| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 26 .10.2023 |
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakanımız, değerli milletvekillerimiz, değerli bürokratlarımız, değerli basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla muhabbetle selamlıyorum.
Şimdi, tabii, bütçeyle ilgili olarak bir sunum dinledik, elimize epeyce bir kitap geldi, rakamlar içinde biraz boğulduk ama ben biraz işin teorisiyle ilgili birkaç cümle kurmak istiyorum müsaadenizle. Şimdi, bütçeler sonuç itibarıyla yapılıyor, onaylanıyor, uygulanıyor ve sonra da denetleniyor. Böyle bir bütçe yönetim sistemimiz var. Şimdi, ben bütçe performansına ve verilere girmeden önce özellikle Türkiye'de... Biraz önce de ifade edildi ama ben farklı bir perspektiften bakacağım çünkü ben inanıyorum ki yıllar sonra buraya gelecek insanların da temel meselesi bu olacak. Şimdi, bu "bütçe hakkı" dediğimiz şey, dünyada tek bir kurum var, tek bir yapı var; millet adına para toplar, o da devletin kendisidir. Dolayısıyla Türkiye'de de dünyada da siyasilerin, iktidarların bugün de yarın da karşılaştıkları en önemli sorunu, imkânlar sınırlı ama ihtiyaçlar sınırsız. Özellikle seçim dönemlerine bakıldığında -ben birçok dokümanı inceledim, verilen raporlara baktım, biraz sonra bazı rakamlar okuyacağım- iktidarlar bazen tercih yapmak zorunda kalıyorlar. Biz birçok uygulamalarımızda yani son elli-altmış yılda bütçenin harcama tarafıyla ilgili genelde ne yapacağımızı biliyoruz; bazen borçlanmayla, bazen özelleştirmelerle o açığı kapatmak için bir şeyler yapmışız ama bütçenin gelirler tarafıyla ilgili olarak çok önemli sorunlarımız var.
Şimdi, buradan hareketle, hem kalkınma planımız konuşulurken hem de bütçe konuşulurken yeni anayasadan bahsedildi. Sonuç itibarıyla, bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletin vekilleri olarak millet adına bu bütçeyi, bu rakamları denetleme görevimiz var yani Anayasa bize böyle bir görev veriyor. "Şu anda bu görevi ne kadar iyi yapabiliyoruz?" sorusunun taktığımız rozetlerden bağımsız bizi ilgilendirmesi lazım. Bakın, şu anda Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili olarak mutlaka bir revizyon, bir iyileştirme, özellikle yasama, yürütme, yargı meselesinde kuvvetler ayrılığının olmadığı bir ülkede bütçe yönetimi ve bütçe performansından bahsetmek çok doğru değil. Mesela, son değişikliklerle ilgili olarak işte, 2017'de Anayasa değişikliği yaptık ve şu anda kalkınma planında da konuştuk, bunun içinde de var; Türkiye'de bir yolsuzluk meselesi konuşuluyor yani bunu iktidar da konuşuyor, muhalefet de konuşuyor. Peki, biz bugün burada, bu genel bütçe görüşmelerinden sonra bakanlık bütçelerini konuşacağız. Ya, herhangi bir bakanla ilgili olarak bugün bir yanlış uygulamaya bir Meclis soruşturması açmaya kalksak, öyle ya, eğer millet adına milletten bu parayı topluyoruz ve millet adına harcıyorsak ve milletin vekilleri olarak bunu denetleme hakkımız varsa gerçekten işler yanlış gittiğinde bunu görme, bunu ortaya koyma, millet adına bunu yapma hakkımız var mı? Evet, var.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Var.
