KOMİSYON KONUŞMASI

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Göreve geldiğiniz günden beri yaptığınız çalışmalardan dolayı ve bugün prezente ettiğiniz çalışmalardan dolayı öncelikle teşekkür ediyorum.

Bakanlığınızın özellikle spekülasyonlardan uzak, tartışmalardan uzak, sadece görev alanına odaklı olarak çalışmasından dolayı da parti olarak memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Her ne kadar konuyla ilgili olmasa da arkadaşıma bir cevap niteliğinde, bir hekim olarak küçük bir katkı sağlayacağım. Elinizde hiçbir bilgi ve belge olmadan siz bir kimyasal silah kullanıldı iddiasında bulunamazsınız; bu çok ağır bir suçtur. Dolayısıyla bilginiz, belgeniz varsa gerektiği şekliyle gereken makamlara müracaat edersiniz ve cevabınızı alırsınız. Bir sivil toplum örgütü üyesi olarak, bir hekim olarak kalkıp siz "Türk ordusu kimyasal silah kullanmış." der ve Türkiye'nin itibarını ve kredisini yurt dışında ayaklar altına alırsanız biz buna itiraz ederiz, bu son derece yanlış. Hekim olarak ve sorumlu bir milletvekili olarak bunun altını çizerek sözlerime başlamak istiyorum.

Özellikle birkaç konunun altını çizeceğim Sayın Bakan. Bu çizeceğim konular belki sizin görev alanınızda ya da görev aldığınız dönemde gündeme gelmedi ama siz hep yirmi bir yıllık bir iktidardan bahsettiğiniz için ve devlet kurumlarında da devamlılık esas olduğu için bu konuları ele almamdan umuyorum rahatsız olmayacaksınız. Bir taraftan kendi tecrübelerimi paylaşacağım, bir taraftan yapıcı eleştiriler getirerek kurumlarımızın kredibilitesinin artması için de elimden geleni yapacağım. Tabii, Türkiye'de bütün kurumlar son derece kıymetli, son derece önemli ve değerli ama İçişleri Bakanlığının yeri biraz daha farklı; o sebeple, kurumlarımızın itibarını korumaya da özen göstererek bazı değerlendirmeler yapacağım ve sizden hem bazı taleplerimiz olacak hem de eleştirilerimiz olacak.

Sınır güvenliği konusunda yaptıklarınızı uzun uzun anlattınız, bunun için teşekkür ediyoruz. Belli ki özellikle doğu sınırında aldığınız ve almakta olduğunuz önemli önlemler var fakat sadece güvenlik önlemleriyle bu göç probleminin çözülemeyeceği de ortada. Özellikle dış politika konusunda Hükûmetin pozisyonunun sınır güvenliği kadar önemli olduğunu ve göçle ilgili sorunların çözümü için çok değerli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Önce doğu sınırından başlayalım. Bölgem Balıkesir; Balıkesir'in Marmara Adası ve Marmara Adası'nın kuzeyinde küçük bir belde, Saraylar beldesi. Şu anda beldenin nüfusu 3 bin ama şu anda kaçak göçmen sayısı 2 bin yani neredeyse orada yaşayan nüfus kadar Afgan ve Suriyeli göçmen var, hepsi kaçak gelmişler. Gittim, kendileriyle uzun uzun konuştum, videolar yaptım, sizi etiketleyerek size de çağrıda bulundum. Burada çok büyük bir tehlike var; bakın, küçük bir ada neredeyse işgal edilmiş durumda, cuma günü adada tatil ilan edilmiş -bunu yadırgamıyorum çünkü hafta sonları bankalar çalışmadığı için cuma günü tatil ilan etmiş iş adamları- fakat cuma günü şehre gittiğinizde -beldeye gittiğinizde- bir kadın göremiyorsunuz; niye? Çünkü beldede neredeyse 2 bin mülteci -Afgan ve Pakistanlı kaçak- sahada olduğu için kadınlar güvenlik kaygısıyla sokağa çıkamıyorlar; bu, Türkiye için gerçekten bir ayıp ve utanç vesilesidir. Hatta çok önemli bilgiler verildi, bazı cinayetlerin işlendiğini, dil problemi sebebiyle oradaki jandarmanın çözemediğini arkadaşlarımız söylediler; lütfen, bu konuya eğilmenizi özellikle rica ediyorum.

