Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Kamu Denetçiliği Kurumu c) Sayıştay Başkanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 27 .10.2023 |
TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, aslında, ben bütün arkadaşlarımızın aşağı yukarı söylediği her şeyi not aldım; fevkalade verimli, son derece seviyeli bir tartışmaya şahit olduk, bu da Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili önemli bir fonksiyon icra edeceğinin göstergesidir.
Müsaade ederseniz, sorulan çok sayıda şey var, onların bir kısmına en azından cevap vereceğiz vakit darlığı dolayısıyla. Ama bunlara başlamadan evvel bu tartışmalar çerçevesinde önemli gördüğüm üç dört konunun altını çizmek isterim: Bunlardan bir tanesi, Anayasa yapma yetkisi ve süreciyle ilgili tartışmalardır. Şunu çok açık ifade etmek isterim ki Mecliste ilk seçildikten sonra yaptığım teşekkür konuşmasında da dile getirdim, önümüzdeki 28'inci Dönemde, 28'inci Dönem milletvekillerinin cumhuriyetin 2'nci asrına dönük yeni bir anayasa düzenlemesi yapması boynunun borcudur ve tarihî bir sorumluluğudur fikrine bugün de sahip olduğumu ifade etmek isterim. Bu tartışmaları, inşallah, ümit ederim ki önümüzdeki süreçte daha zenginleştirilmiş bir şekilde başka platformlarda da tartışırız ama sonuçta, bunu ben de siyasi hayatının tamamında, siyasete girmeden önceki akademik hayatında da hep Anayasa meselesiyle, Türkiye'nin Anayasa meselesiyle -konum olmamasına rağmen- siyasi olarak ilgilenmiş ve aşağı yukarı Türkiye'de Anayasa değişiklik talepleriyle ilgili müktesebatın tamamına bir şekilde vâkıf olmuş birisi olarak Türkiye'de hemen hangi meseleyi tartışırsak bunun arkasında Anayasa'yı ilgilendiren bir tartışma konusunun olduğunu da bilen birisiyim. Dolayısıyla, burada, benim sizlerin şahsında, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri şahsında Türkiye'de, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün siyasi partilerden beklentim şudur, şahıs olarak söylüyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak söylüyorum: Hiçbir ön yargı olmaksızın, hiçbir art niyet olmaksızın sepetlerimizdeki bütün bilgileri ortaya koyarak, iyi niyetle ve doğru bir zeminde yani Parlamento zeminini esas alarak Türkiye'de 85 milyonu ilgilendiren çok kuvvetli, çok güçlü bir Anayasa yapım sürecini bu Meclisin yürütebileceği, böyle bir birikime sahip olduğu, böyle bir siyasi tecrübeye sahip olduğu kanaatindeyim. Bunun en başlangıcında... Hepimizin, her partinin, hatta her parti için de birden fazla Anayasa teklifinin olması mümkündür ama anayasalar partilerin ya da bir parti grubunun, partiler grubunun teklifi olmaz; anayasalar milletin teklifi olur, milletin anayasası olur. Dolayısıyla, bu anayasanın milletin anayasası olabilmesi, en geniş konsensüsle, en geniş bir kabulle çıkması için hepimizin üzerimize düşen sorumlulukları yerine getireceğimiz kanaatindeyim. Hiç kuşkusuz, dünyanın en iyi metnini bile hazırlasanız, hiçbir metnin yüzde yüz mutabakat sağlaması mümkün olmayabilir. Dolayısıyla, biz mutabakat sağladığımız konularda ilerleyerek yeni bir anayasa, güçlü bir anayasa yapma meselesine bu Meclis olarak eğilebiliriz ve benim gördüğüm, Mecliste siyasi partilerle yürüttüğüm müzakerelerden, resmî, gayriresmî görüşmelerden aldığım intiba bunun yapılabileceği yönündedir; böyle bir iyi niyetin olduğunu, talebin ve ihtiyacın olduğunu görüyorum. Şimdi, bu salonda 6 siyasi partinin temsilcileri var yani hangi birimizin, kendi siyasi partilerimiz arasında konuştuğumuz zaman mevcut Anayasa'dan hiç şikâyetimiz yok "Mevcut Anayasa çok iyidir ve bu, Türkiye için yeterlidir." diyebiliyoruz? Bunun için ben samimi bir müzakere sürecinin kurulmasının sonuç almaya yeterli olacağını düşünüyorum.
