Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a)Tarım ve Orman Bakanlığı b)Orman Genel Müdürlüğü c)Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ç)Türkiye Su Enstitüsü d)Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 13 .11.2023 |
LÜTFULLAH KAYALAR (Yozgat) - Sayın Başkan, Komisyonun çok değerli üyeleri, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımız, çok değerli Bakan Yardımcıları ve Tarım ve Orman Bakanlığının değerli bürokratları; 2024 yılı Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesinin bu görüşmelerinin tarım sektörümüze, çiftçimize, ülkemize hayırlı olması dileklerimle cümlenizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarımız, biraz önce Sayın Bakanımızın 2024 yılı bütçesiyle ilgili sunumunu dikkatle dinledik. Bu sunum ve 2024 yılı bütçesi görüşmelerine geçmeden önce, şu anda ülkemizde tarımla uğraşan kesimin, çiftçilerimizin hatta tarımla ilgili sıkıntılardan dolayı tüketicilerimizin durumunu kısaca bir gözden geçirmemiz gerekiyor. Genellikle mayıs ayında Çukurova'mızdan başlayan tahıl hasadıyla ilgili bu sene aşağı yukarı beş altı aylık bir sürece giriyoruz şu anda; bu süreç içerisinde çiftçimizin durumuna baktığımız zaman, gördüğümüz manzara şu: Buğday hasadı ve arpa hasadıyla birlikte, Sayın Bakanın ifade ettiği Toprak Mahsulleri Ofisinin alım fiyatlarının, sahada, Toprak Mahsulleri alım merkezlerinde gerçekleşmediğini ve gerçeği yansıtmadığını görmekteyiz. Buğday üretiminde, tahıl üretiminde bu sene inanılmaz sıkıntılar yaşanmıştır. Randevu sisteminde, kota sisteminde, özellikle randımanla ilgili olarak yani buğdaylarımızın kalitesiyle ilgili olarak alımlarda yapılan uygulamalarda, alımların gecikmesinde, nakliyeyle ilgili olan sıkıntılarda ve özellikle de ödemelerle ilgili olan sıkıntılarda çiftçimiz inanılmaz şekilde mağdur olmuş durumdadır. Bunları sadece burada, Meclisimizde, Değerli Komisyonumuzda konuşma hazırlayarak ifade eden birisi değilim; bunları kantar başında, sahada, çiftçilerimizin tarlasında bugüne kadar yaptığımız tespitler neticesinde söylüyorum.
Özellikle, bu kota, randevu sistemleri, bunların gecikmesi, nakliyecilerle ilgili olan sorunlardan ziyade, daha önemli olan bir konu da şudur: İklim koşulları nedeniyle bu sene çok büyük bir üretici kesimde pas hastalığı nedeniyle randıman düşüklüğü, barem düşüklüğü ortaya çıkmıştır. Toprak Mahsulleri Ofisimizin önceden belirlediği -doğru olarak- bu baremlerle ilgili yaptığı alımlarla ilgili çalışma neticesinde tespit ettiği standardın dışında olan ve özellikle birçok bölgede yüzde 25-30'lar seviyesinde olan standart dışı ürün alınmamıştır. Bu alınmayan ürün aslında üreticinin genel geliri noktasında çok büyük bir kayba neden olmuş, aynı şekilde de çiftçimiz ortada kalmış, bunu maalesef piyasa koşullarında satma durumunda kalmış ve bu piyasa koşulları da biraz önce ifade edilen "8.000+1.000" liralık fiyatlar filan değil, 4 bin lira civarında fiyatlarla yüzde 25-30 oranındaki ürün satış durumunda kalmıştır. Onun için ifade etmek istiyorum ki tahıl çiftçisinin bu sıkıntısı elan, şu anda da devam etmektedir.
Ayrıca, randevu sistemi bir buçuk iki ayı bulan bir süreyi kapsamakta. Bu bir buçuk iki ayın dışında da ödemeler teslimden sonra olduğu için hâlen ürettiği ürünün bedelini alamayan çiftçimizin büyük bir kesimi bulunmaktadır. Burada çiftçi devletten alacağını alamıyor ama aynı şekilde, devlete olan borcunu; Tarım Kredi kurumu başta olmak üzere, finans kurumlarına olan borçlar başta olmak üzere, bunlara olan borçlarını ödemek durumundaydı vadesi geldiği için ama ödeyemedi. Şunları hep teklif ettik, dedik ki: Devletten alacağı olanın devlete de borcu var. O zaman ne yapmak lazım? Devlete olan borcunu faizsiz olarak alacağıyla ilgili bir takas ortamını yaratmak veya bir erteleme yapmak gerekirdi ama bu konuda da çiftçimiz gerçekten çok sıkıntı içerisine girdi.
