KOMİSYON KONUŞMASI

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplumsal meseleleri ısrarla rejim, güvenlik veya asayiş, yargı sorunu olarak algılamak bunları büyütmektir. Bu şekilde ülke barışı zedelenmektedir. Siyasetin makul, demokratik bir rekabet çerçevesinde değil popülist, kimlikçi ve fırsatçı bir çatışma zemininde yürümesi halklara acı ve gözyaşı olarak dönmektedir.

Kürt sorununda savaş politikaları toplumsal problemlerini çözmekte çok zorlanan siyaset yoluyla çözülecek ihtilafları, çatışmaları, rejim, güvenlik ve asayiş sorunlarına dönüştürüp büyüterek ekonomik açıdan çökmüş bir Türkiye anlamına gelmektedir, Türkiye halkları fakirleşmektedir. Her çatışma, her savaş ölümlere, ekolojik yıkıma, orman yangınlarına, salgınlara, açlığa neden olmakta, toplumsal sağlığı tehdit etmektedir. "Savaş bir halk sağlığı sorunudur." Bu slogan hâline gelmiş söz Dünya Tabipleri Birliğinin sloganıdır aynı zamanda. Ülkemizde yaşamdan, insan haklarından yana tavır alan sağlık emekçileri, meslek örgütleri bunu dile getirdiklerinde maalesef ki bir yargılama konusu olabilmektedir. Oysa ki savaşın ölümlere, yaralanmalara, hastalıklara ve sakat kalmalara neden olduğu; güvenli suya, yiyeceğe ve sağlık hizmetlerine ulaşmayı engellediği ve zorluklara yol açtığı gerçeğini hiç kimse yadsıyamaz. Bugün savaşlar hukuk tanımaz bir noktaya savrulmuştur. Birleşmiş Milletler Savaş Suçları Mahkemesi gibi kurumlar işlevsizdir. Cenevre Sözleşmesi gibi savaş hâlinde sivillerin, yaralıların, hastanelerin korunmasına dair uluslararası kabul görmüş sözleşmelere aykırı davranılmaktadır. Ukrayna'da, Rojava'da ve Gazze'de hastaneler vurulmakta; hastalar, sağlık emekçileri tarafların hedefi olmaktadır. Gazze'de halk ablukaya alınıp lojistik tüm desteği ortadan kaldırılırken, Rojava'da buğday, su, elektrik tesisleri, enerji ve tüm alt, üstyapı hedef alınmaktadır. Yine Ukrayna'da enerji tesisleri hedef alınarak halklar açlığa, susuzluğa, ölüme terk edilmektedir. Tam burada size aslında bir sorum olacak Sayın Bakan: Türkiye Silahlı Kuvvetleri Suriye topraklarında hangi hukuk kapsamında, statüde asker, personel bulunduruyor? Sürecin sonunda cevaplarsanız sevinirim.

Tüm bu savaş ve çatışma süreçleri üzerine Dünya Tabipleri Birliğinin 68'inci Genel Kurul toplantısında silahlı çatışmalarla ilgili bir tutum belgesi yayınlanmıştır. "Hekimler, siyasetçilerin, güç sahibi kesimlerin savaşların sonuçlarına dair farkındalık geliştirmelerini sağlamakla sorumludurlar ve çalışmalıdırlar; insan hakkı ihlallerine, sağlık ve yaşam hakkı ihlallerine dikkat çekmelidirler. Haklı savaş yoktur, savaşa haklılık payı biçmek meşrulaşmasını sağlar. Savaştan kaçınılması ve yapıcı alternatif arayışlar öncelikli olmalıdır." denmektedir.

Geçen yıl federe Kürdistan bölgesinde yürütülen operasyonlarda kimyasal silah kullanıldığı iddialarına dair nükleer savaşın önlenmesi için uluslararası hekimler bölgede inceleme yapmışlar ve Türkiye'nin Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ne ihlal ettiğini ve kimyasal silah kullandığına dair dolaylı kanıtlar ortaya koymuş ve bu bulguların incelenmesi ve nihai kanıtlar için Birleşmiş Milletlere çağrı yapmışlardır. Avrupa Parlamentosu da bunun üzerine "Bağımsız bir soruşturmaya ihtiyaç var." diyerek Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütüne bölgede yaptıkları incelemeleri ve birtakım belgeler sunmuşlardır. Bu iddialar sıkça gündeme gelmektedir. Bu konuya sorularla gün başında değinildi ve cevap kısmında bir açıklama yapacaksınızdır diye bekliyoruz.