Burada kategorik olarak kabul etmeyeceğimiz bir şeyin altını çizmek isterim: Bu Meclis Anayasa yapmaya muktedir değildir, mezun değildir." şeklindeki bir anlayışın tamamıyla antidemokratik olduğunun altını çizerim. Bu Meclis, Türkiye Cumhuriyeti'nin 28'inci Dönemini oluşturan Türkiye Büyük Millet Meclisi, aynen kendisinden önceki Türkiye Büyük Millet Meclisleri gibi yeni bir anayasa yapmaya da Anayasa'da bazı değişiklikler yapmaya da muktedirdir ve mezundur, millet tarafından yetkilendirilmiştir. Ama "Bu Meclis, bir kurucu meclis değildir, bu Meclisten anayasa çıkmaz." gibi bir tartışmanın konusu, aslında "Bu memlekette anayasa askerin dipçiğiyle yapılır."la aynı manaya gelen antidemokratik bir anlayışın sonucudur. Bunu samimiyetle bir kere daha bu tartışmalar çerçevesinde dile getirmek isterim.
İkinci mesele, bazı arkadaşlarımız da ifade etti, Türkiye'de yıllar içerisinde birtakım siyasal tartışmaların, toplumsal tartışmaların içerisinden geçtik, ne yazık ki zaman zaman çok büyük bedeller ödeyerek de bu noktaya geldik. Dolayısıyla, artık, Türkiye'nin özellikle bölgemizdeki ve dünyadaki gelişmeler çerçevesinde kendi toplumsal bütünlüğünü sağlaması ve ortak toplumsal değerler etrafında bütünleşmesi mecburiyeti vardır. Sadece işte, Balkanlardaki gerilimi, Karadeniz'de Rusya-Ukrayna arasındaki çatışmanın esasında sadece Rusya-Ukrayna çatışması değil Rusya ile Batı arasında topyekûn bir çatışma olduğunu, Kafkaslardaki gerilimi, hemen güneyimizde devam eden gerilimleri, ta Yemen'e kadar olan bölgedeki çatışmaları ve en son Filistin-İsrail çatışmasıyla birlikte Doğu Akdeniz'in ve tarihçilerin "Bereketli Hilal" dediği bu coğrafyanın yeniden bir ateş çemberine döndürülmesi çabalarını iyi okumak mecburiyetindeyiz. Bu coğrafyada güçlü bir şekilde ayakta durmaktan başka şansımız yoktur. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun, dünya görüşümüz ne olursa olsun, hangi öncelikleri Türkiye'nin geleceği için kendimizce öncelik olarak kabul ediyorsak edelim, sonuçta bu memlekette 85 milyon olarak bir ve beraber olacağız ve hep beraber ayaklarımızı sağlam bir şekilde yere basacağız. İnanın ki Türkiye'nin iç çatışmaları içerisinde kendi emperyal hedefleri için kendisine birtakım kapıları aralamak isteyen çok sayıda gücün olduğundan herhâlde hepimiz haberdarız. Dolayısıyla, temel meselelerimizde birleşerek, bütünleşerek temel değerlerimiz etrafında topyekûn bir araya gelmek mecburiyetindeyiz. Bunlardan bir tanesi cumhuriyet değerleridir. Cumhuriyet kimsenin babasının malı değildir, cumhuriyet değerleri kimseye de kendi ailesinden miras kalmamıştır; cumhuriyet değerleri 85 milyon vatandaşımızın özümsediği, benimsediği ve herkesin sahip olmak durumunda olduğu ortak değerlerdir. Dolayısıyla, cumhuriyet değerlerinin üzerinden bir siyasal ayrışmayı fevkalade yanlış ve sakıncalı bulduğumu ifade etmek isterim. Cumhuriyete, cumhuriyetin bize sağlamış olduğu demokrasi, fikir özgürlükleri, insan hakları gibi, ilerleme gibi, kalkınma gibi birtakım hususlara hep beraber sahip çıkmamız herhâlde Türkiye için en önemli hassasiyetlerimizden biri olmalıdır. Hele hele cumhuriyet değerleri ile bu milletin büyük çoğunluğunun sahip olduğu inanç değerleri arasında sanki bir ayrılık ve aykırılık varmış gibi ortaya koymak bu millete yapılacak en büyük kötülüktür. Bu millet bu anlamda hem inanç ve medeniyet değerlerine hem millî değerlerine sahip çıkmış hem de cumhuriyet değerlerini sonuna kadar saygı duyarak sahiplenmeyi başarabilmiştir.