Şimdi, vakti kullanabilmek açısından ifade ediyorum, Trakya'da ayçiçeğinden başlayarak tahılla ilgili aynı sıkıntılar aynı şekilde çiftçimizi bu sene inanılmaz şekilde mağdur etti. Çukurova'da sadece tahıl değil, tahılın dışında mısırla ilgili, Çukurova'dan başladı; gene Trakya'daki, Orta Anadolu'daki, Türkiye'nin her tarafındaki mısır üreticisi geçen yılla aynı fiyat olan 6 bin liralık fiyata, bunu piyasaya da 5 bin liralar civarında vermek durumunda kaldı.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - 4 bin lira.
LÜTFULLAH KAYALAR (Yozgat) - "4 bin lira" deniliyor, demek ki o da son fiyat.
Ama girdi maliyetlerinin artışına baktığımız zaman, girdi maliyetleri, isterseniz TÜİK'i kabul edin isterseniz normal piyasa koşullarında yaptığınız incelemelere bakın, göreceksiniz ki yüzde 100'ün çok üzerinde. Başta mazotta, gübrede, yemde, ilaçta, işçide, finansta, bütün bunlarda artışlar yüzde 100'ün üzerinde olmuştur. Şimdi, 6 bin lira geçen sene, bu sene 5 bin lira, 4 bin lira olduğu da söyleniyor; 5 bin lirayı bile kabul etsek -şimdi yeniden ekim sezonları geliyor başta tahıl olmak üzere, güz ekimiyle birlikte- bu çiftçi bu girdi maliyetleriyle, bu pahalılıkla enflasyon noktasında nasıl tekrar ekim yapacak ve nasıl kendisini ayakta tutacak? Soru budur, cevap da buradadır.
Şimdi, şu anda ürünler devam ediyor; mesela, limon bütün Türkiye'de -artık, bilmeyen yok- 1 lira, 2 lira, 3 lira şeklinde ifade edildi.
AYHAN BARUT (Adana) - 50 kuruş. Ağaçlar sökülüyor, millî servet bunlar.
LÜTFULLAH KAYALAR (Yozgat) - Daha da aşağıda deniyor ama bu fiyatlarla limon üreticisi... Bir limon fidesini diktiniz veya ağacı diktiniz, beş seneden önce verim vermez; beş seneden sonra başlar vermeye, yedi sekiz senede kendine gelir. Şimdi bu sene gördük ki bütün Türkiye'de... Bakın, politikacı olarak konuşmuyorum; "vekil" diyoruz, evet, burada milletin vekiliysek milletin Meclisinde, siyasetin mabedinde, çözüm odağı olması gereken bu mekânda bunları söylememiz lazım. Bunların hepsi bizim dertlerimiz; bunların hiçbiri siyaset, rakam vesaire işi değil. Limon tarlaları bu sene sökülüyor, söküldü; bunlar bütün Türkiye'de izlendi, bunlarla ilgili yapılması gerekenler var. Çiftçi açısından en zor olanı, bunlar yapılırken "devlet" diye nitelendirdiğimiz ama Hükûmet olarak icracı makamlardan muhatap bulamadılar; bakın, başka bir şey söylüyorum, muhatap bulamadılar; acı olan budur. Limon tarlaları sökülüyor. Bakın, pancar geldi, pancar hasadı şimdi başladı. Pancara 2.500 lira fiyat verilmesi beklenirken -ki bu da yani işte çiftçinin "İnşallah verirler." dediği fiyat yani en az fiyat, çiftçi kendisi en azı söylüyor- 2.500 lira yerine 1.800-1.855 lira fiyat, verildi, o da kotanızı doldurursanız; kotanızı doldurmazsanız 1.700-1.750 liralık fiyatlar verildi. Şimdi, gene, aynı girdilerle, bu pancar çiftçisi nasıl bir yeniden üretim yapacak? Nasıl yeniden şekerle ilgili olan açıklarımızı tamamlayacağız? Nasıl Türkiye ihracatçı bir ülke olacak? Bunları görmemiz lazım.
