KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımız, hoş geldiniz, bütçeniz hayırlı olur inşallah.

Şimdi, bu bütçe görüşmeleri başladığı zaman Türkiye kamuoyundaki tüm sosyal kesimler bu bütçe görüşmelerine bakıyor "Acaba bize ne düşecek?" Mesela, emeklilere ne düşecek, asgari ücretliler ne alacak, işveren ne alacak, esnaf ne alacak, çiftçi ne alacak diye herkes bu bütçe görüşmelerini dört gözle bekliyor. Yani pastadan bize düşen pay ne olacak?

Şimdi, burada biz "Emeklilerimizin pastadan düşen payı ne olacak?" diye baktığımız zaman sosyal korumalarda emekli aylıkları ve diğer harcamaların gayrisafi yurt içi hasılaya oranlarına bakıyoruz. 2018 yılında yüzde 8'miş, 2019 yılında yüzde 8,5'miş, 2020 yılında yüzde 8,9'muş, 2022'de 5,2'ye düşmüş, 2023'te 6,7; 2024 için pastadan alacakları pay gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 7'si yani çok fazla, anlamlı bir artış yok. 2023 yılında 5,2'den 6,7'ye çıkmasının sebepleri arasında işte, konuşulan, emeklilikte yaşa takılanlara yapılan düzenlemeden bir artış var ancak 2024 yılında bu payın daha fazla olması gerektiğini biz düşünüyoruz çünkü şu anda hakikaten de toplumda en ciddi sıkıntıyı yaşayan kesim ne yazık ki emeklilerimiz.

Şimdi, burada şunu görmekteyim ben yani bir de işin tuhafı şu; her sözü alan, Cumhur İttifakı'ndan her sözü alan şunu söylüyor: "Emeklilerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz." Bana kalırsa bu, dünyadaki en kısa fıkra yani bugün burada isteyen milletvekilimizle beraber çıkalım şurada, Ulus'ta dolaşalım; herhangi bir emekliye gidin siz ve deyin ki: "Biz emeklilerimizi enflasyona ezdirmiyoruz." Yüzünde çok müstehzi, acı bir gülümsemeyle karşı karşıya kalacaksınız muhatabınızın.

Şimdi, burada, biliyorsunuz, BAĞ-KUR'luların emekli olabilmesi için 9000 gün prim yatırması gerekiyordu; seçimlerden hemen önce, bizim yıllardan beri söylediğimiz, 7200'e indirilmesi gerektiğini yıllardan beri biz söylüyorduk, siz de seçimlerden önce bunu bir vaat olarak sundunuz yani BAĞ-KUR'luların prim gününü, emekli olması için gerekli olan prim gün sayısını 7200'e indirecektiniz; 14 Mayıstan önce söz vermiştiniz, ekim ayında Meclis açıldı, henüz ortada herhangi bir düzenleme yok.

Şimdi, ben bütçeye bakıyorum yani eğer bu düzenleme yapıldığı takdirde yani yüz binlerce BAĞ-KUR'lunun, esnafın emekli olacağını ben tahmin ediyorum. Siz böyle bir öngörüyle mi acaba bu bütçeyi yaptınız? Böyle bir öngörüyle mi emekli aylıklarının yüzde 7 olacağını gördünüz? Eğer öyleyse hakikaten de bu yüzde, pastadan ayrılan yüzde 7'lik pay oldukça düşecek gibi gözükmekte.

Bir diğer husus: Yani işte, biraz evvel dedim ya, en komik, en kısa fıkra. Şimdi bakıyorsunuz, yıllar içerisinde emekli aylıklarının ne kadar eridiğini görmekteyiz ne yazık ki. 2003 yılında... Biraz evvel dolarla yapıldı, işte 2002 yılında şu kadar dolardı, bugün bu kadar dolar. Bunu yaparken de dolardaki enflasyon hesaba katılmadan yapılmakta. Ben bu hesabı neyle yaptım? Asgari ücretle karşılaştırdım. Asgari ücretle karşılaştırdığınız zaman emeklilerin maaşlarının ne kadar eridiğini görmekteyiz. 2003 yılında en düşük memur emekli aylığı asgari ücretin 2 katıymış, bugün yüzde 86'sı kadar. 2003 yılında en düşük SSK emekli aylığı asgari ücretin 1,5 katıymış, bugün yüzde 65'i kadar. 2003 yılında en düşük BAĞ-KUR emekli aylığı asgari ücretin 1,6 katıymış, bugün yüzde 65'i kadar. Çok ciddi bir erime var yani bugün, bakın bugün emeklilerimizin neredeyse tamamı açlık sınırının altında ücretlerle yaşamak zorunda; 4/B, BAĞ-KUR tarım emeklilerinin tamamı 7.500 lira, tamamı. Ha, bu arada şu da var: Yani aktif BAĞ-KUR tarım şeyi de kalmamış, aktif prim ödeyen insan da kalmamış, 400 binlere falan düşmüş durumda şu anda.