Müsaade ederseniz, bu konuyla ilgili ben kendi, kişisel aile öykümden bir anekdot aktarmak isterim. İsmini taşımaktan şeref duyduğum merhum binbaşı, İstiklal Harbi Gazisi Numan Kurtulmuş bir Osmanlı subayıydı; 6 cephede savaşmış, vücudunda 3 tane yara -ben kendisini görmedim, benden yedi sene evvel vefat etmiş- en son, Sakarya Meydan Muharebesi'nde bir tepeyi Yunanlılardan alırken, askerlerinin en önünde savaşırken kalça kemiğine isabet aldığı bir kurşunla, tüfek kurşunuyla yaralanmış, hatta öldü diye bırakmış askerleri, ordu devam etmiş, geriden gelen bir sıhhiye "Bu adam nefes alıyor." diyerek almış -öldürmeyen Allah öldürmez- ve hastanede bir müddet yattıktan sonra, o günkü ameliyat teknikleri gereği -maalesef, bugünkü gibi değil- ayağı 15 santim kısalmak zorunda kalmış ve 39 yaşında binbaşı rütbesiyle ordudan emekli olmuş bir kahraman, bir gazi ve bir Osmanlı subayı olduğu gibi, cumhuriyetimizin kurucu unsurlarından birisi, gazilerden birisi ve bu ülkenin bağımsızlık mücadelesinde yer almış, kanıyla bedelini ödemiş kahramanlardan birisidir.
Şimdi, eğer ben dedemin hayatını Osmanlı dönemi ve cumhuriyet dönemi diye ayırabilirsem ya da dedemin hayatını değerleri üzerinden ayırmayı başarabilirsem cumhuriyetin değerleri ile İslami değerleri de birbirinden ayırabiliriz. Dedem aynı zamanda 39 yaşından sonra Kur'an-ı Kerim'in hafızı olmuş. Bizden önceki nesiller çok iyi biliyor, Türkiye'de, cumhuriyet tarihinde Latin alfabesiyle yazılmış ilk ilmihâl kitaplarından biri olan "Âmentü Şerhi"ni de yazarak binlerce, on binlerce insanın bir şekilde İslami temel bilgilere kavuşmasını da sağlamış birisidir. Şimdi, siz, merhum Numan Kurtulmuş'un hayatını hangi değerler üzerinden tanımlayacaksınız? Bu tartışma yanlış, sakat ve millete karşı yapılan büyük bir kötülüktür. Kimse ne cumhuriyetin sahibi olmaya kalkmasın, kimse de bu milletin millî manevi değerlerinin kendi tekelinde olduğunu zannetmesin.
Değerli kardeşlerim, bu çerçevede şunu da ifade etmek isterim: Bugün Orta Doğu'daki gelişmeleri anlamak için... Detayına girmeyeceğim yeni bir tartışma açmamak için ama bugün burada da karşılaştığımız tartışmaların temelinde yatan mesele Orta Doğu'nun yakın siyasi geçmişini çok iyi kavramamızla alakalıdır. Bugün bu bölgede, bu coğrafyada siyaset yapan herkesin ne olup bittiğini anlayabilmesi için şimdiye kadar ne olup bittiğini çok iyi anlaması lazım. Şimdi, çok basit bir cümleyle geçiyoruz: "Osmanlı, cihan devleti yıkıldı, yerine cumhuriyetimizi kurduk." Bu ikisi iki ayrı devlet değil, milletin hayatında... Bu da çok büyük yanlışlarımızdan biridir, o başka bir devlet, bu başka bir devlet değildir "devleti ebet müddet" fikriyle kıyamete kadar yaşayacak olan aynı devletin bir safhasıdır, bir safhasından ötekine geçilmiştir.
