KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesini görüşüyoruz -bugün çok iyi şeyler söylemeyi ben de isterdim- bir Kurtuluş Savaşı'nı kazanan, Kurtuluş Savaşı'nda önemli kararlar alan bir Meclisin bütçesini konuşuyoruz, önemini biliyoruz ama üzülerek söylüyorum ki günden güne işlevini yitiren bir Meclisle karşı karşıyayız. Daha acısı -bunu biz söylemiyoruz; bunu Türkiye'deki tüm insanlarımız, halklarımız, barolar, üniversiteler, halk söylüyor- eğer ki bugün milletvekilleri "Ya, bu Meclis ne iş yapıyor, ne yapıyorsunuz, niye etkisizsiniz, niye bu kadar etkin denetim yapmıyorsunuz?" diyorsa düşünmeliyiz.

Şimdi, Sayın Başkanım, şuradan başlamak isterim: Biz bir denetim yapıyoruz. Evet, ilk görevimiz yasa yapmak ama denetim de yapıyoruz. Bunu da bakanlara vermiş olduğumuz, bakanlıklara, yürütmeye vermiş olduğumuz soru önergeleriyle yapıyoruz. Şimdi, 27'nci Dönemde 80.651 soru önergesi vermişiz, 26.773 önerge cevaplanmamış, 42 bin tanesi de süresi geçtikten sonra cevaplanmış; bu çok acı bir durum Meclis için. Yani burada Meclis ne yapmalı? Bence o cevap vermeyen bakana hesap sormalı. Sormuş kendince, Türkiye Büyük Millet Meclisi bakanlıklara bir teyit yazısı göndermiş. Mesela, şunu çok merak ediyorum: Kaç tane yollandı? Niye merak ediyorum kaç tane yollandığını? Şimdi, eğer ki milletvekillerine cevap verme tenezzülünde bulunmuyorlarsa ve bunun hesabını Meclis soruyorsa, Meclisi de hesaba almıyorlarsa bu artık vahim ötesi bir şey. Burada bakanlara bunun hesabını sormalıyız. Umarım, önümüzdeki salı, bakanlar gelecek, bakanlara sorular yöneltilecek, eleştiriler yapılacak, bunu Komisyon üyelerimiz yapacak ama geçen sene bakanların davranışları bir faciaydı. Burada milletvekillerimize küfredildi, burada milletvekillerimizin üzerine yüründü, burada sanki bir savaşa gelmiş gibi hakaretler, tehditler savruldu. Ben utanç duydum, söyleyeyim size. Özellikle, İçişleri Bakanı buraya geldiği zaman tüm gruplara -bakın tüm grupları söylüyorum, bir parti için söylemiyorum- söylemediği laf kalmadı, etmediği hakaret kalmadı. Ha, peki, o gün İçişleri Bakanına bu soruları yönelten milletvekilleri, Komisyon üyeleri haksız mıymış? E, haklıymış çünkü yerine gelen İçişleri Bakanı bizim sorduğumuz soruları bizim yerimize aslında attığı imzalarla ispatladı çünkü onun yapmış olduğu, atamış olduğu hemen hemen tüm bürokratları, Emniyet müdürlerini görevden aldı, hatta tutuklandı. Peki, biz niye hakaret duyduk? Gerçekten Meclis... Bunu AKP'deki arkadaşlarıma da söylüyorum, gelip burada bizim bir arkadaşımız konuşuyorken küfretseler, hakaret etseler, ben bunu da kabul etmiyorum ama bir Bakanın gelip burada bir komisyon üyesine, bir Anayasa Komisyonu üyesine, bir komisyon sözcüsüne küfretmesini hiç kabul etmiyorum. Umarım, bu bütçe görüşmelerinde gerek komisyonlarda gerek Mecliste bunları yaşamayız. Bize yakışan seviyede, bize yakışan kalitede geçmesini isteriz.

