KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN YEGİN (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımızı ve burada bulunan herkesi, bütün Komisyon üyelerini, bütün misafirleri saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Eğitimin yapboz hâle gelmesi tartışmaları sıkça Komisyon üyesi diğer arkadaşlardan gündeme getiriliyor ve zaman zaman bu hususta birtakım eleştiriler yapılıyor. Yaşadığımız yüzyıl hem teknolojik gelişmeler itibarıyla hem şehirleşmenin de ötesine giderek artık küreselleşmeye ilişkin, ülkeler arası, insanlar arası, kurumlar arası iletişimin çok yoğunlaşmasıyla beraber gerçekten büyük bir hızla bir değişim gösteriyor, eğitim araçları değişiyor, insanların yaklaşımları değişiyor, geleceğin mesleklerinden bugün söz ediliyor. Her şeyin korkunç bir hızla değiştiği bir ortamda eğitim hayatının da eğitim sisteminin de zaman zaman bu değişiklikleri yakalayacak veya bunun ötesine geçecek bazı yenilikleri, uzmanlarıyla, bu işin emek verenleriyle, bütün muhataplarıyla bazı değişimleri kendi çerçevesinde tartışıp bütün o ekosistemi nasıl bu hızlı değişimin gerisinde bırakmayıp hatta daha önüne geçirecek argümanları, araçları ve yöntemleri geliştireceğiz diye tartışmalar neticesinde ortaya çıkan uygulamalarla elbette değişiyor ve elbette olduğu yerde kalmayacak. Yani dünya bütün koşullarıyla olduğu yerde durmadığı için bizim bu sistemimizde de zaman zaman değişiklikler olacak. Dolayısıyla, bu değişikliklere dönük itirazlar, eleştiriler, yerinde bulmalar veya geliştirilmesi gerektiğine dönük eleştiriler olabilir ama ben "Yazboz tahtasına dönüştürüldü." tarzı yaklaşımları, dünyanın yaşadığı bu hızlı dönüşüme ayak uydurma ve onun önüne geçme çabasını biraz yerinde görmemek olarak değerlendiriyorum.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde eğitimde daha önce burada çokça tartışmalar yapıldı işte, burjuvanın temsili, sermayenin temsili gibi, AK PARTİ'nin neyi temsil ettiğiyle ilgili karşı taraftan bize haksız ithamlar oldu. Biz de o zaman, AK PARTİ, sessiz milyonların sesi, kimsesizlerin kimsesi olma iddiasıyla iktidara gelmiş bir partidir ve bunu yaptığı uygulamalarla, bölgesel gelişmişlik farklılıklarını ortadan kaldırmaya dönük uygulamalarıyla hayatın her alanına yansıtarak bunu gerçekleştirmiştir dedik ve işte, buyurun, millî eğitimde de bu çalışmaların hepsi aslında bu felsefe üzerine ortaya konulmuştur. Eğitim hakkına herkesin erişebileceği hem altyapı itibarıyla hem özgürlükler veyahut da engellerin ortadan kaldırılması itibarıyla, vatandaşın devletle, vatandaşın devletin kendisine bakış açısıyla her iki tarafın da barıştığı, barışacağı bir süreç yöneteceğinden bahsetmiş ve bunu millî eğitimde de ortaya koymuştur. İşte, Sayın Ekmen orada. "AK PARTİ iktidar olmadan önce ilkokulda, ortaokulda, lisede eğitime erişim neydi, bugün ne?" diye kıyas ettiğimiz zaman aslında çok önemli bir farkın ortaya çıktığını görüyoruz. Söyleyeceğim şeye ilişkin aşağı yukarı hepiniz katılacak yaştasınız gördüğüm kadarıyla: Acaba siz ilkokula giderken, ortaokula giderken, liseye giderken sınıflarınızdaki öğrenci mevcudu kaçtı, şu sıralarda kaç kişi oturulurdu? 3 kişi mi, 4 kişi mi? Bunlarla bugünü kıyasladığımız zaman, evet, biz daha ötesine gitme iradesini ve çabasını ortaya koyuyoruz, geldiğimiz noktayı asla yeterli bulmuyoruz hiçbir anlamda ama korkunç bir mesafe aldığımızın da gerçekten altını çizmemiz gerekiyor. Bu bölgesel farklılıkları ortadan kaldırarak dün okulda öğretmenin bulunmadığı, masanın bulunmadığı, belki tahtanın bulunmadığı dönemlerden yavaş yavaş, yavaş yavaş ve hızlı bir şekilde bugün artık neredeyse her okulda eksiksiz öğretmenimizin olduğu, bugün 1 milyon 170 bine dayanmış öğretmen sayısıyla ve ilköğretimde 23, ortaöğretimde 22 kişilik sınıf ortalamasıyla eğitim sistemimizi oluşturduğumuz bir altyapıya kavuşturmuşuz. Evet, spesifik olarak 23 kişiden fazla öğrencisi olan sınıflar var mıdır? Vardır. Hedefimiz en kısa zamanda onları bitirmek veyahut da ortaöğretimde 22 kişilik sınıfın ötesinde 25, 26, 27 kişilik sınıflar var mıdır? Elbette vardır ama bunlar artık marjinal, spesifik, parmakla gösterilecek örnekler olarak vardır, bütün şehirleri, bütün sınırlarımızı kapsayan bir gerçeklik olarak değil. Bugün 19 milyon 230 bin öğrencisi olan ve 1 milyon 170 bin öğretmeni olan Millî Eğitimin aslında öğrenci başına düşen öğretmen sayısına baktığımızda -az önce 22, 23 dedim ama- öğrenci sayısını öğretmen sayısına böldüğümüzde aslında total ortalamada 16,5 öğrenciye 1 öğretmen düştüğü bir eğitim sistemine Allah'a sonsuz şükürler olsun kavuşmuşuz.