Şimdi, nakliyede, pancarda, kotada, randevuda sorun var. Bu sene, doğrudur, üretimde artış vardır ama bu üretim artışları daha önceden de kısmen bilinen şeylerdir, bilinmesi gereken şeylerdir. Bu üretim planlamaları neticesinde bunlarla ilgili önlemlerde, maalesef, geç kaldık. Bakın "Geç kaldınız." filan demiyorum, ben ülke olarak konuşuyorum; biz ülke olarak çiftçimize karşı gerekeni yapamadık, çiftçi ortada kaldı. Sadece pancar nakliyesine bile gidip baktığınız zaman rakamlar inanılmaz farklılık gösteriyor -bu, sözleşmeli bir üretim- çiftçi ile nakliyeci birbirine giriyor. Ben Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü elemanlarıyla ilgili, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürü ve elemanlarıyla ilgili bir şey söylemiyorum. Onlar uygulayıcı yani kendilerine ne talimat veriliyorsa onu yapıyorlar ama önemli olan bunlarla ilgili acil çözüm getirebilmek.
Biraz önce söyledim, bu standart dışı olarak nitelendirilen buğdayda biz hemen bir karar alsaydık... Yani nedir karar? Standart dışı olan, iklim neticesinde çiftçinin kabahati olmadan ortaya çıkmış olan ürünün alımıyla ilgili yeni bir karar alırsınız -hani gece iki buçuk üçlerde hep böyle kararlar çıkıyor ya, o kararlardan bir tane karar alırsınız- ve o kararla Toprak Mahsulleri Ofisi bu buğdayın alımını gerçekleştirir; bu, ülke için önemli olan bir şeydir ve bu devlet, çiftçiden daha güçlüdür. Dolayısıyla da bunun giderilmesi gerekirdi. Bunlar söylenildi ama bunlar yapılmadı.
Şimdi, çiftçinin bu iklimden dolayı uğradığı zarar ile -biraz önce ifade edildi- hepimizin bağrını yakan, hepimizi üzen, bir daha olmasını hiçbir zaman istemediğimiz deprem sonucunda ortaya çıkan zarar arasında, ikisi arasında ne fark var? İkisi de tabii afet. O zaman burada niye biz çiftçiye karşı görevimizi yerine getirmiyoruz?
Şimdi, bu iş uzuyor -benim vaktim inşallah kalacak- bu iş gidecek. Sayın Bakanımızın yaptığı konuşmalar var yani şu anda yaptığı konuşma var, bu konuşmada verdiği rakamlar var. Ben şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Tarım sektörünün gayrisafi yurt içi hasıladaki payı 2002 yılında 24 milyar dolar; 2010 yılında 70 milyar dolar; 2020 yılında 48 milyar dolar; 2022'de "58" diye bir rakam verildi, ben onu tam almamıştım, bizde 40'ın üzerinde bir rakam gözüküyor, ister 40: ister 50'yi kabul edin. Ne olmuş? Aşağı yukarı yirmi bir yılda yüzde 100 gibi bir artış gözüküyor ama bir başka rakam daha var, ben de şimdi onu vereyim, o rakamda da diyor ki: Gayrisafi yurt içi hasılanın, toplam gayrisafi yurt içi hasıladaki payının yüzde 9'lardan yüzde 6,4'lere gerilediği görülmüştür. Ne kadar? Yüzde 30-40 civarında gerileme. Hangi sürede? Yirmi bir yılda, yirmi bir yılda gerileme var. Bütçe büyüklükleriyle rakamsal olarak bunu ifade edersek denilen rakamlar doğru olabilir ama o bütçe büyürken öbür rakamlara da bakmamız lazım.
Şimdi, aynı şekilde, yıllara göre baktığımız zaman, sigortalı işçi sayımız her yıl azalmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumunun kayıtlarının başladığı 2009'dan bu yana, sigortalı yüzde 60 oranında azalmıştır. Bu azalış, çiftçilerimizin tarımdan uzaklaşmasıyla birlikte, tarım sektöründeki kayıt dışılığın da önüne geçilemediğini göstermektedir.