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Doğru, var. Orhan kardeşim "Var." diyor. Evet, var tabii, ben de biliyorum var olduğunu fakat şöyle bir sorunumuz var: İşte, bir temenni olarak söylüyorum, böyle bir soruşturmanın açılması için inşallah, 300+1 vekile ihtiyaç olmadan, 400 vekile ihtiyaç olmadan eğer ortada bir şey varsa Meclis en azından salt çoğunlukla bu işleri yapabilmeli. Bunları bizim yapabilmemiz gerekiyor, bir önceki şeyde bu var. Dolayısıyla, yeni anayasa çalışmaları, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde meydana gelecek değişiklikler daha demokratik... Ben geçen toplantıda da ifade ettim, şunu kabul ediyorum: Yapılan şeyleri görmezlikten gelmek adaletli bir yaklaşım olmaz, doğru yapılan şeyler var, eksikler var ve hep söyledik, ülke de bizim, devlet de bizim; bunların hepsini ortaya koymamız gerekiyor. Şimdi, buradan hareketle, hatırlıyorum, mesela, 2010'lu yıllarda bir mali kural meselemiz vardı bizim yani şu mali kurallarla ilgili olarak ne yapabiliriz diye konuşmuştuk. AK PARTİ'de o dönem bakanlarımızın birçoğu Türkiye'nin bir orta gelir tuzağına düştüğünden falan bahsetmişti. Biraz sonra rakamları biraz paylaşacağım. Yani biraz olayı, bize verilen evraklar üzerinden bize ne sunuyorsunuz, bizim bunlardan ne anlıyoruzu konuşmamız gerektiğini düşünüyoruz, yoksa siyaseti başka türlü her anlamda yapabiliriz. O dönem şu söylenmişti: "Kendi içimizde mali kurallar getirip kendi içimizde bir IMF yaratmayalım." Keşke o dönem bu cümleler kurulmasaydı. Şu anda ben Plan ve Bütçe Komisyonunda kayıtlara girmesi için söylüyorum: Mali kuralla ilgili, özellikle bütçe açıklarımızla ilgili, vergilerle ilgili birçok konuda aslında bu işin bir kurala bağlanması lazım. Birçok kanunda farklı ifadeler var ama Meclisin ayrı bir kanun teklifi olarak mali kuralları netleştirmesi lazım. Neden? Sadece bugün için değil, yarın da bu ülkeyi idare edenler seçim geldiğinde, seçim zamanı geldiğinde kafasına göre bas parayı, dağıt parayı, büyük bir parasal genişleme yap...
Sayın Bakanım, bakın, bütçelerin en önemli gerekçesi nedir? Bir, en önemli gerekçesi fiyat istikrarını sağlamaktır; iki, gelir adaletini sağlamaktır ve bunun için, bu ikisini sağlayabilmek için para ve maliye politikaları uygulanır. Bizim de bütün bütçe tekliflerimizde, kanun tekliflerimizde bu madde var. Eğer sürekli bunu hedeflemiş ve şu anda fiyat istikrarında -af buyurun- çuvallamışsak ve gelir adaletinde OECD ülkeleri içerisinde en kötülerden bir tanesiysek -4'üncü ülkeyiz- burada problemimiz varsa ve hedef olarak gelir adaleti yine önümüze en önemli hedeflerimizden biri olarak konuluyorsa burada gerçekten çok ciddi bir sorun olduğunu ifade etmemiz lazım.
Şimdi, ben müsaadenizle buradan çıkarak özellikle yasamayla ilgili yapacağımız çalışmalar dışında birtakım rakamları sizinle paylaşmak istiyorum. Şimdi, bakın, 3 tane rakam paylaşacağım, tablo yansıtmayacağım. Şimdi, bütçe açığı, faiz ödemeleri ve vergiler... 2022'de bütçe açığımız 142,7 milyar TL, bu sene 1,6 trilyon olarak gerçekleşecek; 2024'te bütçe açığı 2 trilyon 652 milyar TL; rakamlar bunlar, bu şekilde devam ediyor. Bütçe açıklarımız var. Bütçe açıklarını nasıl karşılayacağız? Bize para lazım -biraz önce de ifade edildi- onun için de vergiler önemli. Şu anda dolaylı vergiler ÖTV, KDV ve gelir vergisi. Yani şimdi bu rakamlara baktığınızda bütçedeki devletin gelirlerinin çok çok önemli bir kısmı aslında Türkiye'de ortalama gelir seviyesine düşmüş asgari ücretlilerin üzerine yıkılıyor. Yani ücret alan insanlar üzerinde devletin çok olağanüstü bir şeyi var ve Türkiye'deki fakirleşmenin, yoksullaşmanın temelinde de bu var. Peki, bizim bütçe açığımız var, vergiler aldık ama para yetmedi. Ne yapacağız? Borç alacağız, borç alacağız ve o borca... Bakın, şu anda, en son eylül ayı itibarıyla rakamlar verilmiş, bugünkü kurlarla çevirdiğimizde üç aşağı beş yukarı iç borçta 80 milyar dolar gibi bir rakam gözüküyor. Dış borçta da neredeyse 140 milyar dolarlara gelmişiz. Yani TL rakamları bugünkü kura dönüştürdüğümüzde de 200 milyar doların üzerinde toplam bir borçtan bahsediliyor. Ve bizim şu anda paraya ihtiyacımız var. İşte, Sayın Mehmet Şimşek Bakanımız, sağ olsun, dolaşıyor. Türkiye'nin özellikle uygulanan politikalarla ilgili olarak rezervlerinde yaşanan büyük sıkıntıları gidermek için Türkiye'ye sermaye getirmeye çalışıyoruz, "swap, swap" diye dolaşıyoruz. Elbette bunları ekonomiyi düzeltmek için yapmak zorundayız çünkü ortada bir sorun var. Ve faiz ödemeleriyle ilgili olarak ben burada bir tartışma için bu rakamları veriyor değilim, ortada bir gerçek var ve bütçe açığını vergilerle kapatamadığımız zaman faize...