Şimdi, biz bir bütçe yapıyoruz ve en önemli görevimiz de bu bütçeyi denetlemek. Bu bütçeyi denetlemeliyiz, Meclis olarak denetlemeliyiz. Neye göre denetlemeliyiz? Sayıştayın raporlarına göre denetlemeliyiz. 2020'de partim bana Cumhurbaşkanlığı bütçesinde söz verdi. Sayıştayın Cumhurbaşkanlığıyla ilgili, sarayla ilgili raporlarını aldığımda gerçekten çok güzel bir rapor vardı. Sarayın yan giderlerinden, sarayın paketleri -hediye demiyorum bakın- hediye ambalaj paketlerinden, içecek giderlerinden, yiyecek giderlerinden, lastik giderlerinden, mazot giderlerinden ayrıntılı bir rapor vardı ve gerçekten de bunun fazla olduğunu anlattık, Türkiye'de o gün o konuşma 70 milyon izlendi değişik yerlerde. Şimdi, bugün, Beştepe'nin harcamalarıyla ilgili raporu gördüğüm zaman -ayrıntıyı geçin- iletişim giderleri 1,5 milyar yaklaşık olarak. Ya, bu para nereye harcanmış? Bir dakika... 1,5 milyardan bahsediyoruz. Ya da sarayın yiyecek, temsil giderleri tek bir kalem altına alınmış, ayrıntıları yazılmamış. Şimdi, Sayıştay bu raporları bize vermezse, Sayıştaydan bu raporları almazsak neye göre denetleyeceğiz? Üzülerek söylüyorum ki 2020, 2021, 2022, 2023'e geldiğimiz zaman Sayıştay raporları kuşa dönmüş, azalmış, azalmış, azalmış, azalmış, hatta herhâlde 2024'teki Komisyona geldiğimiz zaman işte "Toplam 8 trilyon gider var, ayrıntılarına bakarsınız." diyecek. Ya, böyle bir rapor olmaz, böyle denetim yapamayız. Denetim yapmazsak da ilk başladığım noktaya geliyorum "İşlevsiz bir Meclis." derler. Bakın, üzülerek söylüyorum bunu.

Şimdi, ikinci bir soru: Meclis Başkanımızı biz Genel Başkanımızla ziyaret ettiğimizde, çok teşekkür ediyorum, nezaket gösterdi, bir saatin üzerinde bizi dinledi, notlarını aldı, iyi bir yaklaşım gösterdi. Bir torba yasa rezaleti yaşıyoruz ki daha bu hafta yaşadık. Yüzde 97'si Turizm Komisyonunu ilgilendiren bir yasayla ilgili teklif Plan ve Bütçeye geliyor. Neden? Peki, bu yasaya kaliteli bir yasa diyebilir miyiz? Adalet Komisyonuna gelmesi gereken bir yasayı eğer Plan ve Bütçede görüşüyorsak bu komisyonların hiçbir önemi yoktur efendim. 45-46 maddesi Turizm Komisyonunu ilgilendiren bir yasayı Plan ve Bütçede görüşüyorsak en başta o ilgili komisyondaki arkadaşlarımıza hakarettir, bu komisyonların bir önemi yok. Geçen sene bunu defalarca yaşadık, buna son vermeliyiz dedik ama maalesef ki üzülerek söylüyorum ki bu sene daha beter başladı çünkü geçen sene Plan ve Bütçeye gelen torba yasalara baktığımız zaman yine yüzde 55, yüzde 60 gibi bir oran diğer komisyonlardaydı, şimdi yüzde 96'sı, yüzde 97'si başka bir komisyonun, net bir şekilde belli, biz Plan ve Bütçede görüşmek zorunda kalıyoruz. Sonra, yasa kalitesi...