Tabii, dış politikada alınmış yanlış kararların göç konusundaki sorunlara yol açtığını vurguladıktan sonra özellikle Afgan göçmenlerle ilgili birtakım değerlendirmelerde bulunacağım. Bakın, bunların geldikleri güzergâh belli Sayın Bakanım. Şu anda Uluslararası Göç Konseyine göre Türkiye'de 400 bin civarında Afgan'ın olduğu söyleniyor, gerçek rakamı bilmiyoruz, siz daha doğrusunu biliyorsunuzdur ama 500 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Bunların nasıl geldiği konusuna gelince: Bunlar ikiye ayrılıyorlar; önce kuzeyden Herat bölgesinden Tahran'a geliyorlar, bir kısmı da güneyden Belucistan'dan Tahran'a geliyor. Orada İranlı insan kaçakçılarıyla buluşup yine iki kola ayrılıp Tebriz ve Urmiye üzerinden Türkiye'ye giriyorlar. Benim konuştuğum çok sayıda Afgan göçmen var, söyledikleri şu: "Ya Türkiye'nin -daha doğrusu doğu sınırının- güneyindeki Aşağıtulgalı, Yukarıtulgalı oradan giriyoruz veyahut da kuzeyde Doğubayazıt'tan giriyoruz." Birçoğu sınırların olmadığını ifade ettiler, birçoğu var olan sınırların altından kazılan tünellerle geçtiklerini ifade ettiler ve sınırı geçtikten sonra da Türk kaçakçıların kendilerini alıp Anadolu'nun değişik yerlerine ulaştırdıklarını söylediler; bunlar bende kayıtlı, bilgili, nerede olduğunu da size özel olarak da anlatabileceğim enformasyonlar.

Dolayısıyla geçtiğimiz dönemde özellikle insan kaçakçıları için yaptığınız çalışmayı takdirle karşılıyoruz, ciddi operasyonlar yaptınız ama yeterli olmadığı ortada; niye yeterli değil? Bakın, geçtiğimiz haftalarda Pakistan bir açıklama yaptı ve kendi sınırları içerisindeki 1,7 milyon civarındaki göçmeni -Afgan'ı- sınır dışı edeceğini söyledi ve Türkiye maalesef bunlar için çok ciddi bir alan. Öte yandan, İran'dan gelen açıklamalar var; 5 milyon civarında Afgan'ı sınır dışı edeceklerini söylediler, bu da çok büyük bir tehlike. Doğu sınırımızdaki güvenliğin artırılması, istihbarat birimlerimizin daha ciddi, daha sorumlu bir şekilde çalışması ve ilişkilerine dikkat etmesi gerektiğini -bunun ötesinde yorum yapmak istemiyorum, kurumun saygınlığı açısından- özellikle vurgulamak istiyorum.

Şimdi, Afgan göçmenlerin gelmesinden bir süre önce Amerikan Başkanı Biden bir açıklama yaptı, dedi ki: "Afganistan'daki askerlerimizi geri çekeceğiz." Ardından Sayın Erdoğan'la bir görüşme yapıldı, bu görüşmede Türk Dışişleri Bakanlığından hiç kimse yoktu ve bir süre sonra Amerikan Dışişleri Bakanlığında bir toplantı yapıldı, toplantı kayıtları internette var ve bu toplantıda açıkça Türkiye'nin ve Katar'ın Afgan göçmenler için bir merkez olması gerektiği konusunda değerlendirmeler yapıldı. Sonra bakıyoruz, çok ciddi bir şekilde bu göçmenlerin oluk oluk Türkiye'ye geldiğini görüyoruz ve ne yazık ki bunların önemli bir kısmı, belki de tamamı genç ve Amerikalılarla çalışmış, askerî eğitim almış Afganlar; yanlarında çocukları yok, çolukları yok, eşleri yok ve Türkiye'ye geldiler. Bunlar çok ciddi bir tehlike ve çok önemli bir risk.