Bu coğrafyada koskoca cihan imparatorluğu yıkılırken... Balkan Savaşlarıyla en son geldiğimiz nokta arasındaki fark yirmi yıl; ben bir ara haritalar üzerinden bunu anlatmıştım, haritaları şöyle üst üste koyduğunuzda esasında bugünkü, şu an yaşadığımız güncel çatışmaların da haritası ortaya çıkıyor. Sadece yirmi yılda önce Balkanlarda etnik ayrımcılık, arkasından başka bölgelerde etnik ayrımcılıklar, iki temel fay üzerinden koskoca 4,5 milyon kilometrekarelik cihan devleti maalesef parçalanmıştır; bunlardan biri etnik çatışmalar, biri ise mezhep ve meşrep kavgalarıdır. Bunların hepsini Türkiye Cumhuriyeti olarak geride bırakmak, hep beraber bütün etnik farklılıklarımızla, kültürel farklılıklarımızla, bütün mezhep, meşrep farklılıklarımızla, inanç farklılıklarımızla beraber bir bütünlüğü oluşturmak mecburiyetindeyiz. Hatta biraz daha iddialı bir şey söylemek istiyorum, bu coğrafyanın selameti sadece Türk toplumunun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kendi aralarındaki sağlam toplumsal yapısı değil, bu sağlam toplumsal yapı üzerinden bölge ülkelerine de örnek teşkil edecek bir dostluk, barış ve kardeşlik iklimini oluşturmaktan geçiyor. Onun için üzerimize çok büyük sorumluluklar düştüğünün farkında olmamız lazım. Bugün karşılaştığımız bölgesel çatışmaların -maalesef, üzülerek ifade ediyorum, her biriyle ilgili hepimiz detaylarını biliyoruz- bu meselelerin hiçbirinin sadece bölgesel çatışmalar olmadığının da altını çizmemiz gerekir. Maalesef her biri küresel yeni çatışma alanlarını oluşturabilme potansiyeline sahiptir.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları bildiğiniz gibi önce askerî savaşlar olarak başladı, arkasından ekonomik ve siyasi savaşlar olarak devam etti. İkinci Dünya Savaşı fiilen bitti ama arkasından bir kırk beş yıl yani 1945 ile 1990 arasında soğuk savaş şeklinde devam etti. Şimdi, kaygıyla takip ediyoruz ki dünyadaki yeni küresel gerilim önce vekâlet savaşları yani ellerine silah tutuşturulan terör örgütleri üzerinden bölgenin yeniden dizayn edilmesi -sadece bizim bölgemiz için söylemiyorum, ta Afrika'ya kadar söylüyorum, Asya'ya kadar söylüyorum- bu bölgelerin yeni emperyal proje çerçevesinde yeniden dizayn edilmesi, aynı şekilde ekonomik savaşlarla bu bölgelerin, dünyanın allak bullak edilmesi, ticaret savaşlarının olması; şimdi korkarız ki üçüncü adıma geçilmiştir, o da fiilen askerî savaşlar dönemidir. Burada Türkiye'nin uyanık olması, güçlü olması gerekir ve cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılına girdiğimiz bu süreçte bütün tehlikeleri bertaraf edebilecek tek kaynağımızın, tek umudumuzun 85 milyon yurttaşımız olduğunu; hep beraber kenetlenmekten başka bir şansımızın olmadığını bilmeliyiz. Onun için ümit ediyorum ki bu süre içerisinde güçlü bir şekilde Türkiye 2'nci yüzyılını gerçekleştirecektir.