Yıllara göre tarım alanlarımızda çiftçinin tarıma küsmesi ve tarım alanlarının kentleşmeye açılmasıyla beraber toplam tarım alanımız, 2001'den 2022 dönemine baktığımız zaman, azalmıştır.
Gıda güvenliğinin son derece önem kazandığı günümüz dünyasında, tüm ülkeler tarıma daha fazla önem verilmesi gerektiğini düşünürken iktidar tarımı dışlamakta ve zayıflamasına göz yummaktadır. Genel tabir "üvey evlat" olarak görülmesidir. Şimdi, On İkinci Kalkınma Planı'na baktığınız zaman, sektörler dünyada da Türkiye'de de bellidir; ayak, üç ayaktır. Birincisi, tarım sektörüdür, sektördür; ikincisi, sanayi sektörüdür; üçüncüsü, hizmetler sektörüdür. Kalkınma planında tarım, sektör olarak değil, gelişmesi düşünülen alan içerisinde veya kalem içinde yer almaktadır. Şimdi, buradan da ifade etmek istiyoruz ki tarımla ilgili konulara acil ve acil, bir an önce, öncelik verilmesi gerekmektedir.
Yıllara göre çiftçimizin kredi borçlarına baktığımız zaman, tarımsal kredilerde geçen yıla göre çok yüksek oranda büyüme olmuştur. Elde edilen bilgilere göre -bizim elde ettiğimiz bilgilere göre- çiftçimizin borcu 535 milyar TL seviyesindedir. 2002 yılına göre bu borç 200 kat artmıştır. 2022 verilerinde tarımsal hasıla 972,3 milyar TL seviyesinde kalmıştır. Bu veriye göre, yirmi yılda çiftçi borcu 200 kat artarken tarımsal hasıla yani çiftçinin üretimi 25 kat artmıştır. Sayın Bakanın baştaki sunumundaki rakam için bunu ifade etmek istiyorum. Bu durum, çiftçimizin fakirleştirildiğinin bir başka göstergesidir. Özellikle Ziraat Bankasına olan çiftçi borçları yeniden gözden geçirilerek faizsiz şekilde yapılandırılmalıdır. Bunu, bütün Değerli Komisyon üyelerine de özellikle ifade etmek istiyorum. Çiftçi bu borçların altından kalkamaz; bu hayat pahalılığında, bu enflasyon yüksekliğinde, Ziraat Bankası başta olmak üzere, çiftçilerimizin tarımla ilgili borçlarına faizsiz olarak yeniden bir yapılandırma yapılması, güncel konu olarak, birinci öncelikli konulardan biridir.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, Değerli Komisyon üyeleri ve Sayın Bakanlık mensupları; şimdi, Sayın Bakanımız burada, doğal olarak, gene rakamlar ifade etti, şimdi size bir rakam da ben vermek istiyorum. Türkiye'nin doğrudan tarım ürünleri ithalatı -milyar dolar olarak- ve ihracatı: 2017'de ihracat fazla, 2018'de ihracat... Yani okuyayım rakamları: 2017'de 6,6 ihracat; 5,7 ithalat. 2018'de 6,8 ihracat; 5,9 ithalat. 2019'da 6,9 ihracat; 6,9 ithalat, başa baş gelmiş. 2020'de 7,3 ihracat; 7,2 ithalat. 2021'de 8,3 ihracat; 8,4 ithalat, alarm vermiş. 2022'de 8,3 ihracat; 10,6 ithalat. Hani, hep denir ya "Dünyada kendi kendine yeten şu kadar ülkeden biriyiz." diye, şimdi tarımda ithalat, ihracatı geçmiş durumdadır, bunların hepsi birbirine bağlıdır.
TARIM VE ORMAN BAKANI İBRAHİM YUMAKLI - 2023'te geçti.
LÜTFULLAH KAYALAR (Yozgat) - 2023'se... Bu 2022, ona da bakarız.
İsteğimiz geçmesi, dileğimiz geçmesi çünkü Türkiye dış ticaret açığı veren bir ülke. Türkiye'nin dış ticaretini dengeye getirebilmesi için başta tarım sektörü olmak üzere bütün sektörlerde üretimini ve ihracatını artırmak mecburiyetinde, Türkiye'nin bundan başka bir çıkış yolu yok. 2023'e de bakacağım.