Öte yandan, bunların önemli bir kısmının sahada olduğunu, yine Balıkesir'den örnek vereceğim; hayvancılıkta, tarımda, özellikle çoban olarak çalıştıklarını varsayarsak Sayın Bakanım, bunların Jandarmaya vereceği istihbarat noktasında da ciddi bir zafiyet oluşturacağını da kayda geçmek istiyorum. Bu itibarla Afgan genç ve eğitimli erkek göçmenler konusuna büyük bir hassasiyet gösterilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Öte yandan, yine, Emniyet Genel Müdürümüz burada, mutlaka istatistikleriyle de teyit edecektir, ben şöyle kabaca baktım oradaki istatistiklere. Afgan göçmenlerin Türkiye'ye gelmeye başladıklarından hemen sonra Türkiye'de bir metamfetamin tüketiminin arttığına dair ciddi veriler ve ciddi belgeler var. Bunun da sebebi son derece açık çünkü Afganistan metamfetaminin hammaddesi olan efedra bitkisinin yetiştiği dünyadaki en temel ülkelerden bir tanesi. Afganistan'daki her 10 evden 1 tanesinin altında bu tür atölyeler vardır ve bu atölyelerde üretilen metamfetamin ne yazık ki bu bahsettiğim göçmenlerin sırtındaki çantalarla Türkiye'ye sokulmuş ve yavrularımız, evlatlarımız zehirlenmiştir. Balıkesir'de çok önemli sorunlarla karşı karşıyayız; küçücük çocuklarımız, 11-12 yaşında çocuklarımız okul önlerinde satılan metamfetaminlerle maalesef zehirlenmektedir. Bu konuda ciddi önlemler aldığınızı görüyoruz ama bu önlemlerin artırılması gerektiğinin de altını çizmek istiyoruz.

Tabii, mesleğim olduğu için de bir konuya dikkat çekmek istiyorum Sayın Bakan. Özellikle doğu sınırından ithal edilen kimyasal maddelere lütfen dikkat edilsin ve o kimyasal maddelerin içerisinde metamfetamin bulunduğuna, başka bir isimle Türkiye'ye sokulduğuna ve daha sonra birtakım işlemlerden geçirilerek birtakım laboratuvarlarda metamfetamin yapıldığına dair ciddi bilgiler var. Eminim bu konuda da gerekeni yapacaksınızdır.

Yine, güney sınırına geldiğimizde, güney sınırının da maalesef neredeyse 10 milyon civarında -siz "4 milyon" dediniz ama bununla ilgili kaygılarımı ve şüphelerimi biraz sonra söyleyeceğim- Suriyelinin yine Türkiye'ye gelmesi konusunda bir alan açtığını da biliyoruz. Özellikle mayınların kaldırılması ve güvenliğin büyük ölçüde zafiyet oluşturması sebebiyle 10 milyon civarında Suriyeli ülkemize geldi.

Şimdi, bununla ilgili siz her ne kadar "4 milyon civarında" demiş olsanız da 2022 yılının Mart ayında Sağlık Bakanının bir açıklaması oldu ve dedi ki: "Şu ana kadar 2 milyon 600 bin Suriyeliyi ameliyat ettik. 3 milyondan fazla Suriyeliye yataklı hizmet verdik ve 97 milyon Suriyeliye poliklinik hizmeti verdik." Ben hekim olarak söylüyorum, yıllarca profesyonelce hekimlik yapmış birisi olarak söylüyorum, bu rakamlar 4 milyon Suriyeliden çıkacak rakamlar değil. Dolayısıyla bunların iyice irdelenmesi gerektiğini ve özellikle göçmenler...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Kuzey Suriye'deki...

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Efendim?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Hastaneler de dâhil olabilir mi ona?

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - İşte, onlardan bahsediyorum yani hastanelerde tedavi edilmiş Suriyelilerden bahsediyorum. Bir dinlerseniz açıklama getiriyorum size.

Bakın, bu rakamlar 4 milyon Suriyeliden çıkabilecek sağlık hizmeti değil. Ben bu konuya açıklık getirilmesi için özellikle... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bir müsaade ederseniz konuşmamı tamamlayayım, ondan sonra yorumunuz, değerlendirmeniz varsa yapın.

