KOMİSYON KONUŞMASI

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hoş geldiniz. Değerli milletvekillerini de selamlıyorum.

"Sahip olduğumuz yer altı kaynaklarımızı önce insan, sonra çevre, sonra katma değerli üretim anlayışıyla değerlendiriyoruz." diye belirttiniz. Bununla ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. Bu çok hiyerarşik bir yaklaşım ve gerçekten, çevreci açıdan tam anlamıyla bir politikayı içermiyor. Bununla ilgili olarak az önce vekilimiz de belirtti, bizim parti programımızda da var; demokratik, kadın özgürlükçü ve ekolojik bir sistem yaratmakla ilgili bir iddiamız olması gerektiğini söylüyoruz ve bunu hep birlikte başarabileceğimize inanıyoruz. Bu ne demek? İnsanlar arasında, halklar arasında, cinsiyetler arasında, doğa ile toplum arasında, doğa ile devlet arasında bir tahakküm ilişkisi ya da hiyerarşik bir ilişkinin olmaması gerektiği, hepimizin birbirini yaşatmaya çaba harcaması gerektiğine dair demokratik bir sistemi ifade ediyor. Yani doğa, sonsuz, sınırsız kaynaklarımız değil. Tarih bizimle başlamadı, bizimle de son bulmayacak. Dolayısıyla doğa bizim için çocuklarımızın ve halklarımızın geleceği demek aslında; bu nedenle bunu belirtmek istedim.

Bir de yine sunumunuzda yenilenebilir enerji yatırımlarına çokça değindiniz. Bu da yine itiraz ettiğimiz bir konu. Çünkü ekolojik yıkıma çözüm olarak sunuluyor bu ama yine, dünyada da pek çok tartışmaya konu şu anda. Özellikle ormanları, açık ekosistemi ve suları yok ediyor çok hızlı bir şekilde. Yine, aynı şekilde, bu, kapitalizmin sonsuz büyüme, genişletilmiş yeniden üretim ve bu üretimi besleyecek sınırsız enerji üretimi açlığı. Bu, yine, dünyada çok tartışılan bir mesele çevreci yaklaşımlar açısından. Bu da çok önemli ve buna kapılmamamız gerekiyor çünkü bu, hızla dünyanın sonunu getirecek bir yaklaşım. Dolayısıyla "yenilenebilir" deyince çok masum görünüyor ama değil. Çünkü biliyoruz ki bu tür projeler yerel toplulukların yaşam alanlarını ve kaynaklarını tehdit ediyor ve ortadan kaldırıyor. Mesela, Manisa'da ve Aydın'da jeotermal enerji üretimine itiraz ediyor halk çünkü sebebi oradaki tarım üretimini... Suyu tükettiği için, kuraklığa sebep olduğu için, incir, zeytin, pamuk gibi çok değerli bitkilerin üretimini ne yazık ki azaltıyor hatta zarar veriyor.

Güneş enerjisiyle ilgili pek çok şey söylendi, bence de bu yüzde 3 eğim istemesi ve yine su istiyor olması o tarlaların tarım alanı olduklarını gösteriyor. Rüzgârla ilgili olarak da aynı şey yani rüzgâr enerjisi santralleri bir kere kuş göç yollarına zarar veriyor. En önemli mesele de mera alanlarının üzerine yapılması hayvancılığın ve tarımın yok edilmesine neden olması açısından ekosisteme çok zarar veriyor. Rüzgâr türbinleri deniz üzerinde kurulabilir, bu düşünülebilir örneğin.

Pek çok başlığım var ama sürem çok az, o yüzden hızlıca geçeceğim. Bir diğer mesele, "yeşil dönüşüm" diye vurgular var. Özellikle bu stratejik önemde olan kıymetli madenlerin çıkarılması çok kritik bir noktaya konulmuş sunumunuzda. Bununla ilgili de yeşil dönüşüm için gerekli minerallerin çıkarılması sürecinin kendisi doğada çok büyük bir tahribata sebep olabiliyor ve olacak yani bunu belirtebilirim.

Bir de güvenlik barajlarına değinmek istiyorum. 90'ların Kürt sorununa güvenlikçi ve baskıcı yaklaşımın devamı niteliğindedir. 2013 sonrasındaki çatışmasızlık döneminde de bu sayı yine AKP iktidarı tarafından özellikle bölgede çok hızlı bir şekilde artırıldı ve bu uygulamalar yapılırken ÇED uygulaması es geçilerek sosyal, kültürel, ekolojik etki ve riskler araştırılmamakta, çok hızlı bir şekilde merkezî ihale yoluyla ve üç ay içerisinde hayata geçirilmekte. Böyle olunca da halkın rızasını almanız mümkün değil. Türkiye'nin her yerinde bu uygulama yani ÇED uygulamasının atlanması çok yaygın ama bölgede çok sistematik bir şekilde gerçekleştiriliyor. Yine, güvenlik barajlarıyla ilgili sadece bir coğrafyanın suyun altında kalması değil mesele, orada kültürel, tarihî doku, doğal miras, diğer canlıların tamamı yok oluyor. Yine, köy yakma dönemine döneceğim, köy yakmalar dönemi. "Köyü yak, suyu kurut ve bölgeyi boşalt, insansızlaştır."ın bir farklı örneği bizim açımızdan çünkü çok büyük bir bölge insansızlaştırılmış oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun lütfen.

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Botan Çayı HES barajı bu şekilde, Siirt'te tam 16 tane süren baraj var, maden ve taş ocakları var. Bütün bu projeler bittiğinde bölge tamamen insansızlaştırılacak ve sular altında kalacak.

Yine, Kulp-Lice tarım havzası çok önemli, bunu belirtmek istiyorum çünkü benim memleketim ve halk çok rahatsız çünkü onlarca köyün olduğu koca bir bölge sular altında kalacak ve orada çok değerli bir balık var dünyaca da korunması gerektiği tescillenmiş, "bantlı çöpçü balığı" adı ama ne yazık ki bu tamamen yok olacak durumda. Bununla ilgili bilgi vardır sizde diye düşünüyorum.

Bitiremiyorum ama son olarak Hasankeyf'le ilgili şunu söylemek istiyorum: Bütün yapım sürecinde tarihî eserlerin korunmasına 20 milyar harcandı ama şu anda yıllık getirisi 3 milyar ve bu Dicle Nehri'nin kirletilmemesi için yapılmış olan yeni yerleşim yerinin yapılmasında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Bitireyim lütfen.