Hepimiz geçiciyiz. Bakın, ben Türkiye Cumhuriyeti Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30'uncu Başkanıyım. Benden evvel 29 Başkan geçmiş. Ben de bir gün geleceğim, eski Başkan olacağım. Hatta her birimiz, bu salonda bulunanlar bir müddet sonra eski insanlar olacağız. Mezarlıkların mühim insanlarla dolu olduğunu hiç unutmayalım. Bizim üzerimize düşen bu sorumlulukları, millî ve siyasi sorumluluklarımızı ciddiye almak ve hiçbir günümüzü boş geçirmemek mecburiyetindeyiz. Onun için de milletimize karşı bu sorumluluğumuzun gereği olarak öyle bir hayal içerisinde olalım ki...
Cumhuriyetin ilk yüzyılıyla ilgili ben bir cümleyle geçtim vakit darlığı dolayısıyla. Nice zorluklar, nice yokluklar, nice yoksulluklar, nice yoksunluklar içerisinde çok şükür bugün bir noktaya geldik; bundan dolayı emeği geçen, çabası olan herkesi takdirle yâd ediyoruz. Her bir dönemde bu milletin ferasetiyle hareket edilmiştir. Şimdi, cumhuriyetimizin 2'nci asrından sonra, bizim, sözü güçlü, gücü tesirli bir Türkiye'nin yüzyılı olarak ifade ettiğimiz 2'nci asrından sonra öyle bir Türkiye gelsin ki Türkiye Cumhuriyeti'nin Büyük Millet Meclisinde ya da kurumlarında görev yapan insanlar "Ya, Allah'a çok şükür bize büyüklerimiz, önceki nesiller çok güçlü bir Türkiye'yi bıraktı. Bize de şimdi, sözü dünyada kanun yerine geçen bir Türkiye'yi kurmak nasip oldu." desinler. Böyle bir tarihsel devamlılık içerisinde inşallah bu ülkeyi ileriye doğru, barış içerisinde, demokrasi içerisinde... demokrasinin başlangıcından beri verdiğimiz en büyük savaşlardan biri, mücadelelerden biri hiç şüphesiz cumhuriyetimizi demokratikleştirmektir. Bu demokratikleştirme mücadelesini inşallah sonuna kadar sürdürerek çok daha güçlü bir Türkiye'yi hep beraber kurmaya gayret edeceğiz.
Ne kadar vaktim var Sayın Başkanım?
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Başkanım, on üç dakikanız daha var.
TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Tamam.
Müsaade ederseniz, çok soru geldi, önemli gördüklerimden -hepsi önemli de- bir kısmına cevap vermek isterim.
Şimdi, sondan gelenleri... Yerleşke binası içerisinde otopark yetersizliğine çözüm; inşallah, yeni bir binanın, kütüphane, sergi salonu yapacağımız binanın alt katı mevcut otoparkla da birleştirilecek bir şekilde, orada milletvekilleri için bir kapalı otopark alanı yapılmasıyla ilgili bir tasarımız var. Şu anda henüz düşünce safhasında, inşallah gerçekleşmesi mümkün olur. Yasin Bey sormuştu, Yasin Bey'in sorduğu diğer konular var, onları inşallah kendisine de iletiriz.
Değerli arkadaşlar, ben de milletvekillerimizden gelen soru önergelerini özellikle ciddi bir şekilde incelemeye gayret ediyorum. Tabii, Ömer Faruk Bey -burada yok- sordu. Ömer Faruk Bey'in işkenceyle ilgili sorduğu çok sayıda soru ilgili yerlere iletilmiştir ama bazılarında hakikaten metinde olmaması gereken... Yani evet, işkenceye maruz kaldığı iddiasını birisi söylemiş de onun metinde olmaması daha uygun olur, onu değiştirerek tekrar sorması şeklinde iade edilmiş, yenilenmesi talep edilmiş.
