler arasına girmiş durumda. Türkiye aktif popülasyon içinde dijital becerileri en düşük OECD ülkesi konumunda ve gene OECD tarafından yapılmış olan bir araştırmaya, 16-65 yaş grubundaki yetişkin becerilerinin anketine baktığınız zaman sonuçlar hakikaten de Türkiye için iç açıcı değil, hele bu hedeflere ulaşmak için hiç iç açıcı değil. Bu araştırmanın sonucunda, 16-65 yaş grubundaki deneklerle yapılan araştırmada, Türkiye Yetişkin Becerileri Anketi 2015 sonuçlarında OECD ülkeleri arasında Şili'den sonra en düşük ortalama sözel ve sayısal beceri yetkinliği puanına sahip ülkedir. Başka şeyler de söylenmiş, burada şu söylenmekte: "Okuma yazma ve işlem becerileri iş yerinde ve günlük hayatta çok az kullanılmakta, becerilerin iş gücü piyasasındaki getirileri diğer OECD ülkeleriyle kıyaslanmayacak derecede sınırlıdır."

Bir diğer husus, eğer bizim ihracattaki yüksek teknolojili ürünü artırmamız gerekiyorsa doğrudan yabancı sermaye girişini artırmamız gerekmekte; teknoloji transferi açısından önemli, şart.

Aynı zamanda, bu kalkınma planındaki hedeflerinizden bir tanesi Türkiye'yi dünyada en fazla doğrudan yabancı sermaye girişinin olduğu ülkelerden biri hâline getirmek. Peki, mevcut durum ne? Şu anda 2022 rakamına baktığımız zaman 13 milyar 364 milyon dolarlık bir doğrudan yabancı yatırımcı geliri var ama bu rakam 2015 yılında 19 milyar dolar seviyesindeydi. Yıllar içerisinde baktığımız zaman sermaye yatırımlarının, sermaye girişlerinin düştüğünü ve gayrimenkul girişlerinin arttığını görmekteyiz. Sektörel açıdan baktığımız zaman da ağırlık olarak hizmet sektörünün olduğunu, teknolojik yatırımların azaldığını ve özellikle de son yıllarda perakende satış sektöründe yabancıların ülkemize geldiğini görmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM (Konya) - Bir dakika ek süre veriyorum.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Peki, neden bu azalma var? Ya, bu konuda hazırlanmış bazı raporlar var, esasında TÜRMOB'un güzel bir raporu var; bu rapora baktığımız zaman Türkiye'deki UDY'nin yani uluslararası doğrudan yatırımların özellikle 2005 yılından sonra çok ciddi arttığını, 20 milyar dolarlara kadar çıktığını görmekteyiz; bunun nedeni de AB'yle üyeliğe adım attığımız tarihtir 2005, 2006 yılları. Bu süreç içerisinde yurt dışından çok ciddi bir doğrudan yatırım söz konusu iken, ne zaman, işte, 2016 referandumu, yeni hükûmet sistemi, yeni sistem, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, kaybolan güven, işte, Demokrasi Endeksi'nde dünyadaki hibrit demokrasiler arasına girmiş olmamız, otoriter rejimler arasına girmiş olmamız, bu gibi sebeplerden dolayı ne yazık ki çok büyük avantajı olmasına rağmen Türkiye uluslararası yatırımlar konusunda sınıfta kalmış durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Yani söylemek istediğim şey -daha girmemiz gereken birçok konu var da- bu şartlar altında bizim bu hedefleri yapabilme becerimiz ve şansımız ne yazık ki yoktur, en azından sizin iktidarınız döneminde yoktur; inşallah, iktidar değişir, iyi kadrolar gelir de bu hedefleri gerçekleştiririz.

Teşekkür ederim.