Bir diğer konu da İnsan Hakları İzleme Örgütünün Nisan 2023 raporu. Bu raporuna göre Ekim 2015-Nisan 2023 arasında Suriye sınırı boyunca Türkiye'nin sınır görevlilerinin karıştığı ihlalleri içeren 277 ayrı olay belgelenmiş durumda. Gözlemciler tarafından toplamda en az 234 ölüm ve 231 yaralanma vakası kaydedilmiş. Aynı raporda 26 olayda en az 20 ölü ve 15 yaralı olmak üzere çocukların da yer aldığına yer verilmiş. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye makamlarının sınır güvenliği politikalarını acilen gözden geçirmeleri gerektiğini ifade etmişlerdir. Siz bu raporlar hakkında bilgi sahibi misiniz ya da size gelen hak ihlalleri söz konusu mu? Bunlara dair herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır?

Sayın Bakan, bir diğer konu mayınlar. Türkiye'nin 1 Mart 2004 tarihinde taraf olduğu Ottowa Sözleşmesi gereğince sınır ve iç bölgelerinde insani maksatlı mayın veya patlamamış mühimmat temizliğini yapması gerekiyordu. 2004 yılında Mayın Yasağı Antlaşması'na taraf olan Türkiye toprağa döşeli tüm mayınları 2014 yılına kadar temizleme taahhüdünde bulundu ancak bu taahhüdünü yerine getirmedi ve 2013 yılında sekiz yıllık bir ek süre istedi. 1 Mart 2022 ile 31 Aralık 2025 arasını kapsayan üç yıl dokuz aylık yeni bir ek süre talebinde bulundu. Bu süre sonunda da tekrar ek bir uzatmaya ihtiyaç duyacağını söyledi. Millî Savunma Bakanlığının 2020-2025 Stratejik Mayın Faaliyet Planı kapsamında hazırladığı raporda temizliğin tamamlanmama gerekçesi Türkiye'nin yakın coğrafyasındaki siyasi istikrarsızlık olarak gösterildi. Milli Savunma Bakanlığı kendi "web" sitesinde yaptığı açıklamada 2021 yılı itibarıyla güney sınırları ile iç bölgelerde 3.800 alanda yaklaşık 850 bin adet mayın bulunduğunu ve bunların büyük çoğunluğunun Ottowa Sözleşmesi'nin yasakladığı anti personel mayınları olduğunu siz de kabul ediyorsunuz. Yine Millî Savunma Bakanlığının kendi açıklamasına göre 2021 yılı itibarıyla, 145 milyon metrekare alan mayınla kirletilmiş durumdadır. Mayınlar yoğunluklu olarak Şırnak, Iğdır, Dersim, Kars, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Antep, Hakkâri, Hatay, Mardin, Siirt, Ağrı, Ardahan, Batman, Urfa ve Van'da bulunuyor. Bu mayınlar, sivil ölümlerine hatta asker ölümlerine yol açıyorlar ve her yıl mayınlara bağlı yaralanmalar ve ölümler gerçekleşiyor. Mayın patlama vakalarının en sık görüldüğü yerlerden biri de Dersim. 2017 tarihinde Pertek ilçesi Sağman köyünde mayın patlaması sonucunda 8 ve 12 yaşlarında 2 çocuk yaralanmış; 21 Ağustos 2018 tarihinde Nazımiye ilçesinde mayın patlaması sonucunda 1 kadın ağır yaralanmış; 15 Temmuz 2019 tarihinde Ovacık ilçesi Bilgeç köyünde mayın patlaması sonucunda 8 yaşındaki Ayaz Güloğlu ve 4 yaşındaki Nupelda Güloğlu yaşamını yitirmiştir. İnsan Hakları Derneğinin son raporlarında, 2021 raporuna göre mayın ya da sahipsiz bomba sonucu 4 sivil ölüm, bunların 2'si çocuk; 6 yaralı, yine 2'si çocuk. Örneğin, 2022 yılında mayın ya da sahipsiz bomba sonucu yaralanan 8 kişinin 3'ü çocuk. Mayın Yasağı Anlaşması'nı 2004 yılında imzalayan Türkiye, mayın temizliğini bitirmesi gereken tarihte yani 2014'te gerçekleştirseydi ve bu sürede mayın patlayıcı risk eğitimi verilseydi yüzlerce çocuğun, insanın yaşamı kurtarılacaktı. Türkiye'nin taraf olduğu Ottowa Sözleşmesi'nin yükümlülüklerini ertelemeksizin yerine getirmesi, sınır bölgeleri, sınırın iç kısımları, kırsal bölgelerde bulunan söz konusu mayınları ivedilikle temizlemesi gerekiyor.

İleri sürdüğünüz coğrafyamızdaki siyasi istikrarsızlık ancak bölgede barışçıl politikaların hâkim kılmasıyla son bulabilir. Kürt sorununda çatışma, savaş dışındaki tüm çözüm seçenekleri barış, demokrasi ve güvenliği sağlayacaktır. Bu, Türkiye halklarına borçlu olduğumuz yapılabilir, mümkün ve en kolay seçenek olarak önümüzde durmaktadır.

Teşekkürler.