Şimdi, Sayın Bakanım, öyle düzenlemeler yapıyorsunuz ki şimdi bir tarafta bir mağduriyeti gidermek için bir düzenleme yapıyorsunuz, bu düzenlemeyi yaparken yanında birçok mağdur yaratıyorsunuz. Şimdi, hani demiştiniz ya, denmişti ya, işte "Siyasal sonuçları ne olursa olsun yerine getirmeyeceğiz, yapmayacağız." dediğiniz emeklilikte yaşa takılanlarla alakalı seçimlerden önce mecbur kalındı, istemeye istemeye de olsa bir düzenlemeye gidildi. İstemeye istemeye yani müjde veriyordu, 2 milyon 500 bin kişiye müjde veren bir Cumhurbaşkanı suratı yoktu o esnada benim gördüğüm kadarıyla. Şimdi, öyle bir düzenleme yaptınız fakat yani emeklilikte yaşa takılanları düzeltmek için yola çıktınız, başka mağdurlar çıkarttınız, "emeklilikte prime takılanlar" diye gene bir mağdur kesim var. Çünkü denilmişti ki, bakın, o günkü Bakan tarafından şu denilmişti: "İşte, 8/9/1999 öncesinde haklar neyse o şekilde teslim edilecek." Orada sözler tutulmadı, prime takılan insanlar var. Öyle bir düzenleme yapıldı ki yani bu 99 tarihinden sonra sisteme giren insanlar on yedi yıl, yirmi yıl sonra emekli olmak zorunda, kalmak durumunda ve kademeli bir anlayış ne yazık ki gözetilmedi.

Başka bir şey: 100'üncü yılda 5 bin lira ikramiye verdiniz fakat burada da "çalışan-çalışmayan" diye bir ayrım yaptınız yani bir şeyi düzeltmek için ne zaman elinizi atsanız mutlaka farklı mağduriyetler ortaya koyuyorsunuz. Mesela en düşük memur maaşını 22 bin liraya çıkarttınız, seyyanen bir zam yaptınız, 8 bin lira zam yaptınız. Eğer bu zam taban aylığına eklenmiş olsaydı mağduriyet olmayacaktı. Bunu yapmadığınız için bu yapılmış olan 8 bin liralık zam emekli aylıklarına yansımayacak. Burada da ciddi bir mağduriyet ortaya koydunuz. Yani öyle insanlarla karşı karşıya geldik ki emekliliğe başvuru dilekçesini vermek üzere olan, yazmış, imzalamış, vermek üzere olan memur arkadaşlarımız var "Emekli olduğum zaman maaşım ne olacak?" diye bakıp da emekli olmaktan vazgeçen insanlar var bu memlekette çünkü çok ciddi bir gelir kaybına sebebiyet olacak. Hatta, biri şunu söyledi: "Biz yıllardır 'Mezarda emekliliğe hayır!' diye slogan atıyorduk, öyle bir hâle geldik ki şimdi mezarda emekliliğe razı hâle geldik." Yani şu anda çalışanları getirdiğiniz nokta, ne yazık ki bu.