Bu itibarla güney sınırımızın da güvenliğinin artırılması gerektiğini söylüyorum.

Yine, konuştuğum çok sayıda Suriyeli, özellikle kendi bölgemdeki Suriyeliler güney sınırından çok rahat geçtiklerini, oradaki insan kaçakçılarına 2.000-2.500 dolar verdiklerini, yarım saat içerisinde sınırı geçip başta Urfa'ya geldiklerini ve Urfa'dan da başka bölgelere gittiklerini ifade ettiler. Yine, kayıtları var, arzu ederseniz bunların hepsini size verebilirim. Arada gidip gelenlerin de olduğunu söylediler; dünyada hiçbir mülteci kendi ülkesini terk edip, başka bir ülkeye gidip tekrar giriş çıkışlar yapamaz, bu zaten mülteci de değildir. Bu itibarla bu giriş çıkışların olduğunu da vurgulamak istiyorum.

Öte yandan, Ege sahilleriyle ilgili de bir değerlendirmem olacak Sayın Bakan. Ege sahillerinin özellikleri biraz farklı. Ege sahilleri, Türkiye'ye mülteciyi kabul ettiğimiz sahiller değil, daha çok bizim sınırlarımızdan yurt dışına çıkış yapılan sahiller. Güney Ege sahilleri ne yazık ki uzunca bir süre zengin FETÖ'cülerin kaçışı için kullanıldı hatta bunlardan biri -isim vermek istemiyordum ama- şu anda cezaevinde olan eski AKP'li bir vekilin karısı. Bunun nasıl kaçırıldığına dair kapsamlı bilgilere de sahibim, İngiltere'de kendisi ve İngiliz basında da manşet oldu. Dolayısıyla özellikle Güney Ege sahillerinde yatlarla yapılan kaçakçılığa ne olur dikkat edin ve bu yatlarla ilgili olabilecek bundan sonraki kaçışlarla ilgili önlemler alın; bu son derece önemli. Zaten sınırımızı terk etmek isteyen burada yaşayan mültecilerle ilgili botlara dair yaptığınız çalışmaları biliyoruz. Sahil Güvenliğimizin, Kıyı Emniyetimizin yoğun bir çaba içerisinde olduğunu biliyoruz. Bu konuda da ciddi bir insanlık dramı yaşanıyor, bu da son derece vahim.

Öte yandan biraz kuzeye çıktığımızda Meriç'le ilgili de yine vahim tablolarla karşılaşıyoruz zaman zaman. Buradan da kaçmak isteyen çok sayıda insanın özellikle Yunan birlikleri tarafından ya taciz edildiği ya vurulduğu burada ciddi kayıpların olduğuna dair önemli bilgiler de var. Buradaki önlemlerin de artırılmasının mutlaka faydalı olacağı kanaatindeyim.

Şimdi, Sayın Bakanım, geçtiğimiz günlerde İngiltere'den bir açıklama yapıldı ve dendi ki: "Türkiye'yle ortak çalışıyoruz bir mükemmeliyet merkezi kuracağız. İngiltere'deki bazı özel bürokratların İçişleri Bakanlığıyla birlikte çalışması için bir hazırlık yaptık." Bunu İngiliz basınından öğrenmekten ben gerçekten büyük üzüntü duydum. Benim ülkemde yapılan bir çalışma ve bir anlaşmanın bizim tarafımızdan ilan edilmesi gerektiğini ben düşünüyorum. İngiltere'den bunun duyulması, İngiliz basınından takip edilmesini ben doğru bulmadım.

Öte yandan, yine İngiliz basınında göç ve sınır güvenliği konusunda Türkiye'ye yapılmış bir 3 milyon poundluk yardımdan bahsedildi. Bundan da büyük bir hicap duyduğumu... 3 milyon pound Londra'da ortalama bir evin fiyatı; Türkiye'nin böyle bir paraya ihtiyacı yok. Bunun İngiliz manşetlerinde yer almasından da büyük bir rahatsızlık duyduğumu ifade etmeliyim.

