KOMİSYON KONUŞMASI

SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepiniz hoş geldiniz. Yine son derece halı saha kadrosu bir erkek yoğunluğuyla buraya gelmişsiniz. Her sene bu fikrî takibi yapmaya çalışıyoruz ama sizin Bakanlığınızda bu fikrî takip bir hayli zor olacak çünkü ben vekil olduğumdan beri 2 kere Bakanlığın mahiyeti, 4 kere de sizin yerinizde oturan insan değişti ama söylenen uyarılar, yapılan eleştiriler, sizin tarafınızdan, oturduğunuz koltuktan yapılan vaatler hiçbir zaman değişmedi. O yüzden bu söyleyeceklerimi çiçeği burnunda bir Bakan olarak kişisel olarak algılamamanızı, yirmi iki yıllık patron iktidarına yönelik konuştuğumu bilmenizi isterim.

Üç başlıkta konuşacağım ben size. Çalışamadığımızı, çalışırken neden dövüldüğümüzü, öldürüldüğümüzü ve insanlık dışı şartlarda çalıştığımızı, çalışmayı başarıp emekli olmayı becerirsek nasıl açlıkla burun buruna kaldığımızı anlatacağım. Çalışamıyoruz biz Sayın Bakan bu ülkede. İşsizlikten çok sayıda arkadaşım bahsetti. Bakın, geniş tanımlı işsizliğin 8 milyona vurduğu bir koltukta oturuyorsunuz siz şu anda. Ülkedeki nüfusun yüzde 23'ünün neredeyse... Ki erkeklerde yüzde 17, gençlerde yine yüzde 17, kadınlara baktığımızda yüzde 30'a vuran bir işsizlikle karşı karşıyayız. Üstelik çalışan kadınların yüzde 32'si kayıt dışı çalışıyor yani bu ülkede çalışmaya çalışan kadınların yalnızca üçte 1'i iş bulabilirken o üçte 1'e girecek kadar şanslı olan kadınların da üçte 1'i yine kayıt dışı bir şekilde çalıştırılıyor. Bakın, geçen sene de bunu söyledim, başka bir Bakan oturuyordu burada. Neden? Çünkü biz kadınların asli işinin evde oturup çocuk bakmak olduğunu sanan bir rejim tarafından yönetiliyoruz ve kamu kreşi açılmıyor; bilimsel, nitelikli, ücretsiz kreşler açılmıyor. Çocuğu sanki bu ülkede kadınlar tek başına yapıyor, erkekler dışarıda çalışıyor, çocukların tek bakım yükü kadınların üstüne atılıyor ve bu konuda bir arpa boyu yol ilerlemememiz için elinden geleni yapan bir iktidarla yönetiliyoruz. Şimdi, eminim, söz aldığınızda bana ne kadar teşvik verdiğinizi vesaire anlatacaksınız. Benim asıl sormak istediğim soru şu Sayın Bakan: Geçen seneden bu seneye, açmakla yükümlü olan ve buna rağmen açmayan kaç kamu dairesinde, kaç devlet dairesinde, kaç özel şirkette kreş açılmıştır ve buna yönelik denetlemeler yapılmıştır?

Çalıştığımız kısmına gelelim. Oldu da diyelim ki iş bulduk, biz nasıl çalışıyoruz bu ülkede, ne şartlarda çalışıyoruz biz bu ülkede? En iyi senaryoda asgari ücretle çalışıyoruz. Ya, bir ülkede çalışan insanların yüzde 50'si asgari ücretle çalışır mı arkadaşlar? Bir ülkede çalışan insanların yarısının asgari ücretle çalıştığı bir ülkede bir Çalışma Bakanı "Ben işimi yapıyorum." diyebilir mi? Avrupa Birliğine baktığınızda bu oran yüzde 4 civarında. Daha da vahimi -başka konuşmacılar söyledi- bugün herhangi bir niteliği olmayan bir işte asgari ücretle çalışmanız ile avukat çıkmanız, mühendis çıkmanız, doktor çıkmanız arasında neredeyse bir fark bırakılmadı. Az önce baktım, paylaştılar; 3 katından 2 katına kadar inmiş durumda.

Asgari ücret 11.400 diye mutlu oluyorsunuz, mutlu olmamızı bekliyorsunuz, ya açlık sınırı 13 bin bu ülkede arkadaşlar, 13 bin. Sağlıklı bir şekilde 4 kişilik bir ailenin yemek yemesi için 13 bin lira gerekiyor; üstüne hadi kira, fatura da ödeyeyim ben, evde yaşamam gerekiyor çünkü çoluğum çocuğum var, 44 bine çıkıyor. Yani şu anda bu ülkede aynı evde oturan 3 insan asgari ücretle çalışsa o hane hâlâ yoksul bile değil. Böyle bir ülkede Bakanlık yapıyorsunuz ne yazık ki.

