KOMİSYON KONUŞMASI

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Teşekkürler Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, Değerli Komisyon üyeleri ve kıymetli basın emekçileri; toplumun güvenliğinden ve asayişinden sorumlu olan Bakanlık, toplum üzerindeki baskıyı düşünce ve ifadeleri engelleyen, toplantıyı ve gösteriyi yasaklayan, sürekli OHAL rejimini uygulayan bir düzen biçimine dönüştürmüş durumda. Bu düzen biçimi olarak da selefiniz olan Soylu, döneminde Türkiye'yi âdeta bir polis devletine çevirmiş durumdaydı. Bunun en büyük sebebinin şu olduğunu çok iyi bir şekilde biliyoruz: Bakın, Türkiye'de siyaset üretememenin gerekçesi olarak, her türlü gösteri, yürüyüşe yasaklamalar koyarak, bu kişileri gözaltına alarak, tutuklayarak yapıldığı bir gerçek.

On yılda Bakanlığınız bütçesini 35 katına çıkardı fakat bu bütçeyi neye kullandı? Baskılara, insanların hak arayışını engellemeye ve buna müdahale etme yöntemlerine dair kullandı. Fakat biz şunu ısrarla savunuyoruz: Eğer bir siyaset yapıyorsak asli amacımız buna ilişkin çözüm bulmak. Bakın, bir kitap bastırmışsınız. Ne diyorsunuz? "Türkiye'nin Huzuru." Elbette ki Türkiye'nin huzuru, elbette ki Türkiye'nin barışı fakat bu nereden geçer? Şunu net ifade edebiliriz grubumuz adına: Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünden geçer.

Şimdi, ben size şöyle bir örnek vereceğim Sayın Bakan bu şiddet çetelenizle de ilgili olarak: Bölgede, Van başta olmak üzere -ki bürokrat kürsülerinde bunun mimarlarından birisi var, Van Kayyumu Mehmet Emin Bilmez bunu çok iyi bilir- yedi yıl boyunca ısrarlı bir şekilde eylem, etkinlik yasakları konuldu. Bakın, Sayın Bakan, 8 Martı kutlamak istediğinde, kadınlar sokağa indiğinde net bir şekilde "Hayır, yapamazsınız." "Neden?" "Valiliğin yasaklama kararı var." 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü; bununla ilgili eylem, etkinlik yapmak isteniyor "Hayır, yapamazsınız." "Neden?" "Valilik yasağı var." Şimdi, bir kadın şiddete maruz kaldığı için ve buna karşı bir ulusal mücadele gününde bunu protesto etmek için ne gibi bir valilik yasaklaması olabilir? Nasıl olur da bir barışçıl eylem bu şekilde yasaklamalarla karşı karşıya kalabilir? Biz bunun hiçbir zemininin olmadığını bir kez daha buradan ifade edelim.

Yine, şunu net bir şekilde ifade edelim: Sadece bu yasaklamalar değil, sadece bu eylem, etkinlik yasaklarını ortaya koyanlar değil... Aynı zamanda -ki biz Bakanlığınızın bundan habersiz olduğunu asla ve asla düşünmüyoruz- bu eylemlere gelen, en demokratik hakkını arayan, demokratik hakkını kullanmak için sokaklara inen kişilere karşı, halklara karşı bir de bir müdahale yöntemi var ve bu müdahale yöntemi de işkenceyle, kötü muameleyle hâlen en üst seviyeden devam ediyor. Ben sizin en şanslı Bakanlardan birisi olduğunuzu düşünüyorum çünkü gerçekten de bir enkazı devraldınız. Çok rahat bir şekilde, iki tane, üç tane demokratik hamleyle bile bunu çok rahat bir şekilde işletebilirsiniz fakat bunu sadece çetelere yaptığınız operasyonlarla değil aynı şekilde, kadınların hakkını gasbeden, yine emekçinin hakkını gasbeden, bunlara karşı en üst perdeden şiddet uygulayanlara karşı da yaparak çok rahat bir şekilde bu enkazı kaldırabileceğinize inanıyoruz.

Yine, Sayın Bakan, şunu ifade edelim: Cumartesi Annelerinden de bahsetmek istiyoruz. Dokuz yüz yetmiş bir haftadır direnen Cumartesi Anneleri; 12 Eylül darbesinden bugüne kadar ve aynı zamanda 90'larda yaşanan faili meçhullere karşı yakınları için hakikat ve adalet arayan Cumartesi Anneleri dokuz yüz yetmiş bir haftadır dünyaya örnek olmuş bir insan hakları mücadelesi veriyor, Cumartesi Anneleri yirmi sekiz yıldır gözaltında kaybedilenlerin akıbetini soruyor. Fakat ne olduysa 700'üncü haftada, 700'üncü hafta buluşmasında yine selefiniz Soylu'nun açıklamasıyla bu etkinlik gözaltılarla sonuçlanıyor. Şu görüntüyü size göstermek istiyorum. Burada bu anneler hakikat arayışında olan anneler ve aileler, yakınlarını kaybeden insanlar bunlar. Bu insanların Galatasaray Meydanı'na gelip bu haklarını aramasının meşru, doğal, demokratik toplumda ne gibi bir tehlikesi olabilir? Fakat 700'üncü haftadan sonra selefinizin açıklamasıyla birlikte her cumartesi günü böylesi bir baskıyla karşılaşıyorlar; biz bunu kabul etmediğimizi bir kez daha buradan ifade edelim.

Yine, Sayın Bakan, şu görüntüyü de gösterelim. Bu, Cumartesi Annelerinin etkinliğine katılan bir kadın yoldaşımız ve kelepçe hem ters kelepçe hem de 6-7 tane kelepçenin üst üste konularak alıkonulan bir kişi; bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok. PVSK'yi hepimiz çok iyi biliyoruz; gözaltında kelepçenin hangi yönlerle, nasıl yöntemlerle takılacağını hepimiz çok iyi biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Süreniz bitti. Bir dakika veriyorum, tamamlayalım.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, bu görüntüler aslında bize şunu gösteriyor... Ki ben Bakanlığınızın bundan habersiz olduğunu, bu gözaltı işlemleri sırasında bu kişilere kolluğun bu yönlü müdahalelerinin bilginiz dışında olduğunu asla ve asla düşünmüyorum; tam tersine, Bakanlıktan aldığı güçle net bir şekilde bunu işletiyorlar. Yine, yakın tarihte Urfa'da yaşanan bir protesto eyleminde kafalarına vurula vurula insanlar gözaltına alındılar, kafalarına vurula vurula ve Cumartesi Anneleri ellerini direkt kaldırarak zaten bu şeye geliyorlar, ellerinde kırmızı gülle geliyorlar. Bu kişilere bu yönlü yapılan işkenceyi, bu yönlü gözaltındaki durumu kabul etmediğimizi -ve Bakanlığınızın bundan habersiz olduğunu da düşünmüyoruz- bunu bir kez daha buradan ifade ediyoruz, Cumartesi Annelerinin bu anlamdaki direnişini de tekrardan selamlıyoruz.

Teşekkür ederim.