| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 22 .11.2023 |
TÜRKAN ELÇİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, kıymetli bürokratlar ve değerli basın emekçileri; ben, bulunduğum Komisyon gereği görevim olduğunu düşünerek ve süremin de kısıtlı olması sebebiyle sadece birkaç hususa değinmek istiyorum. Sayın Bakanımızı ben dikkatle dinledim ve Türkiye'de yaşayıp yaşamadığım konusunda işin doğrusu kafa karışıklığı yaşadım da diyebilirim. Acaba Türkiye'den mi bahsediyorlar, kuşkuya düştüm. Kendilerinin Avrupa'dan gelmiş olmasının iyimserliği, benim ise Türkiye'de yaşıyor olmamın karamsarlığı arasında ben işin doğrusu gidip geldim. Acılarla karşılaşınca veya objektif bakınca doğal olarak karamsar oluyor insan. Fakat bunu içtenlikle dile getirmek isterim ki Türkiye'nin cennet tabloya dönüşmesini en az sizin kadar isteyenlerdenim.
Türkiye gerçekliğinden çok uzak anlatılardan sonra "Toplumsal Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi'nde dünyanın neresindeyiz?" sorusuyla başlamak isterim. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi verileriyle konuşalım. 2022 yılında açıklanan bu verilerde Türkiye, 170 ülke arasında 65'inci sırada yer alıyor. Kız çocuklarının eğitim öğretim sürecine katılması, kadınların sağlık hizmetlerine erişimi, kadın istihdamının artırılması gibi pek çok boyutuyla bu sıralamayı oturup bence objektif bir şekilde değerlendirmemiz gerekiyor.
"Kadın istihdamı" deyince meseleyi bir adım öteye taşımak istiyorum. Öyle ki toplumda ev ve çocukla ilgilenmenin kadına ait bir görev olmasının ve aynı zamanda buna kutsallık atfedilmesinin toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu da belirtmek lazım. Bu konu için aslında temel mantık kurallarından hareket etmek bizi doğru bir sonuca ulaştıracaktır. Aile içi hizmetler olarak belirtilen günlük ev işleri, çocuk bakımı, hasta bakımı, yaşlı bakımı gibi hizmetlerde kadın ortaya emeğini ve zamanını koymaktadır hepinizin bildiği gibi. Bütün bu hizmetler piyasa koşullarında sunulduğunda değiş dokuş konusu olabilen hizmetlerdir aynı zamanda. Kadının emeğinden ve zamanından oluşan bu ekonomik değeri görmezden gelmek bir tercihtir. Tekrar altını çizmek istiyorum: Kadının ev içindeki hizmetleri bir ekonomik değerdir ve bu artık görmezden de gelinmemelidir. Çalışmak isteyen ama küçük çocuğu olan bir kadın çalışma hayatına nasıl dâhil olabilir? Çalışan bir anne, çocuk bakım hizmetini bütünüyle babayla paylaşmakta mıdır yoksa kadın iki vardiyalı bir çalışma hayatında mıdır? Çalışan bir kadın analık izni ve iki vardiyalı bu çalışmasından ötürü üst pozisyonlarda görev almayı hedefleyebilir mi yoksa kadının yaşadığı çaresiz bir kabullenme, sınırını bilme -bunu da tabii tırnak içinde belirtmekte fayda var- ve ona göre davranma mıdır? Ev içi hizmetlerin salt kadının sorumluluğu olarak algılanmasından vazgeçilmedikçe, kadının çalışma hayatına girmesi ona kendini gerçekleştirme fırsatı sunar mı? Bunu elimizi vicdanımıza koyarak değerlendirelim. Kendi hayatlarımızdan da yola çıkarak bunu değerlendirebiliriz. Gördüğünüz üzere, tablo karanlık ve yapılması gereken ziyadesiyle iş var.
Ben, burada, daha önce gerek akademide gerek medyada dile getirildiği üzere, kurumsal çocuk bakım hizmetleri üzerinde durmak ve evrensel bir hak olduğunu düşündüğüm kreş hakkını konuşmak istiyorum. Yapılması gereken, çocuklara erken yaşlardan itibaren kamu tarafından finanse edilen kreşlerde yer garantisi verilmesi ve kreşlere erişimin bir hak olarak tanınmasıdır. Almanya, Fransa, Danimarka, Finlandiya gibi ülkeler bu sorunu, kreş hakkını doğrudan tanıyarak yahut tanımlayarak birlikte merkezî yönetim tarafından belirlenecek esaslar uyarınca çözüme kavuşturuyor. Bizim de kolları sıvamaya ve bu noktadan başlamamız gerektiğine, bunun Anayasa'nın 2'nci maddesinde ifadesini bulan "sosyal devlet" anlayışının da bir gereği olduğuna da inandığımı belirtmek isterim. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından protokol imzalanarak organize sanayi bölgelerinde kreşlerin kurulması için geliştirilen Annemin İşi Benim Geleceğim Projesi umut verici bir başlangıç olmaktan uzak görünüyor maalesef. Bakanlığın sitesinde projenin akıbetiyle ilgili bir veriye ulaşamadım, internette gördüğüm bir bilgilendirme yazısında 2019 yılı sonuna kadar 10 organize sanayi bölgesinde kreşlerin açılmasının hedeflendiğini gördüm. Son durum nedir? Dediğim gibi, bilmiyorum ama benim önerim, sadece 10 ilde ya da sadece organize sanayi bölgelerinde değil tüm ülkede bu kreşlerin açılması ve finansmanının kamu tarafından üstlenilmesi gerektiğidir. Bütçeden konuştuğumuz, sunulması gereken kamusal hizmetleri sıraladığımız şu günlerde bu konunun altı çizilmelidir diye düşünüyorum.