Dediğim gibi, güvencesiz çalışıyoruz, ortalama çalışma sürelerinde dünya 1'incisiyiz. Bu ülkede çalışan insanların yüzde 75'i -dikkatinize sunuyorum, yüzde 75'i- yasal çalışma sürelerinin üstünde çalıştırılıyor ve biz ölüyoruz, bunlar şanslı olanlar. Geçen sene de söyledim bunu, bu ülkede bir sınıf kırımı yaşanıyor, göz göre göre patronperver cemiyeti gibi görev yapan bir saray rejimi yüzünden bir sınıf kırımı yaşanıyor bu ülkede. Geçen sene konuştuğumda "Her gün 6 işçi ölüyor." diyordum; bu sene de konuşuyorum, sadece ilk dokuz ayda her gün 5 insan öldü bu ülkede, çalışırken öldü, denetlenmediği için öldü. Sizin halefiniz burada iki yıl önce bir cümle kurdu, benim canım çok yanmıştı, hâlâ yanıyor, dedi ki: "İş cinayetlerinin yüzde 98'i önlenebilir cinayetlerdir." Soruyorum: Aradan bir sene geçti, siz bu sene işlenen 1.409 iş cinayetinin yüzde 98'ini neden engellemediniz?

Sunumunuza baktım, iş güvenliği uzmanlarından bahsetmişsiniz; 600'müş bu rakam, nihayet bu sene itibarıyla 900'e çıkmış, iki sene içerisinde 300 iş müfettişi daha görevlendirilmiş. 3 bin yerde denetim yapmakla övünüyor bu kitapçığı hazırlayan insanlar, bu ülkede 2 milyon iş yeri var, 2 milyon arkadaşlar. Son iki senede aldığınız iş müfettişi sayısı 300, son iki senede saray rejiminin aldığı polis sayısı 30 bin, 30 bin. O yüzden bu ülkede insanlar ölüyor.

Bir şey daha söyleyeyim; son dokuz ayda ölen insanların 23'ü 14 yaş altı çocuk ya. Her ay bu ülkede 14 yaş altı 2 çocuk sanayilerde, fabrikalarda, atölyelerde öldürülüyor, bu yüzden öldürülüyor, iş müfettişi istihdam etmediğiniz için, denetim yapmadığınız için öldürülüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kadıgil, ilave bir dakika süre vereceğim, lütfen toparlayın sözlerinizi.

SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, hızla toparlayayım.

Bunları düzenlemek için "Sendikalaşalım." diyoruz, sendikalaşamıyoruz ya, mümkün değil, olmuyor böyle bir şey çünkü bunun da önünü kesiyor, mevcut rejim kesiyor bakın arkadaşlar. Örnek vereyim: Sputnik; hepimizin gözü önünde sendikalaştılar, TGS yetki aldı, gitti yetki itirazında bulundu, işten attı, bakın, yetmiş gündür onlarca gazeteci kapıda. Agrobay; ben bizzat gittim. Soruyorum buradan AKP'li milletvekillerine, MHP'li İzmir milletvekillerine: 50-60 derece sıcakta çalıştırılan kadınlar TARIM-SEN'e üye oldular diye işten atıldılar, bir direniş başlattılar, yetmedi... Tanıştım ya, Ayten var, Behice var, görseniz o kadınları, o özveriyle çalışanları. Polis müdahalesinde Ayten'in ayak parmağını kırdılar mesela, biliyor musunuz? Bu şartlarda çalışıyor insanlar bu ülkede ve sendikalaşamıyoruz.

Emekli olmayı başarsak başımıza neler geldiğini arkadaşlar anlattı, sürem yok.

Ama sanıyorum, şununla bitirmem gerekiyor: Ben bu bütçe görüşmelerinde genelde "Şu yapılsın bu yapılsın, şu yapılsın bu yapılsın." diye bitiriyorum ama bunu yapmak anlamsız Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Otuz saniyede toparlayacağım Sayın Başkan, otuz saniye istiyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kadıgil, süre vermeyeceğim. Lütfen, uzatmayalım çünkü bayağı milletvekilimiz var.

Buyurun.

SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Tamam, otuz saniye içinde toparlayacağım.

Kişisel olarak söylemiyorum, tekrar ediyorum; size herhangi bir taleple gelmenin artık bir anlamı yok çünkü sizler tarafsınız. Ben nasıl ki bu ülkenin işçi sınıfından, emeğiyle, alın teriyle çalışan insanlarından tarafsam siz de patronların tarafındaki bir rejimin Bakanısınız. O yüzden ben size şunu yapın, bunu yapın diyemem. Benim bu saatten sonra yapmam gereken tek şey, işçilerin canını hiçe sayan, bu ülkedeki emekçilere zerre önem vermeyen ve yalnızca ve sadece patronlara çalışan bu rejimden kurtulmak olabilir. O rejimin atadığı bakanlardan bir şey beklemek beyhudedir diyorum.

Teşekkür ediyorum.