Yine mutlaka dikkatinizden kaçmamıştır ama kaçtıysa altını çizmek istiyorum: Birkaç hafta önce İngiliz İçişleri Bakanlığının resmî sitesinde Türkiye'yle ilgili bazı bilgiler güncellendi ve maalesef orada FETÖ terör örgütüyle ilgili çok çarpıcı değerlendirmeler yapıldı. Bu örgütün aslında bir terör örgütü olmadığı ve bir hizmet hareketi olduğu, dünyanın her yerinde okullarının olduğu ve iltica etmek isteyenlere kolaylık sağlanacağı, "fast track" oturum imkânı sağlanacağı şeklinde de açıklamalar yapıldı. İngiliz muhatabınızla da bu konuların konuşulması gerektiğini ve özellikle İngiltere'nin ve keza diğer Avrupa ülkelerinin FETÖ konusundaki bu yaklaşımının da bizim tarafımızdan rahatsızlıkla karşılandığının da altını çizmek istiyorum.

Vatandaşlıkla ilgili değerlendirmeler yaptınız, arkadaşlarımız bazı eleştiriler yaptılar vatandaşlık konusunda, ben de onlara katılıyorum. Bakın Sayın Bakan, dünyanın hiçbir yerinde -bir zamanlar 250 bin dolardı, şimdi 400 bin dolara çıktı- bu parayı vererek vatandaşlık dağıtılan bir ülke yok, hiçbir yerde. Biz Katarlılara "Gelin, verin 400 bin doları; karınız, çoluğunuz çocuğunuz ne varsa vatandaşlık verelim size." diyoruz ve çok sayıda Katarlı, vatandaş oldu ama birimiz şu salondan Katar'a gitmiş olsa ve dese ki "Ben vatandaş olmak istiyorum." önce diyorlar ki: "Bu ülkede yirmi beş yıl yaşamış olmanız lazım, ciddi bir geliriniz olması lazım, güzel Arapça konuşmanız lazım, vergi vermeniz lazım." Bu itibarla Avrupa ülkelerinin de örnekleri var; 400-500 bin dolarlık yapılan yatırımlar neticesinde verilen oturumlar var ama vatandaşlıklar yok. Maalesef kimi Pasifik Adalarında olduğu gibi, Okyanusta, o kimi adalarda olduğu gibi, 150 bin dolara, 200 bin dolara para vererek vatandaşlık satılan ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de böyle şeylerin olmasını ben çok doğru bulmuyorum ve bunun ilerleyen yıllarda Türkiye için çok büyük riskler taşıyacağı kanaatindeyim.

AFAD'la ilgili -Genel Müdürümüz burada- birtakım değerlendirmeler yapacağım Sayın Bakan. Bu değerlendirmeler bizatihi kendi gözlemlerimden kaynaklanan değerlendirmeler. Hayatım boyunca sivil toplum örgütlerinde rol almaya özen gösterdim. Özellikle 22'nci Dönemde milletvekili olduğum beş yıl içerisinde çok sayıda insani faaliyete katıldım yurt içi, yurt dışı ve o dönem Meclis Başkanlığımız beni Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdi. Dolayısıyla konuyu yakinen bilen ve bizatihi sahada çalışmış biri olarak bir değerlendirme yapmak istiyorum. 6 Şubat depreminden sonra önce Maraş'a gittik arkadaşlarımızla, orada bir Sahra mutfağı kurduk. Ardından da İskenderun'da partimiz adına bir hastane kurduk, sahra hastanesi. O esnada bazı gözlemlerim oldu. Burayı, Sayın Bakanım, hassasiyetle takip etmenizi rica ediyorum. Bu, çok vahim bir durum; bunların her birinin teker teker bilgisi ve belgesi var bende. Bu anlatacağım tablo, bu ortaya koyacağım fotoğraf aslında bir Türkiye fotoğrafı ve bizim ne yapmamız gerektiği konusunda çok önemli bir işaret. Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi... 2017 yılında bu hastanenin inşaatı bitti ve bu hastane faaliyete geçti. Bu hastanenin yapımı esnasında bir uyarı geldi, dendi ki: "Burası sulak bir araziye yapılmış ve sulak arazide olduğu için aslında suya da maruz kaldı, sel baskınına da maruz kaldı." Bu hastanenin bir süre sonra projesi değiştirildi fakat proje değiştirilirken ne yazık ki hastanenin yanındaki enerji ünitesi ve gaz ünitesi unutuldu. Deprem gecesi, 6 Şubat gecesi hastane de büyük ölçüde etkilendi fakat şükür ki hastanede hiçbir hasar yok. Sadece hastanenin sıvalarında hasar var; kendi binasında hiçbir yıkıntı, hiçbir hasar söz konusu değil fakat maalesef unutulmuş olan bu enerji ünitesi ve gaz ünitesi yıkıldı; hastanenin yoğun bakım ünitelerine ne enerji ne gaz ne de elektrik verilemedi. Bir başka vahim skandal daha... Hastanenin içerisine merdiven yapılması unutulmuş. Şimdi, bütün bunları verdikten sonra başka bir noktaya geleceğim. O gece hastanede yatan 150 yoğun bakım hastası var. Elektrikler olmadığı için, hastanede merdiven olmadığı için, elektrik olmaması münasebetiyle hastanenin asansörleri de çalışamadığı için hiç kimse hastanenin içerisine giremedi. Hastanenin yangın merdivenleri de kilitli olduğu için hiç kimse hastaneye ulaşamadı ve yoğun bakımda 150 kişi varken maalesef buraya ne elektrik ne oksijen verilemedi. AFAD yoktu Sayın Başkanım, AFAD oraya zamanında gelmedi, ertesi gün de gelmedi; lütfen kayıtlarınıza bakın ve eğer daha fazla detaylı bilgi istiyorsanız ben bununla ilgili size daha kapsamlı bilgi de verebilirim.

