KOMİSYON KONUŞMASI

VELİ AĞBABA (Malatya) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, ben de bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. Size çok teşekkür ederim.

Ben genel olarak Türkiye'deki cezaevleriyle ilgili birkaç şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye'deki cezaevleriyle ilgili kamuoyuna yansıyan, yansımayan çok çeşitli problemler var. Bu sıkıntıların ve problemlerin temel kaynağı hepimizin yakından bildiği gibi, yargının siyasallaşmasıdır aslında. Maalesef, 24'üncü Dönemde CHP Milletvekili olarak izlediğimiz davaların tamamında özel yetkili mahkemeler aracılığıyla hukukun katledildiğini ve birçok mağduriyetin yaşandığını biliyoruz. Bunlar unutulmasın diye sık sık ifade etmek gerekir; Genelkurmay Başkanının terör örgütü yöneticisi olduğu, şimdilerde sizin yandaş ve havuz medyası kanalına sıkça görüntü veren Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın sol bir örgüte üye yapılarak terörist yapıldığı, maalesef özel yetkili mahkemeler eliyle gazetecilerin, askerlerin, bilim adamlarının terörist ilan edildiği ve büyük mağduriyetlerin yaşandığı.

Ben burada tabii sizin içinizde, sayenizde Türkiye'de en çok tutuklu sendikacı, tutuklu avukat, tutuklu asker, tutuklu bilim adamı ziyaret etmiş milletvekili olarak konuşuyorum. Bu dönemin bittiğini sanıyorduk ama özel yetkili mahkemelerin kaldırılarak yerine sulh ceza mahkemeleri kuruldu. Özel yetkili mahkemeleri aratan mahkemeler oldu sulh ceza mahkemeleri. Özel yetkili mahkemeler, biliyorsunuz, eş başkanlıkla idare ediliyordu yani cemaat ve Hükûmet birlikte karar verip beraber uyguluyordu. Özel yetkili mahkemeler kaldırıldı, daha beteri geldi, sulh ceza mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemeler özel yetkili mahkemeleri aratıyor, tek bir elden yönetiliyor. Siyaset emir veriyor, sulh ceza mahkemeleri yerine getiriyor.

Bakın, geçmiş dönemlerde eskiden mahkemelere talimatlar, emirler gizli verilirdi, şimdi aleni olarak, hatta televizyon ekranlarından verilmeye başlandı. Örneğin, Nokta dergisinin o meşhur şehit cenazesiyle ilgili, "selfie" kapağıyla ilgili Cumhurbaşkanı "Bunun bedelini ödeyeceksiniz." dedi, dört gün sonra Nokta'nın hem muhabiri hem de yazı işleri müdürü tutuklandı. Yine, Cumhuriyet gazetesinin AKP'nin MİT tırlarıyla ilgili foyasını ortaya çıkaran haberiyle birlikte yine Cumhurbaşkanı bir televizyon ekranından "Haber yapan bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu." dedi ve Can Dündar ile Erdem Gül cezaevine atıldı.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerindeki sorunlardan söz ederken ikiye ayırmak gerekir: Bir, mahkûmlar; iki, personel. Cezaevindeki problemler cezaevinin tipine göre değişmektedir. Örneğin (F) tiplerinde ve yüksek güvenlikli cezaevlerinde en büyük problem tecrit olurken, (E) tipi cezaevlerinde ise en büyük problem yoğunluktur. Tecrit Hükûmetin bakışıyla orantılıdır. Hükûmet siyasi davalardan cezaevine attığı insanlara ağır tecrit uygulamakta, birçok adli mahkûmun faydalanmış olduğu haklardan maalesef faydalanmamaktadırlar. Örneğin, Can Dündar ve Erdem Gül aynı davadan yatmalarına rağmen aylarca ağır tecride maruz bırakılmıştır, ayrı ayrı yatırılmıştır. Yine aynı cezaevinde, Silivri Kapalı Cezaevinde yatan gazeteciler, geçmişte sizin çok yakinen tanıdığınız, birlikte iş yaptığınız gazeteciler maalesef hâlâ ayrı ayrı koğuşlarda yatmakta, tecrit uygulanmaktadır. Yine geçtiğimiz yıllarda Silivri Cezaevinde yatan gazeteciler için heyetlere izin verilirken bu uygulama şu anda kullanılmamaktadır. Örneğin, basın örgütleri, yabancı heyetler geçtiğimiz dönemde Mustafa Balbay gibi, Tuncay Özkan gibi gazetecileri ziyaret ederken, şimdi basın örgütleri, yabancı kuruluşlar Can Dündar'ı ve Erdem Gül'ü ziyaret edememektedir. Ayrıca, sohbet hakkı ve diğer etkinliklere katılması engellenmektedir. Siyasi kararlarla cezaevine girenler 2 kat cezalandırılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, gelelim diğer cezaevlerinin durumuna. Türkiye'deki birçok cezaevinde insanlar üst üste yatmakta, nöbetleşe uyumakta, hatta ve hatta nöbetleşe nefes almaktadır. Geçtiğimiz dönemde birçok cezaevinde yaptığımız ziyaretlerin sonucunda birçok rapor hazırladık, Adalet Bakanlığının dikkatini çekmeye çalıştık ama maalesef başaramadık. En son Urfa Cezaevinde çıkan isyan da 13 kişinin ölümüyle sonuçlanınca Adalet Bakanlığının dikkati çekildi ama maalesef bu konuda hâlâ bir iyileştirme yapılmış değil. Birçok cezaevinde, bize gelen şikâyetlere göre, insanlar koridorlarda, tuvaletlerde yatmaya devam etmektedir.