Geçen dönemle ilgili bir rakamı arkadaşlar verdi, Ali Mahir Bey sormuştu; 60 birleşimde 953 madde üzerinde 217 değişiklik yapılmış yani aşağı yukarı 4 değişiklik talebinden 1 tanesi yani -Ali Mahir Bey'in tabiriyle söyleyeyim- Külliye'den gelen 4 tekliften 1 tanesinin değiştirildiğini görüyoruz ki bu da Meclis bakımından önemli bir şey.
Şimdi, değerli arkadaşlar, canlı yayınla burada yayınlanması... Diğer partilerden arkadaşlarla da iktidar partilerinden de muhalefet partilerinden de arkadaşlarımızla bu İç Tüzük meselesini yaz aylarından yani ben göreve geldiğimden itibaren konuşuyoruz. Açıkçası size söyleyeyim, ben de yaz boyunca boş kaldığım zamanlarda İç Tüzük'te nerelerde değişiklik yapılması uygun olur, bunları da yazmaya yani bir kenara not almaya çalıştım. Öncelikle, gerçekten Meclisimizin yeni ve güçlü bir iç tüzüke ihtiyacı var; hem muhalefetin sözünün güçlü olması hem komisyonlar arasında -ben de o görüşe şahsen katıldığımı ifade etmek istiyorum- ihtisas komisyonu, tali komisyon ayrımı yapılmadan bütün komisyonlara ilgili bakan arkadaşlarımızın gelmesi, oralarda bu komisyon çalışmalarını takip etmesi, sorulara cevap vermesi... Tabii, bir teklif olarak şunu söyleyen arkadaşlarımız da olabilir: Bu Komisyondaki çalışmaların sonunda, belki diyelim ki Sağlık Komisyonuna gelen bir kanun teklifiyle ilgili rapor da hazırlanabilir. Sonunda, nihai olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna zaten gelecek ama -komisyonlarda bu meselelerin konuşulması, alabildiğince konuşulması hatta komisyondaki konuşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu tarafından yine ölçülü olmak üzere, işte, komisyon üyelerine belli süreler, komisyon üyesi olmayan arkadaşlara daha az süreler olmak üzere- nihayetinde Meclis, milletvekilleri bütün görüşmelerini, yasa teklifiyle ilgili bütün görüşmelerini komisyonda tamamlasın. İhtisas komisyonları daha güçlü şekilde çalıştırılsın. Hatta İsmail Faruk Bey'in de söylediği gibi, teklif ettiği gibi yeni komisyonlar da kuralım, mesela siyasal etik komisyonu teklifi gündeme getirilebilir. Mevcut komisyonları şöyle ben defalarca okudum, sizler de okumuşsunuzdur, inanın bunlar eski dönemde kurulmuş olan bakanlıkların adlarından esinlenerek korulmuş komisyonlar, hatta birbiriyle hiç alakası olmayan konular aynı komisyona konulmuş. Dolayısıyla komisyonlar da değiştirilebilir ama sonuçta, komisyonlardaki bu tartışmalar yapıldıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha az süre içerisinde, hızlı bir şekilde... Geçmiş dönemde hepimizin çok üzülerek hatırladığı, hatta bir milletvekilinin -Allah rahmet eylesin- vefatına da neden olan o Meclisteki... Millet, vatandaş işte "Ne iş yapıyorsunuz?" diyor ya, inanın ki onun temel sebeplerinden birisi şu: "Ya, niye orada siz birbirinizle kavga edip duruyorsunuz?" diyemediği için milletvekili arkadaşlarımıza "Siz ne iş yapıyorsunuz?" diyor. Ben bu Mecliste ayağı ısırılan, bir başka milletvekili tarafından ayağı ısırılan milletvekilini hatırlıyorum. Otuz beş saat Meclisin aralıksız çalıştığı günleri arkadaşlar hatırlıyorlar. Bunlar olmaz, bütün bunları değiştirecek irade buradadır, sizdedir, yeni bir iç tüzük yapılması da bunun için önemlidir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, torba kanun meselesi, bu da işte, İç Tüzük meselesinde... Belki torba kanun meselesini de önleyecek bir mekanizma kurulabilir yeni bir İç Tüzük çalışmasında. Hatta her yasama döneminin başlangıcında "Torba yasa olmasın." diye her siyasi parti, herkes söyler, hepimiz söyleriz. Bunun bir şekilde yeni iç tüzükle birlikte giderilebileceğine inanıyorum.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bunun için iç tüzük değişikliğine gerek yok Sayın Başkan.
TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Eyvallah, ama yani nihayetinde iç tüzük bunun olmamasını sağlayabilir, onu söylemek istiyorum
Bunları geçiyoruz çünkü çok detaylı şeyler.
Danışmanların özlük haklarıyla ilgili; 6-7 arkadaşımız arka arkaya söyledi. Ben bunu...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Milletvekillerinin hepsi dile getirdi Başkanım.
TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Hepsi mi getirdi?
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Hepsi getirdiler yani sağ olsunlar.
TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Ben not aldım.
Şimdi, ben bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi... Zaten bildiğim bir konu ama burada bu kadar üzerinde ittifak olan bir meseleyse ben de Meclis Başkanı olarak bu konuyu kendimle ilgili bir vazife olarak telakki ediyorum.
Şimdi, Şerafettin Can Atalay meselesi... Değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisimizin tavrı açıktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin ant içme gününde Can Atalay'ın ismi okunarak Can Atalay'ın milletvekili listesinde olduğu Büyük Millet Meclisi kayıtlarına geçirilmiştir. Arkasından, Can Atalay'ın özlük haklarının verilmesiyle -hatta bildiğim kadarıyla danışmanlarını da tayin etti- ve danışmanlarının da olmasıyla, bir milletvekili arkadaşımız hangi hakları kullanabiliyorsa Can Atalay'a da o hakları Meclis tarafından verilmiştir; artı, bütün partilerin oluruyla, bütün partilerin ittifakıyla komisyonlardaki bağımsızlara düşen haklar çerçevesinde Can Atalay İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi olarak da Meclis Genel Kurulunda seçilmiştir. Ancak, baştan beri söylediğimiz şey şudur: Biz, Meclis olarak üzerimize bu bizim Can Atalay meselesinde... Ben şahsi görüşlerimi 2 televizyon programında, bir de Meclisin açılışından evvel burada bütün Ankara temsilcileriyle yaptığım toplantıda çok net bir şekilde ortaya koydum ama bir de kurumsal olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi tavrını, duruşunu ortaya koymuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisini mahkeme yerine koyup Can Atalay'ın kararıyla ilgili bir mahkeme kararı çıkarması herhâlde düşünülemez, böyle bir şey beklenemez. Bendeniz Meclis Başkanı olarak şunu yaptım, daha önce yaşanan durumlarla karşılaşmamak için: 28/9/2023 tarihinde Yargıtayın kararı onandı, bu karar hemen bir gün sonra yani 29/9/2023'te Türkiye Büyük Millet Meclisine getirildi ve ben bugüne kadar bu kararı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluna sevk etmedim. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin kararı ortadadır, Anayasa Mahkemesinin kararından sonra herhâlde ilgili mahkeme de kendi görüşünü ifade edecek, daha doğrusu kararını verecek ve Meclis de gereğini yerine getirecektir.
Değerli arkadaşlar, bir de Mecliste çalışanlarla ilgili çok spekülasyonlar yapılıyor. Ben şöyle sadece rakamları vereyim: Mecliste kadrolu olarak 3.380 kişi, sözleşmeli olarak 298 kişi, sürekli işçi 922 kişi, sözleşmeli bilişim personeli 23 kişi, milletvekili danışmanları yani personeli 1.674 kişi, grup, Divan, komisyon ve diğer yerlerde personel olarak çalışan 375 kişi -parti gruplarımızda- ayrıca da koruma personeli olarak 836 kişi var yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde toplam 7.508 kişi çalışıyor -büyük bir rakam olduğunu ifade etmek isterim- bunların içerisinde AK PARTİ milletvekillerinin -böyle bir soru sorulduğu için bunu da açıklığa kavuşturmak lazım- danışmanlarından 200 kişi Meclise danışman olarak alınmamıştır, böyle bir şey söz konusu değildir.