Öte yandan Sahil Güvenlik Komutanımız da burada, ona da bir soru yöneltmek istiyorum. İskenderun'da, örneğin Sahil Güvenlikte kaç kişinin olduğu konusunda bilginiz vardır eminim; 6 bin kişiydi o dönemde -ben biliyorum, bana verilen rakam o- ve maalesef, Sayın Bakan, hiçbir asker, hiç kimse -ki yarım saat mesafede olan- İskenderun Deniz Üssü'nden bu hastaneye gelmedi, hastaneye girilemedi ve insanlar yavaş yavaş oksijensiz kalarak hayatlarını kaybettiler. Bu insanlar "Depremde öldü." diye buradan alındı birkaç gün sonra ve defnedildi. AFAD maalesef kırk sekiz saat sonra gelebildi. Şimdi, orada yatan insanların yakınları şu anda vefat etmiş yakınlarını arıyorlar, birçoğu konuyu mahkemeye taşıdı; ben de konunun mahkeme boyutunu takip ediyorum. Bu, Türkiye'ye yakışmayacak bir fotoğraf. Daha da vahimi -muhatabı siz değilsiniz ama- bu konu ortaya çıkar çıkmaz hastanede kullanılan otomasyon sistemi olan FONET iptal edildi çünkü FONET'te bütün hasta kayıtları vardı ve hasta kayıtları tamamen silindi. Şu anda Sağlık Bakanlığının arşivinde olduğundan eminim, soru önergesi verdim ama ne yazık ki cevap alamadım. Maalesef şu anlattığım tablo, AFAD'ın yetersizliği, askerî birliklerin zamanında gelmeyişi, hastane yapılırken yapılmış o muazzam hatalar; hepsi ortaya büyük bir felaket çıkardı ve yoğun bakımda kalan 150 hastamız, devlete emanet edilmiş olan hastalarımız, bina yıkılmadığı hâlde ihmal ve aymazlık münasebetiyle hayatlarını kaybettiler. Türkiye bir deprem kuşağında, bundan sonra da bu depremler ve tabii afetler devam edecek ama bu afetlerin bir felakete dönüşmesini önlemek için AFAD'ın çok daha profesyonelce, çok daha disiplinli bir şekilde yönetilmesi şart. Ben bu konuda iyi niyetli olduğunuzdan eminim ama burada yaşanan dramların ve sıkıntıların da tarafınızdan bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.

Öte yandan gelen yardımların dağıtılması konusunda bizzat sahada olduğum için birçok aksaklıkların yaşandığına tanık oldum. Şüphesiz, skalası bu kadar büyük bir depremde buna benzer aksaklıklar yaşanabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Çömez, ilave süre veriyorum iki dakika, toparlayın sözlerinizi.