Biz eğitimi özgürleştiren bir iktidar olduk. Biz iktidara gelmeden önce eğitime ulaşımda hem teknik altyapı sorunları vardı hem de özgürlük sorunları vardı. İnsanlar yaşam tarzlarına ilişkin bariyerlere takıldığından dolayı bu eğitim hakları engelleniyordu. Çok işlendi bu konular, tekrar altını çize çize vurgulamayacağım ama sadece öğrencinin yaşam tarzından dolayı eğitimden uzak kaldığını bazen söylüyoruz; öğretmenlerimiz de yaşam tarzından dolayı eğitim ortamından uzaktı, kılık kıyafetinden dolayı engellenen öğretmenler vardı, akademisyenler vardı üniversitelerden atılan. O dönem ülkenin yükseköğretim kurumu ülkeyi nereye taşıması gerektiği, ülkede nasıl bir sanayi, teknoloji, bilim altyapısı kurup ülkenin gençlerine yeni iş imkânları oluşturacak bir gelecek için mücadele vermesi gerektiğiyle ilgilenmiyordu; o dönemin YÖK'ü, cübbelerini sırtlarına giyip Tandoğan Meydanı'nda utanılası bir hâlde orduyu göreve davet ediyorlardı.

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Orhan Bey, bu arada, barış imzacılarını kim ihraç etti?

ORHAN YEGİN (Ankara) - Öğrencilerin yaşam tarzlarını öğrenmek üzere araştırma görevlilerinden zabıtalık yapmalarını istiyorlardı. Elbette hepsi değil, bu söylediklerim... (Gürültüler)

Elbette hepsi değil diye özellikle söyledim ama bu o dönemin bir gerçeğiydi. Dolayısıyla Allah'a sonsuz şükürler olsun...

ŞENOL SUNAT (Manisa) - Şimdi neler var?

ORHAN YEGİN (Ankara) - İkna odaları vardı, bambaşka şeyler vardı, onları daha önce de çok konuştuk, üzerinde çok durmayalım.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bugün de atılanlar var, üniversitelerden ihraçlar var.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Şimdi atılanlara gelelim, atılanlara gelelim.

Şimdi, az önce hanımefendi oradan seslendi, siz de az önce konuşmanızda söylediniz, dediniz ki: "Özgürlük yok ki ülkede. Akademisyenler bir bildiriye imza attı diye üniversiteyle ilişikleri kesildi, ihraç edildiler veya iş akitleri feshedildi." Aslında iyi yapıldı ama Anayasa Mahkemesinden maalesef geri döndü. Niye, nasıl biliyor musunuz? Şöyle...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Olur mu öyle şey ya!

ORHAN YEGİN (Ankara) - Söyleyeyim...

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Aferin be kardeşim (!)

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bu da benim fikrim.

Bu ülkede Güneydoğu'da bazı şehirlerin sokakları kazılmış terör örgütü tarafından, onlara destek olanlar olmuş, devlet girmiş demiş ki: "Böyle bir şey olmaz." Uyarılarını vermiş, bırakıp çıkmayınca da demiş ki: "Ben bu sokakları geri alacağım." Bir harekâta başlamış, siviller canlı kalkan yapılmış bu eylemlerde; siviller terör örgütleri tarafından canlı kalkan yapılmış, devlet buna rağmen bir tane sivilin burnu kanamasın diye çok hassas bir operasyon yürütmüş. Günlerce sürmüş bu operasyon ve devlet, bir tane sivilin burnu kanamasın diye çok büyük bedeller ödemiş orada. Bütün bu çatışmayı üreten, terörü üreten, sokakları kazan yapıyla hep beraber, topyekûn mücadele etmemiz gerekirken bizim üniversitelerimizde öğrencilerimiz okutan kişiler, "barış akademisyenleri" diye bildiri yayınlanmış, -açın, lütfen bakın, o akademik bildiride ne yazıldığına- devlete "katil devlet" diyor, "Güneydoğu'da soykırım yapıyor." diyor, etnik temizlik yapmakla devleti suçluyor, katliamla suçluyor. O kadar ağır ifadeler söylüyor ki. Kim söylüyor bunu? Sizin az önce, eğer onları kastettiyseniz "arkadaşlarımız" dediğiniz kişiler söylüyor bunu. Devlet de diyor ki: "Kardeşim, senin ekmeğini kesmiyorum, aşını kesmiyorum, hastaneye geldiğinde seni tedavi etmeyeceğim demiyorum, çoluğunu çocuğunu okula sokmayacağım demiyorum ama benim verdiğim bu mücadeleyle ilgili böyle düşünen insanların akademisyen olarak benim üniversitelerimde benim çocuklarımı eğitmesine gönlüm razı değil ve iş akdini feshediyorum." diyor. Soruyorum size, yarın bir danışmanınız size hakaret etse... (Gürültüler)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değeli arkadaşlar, söz hakkınız gelecek, lütfen...