Şimdi, bir de bunun yanında maaşlarla ilgili düzenleme... Bu yaz ayları içerisinde burada işçi olarak çalışan kardeşlerimizle ilgili olarak sendikanın neredeyse talep ettiğinin bile üstünde Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak maaşlarına... Çünkü hakikaten zor şartlarda çalışıyorlar, onların özlük haklarında bir iyileştirilme sağlanmıştır. Yine, ayrıca, Destek Hizmetlerinde çalıştırılmak üzere, işçi statüsünde çalıştırılmak üzere 250 kişi alınacaktır; bununla ilgili de ilana çıkılacak -henüz çıkılmadı- ilana çıkılıp yıl sonuna kadar bu sürecin bitirileceğini ümit ediyorum yani mülakat vesaire falan olmaksızın, söylediğimiz vasıflara uyanlar içerisinden noter huzurunda kura çekilerek -bu 250 kişinin noter kurasıyla olması- bu şekilde Destek Hizmetlerinin ihtiyacı olan personelle yeniden güçlendirilmesini öngörüyoruz.
Son olarak da şunu söyleyeyim, vaktimin dolmakta olduğunu biliyorum: Şimdi, değerli arkadaşlar, bazı arkadaşlarımız Meclis Başkanlık Divanı için ya da Meclis Başkanı için "Bu sorulara cevap verilsin, doğru dürüst cevap verilsin." gibi şeyler söylediler. Meclis Başkanlık Divanına verilen sorular bizim İç Tüzük'ümüzde çok açıktır. İç Tüzük'ün 100'üncü maddesinde: "Başkanın, Başkanlık Divanının, Başkanlık Divanı Üyelerinin ve Danışma Kurulunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin faaliyetleriyle ilgili görevleri hakkında, Başkanlıktan yazılı soru sorulabilir." Yani bizden yazılı istenen soruların, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının faaliyetleriyle ilgili soruların -ben de demin ifade ettim- sadece bir tanesini şu anda cevaplamamışız, onu da süresi içinde cevaplandıracağız. Biz, bize gelen yani Başkanlığımıza gelen soru önergelerinin hiçbirini tutmuyoruz, bunları ilgili bakanlıklara hemen gönderiyoruz. Hakikaten bazıları şimdi, bir bakanlığa... Demin rakamlar verildi, afaki rakam söylemeyeyim ama neredeyse on binlerle ifade edilen sorular var. Bunları yani o bakanlık bütün işini bitirse onun üzerinde cevap vermesi lazım. Burada da biz bakanlıkları sıkıştırıyoruz yani bakanlıklardan taleplerimizi Meclis olarak istiyoruz. Milletvekilinin soru sormak ve böylece denetim fonksiyonuna katkıda bulunmak en temel hakkıdır. Bunun kısıtlanması, savsaklanması, hele hele yani soruyla ilgisi olmayan cevapların verilmesi kabul edilemez. Dolayısıyla biz bu anlamda sorulara cevap vermeye gayret ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ - Bütün milletvekili arkadaşlarımıza katkıları dolayısıyla çok teşekkür ediyorum.
Şunu da çok açık söyleyeyim yani Meclis Başkanı olarak milletvekili arkadaşlarımızın tamamı için kim iyi niyetle, samimi, yapıcı, gerçekten "Ya, şöyle bir şey var Başkanım, şunu yapsak iyi olur, Meclisin hayrına olur, faydasına olur." dediğiniz ne varsa her türlü şeyi dinlemeye hazır olduğumuzu birlikte -yani birlikte yapacağız, dediğim gibi benim şahsi yerim değil burası, sizlerin de değil- hep beraber Meclisin itibarını arttırmak, Meclisin yasama faaliyetlerini, kalitesini yükseltmek için mücadele edeceğiz; Allah yardımcımız olsun.
İnşallah önümüzdeki yıl başarılı bir yasama yılı olarak geçer.
Hepinize hayırlı günler diliyorum ve iyi akşamlar diliyorum.