Şimdi, araştırma önergeleri veriliyor ve tam da aslında gündem mafya, siyaset, derin devlet, çeteler, insanlar ölüyor, tefeciler. İnsanlar kendi hakkını artık yargıda değil mafya aracılığıyla... Bu mafyanın devletle olan ilişkileri, bir sürü şey... Şimdi, bununla ilgili "Meclis araştırsın." deniyor Hayır. Peki, bunu Meclis yapmış mı? Bir trafik kazasındaki tutanaktan Meclis Susurluk Komisyonu buralarda oturmuş, Genelkurmay Başkanını, istihbaratı, bakanları dinlemiş mi, yüzlerce sayfa rapor yazmış mı? O gün eski bir bakan ceza almış mı? O gün en azından devlet mafyayla, kirli yapıyla mücadelede dünyaya, ülkeye bir mesaj verebilmiş mi? Vermiş. Vallaha da billaha da bugün biz Susurluk'tan çok daha beter durumdayız ama Meclis tek bir araştırma komisyonu kurmuyor? Ya, niye kurmuyor? Daha acısını söyleyeyim: Bakın, bu Meclis bir araştırma komisyonu kursa Süleyman Soylu dâhil, emniyet müdürleri dâhil, uyuşturucuyla ilgili iddialar da dâhil, Bodrum marina dâhil, eski içişleri bakanı dâhil, eski bürokratlar dâhil, bunları dinlese, bir rapor hazırlasa, topluma sunsa doğru olmaz mı? Bu Parlamento bunu Susurluk Komisyonunda yapmış. Bakın, az çalışsa da tehdit alsalar da ama Elkatmış, Fikri Sağlar, o dönemki milletvekilleri önemli yol almış arkadaşlar. Ama bugün biz komisyon kuramıyoruz, kurduğumuz komisyonlar da çalışmıyor, hazırlanan raporları da hiç kimse hukuken bir yere alıp koyamıyor. O zaman niye araştırma komisyonları var, niye alt komisyonlar var? "Alt komisyon" diye bir kavramı unuttuk biz neredeyse.

Şimdi, yine başa geliyorum; parlamentonun itibarı. Parlamentonun itibarını böyle koruyamayız Sayın Başkanım. Bir kez daha söylüyorum: Her gün bir cinayet, her gün bir mafya olayı... Eski İçişleri Bakanının yapmış olduğu yanlışlarla mücadele eden bir yeni İçişleri Bakanı ki doğru buluyorum adımlarını. Burada Süleyman Soylu'ya ne kadar eleştiride bulunuyorsam bu arkadaşımızın yaptıklarını da doğru buluyorum, doğru buluyorum ama ikisinden biri yanlış, ikisinden biri yanlış; bu, net bir şekilde ortada. Bu Meclis Ankara'nın ortasında öldürülen bir Doçent Sinan Ateş'in... Hepsi iç içe girmiş ilişkiler... Araştırma önergesi veriliyor, bunların hepsi birbiriyle bağlı; reddediliyor, 10 kez verildi, reddedildi. Neden reddediyoruz? Gelin, bunu yapalım.

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - Yargıda zaten.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bakın, Susurluk da yargıdaydı. Bakın, Susurluk da faili meçhul cinayetlerin hepsi yargıdaydı ama Meclis geldi, Susurluk'ta kurdu değerli arkadaşım. Sonra yargı... Ne güzel yargıda Sinan Ateş cinayeti; dokuz ayda bir iddianame yok arkadaşım.

Değerli Vekilim, bakın, dokuz ayda böyle bir cinayette bir iddianame olmaması vicdanları zedelemiyor mu? Sinan Ateş bir örnek sadece. Sinan Ateş'e benzer yüzlerce, binlerce kirli ilişkiler var. Ama bir kez daha söylüyorum: Bunu, bu Parlamento otuz yıl önce yapmış, bakanlar istifa etmiş, burada verilen gensoruyla Hükûmet düşmüş Türkbank olayında. Bir video, bakın, bir ses kasetiyle Hükûmet düşmüş, bunu Parlamento yapmış. Böyle bir Parlamentodan bahsediyoruz. Şimdi neredeyiz peki? Şimdi "Gözü kapalı tüm araştırma önergelerine 'ret' verelim." Neden? Türkiye Cumhuriyeti'nin yüz yıllık tarihi, Cumhuriyet'in 100'üncü yılına giriyoruz, hukuk devletinden bahsediyoruz, erkler ayrılığından bahsediyoruz sözde; bunu hak ediyor muyuz biz? Bakın, faili meçhul cinayetler komisyonları kurulmuş, raporlar hazırlanmış; biz bunları okuyarak, sorarak, yaşayan milletvekillerinden dinleyerek görüyoruz ama üzülerek söylüyorum ki Meclis sadece paket içerisinde gelen yasaları komisyonlarda iki gün tartışıp Genel Kurulda 30-40 kişiyle oylar hâle gelmiş. Yasa kalitemizi arttırmalıyız, Meclisin komisyonlarını işlevsel hâle getirmeliyiz. Bunu yapmadığımız sürece hiçbir sonuç alamayacağımızı ve yerimizde sayacağımızı biliyoruz.