Değerli Başkan ve Değerli Komisyon üyeleri, tarımsal destekler konusunda gerçekten yapılması gereken çok iş var. Tarımsal desteklerimize baktığımız zaman, tarımsal amaçlı transferlerin millî gelire oranı maliye politikasının en sıkı olduğu 2007 yılında 0,63 kadar olmuştur. Bu oran sürekli bir düşüş trendine girmiştir, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden önceki son yılda ayrılan kaynağın oranı 0,41'e düşmüştür. Bakanlığın bütçe müzakereleri sonucunda bu oran 0,33'e kadar da düşmüştür. Bütçe müzakereleri derken...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kayalar, ilave süre veriyorum, sözlerinizi toparlayın lütfen.
LÜTFULLAH KAYALAR (Yozgat) - Şimdi, burada yeni bir sistem de var Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildikten sonra çünkü bakanlıklarımız bütçe konusunda -artık sadece Maliye Bakanlığıyla birlikte değil- Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına bağlı. Bunun aynısı bütçede de var. Bütçemizde de şöyle: Maliye Bakanlığı gelirleri toplamakla, borçlanmayı yapmakla yükümlü ama bütçede harcama yetkisi Cumhurbaşkanlığında, oradaki Başkanlığın vereceği müsaadelere bağlı. Burada takdim edilirken müsteşarlar yoktu, müsteşarlar, devletin asıl omurgası olan. Kabineler değişebilir, hükûmetler değişebilir ama bürokrasi müsteşarlık sistemiyle birlikte yerinde devam eder, etmelidir. Bugün bunlarda sıkıntılarımız var, o sıkıntılar bunların hepsini de etkiliyor.
Şimdi burada ben sadece bu desteklerle ilgili... Çiftçilerin ihtiyaçları açısından daha kapsayıcı olmalı. Tüm desteklemeler mutlaka o üretim yılı içinde -bu çok önemli- gerçekleştirilmeli. Desteklemeler girdi maliyetleri kapsamında yapılmalı, üretim politikalarını yönlendirici nitelikte olmalı. Desteklemeler uzun dönemli periyotlar için açıklanmalıdır. Buradaki konuşmada, sunumda da yer alan, özellikle, toplulaştırma konusunda Türkiye olarak çok geride kaldık; bu desteklemelerin hem toplulaştırma hem de hukuksal zeminin hazırlanmasıyla birlikte yapılması en önemli konulardan biridir.
Çok konu var, tabii ki vakti yetiştiremiyoruz. Sulama... Şimdi kuraklık dönemi başladı, bütün dünyada en önemli konu sulamayla ilgili konu. 123 milyar lira civarında -inşallah, bunu doğru söylüyorumdur- Devlet Su İşleri bütçesinin bu işlere yetme şansı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kayalar, ilave süreniz de doldu.
Teşekkür ediyorum.
Toparlayın son sözlerinizi, buyurun.
LÜTFULLAH KAYALAR (Yozgat) - Peki, toparlıyorum.
Bir planlama işimiz var. Bu planlamada bütün konularda olması gereken şu: Bakanlığın bunları Türkiye'deki birlikler ve bütün sivil toplum kuruluşları, sanayi kuruluşlarıyla birlikte yapması gerekir. Doğrudan destek ve teşvikler aracılığıyla olması gerekir. Hukuksal altyapı hazırlanması gerekir. Üretim planlaması için Bakanlık kayıt sisteminin gerçekçi olarak tutulması gerekir ama en önemlisi, bunun için Bakanlıkta yeni ve bu işlerle hemhâl olacak, tecrübe kazanacak, bilgi birikimi olacak yeni bir ekibin kurulması gerekir.
Ve son sözüm: Türkiye'nin geleceği gençlerdir, tabii ki Yüce Atatürk de -100'üncü yılda da ifade ediyoruz- geleceğimizi gençlere emanet etmiştir. Çiftçilik artık bir iş değil, çiftçilik bir meslek olmalı ve gençlerimizi çiftçiliğe özendirmeliyiz.
Çok teşekkür ediyorum anlayışınız için de.