İş güvenliğinden bahsediliyor, ölümlü iş kazası oranının 2002'de yüz binde 13,3'ten 6,4'e düştüğü söyleniyor ancak bu rakamlarla bile şu anda Avrupa'da istihdama oranla en fazla ölüm oranının olduğu ülkeyiz ne yazık ki. Her gün 4 işçimiz, çalışanımız iş kazasında hayatını kaybetmekte ne yazık ki. Biliyorsunuz, 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma'da çok ciddi bir maden kazası meydana geldi; esasında, kaza değil bu, bu bir faciaydı, belki de en kolay önlenebilecek kaza olmasına rağmen 301 madencimiz yerin altında can verdi. Böylesi bir kazanın olduğu bir ülkede Bartın maden faciasının yaşanmaması lazımdı yani bizim oradan ders çıkarmamız lazımdı, böyle bir kazanın yaşanmaması lazımdı. 301 madencimizi kaybettiğimiz Soma faciasından sonra Meclis bir araya geldi, bir araştırma komisyonu kurdu, ciddi bir rapor var ortada, yasal düzenlemeler yapıldı ancak bu Bartın maden faciasından sonra şunu görüyoruz ki bugün hâlen daha yerin yüzlerce, binlerce metre altına inen madencilerimizin can güvenliği 13 Mayıs 2014'te Soma'dakinden daha iyi durumda değil, Bartın bize bunu gösterdi. Bir film vardı -seyrettiniz mi bilmiyorum- "Kopya Cinayetler" diye; seri katilin biri başka bir seri katilin cinayetlerini kopyalıyordu. Şimdi ben iki kazayı yan yana koyduğum zaman -bilirkişi raporlarına baktım- bakın, aynı yani Soma'da 301 kişinin ölümüne neden olan nedenler neyse, kusurlar neyse, ihmaller neyse aynıları Bartın'da da yaşanmış. Seri katil değişmemiş bir kere, onu söyleyeyim size; fail de aynı, failler de ne yazık ki madencilerimiz.

Basında çok fazla çıkmadı "Ramazan Gündoğan" diye bir madencimizin hikâyesinden bahsetmek istiyorum ben, büyük ihtimalle duymamışsınızdır. Ramazan Gündoğan Soma'da Yeni Anadolu Madencilikte çalışmakta. Bunun hisselerinin büyük bir çoğunluğu kamu kurumu TKİ'ye ait. Ramazan Gündoğan bundan yaklaşık bir-bir buçuk ay önce TKİ'nin çatısına çıkıp eylem gerçekleştirdi. O çatıya çıkana kadar üç buçuk ay boyunca işsizdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bakırlıoğlu, ilave bir dakika veriyorum.

Buyurun lütfen.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - 2 çocuğu vardı, bu süre içerisinde 1 çocuğu daha dünyaya geldi. Peki, bu Ramazan kardeşimiz neden çatıya çıkmak zorunda kaldı? Ramazan kardeşimiz sosyal medyada yapmış olduğu bir yorumdan dolayı -bakın, paylaşımdan bahsetmiyorum- yapılmış olan bir paylaşıma yapmış olduğu yorumdan dolayı Yeni Anadolu Madencilik tarafından kod 46'dan işten atıldı. Ben yoruma baktım, vicdanı olan hiç kimse böyle bir insanı... Ki Ramazan'ın şöyle bir özelliği var, madenciler arasında yoktur: İşe devamsızlığı yok bu çocuğun; usta bir madenci, parmakla gösterilen bir madenci. Şimdi, kod 46'yla bu insan atılamaz. Neden atıldı Ramazan, biliyor musunuz? Bendeki hissiyatı söyleyeyim: Buradaki konuşmaların başında da "Bu memlekette insanlar sendikalı olduğu için işten atılıyor." denildi ya, işte Ramazan da bana kalırsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bakırlıoğlu, teşekkür ediyorum.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Bir dakika daha istiyorum.

Önemli, cümlem yarım kaldı; tamamlayayım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayın sözlerinizi.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Yani şimdi bakın, siz burada diyorsunuz ki: "İlkelerimiz, temel hedeflerimiz istihdamı, işçilerimizi ve işverenlerimizi korumak." Bir işveren böyle mi korunur? Kod 46'dan işten çıkıyor, bu adam tazminatını alamıyor, tazminat alamıyor, işsizlik maaşını alamıyor. Bu arada biz indirdik onu yani araya girdik, Kaymakam Bey, biz ikna ettik, şirketle görüştük, tazminatınızı alacaksınız dedik fakat bakıyoruz, verilen sözler de yerine getirilmemiş. Yani yarın öbür gün bu arkadaşımız tekrar çatıya çıksa veyahut da başka bir şey yapsa bunun sorumluluğu kimde olacak? Ben bunda sorumlu hissediyorum kendimi çünkü ben indirdim onu ve beni aradı "Sayın Vekilim, siz beni ikna ettiniz, aşağı indirdiniz ve bana verilen sözler yerine getirilmedi." dedi. Şimdi, bu kadar mı sahipsiz bu insanlar? Ne diyorlar? "Gidin mahkemeye." Mahkeme üç dört yıl sürüyor. Yani bunların mutlaka yerine getirilmesi lazım.