Yine bir diğer sorun ise açık cezaevlerinde yaşanmakta, bu cezaevlerinde insanlar bahçeye kurulan çadırlarda, mescitlerde, kütüphanelerde hatta yerde yatmaktadır. Bu cezaevlerindeki aşırı yoğunluklardan dolayı hükümlüler arasında bulaşıcı hastalıkların yayıldığı söylenmektedir.

Değerli arkadaşlar, cezaevlerinde tam bir keyfîlik hâkimdir. Mahkûmların düşüncesine göre ayrım yapılmakta, siyasi iktidar kendi düşüncesini ve tercihini âdeta mahkûmlara dayatmaktadır. Cezaevlerinde televizyon kanallarından kayyum medyası, havuz medyası yani yandaş ve candaş kanallar serbest, diğer kanallar maalesef izletilmemektedir. Özellikle Halk TV birçok cezaevinde yasaktır. Cezaevleri Hükûmet yandaşı olmayan televizyon kanallarından maalesef mahrum bırakılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, o kadar keyfîlik vardır ki cezaevlerinde, türkü söylediği için disiplin cezası alan mahkûm da vardır, cezaevinin ikinci müdürü ve infaz koruma memurunu kaburgalarını kırıncaya kadar dövüp hiç ceza almayan, görmezden gelinen mahkûm da vardır.

Yine cezaevlerinde insanların mantığının alamadığı yasaklar vardır. Örneğin, cezaevlerinde kırmızı, hâkî yeşil, lacivert renkleri yasaktır. 8 Martı, 1 Mayısı kutlamak terör örgütü propagandasıdır. Fotokopi yasaktır, daktilo yasaktır. Örneğin Can Dündar ve birçok gazeteci "Kalemle yazmaktan ellerimiz uyuşmaktadır." demektedir. Olağandışı sakal yasaktır, türkü söylemek yasaktır. Deniz Gezmişlerin kara kalem çizilmiş portreleri yasaktır. Hazreti Ali'nin kara kalem portresini çizerseniz disiplin cezası alırsınız. İlginç bir yasak daha vardır ki değerli arkadaşlar, bunu kimse anlamamaktadır; özellikle kapalı görüşlerde görüşe gelenlere kâğıt, kalem verilmemektedir.

Ancak, değerli arkadaşlar, birçok yasak vardır, birçok keyfî yasak vardır ama her cezaevinde serbest olan bir şey vardır ki bu herkesin onurunu incitmektedir. "Çıplak arama" denilen, hatta zaman zaman insan onurunu hiçe sayarak "oyuk araması" dediğimiz ince arama yapılmaktadır. Hâlâ bu çağda böyle bir aramanın yapılması herkes açısından utanç vericidir. Değerli arkadaşlar, aynı uygulamalarda, maalesef mahkûm yakınları da taciz boyutuna varan aramalardan geçirilmektedir.

Yine milletvekilleri, bunu burada Sayın Bakana ve Plan ve Bütçe Komisyon üyelerine söylüyorum, milletvekilleri maalesef, özellikle kadın milletvekilli arkadaşlarımız makineden geçerken aranmak zorunda bırakılmaktadır. Mutlaka milletvekilinin aranmaması lazım. Mutlaka milletvekilleri buradan geçerken Türkiye'deki diğer uygulamalar gibi aynı uygulamaları burada yaşamalıdır yani milletvekilleri aranmamalıdır.

Yine, burada cezaevlerinin en büyük problemlerinden biri hasta mahpuslardır. Özellikle Sayın Bakan, hasta mahpusların birçoğu Sayın Bakan'ın ringe binmesini, bir yarım saat seyahat etmesini önermektedirler. "Ringin ne anlama geldiğini o zaman görürsünüz." diyorlar.