Buyurun lütfen.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Peki, aslında konuşacak daha çok şeyim vardı ama ben konuşma metnimi, Sayın Bakan, size daha sonra ulaştıracağım; burada çok ayrıntılı notlar da var, bu itibarla bunlara dikkat edeceğinizi tahmin ediyorum. Çalışmalarınızdan memnuniyet duyduğumu, hâlâ eksikliklerin de var olduğunu bir kez daha vurguluyorum. Parti olarak son derece iyi niyetliyiz, doğru yaptığınız bütün çalışmaların, sadece İçişleri Bakanlığının değil bütün kurumların arkasındayız, yanlış bulduğumuz her şeyi de medeni ölçülerde eleştirerek hem Türk demokrasisine katkı sağlayacağız hem de Parlamentomuza katkı sağlayacağız.

Konu biraz şahsi ama direkt demokrasiyi ilgilendirdiği için -diğer bölümleri geçiyorum, onların notlarını size takdim edeceğim- seçim gecesine dönmek istiyorum. Bana ne olur bir dakika daha verin Sayın Başkanım. seçim gecesine dönmek istiyorum; bana ne olur bir dakika daha verin Sayın Başkanım, seçim gecesine dönmek istiyorum. Seçim gecesi akşam beşten sonra yani 13 Mayıs akşamı akşam saat beşten sonra seçim yasakları başladı biliyorsunuz; o yasaklar başladıktan sonra hepimiz evlerimize döndük ve akşam saatleri hava karardıktan sonra bana ihbarlar gelmeye başladı, dediler ki: "Balıkesir'in her yerinde çok sayıda siyah Doblo araçla sahte broşürler dağıtılıyor." Sahaya çıktım Sayın Bakanım ve sahaya çıktığımda gördüğüm şuydu: Balıkesir'in pek çok yerinde siyah Doblolarla milyonlarca sahte broşür dağıtılıyor ve ben bunları videoya aldım ve canlı yayından ilan ettim, Bakanlığa çağrı yaptım -bakın, buyurun, burada Bakanlığınıza çağrı var, Sayın Soylu'ya da çağrı yaptım- maalesef bu çağrılarımız karşılıksız kaldı ve bu ahlaksız çeteler o gece sabahlara kadar ertesi gün oy verilecek sandıkların önüne sahte broşürler attılar. Dolayısıyla bunlar, Türk demokrasisi adına ayıptır, utanç vesilesidir, olmaması gereken şeylerdir.

Yine, son bir cümleyle bir şey daha söyleyeceğim, onun da belgesini size vereceğim. Az önce sosyal medya konusunda yaptığınız çalışmaları anlattınız, saygıyla karşılıyorum ama bir taraftan sosyal medyanın da bir baskı unsuru olarak kullanılmaması gerektiğini ifade edeceğim. Geçtiğimiz yıl Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Balıkesir'deki şebeke suyuna yüzde 60'lık bir zam yaptı. Bir vatandaşımız bu zammı Sayın Cumhurbaşkanı Balıkesir'e geldiğinde protesto edeceğini sosyal medyadan duyurdu ve ertesi gün, Sayın Cumhurbaşkanının geldiği gün bu arkadaşımızın evi Türk polisi tarafından basıldı, 20 kişi kendisini derdest etti. "Ya seni Cumhurbaşkanı gidene kadar tutuklayacağız veyahut da şehir dışına çıkaracağız." denildi ve kendisi 20 polis eşliğinde şehir dışına çıktı. Dolayısıyla, bunlar, Türkiye için ve Türk demokrasisi için ayıptır, yanlıştır. Daha söyleyeceğim çok şey vardı; notlarımda, hazırlıklarımda hepsi var, hepsini sizlere takdim edeceğim. Bu bahsettiğim spesifik konularla ilgili de bütün detayları size vermeye hazırım.

Tekrar teşekkür ediyorum. Siyasetten ve polemiklerden uzak kaldığınız için ve sadece Türkiye'nin güvenliği için bir çaba içerisinde olduğunuz için de ayrıca teşekkür ediyorum, sağ olun.