(Uğultular)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temurci, bir saniye...
Değerli arkadaşlar, salondaki uğultuyu lütfen bitirelim. Sayın Hatibin insicamını bozmayalım. Fikirlerini, kanaatlerini tamamlasın çünkü uğultu olunca o da sesini yükseltiyor, kendini duyurmaya çalışıyor. Dolayısıyla, bu telefonlara, vesairelere falan dikkat edelim.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Temurci, buyurun lütfen.
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Şimdi, bakın, 2002-2017 yılları arasında tam on beş yıl bu ülkede faiz giderleri 45-55 milyar TL arasında gitmiş gelmiş, verdiğiniz tablolarda da bunları görüyoruz, 45-55 milyar TL ve Sayın Cumhurbaşkanımız haklı olarak bu faizlerin, bu bütçe içindeki bu 45-55 milyar TL'nin mutlaka düşürülmesi gerektiğine dair çok yerde bunları ifade etti, biz de bunları alkışladık. Şimdi, az önce bütçe açığının olağanüstü bir şekilde arttığı böyle bir iklimde biz şunu sormalıyız: Bu bütçe açığı sadece pandemiyle izah edilebilecek bir açık mıdır? Arkadaşlar, ben temel sorunumuz olarak gerçekten bir sistem sorunumuz olduğunu düşünüyorum. 2017'den sonra -çünkü iktidardaki arkadaşlarımız da daha önceki Meclis Başkanımız da Cumhurbaşkanımız da ifade etti- Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde olağanüstü şartlarda o değişiklikler yapıldı. Tekrar Türkiye'nin ortak akla geri dönmesi lazım. Eğer bu sistem bu şekilde devam ederse, inanın, şu anki bu rakamları da arayacağız.
Bakın, 2022 yılında 325 milyar TL olan faiz 2024 yılında 1,2 trilyon olarak öngörülmüş şu an bütçede. Yani şöyle bir durum var: 2022 ile 2023 yılları arasında neredeyse yüzde 161 faiz ödemesi var devletin sırtında, 2024'te de 2023'le karşılaştırıldığında biz bu faizi yine 2'ye katlayacağız diyoruz.
Bakın, 2024'te ödenecek olan günlük faiz mevcut verilere göre 105 milyar TL, Türkiye Cumhuriyeti devleti her ay 105 milyar TL faiz ödeyecek. Bu ne demek?
Bakın, geçtiğimiz yıl bütçede tarımsal desteklemeyle ilgili olarak 60-62 milyar TL bir bütçe ayrıldı, bu yıl 91 milyar TL civarında bir bütçe ayrıldı. Ya, şimdi, hani sürekli söyleriz yani "Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa." Arkadaşlar, eğer şey yapacaksak yani rakamlar üzerinden... Rakamlar yalan söylemez yani aylık ödediğimiz 105 milyar TL gibi bir faiz var, Türkiye'deki bütün tarıma ödediğimiz, tarımsal destek olarak bütçeye koyduğumuz yıllık rakam 91 milyar TL. Burada bir terslik yok mu yani bu çok kötü yönetildiği anlamına gelmiyor mu?
Servet transferinden bahsedildi. Elbette, kur korumalı mevduatla ilgili kalkınma planında da konuştuk, oraya tekrar girmek istemiyorum, ben biraz bu tablolarla ilgili, olarak bize verilen tablolarla ilgili olarak bazı yorumlarda bulunacağım.