Değerli arkadaşlar, cezaevlerinde iki tür mahkûm var. Biri mahkemeler yoluyla cezaevine atılanlar, biri de tayin yoluyla gelenler yani infaz koruma memurları. Devletin, cezaevinde yatan mahkûmların, mahkûm yakınlarının dışladığı, hiç hoş bakmadıkları infaz koruma memurlarının sorunları maalesef çözülmüyor.

Sayın Bakan, geçtiğimiz dönemlerde Adalet Bakanlığı bütçesinde dile getirdik. Sizden önceki Sayın Bakan da söz verdi, maalesef çözülmedi. Bu insanlar yaşamları boyunca -dikkatinizi çekiyorum- bayram tatili yapmadılar, bu insanlar şimdiye kadar yılbaşı tatili yapmadılar. Bunların karşılığında, bu tatili yapmadıklarından dolayı fazla mesai de almamaktadırlar. Bu insanların polis gibi güvenlik hizmetleri sınıfından yer almaları gerekmektedir. Silah taşımakta, ancak güvenlik birimi sayılmadıkları için polis gibi yıpranma payı alamamaktadırlar. Herkes yıpranma payı alıyor, en çok yıpranma payı alması gereken infaz koruma memurları maalesef yıpranma payı almamaktadır. Bu konuda maalesef bu dönemde böyle bir şey gözükmemektedir.

Değerli arkadaşlar, üniformalar çok kalitesizdir, üniformalar çok kötüdür. Yaz kış bot giymektedirler. Dün Malatya'da ziyaret ettiğim infaz koruma memurları yazın bot giymekten son derece rahatsızlar. Ayrıca üniformaları çok kalitesiz, sendikal hakları verilmiyor, mutlaka verilmelidir. Bir de çalışırken silah ruhsatı veriliyor, emekli oldukları gün bu hak ellerinden alınıyor. Bu silah ruhsatlarının da emekli olduktan sonra mutlaka devam etmesi gerekmektedir.

Ayrıca cezaevlerinde çalışan müdürler, memurlar emekli olmamak için direnmektedir. Emekli oldukları gün maaşları üçte 1 oranında düşmektedir. Bu insanlar yaş haddi olmadan maalesef emekli olmuyor.

Değerli arkadaşlar, ayrıca üzülerek ifade etmek isterim ki resmî kıyafetler maalesef kalitesizliğini korumaktadır. Bu insanların mutlaka hem giyimleri hem özlük hakları düzeltilmelidir. Bu insanlar güvenlik personeli olarak görev yaptıkları hâlde özlük hakları her yönden sivil memurlar gibi. Üstelik maaş kalemleri ve mesai yönünden sivil memurların bile gerisinde. Bu insanlar her türlü risk altında çalışmakta, ancak ikinci sınıf memur olarak görülmektedir.

Sayın Bakan, iletmek istiyorum sizlere. İnfaz koruma memurları diyorlar ki: "Polisin sahibi var, jandarmanın sahibi var, maalesef bizim sahibimiz yok."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Ağbaba.

İki dakika ilave süre veriyorum, lütfen toparlayın iki dakikada.

VELİ

AĞBABA (Malatya) - Toparlıyorum, tabii.

Adalet Bakanlığını ve milletvekillerini bu konuda göreve davet ediyorlar.

Bir de ben kendi ilimle bir konuda sizi bilgilendirmek istiyorum. Malatya, biliyorsunuz, bölgenin büyükşehir olan illerinden birisi. Ancak, Malatya'daki Adliye Sarayı maalesef 1992'de yapılmış, 28 adet duruşma salonu bulunuyor. Fiziki yetersizlikler büyük sorunlar oluşturuyor. Mahkeme ve adliye birimleri binaya yetmiyor. Malatya adliye binasında maalesef adalet çok tecelli etmiyor. Malatya Beylerderesi bölgesinde yeni adalet binası yapılması için işlemler başlatıldı. 27 dönüm olan alan, yeni adalet sarayı için tahsis edildi. 2014 yılından beri işlemler devam ediyor. 2015 yılı başında projesi yapıldı, ihalesi yapıldı ama aradan bir yıl geçmesine rağmen maalesef ortada bir gelişme yok. Ancak, Bakanlık tarafından bütçe aktarımı bir türlü gerçekleştirilmedi. Adalet sarayının projesi hazır, yeri hazır, bürokratik işlemlerin bitirilmesini bekliyoruz. Malatyalılar çektikleri çilenin bir an önce son bulması için Bakanlığın harekete geçmesini bekliyor.

Ayrıca, Malatya 772 bin nüfusa sahip, bölgenin en önemli şehirlerinden birisi. Bölge adliye mahkemelerinin birinin de mutlaka Malatya'ya kazandırılması, Malatya'ya kurulması gerekiyor. Bu konuda Malatyalılar sizin ilginizi bekliyor.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.