İç Tüzük... Gerçekten demokratik bir iç tüzük gelecekse Meclisi etkili hâle getirecekse Sayın Başkanım konuşalım. Mesela ne güzel söylediniz: "Komisyonlar güçlenecek Avrupa'da olduğu gibi, komisyonlar canlı yayınlarla verilecek." Ya, basın video alamıyor ki şu anda, biz neyi konuşuyoruz? Basın canlı yayın yapamıyor; niye yapamıyor? Ama bakın Tüzük'teki değişiklikteki en büyük sebeplerden bir tanesi: "Komisyonların güçlendirilmesi, komisyon görüşmelerinin canlı olarak yayınlanması." Şimdi, biz şu anda bu hâldeyiz zaten. Zaten süreler çok kısıtlı, bakın; bir dakika, üç dakika, beş dakika, on dakika, yirmi dakikalık süreler var. Zaten konuşamayan bir Meclis var ama biz "İç Tüzük'e Genel Kurulu susturalım, komisyonları güçlendirelim -güya- ona göre daha hızlı çalışan, daha etkisiz bir Meclis formatına dönelim." diyoruz. Olmaz ama gerçekten komisyonlar güçlü olsun, komisyonlarda tartışılsın, alt komisyonlarda tartışılsın, komisyon etkili olsun, hiç sözüm yok. Ama komisyonları güçlendirmek Genel Kurulun sesini kısmaksa bunu asla ve asla kabul etmiyoruz.

Sayın Başkanım, yeni anayasa... 28'inci Döneme bir iç tüzükle ve yeni anayasayla başladık. Evet, üzülerek söylüyorum: 2 kez darbe görmüş bir Meclisten bahsediyoruz, defalarca fiilen ya da zımni darbe teşebbüslerinden bahsediyoruz; hepsini lanetliyorum. Sivil bir anayasa, demokratik bir anayasa, özgürlükçü bir anayasa tabii ki hepimizin muradıdır. Tabii, 80 darbesinin ürünü olan bir Anayasa'dan hepimiz utanç duyuyoruz ama defalarca değişikliğe uğrayan, basın özgürlüğünden gösteri hürriyetine, sendikalaşmadan çevre haklarına kadar birçok maddesi sabit bir şekilde duran Anayasa'yı biz uygulayamıyoruz.

Yargı... Bakın, yürütmeyi denetleyecek iki kurum var: Yargı ve yasama. Yargı, yasama ve yürütmeyi denetleyecek ama yargının hâli ortada. O yüzden yeni bir anayasa tartışacaksak önce bu kafayı değiştirmemiz lazım, önce güçlü bir parlamentoyu, bağımsız bir yargıyı tartışmamız lazım. Yasamanın ve yargının bağımsız olmadığı hiçbir sistem demokratik olarak ayakta duramıyor dünyada; bu bir gerçek, bunu zaten altı yıldır görüyoruz. Ben merak ediyorum, -bu sistemi değiştirelim, Anayasa'yı değiştirelim- altı yılda saraydan gelen tek bir kelimeyi değiştirdi mi bu Parlamento, tek bir cümleyi değiştirdi mi bu Parlamento? Ama biz Anayasa'yı değiştireceğiz. Hayır. Güçlü bir parlamento, etkin bir parlamento, bağımsız bir yargıyı getirmediğimiz sürece Anayasa değişiklikleri sözde kalacaktır, gündemi değiştirecektir, hiçbir faydası olmayacaktır. Eğer gerçekten, yürekten bu Parlamentodaki tüm gruplar inanıyorsa, özgürlükçü bir anayasaya inanıyorsa, güçlü bir parlamentoya inanıyorsa, bağımsız bir yargıya inanıyorsa, o Adalet Bakanını HSK'de oturtmayacak bir yapıya inanıyorsa, hâkimlerin, savcıların kendi yönetimini seçtiği bir yapıya inanıyorsa, e, konuşalım ama bence bundan başka her şey konuşuluyor. 2 gündemden bahsediyorum: İç Tüzük ve Anayasa. Ama maalesef ki Parlamento da yürütme de kafa olarak buna hazır değil.