Eğitimle ilgili olarak... Çünkü biz iki aşamada da şunu gördük: Beşerî sermaye gelişmeden, daha demokratik ve adil bir Türkiye vizyonu ortaya konmadan Türkiye ekonomisini kalkındırmamız mümkün değil. Bunun için elbette sektörel bazlı çok önemli hedefler var, en az sizin kadar alkışlıyoruz o hedefleri; olursa bundan büyük mutluluk duyacağız. Ama eğitimle ilgili olarak bir önceki yedi, sekiz, on yıldaki bütçelere bakıldığında eğitime harcanan rakam genelde yüzde 15-16 civarlarında. Şu anda bu rakamlar yüzde 11-12'lere iniyor dolayısıyla eğer eğitim kalitemizi artıracaksak... Şunu da söylemek lazım doğrusu: Eğitime bu kadar bütçe ayrılırken acaba eğitim kalitemizi bir noktaya taşıyabiliyor muyuz, devlet okullarımızda alınan eğitim, PISA'da bu ülkenin çocuklarının ratingi acaba bizi mutlu ediyor mu; bunu ayrıca sormamız gerekiyor.
Şimdi, diğer bir konu özelleştirmeler. Şu anda önümüzdeki yıllarda yani 2024, 2025 ve 2026 yıllarında toplam 80 milyar TL bir özelleştirmeden bahsediliyor, toplam rakamı söylüyorum. En son gelen raporlarda özelleştirmelerin ne olacağı belki ifade edilecektir ama şöyle bir noktaya geldiğimizi anlamamız lazım: Osmanlı'nın son döneminden burada çok bahsedildi ama sonuçta tarih, aynı zamanda ders almamız gereken bir şey. 1841 Baltalimanı Anlaşması'ndan cumhuriyetin kuruluşuna kadar yaşadıklarımız hepimiz için çok önemli bir vesikadır.
Bakın, kararnameler çıkıyor, AK PARTİ'li arkadaşlarımızla da oturup konuşuyoruz bunları. Ya, arkadaşlar, Türkiye'nin limanlarının... O Baltalimanı'nın Türkiye'yi nasıl Düyun-ı Umumiye götürdüğünü biliyoruz. Limanlarla ilgili yaşanan şeyleri okuduğumuzda gerçekten dehşete düşüyorum. Tartışabiliriz, özel de konuşabiliriz ama sonuç itibarıyla artık bu faizler, bu bütçe açıkları bizi bir yere doğru sürüklüyor ve özelleştirmelerle ilgili olarak dediğim gibi son verilen, şu anda verilen raporlara bakamadım nelerin özelleştirileceği de bu konuda elbette bizim için önemli. Şunlar çok küçük yazılmış...
Ben şöyle bir öneride bulunmak istiyorum Sayın Bakanım, değerli bürokratlarım; sonuçta devlet tasarruf etmek istiyor. Geçen konuştuk, detaylarına girmek istemiyorum. Ya, vatandaşın şunu görmesi lazım: Evet, ülke olarak 15 Temmuz sonrası, Covid'de, yaşanan depremde gerçekten çok ciddi sıkıntılar yaşadık. El birliğiyle, bizi yönetenler, 85 milyon, hep birlikte bu sorunları çözeceğimize milleti inandırmanın bence en temel yolu bugün burada herkesin aynı cümleyi kurmasıdır. O cümle nedir? Enflasyonu ne bekliyoruz? Yüzde 60-65 değil mi?
Bakın, ilk sırada yazılmış bütçe ödenekleriyle ilgili artış oranları. İlk satırda Türkiye İstatistik Kurumu var, ondan sonra bütün kurumlar listelenmiş yani bir önceki yılla karşılaştırıldığında bu kurumların bütçeleri yüzde kaç artırılıyor? Arkadaşlar, TÜİK'in -şu an göremiyorum, çok küçük yazılmış- yüzde 145. Ben çok merak ediyorum yani bu Türkiye İstatistik Kurumu... Eleştirilere girmek istemiyorum, Sayın Mehmet Şimşek Bakanımızın bu konuda adımlar attığını biliyorum, bundan dolayı da mutluyum çünkü milletine, asgari ücretlisine, emeklisine, oradaki enflasyon oranına göre hayatını idame ettirecek insanlara yanlış yapan bir devlet olmaz. Onun için enflasyonun, TÜFE'nin, ÜFE'nin orada belirlenirken önceki dönemde birtakım yanlışlıklar olduğunu da biliyoruz. Detaya girmiyorum ama şunu söylüyorum: Enflasyon oranı neyse, yeniden değerleme oranımız neyse, şu bakanlar... Planlanmış yatırımlar hariç konuşuyorum. Şu yüzde 200, yüzde 145, yüzde 250 olan bütçe artışlarını kamu... Şu anda benim okuduğum bu vergiler, bu faiz ödemeleri ve bütçe açıklarıyla bu ülkeyi farklı bir yere götürüyoruz arkadaşlar. Allah Sayın Cumhurbaşkanımıza, bütün liderlerimize hayırlı uzun ömürler versin. Arkadaşlar, bu ülke, bu devlet bir kişiyle kaim değil ki, geleceğe bir miras bırakacağız. Ya, inanın çok kötü bir tablo var.
