KOMİSYON KONUŞMASI

JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, aslında öncelikle size teşekkür ediyorum Sayın Başkanım çünkü geçtiğimiz dönem yaz tatiline girmeden önce Avrupa Birliği Büyükelçimizi dinleme yönünde bir çağrımız olmuştu, o çağrımızı yanıtsız bırakmadınız. Sayın Bakan Yardımcımızın bugün bize yaptığı sunumdan dolayı özellikle teşekkür ediyorum; başta Başkanıma, sizlere de hoş geldiniz diyorum.

Şimdi, ben konuşmalarınızdan birkaç notla hani sorularımı yöneltmek istiyorum. Şimdi, dediniz ki: "Avrupa Birliği ikiyüzlü." Biz ne kadar ikiyüzlüyüz, onu da bence tartıya koymamız gerekir, biz ne kadar samimiyiz ya da? Şimdi, baktığınız zaman biz işte, Sayın Başkanla Avrupa Birliği parlamenterlerini ziyaret ettik ve o ziyaretimizde 13 görüşme yaptık değil mi Sayın Başkanım? 13 görüşmeyi yaptık ve o 13 görüşmede üç aşağı beş yukarı bize yöneltilen sorular ya da eleştiriler hemen hemen aynıydı ve bizim işte, demokrasi, ifade özgürlükleri, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş kararları önlerimize konuldu. Hepsinin verdiği önergelerde hemen hemen benzer içerikler vardı; ama bazılarında çok haksız olduklarını gördük ama sonuçta bizi bağlayan uluslararası sorumluluklarımız var, işte, Avrupa Konseyinin üyesi olmamız gibi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını, anayasal olarak hukukun üstünlüğünü kabul edecek, varsayacak olursak uygulamamız gerekiyor. Şimdi, burada biz ne kadar Avrupa Birliğine girmek istiyoruz? Ben mesela 2016 yılını, özellikle siz... Önce bunu sormak istiyorum: Biz ne kadar samimiyiz? Gerçekten siz Dışişleri olarak Avrupa Birliğine girmek istiyor musunuz? Onu bir kere kenara koymamız gerekiyor.

İkinci sorum: Siz 2016 yılını işaret ettiniz ve FETÖ olaylarıyla, işte darbeyle bağlantılandırdınız ama orada aslında tüm dünyada bir gelişmenin olduğunu göz ardı ediyoruz bence; o da şu: Sadece Türkiye için söylemiyorum, tüm ülkelerde sorunları örtbas etmek için dış politikayı iç politikada işte, tabanlarını bir arada tutmak, konsolide etmek için kullanan bir sistem ortaya çıktı aslında. Tabii, Türkiye'de bu, 2016 yılından sonra... Aslında 96'da başlandı hatta 99'da koalisyon hükûmetiyle -biliyorsunuz, en temel değişiklikler o dönem yapıldı, 99 yıllarında yapıldı- başlandı, 2002 yılında AK PARTİ iktidara geldiğinde de o süreç devam ettirildi; ta ki işte 2012'li yıllara kadar diyelim, hadi 2015 ya da 2016 diyorsunuz, oradan sonra aslında bir farklılaşma oldu. Biraz önce Sayın Cengiz Çandar Vekilimiz söyledi, işte, sizlerin aslında "monşer" diye tabir ettiği ama eski büyükelçilik adabına, Dışişlerinin adabına uygun yetişmiş büyükelçiler gerçekten dış politikayı hiçbir zaman iç politikaya alet etmediler ve atamalarında da bu ön plandaydı. Aslında, Vekilimiz ne kadar nazik bir mesaj paylaşmış, kendi içinden geldiği yapıyı da koruyarak bir mesaj paylaşmış. Dolayısıyla, Vekilimiz burada yok şu anda ama ben onun adına bir şey söylemek zorunda hissettim sizin söylediklerinize binaen, kusura bakmayın. Dolayısıyla, o gelenek bozuldu.

Şimdi, Başkanım "Siyasetçi değiller." dedi ama ben görüyorum ki aslında bürokrat olarak çok da ciddi siyaset yapıyorsunuz, yapmak zorunda kalıyorsunuz ya da. İşte, zaten bizim hani belki dış ve iç politikadaki ikiyüzlülüğümüzü de bu oluşturuyor yani sizin bu sıkışmışlığınızdan olduğunu düşünüyorum. Siz bunu hissediyor musunuz? Mesela, nelerde... İşte, Filistin-İsrail konusunda hissediyoruz biz bunu. Yani şimdi, hani oyuncu olamıyoruz hiçbir zaman, figüran olarak kalıyoruz Türkiye olarak bu konuda. İşte, "mış" gibi yapıyoruz, Filistin'e sahte gözyaşları döküyoruz ama İsrail'le kapalı kapılar ardında iş birliğimizden geri durmuyoruz. Neredeyse büyükelçi kendi gitmese biz göndermeyecektik tabii ki. Yani bizim de hani bir samimiyetimizi sorgulamamız gerekiyor.

Şimdi, mesela, gayet güzel söylediniz, tabii ki dijital dönüşüm, sınırda karbon mekanizması... Ama şimdi, bakın, hâlâ termik santralleri çalıştırıyoruz burada. İşte, 2053'e bir hedef konuldu, 2050 sıfır emisyonunun ötesine bir 2053 hedefi konuldu. Şimdi, biz gerçekten bunda da samimi miyiz, bunu da ortaya koymamız gerekiyor bizim. İklim yasası, siz Meclise attınız topu, biz yıllardır bekliyoruz iklim yasası gelecek, su yasası gelecek diye ama onun sıkışmışlığında Avrupa'ya, ihracatımızın yüzde 60'a yakınını Avrupa Birliği ülkelerine yapıyoruz. Şimdi, siz çok güzel -hani dijital dönüşümden ya da Avrupa Yeşil Mutabakatı'ndan- Gaziantep'ten uçaktan gördüklerinizi anlattınız bize; tabii ki bunlar gurur verici gelişmeler. Ama öbür tarafta, işte, bacasız çalışan termik santraller, hâlâ kömür çıkarma ısrarımız, Paris İklim Anlaşması'nı onaylamamıza karşın hani gereklerini yerine getirmememiz... Bugün, işte, siz Çin'den söz ettiniz kömür çıkarıyor diye ama öbür tarafta, bakın, Rusya, Ukrayna ve Türkiye'nin salımlarının Avrupa Birliğinin salımlarından yüksek olduğuyla ilgili raporlar var. Dolayısıyla, tüm bunları yaparken hani biz ne kadar samimiyiz, onu değerlendirmemiz gerekiyor.

Bir de diğer, üçüncü soru olarak şunu sormak istiyorum: Siz de söz ettiniz, Josep Borrell'in hazırlamakta olduğu raporla ilgili basına farklı haberler yansıyor biliyorsunuz, işte, alternatif modeller üzerinde görüşmeler yapıldığıyla ilgili. Basına yansıyan bu iddialar doğru mu? İşte, doğruysa hani Bakanlığınızın ya da siyasi iktidarın bu konudaki tutumları nelerdir? Bunları özellikle öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.