Değerli arkadaşlar, biz Sayın Meclis Başkanıyla görüştüğümüzde özellikle torba yasayla, özellikle soru önergelerine verilen geç yanıtlarla, özellikle alt komisyonların işlememesiyle, özellikle Kanunlar ve Kararlar Başkanlığının daha etkin, daha faydalı, daha efektif çalışmasıyla ilgili görüşlerimizi söyledik; Anayasa, İç Tüzük'le ilgili görüşlerimizi söyledik ve bir şeyi daha söyledik: Bugün Türkiye İşçi Partisinin Genel Başkanı Ankara'ya geliyor, buradan çıktıktan sonra kendisini Ankara girişinde karşılayacağım. Niye karşılayacağım? Bir milletvekili -ki geçen dönem bunu 2 kez yaşadık- cezaevinde, Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen cezaevinde. Anayasa Mahkemesi daha önce 2 kez karar vermiş, 3 kez karar vermiş; 2'sinde somut, bire bir Can Atalay'la örnekleşen bir karar vermiş. Görüyorum ki bir kez daha Yargıtay bu karara direndi.

Gerçekten, Sayın Başkanım, evet, kelime, satır aralarında bunun böyle olmaması gerektiğini söylemenize rağmen biz halkın iradesini burada temsil ediyorsak niye tüm partiler, hepimiz buna direnmedik? Niye Anayasa Mahkemesinin 3'üncü kez kararını bekledik. E sonra "Yargı tartışılmasın." Ya, şimdi "ret" kararı veren mahkemeler ve hâkimler niye verdiğini nasıl açıklayacak? Hatay halkının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini gasbetmiş bir mahkeme kararı dünyanın neresinde var?

Şimdi, Anayasa Mahkemesinin o kararının karşısında gerçekten yüzleri kızarmayacak mı? Ama biz de Meclis olarak bir arkadaşımız cezaevindeyken -ki Anayasa Mahkemesinde bunun somut bir şekilde hak ihlali olduğu ortaya çıktı- sustuk, sustuk. Ha, ne dedik? Yargının... Biz susmadık tabii, sustuk derken ben kurumsal yapıyı kastediyorum. Peki, bunu dünyaya nasıl anlatacağız? Sonra, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde, şeffaflıkta, bunların hepsinde dünyada sonlardayız; e, oluruz, oluruz, oluruz.

Sayın Başkan, Adalet Bakanı dedi ki: "Yargıya müdahale etmeyiz." Sayın Başkan da buna benzer söyledi "Haklılığı var, biz yargıya müdahale mi edeceğiz?" dedi. Ama ediyorsunuz. İşinize gelmediği zaman bu ülkedeki milletvekilleri, genel başkanlar, bakanlar Anayasa Mahkemesinin kapatılıp kapatılmamasını tartışıyor. Ama adalet istemek Yargıtaydan, yargıya müdahale değil. Bir milletvekillinin, bu yüzyılda seçilmiş bir milletvekilinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bitiriyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Başarır, iki dakika ilave süre veriyorum size.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bu yüzyılda, cumhuriyetin 100'üncü yılında, egemenliğin tek kişiden alınıp millete verildiği cumhuriyetin 100'üncü yılında bir milletvekili cezaevindeyse ve -Yargıtay bilinçli bir şekilde bu karara- Yargıtay Anayasa Mahkemesinin kararına direniyorsa ve bugün o partinin milletvekilleri, Genel Başkanı Hatay'dan Ankara'ya yürüyüp Ankara sınırlarına gelmişse Meclis olarak çok şeyi düşünmeliyiz.

Sayın Başkanım, bir kez daha söylüyorum: Sizinle 3 Grup Başkan Vekilimiz, Genel Başkanımız, Meclis Başkan Vekilimiz, İdare Amirimiz geldik görüştük; gerçekten dikkat, özen, nezaket gösterdiniz; teşekkür ediyorum. Ama lütfen, hep beraber güçlü bir Parlamento olacaksak bu söylediklerimizi -not aldığınızı da gördüm- hep beraber yapalım çünkü Parlamento çalışırsa Türkiye de buraya güvenir; buranın itibarı artarsa hepimizin itibarı artar diyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.