Şimdi, buradan -sürem doluyor- hızlıca şunları da ifade edeyim: Bakın, boşanma hızlarıyla ilgili olarak veriler var: 2023'te 1,7 olarak planlanmış, 2,1 gerçekleşmiş. Aynı şekilde evlenme hızlarıyla ilgili olağanüstü bir düşüş var. Yani biz ekonominin, enflasyonun, hayat pahalılığının, bu çöküşün bizlere nelere mal olduğunu, aile yapımızı nasıl etkilediğini konuşmadan bu bütçeyi konuşursak haksızlık etmiş oluruz.
Bir şeyi böyle biraz güldürme adına söyleyeyim: Adalet hizmetlerinden memnuniyet oranı 2023'te yüzde 62 planlanmış, gerçekleşen de 62, çok ilginç. Arkadaşlar, adalete olan güvenin yüzde 62 olduğu bir ülkede biz nasıl kalkınacağız, nasıl performans elde edeceğiz, hakikaten bunu sorgulamak lazım.
Son söz...
CAVİT ARI (Antalya) - Güven değil, hizmet o. Güven daha da düşük.
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Arkadaşlar, o zaman benimkini dikkate alın, son bir dakikam kalmış.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli milletvekilleri...
Sayın Temurci'ye ilave süre veriyorum.
Buyurun lütfen, iki dakikanız daha var.
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Şimdi, arkadaşlar, Sayın Başkan, affınıza sığınarak şöyle bir şey paylaşacağım: Şimdi, bütçe sunumunda Avrupa İstatistik Ofisiyle ilgili olarak EUROSTAT'ın bir rakamı verildi ve dendi ki: "Türkiye, vatandaşına elektrik tedarik etmede Avrupa'da en ucuz 2'nci ülke -El Hakk doğru- yani dolar olarak bir sıralama yaparsanız El Hakk doğru. Ama yine kayıtlara geçsin diye söylüyorum: Türkiye'deki fiyat 0,068 dolar, dün akşam da baktım EUROSTAT'ın verilerine. Ben, mesela size Fransa örneği vereyim, Fransa'da bu rakam kilovatsaat olarak söylüyorum 0,216 dolar. Şimdi, arkadaşlar, Avrupa'da, Fransa'da, şu anda asgari ücret 1.809 euro. Avrupa'da 1.809 euro alıp burada 0,068'e alsanız dediğiniz doğru. Ama ben herkesin şöyle bir hesap yapmasını istiyorum: Asgari ücret 11.400 lira. 11.400 lirayla Türkiye'de -asgari ücretle- geçinen biri 6 bin kilovatsaat elektrik satın alabilir. Peki, Fransa'da asgari ücreti 1.809 euro olan bir şahıs ne kadar kilovatsaat elektrik alabilir? 8.375 yani Fransa'daki, Avrupa'daki bir vatandaş aldığı ücret karşılığı Türkiye'deki asgari ücretliden yüzde 40 daha fazla elektrik alabilir. Hep satın alma gücü dedik ya, o satın alma gücü... Maalesef arkadaşlar, Türkiye olağanüstü fakirleşti ve bu fakirleşmenin nedeni de bu faiz ödemeleri, bu bütçe açıkları, vatandaşın üzerine koyduğumuz bu vergiler.
Cumhuriyetimizin 100'üncü yılındaki ilk bütçemiz milletimize, devletimize, Hükûmetimize, hepimize hayırlı uğurlu olsun. İnşallah cumhuriyetin 100'üncü yılını değil yüzlerce yılını görecek bir dönem birlikte yaşarız diyor, tekrar cumhuriyetimizin 100'üncü yılını kutluyorum.
Teşekkür ediyorum.