ORHAN YEGİN (Ankara) - 3 tane danışmanınız var -daha önce bu soruyu burada başka arkadaşlar da sormuştu- 3 danışmanınızdan 1'isi size hakaret etse, "Şöyle katliam yapıyor." dese, "Böyle arsızlık yapıyor." dese, dese, dese...

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - "Nerede hata yaptık?" deriz.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Ne yaparsınız? Ne yaparsınız arkadaşlar?

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - "Nerede hata yaptık?" deriz.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Devlet bu hakkını kullanıyor "Ben sizin ekmeğinizi, aşınızı kesmiyorum; havanızı, soluğunuzu kesmiyorum...

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - "Ayıbımız neydi bizim?" deriz.

ORHAN YEGİN (Ankara) - ...sadece sizinle çalışmak istemiyorum arkadaş, bu da benim hakkım." diyor ve feshediyor; Anayasa Mahkemesine gidiyor, Anayasa Mahkemesinden geri dönüyor.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sayın Yegin, 80 darbesinden sonra 1402 sayılı Yasa da benzerdi. Üniversite öğrencisi, üniversite öğretim üyesi özgür olur, fikir özgürlüğüdür bu.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Şimdi, bakın, biz özgürlüğü ve güvenliği önemsiyoruz. Biz, güvenliğe özgürlüğün feda edilmemesini elbette önemsiyoruz, bunun bir dengede götürülmesinden tarafız her zaman ve yirmi yıldır bu ülkenin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, sükûneti...

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - "Yirmi yıldır sizinle çalışmak istemiyoruz." diyen...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Karaca, lütfen...

Şimdi, Sayın Yegin, bir dakika veriyorum.

Buyurun, toparlayın.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Sayın Başkan, bir de müdahalelerden dolayı süre eklerseniz...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Yegin, siz üç dönemdir milletvekilisiniz, insicamınız bozulmuyor.

Buyurun, toparlayın.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Dolayısıyla burada devletin tutumu buydu. Şimdi, bunları gelip burada "meleklermiş" "aman acayip özgürlük sevdalısı insanlarmış" "bu ülkenin gece gündüz hayrına düşünen, konuşan..." Bu başka bir şey, bu başka bir şey. Biz özgürlükleri güvenliğe feda etmedik ama bu ülkede, bu devlet özgürlük-güvenlik dengesini ısrarla tutmaya çalışırken birilerinin de bu özgürlüğü marjinalleştirerek kendi marjinal hedeflerinin, konuşmalarının ve yaptığı eylemlerin bu ülkedeki güvenliği... Hepimizin güvenliğini arkadaşlar, devlete taş atanın da güvenliğini, devlete vergi ödeyenin güvenliğini de hizmet edenin de sağlayacak ortamı, kusura bakmayın, bozamazdık. O zaman öyle yaptık, Anayasa Mahkemesinden döndü, ayrı şey.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bu bakış Türkiye'yi bir yere götürmez, üniversiteyi bir yere götürmez.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bu benim bakışım.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Anladım ama bizim bakışımız öyle değil.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bu benim bakışım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Hür irademle kendi bakışımı arz ediyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli milletvekilleri, herkes... Değerli arkadaşlarım...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamam canım, Sayın Bakan bir cevap verir zaten.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlarım, Hükûmete sıra gelince Sayın Bakana söz vereceğim.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, yaklaşık 30 milletvekilimiz...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Danışmanınız size hakaret etse ne yaparsınız? Cevabını verin, sonra konuşalım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlarım...

Bakın, Sayın Gürer...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Genel merkezinizde çalışan bir kişi böyle yapsa ne yaparsınız? Cevabını verin, konuşalım.

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - İşten mi atarsınız? Söyleyin de...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Siz akademisyen meselesini hiç anlamamışsınız.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Konuşalım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, Sayın Gürer'in...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Bilim insanlarını hiç anlamamışsınız.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Konuşalım.