Bütçeden bahsederken bir kadın milletvekili olarak değinmek istediğim bir başka nokta da kadın hijyen ürünlerinden alınan vergilerdir. Kimilerine göre önemli bir meseleden sayılmayabilir ama kadın olmaktan kaynaklı önemli bir problemdir kanımca. Bu konu daha önce defalarca dile getirildi. Bu ürünlerden alınan KDV oranı Temmuz 2023'te yüzde 10 olarak güncellenmişti, oysa bu ürünlerden KDV alınmamalıdır. Bunu üstüne basa basa hatırlatmak gerekir, tekrar hatırlatıyorum. Kimilerine göre önemli olmayabilir hatta bu ürünler devlet tarafından ücretsiz de sunulmalıdır. Ürünlerin güncel fiyatlarında enflasyon ve kur artışlarının etkisiyle yaşanan artışların özellikle yoksulluk sınırının altında yaşayan, düzenli geliri olmayan kadınların günlük yaşama dâhil olmalarını da güçleştirdiğini hatırlatmakta yine fayda var. Güncel fiyatı ortalama 100 TL olan bu ürünlere erişemeyen kadınların ve kız çocuklarının ihtiyaçlarını tişört ve hasta bezi gibi ürünler kullanarak giderdiğini acaba biliyor musunuz? Bu durumun kadın sağlığı açısından yarattığı tehlikeyi daha fazla açıklamama gerek yok sanırım. Fakat bu erişememe hâli nedeniyle kız çocuklarının hijyen ürünlerine ulaşamadığı zamanlarda okula gitmeyi tercih etmediklerini de bir öğretmen olarak çok iyi biliyorum ve bu gibi olaylara da tanıklık ettiğimi de hatırlatmak isterim. Bu son örnekle, psikososyal gelişimi olumsuz etkilenen kız çocuklarının eğitim hakkının engellendiğini hayal edebiliyor musunuz veya bu gerçekliğin farkında mısınız? Anayasa'nın 42'nci maddesinin ilk fıkrasında bize "Kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz." deniyor. "Bu ürünlerden alınan vergileri sıfırlamadıkça hatta bu ürünler devlet tarafından ücretsiz dağıtılmadıkça bu kız çocuklarını eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakıyor muyuz, bırakmıyor muyuz?" sorusunu tekrar düşünmemiz gerekir.
Sayın Bakan, değinmek istediğim son bir konu daha var. Aslında 9 Kasımda da Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığının bütçesi görüşülürken ifade edildi diğer milletvekilleri tarafından ama ben konunun taşıdığı önem nedeniyle burada bir kez daha ifade etme sorumluluğunu hissediyorum. Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca önceki senelerde rahim ağzı kanserine karşı koruma sağlayan HPV aşısının ücretsiz olacağını söylemişti, hatırlar mısınız bilemeyeceğim. Az önce belirttiğim görüşmede Sayın Koca şunları söylüyor: "HPV konusunda bildiğiniz gibi bilim kurulumuzu çalıştırdık, aşıların ve uygulama gruplarının dünyadaki örneklerini incelediler. Burada en önemli konulardan biri üreticisinin sınırlı olması. Onaylanmış 2 üreticiyle yapılan görüşmeler esnasında programın başlamasına yönelik kamuoyu oluşturulması yer yer elimizi zayıflatıyor. Bu konudaki talebin dile getirilme şeklini kamu menfaatini de koruyacak şekilde planlarsak daha anlamlı olur, lütfen elimizi zayıflatmayın." Burada, son dönemlerde görüştüğüm jinekologların şikâyetlerini, hastalarına bakarken yaşadıkları tedirginliklerini, 10 kadından en az 7'sinde HPV virüsünün bulunduğunu belirttiklerini ifade edersem HPV aşısı talebini dile getirme şeklim Sayın Koca'ya göre kamu menfaatini koruyacak şekilde olur mu onu bilemiyorum. Ama yıllardır bu konuda verilen sözler tutulmadığı gibi aşı fiyatları kur artışlarından ve enflasyondan etkileniyor ayrıca. Aşının güncel fiyatı 2.575 TL. Unutmadan, aşının 3 doz olarak uygulanması gerektiğini de hatırlatayım. Bahsettiğim problemler yoksullukla cebelleşen kadınların problemini katbekat arttırıyor. Bu karamsar tablo yolun ne kadar başında olduğumuzu, hatta belki o yolda olmadığımızı da bize gösteriyor ama yapılması gerekenler devlet olmanın bir gereği, devlet yükümlülüğü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Elçi, toparlayın lütfen.
TÜRKAN ELÇİ (İstanbul) - Ben değil, Anayasa böyle söylüyor. Anayasa'nın ikinci maddesi sosyal bir hukuk devleti olduğumuzu söylüyor, 10'uncu maddesinin ikinci fıkrası "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür." diyor. Yine, 41'inci maddenin 2'nci fıkrası "Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar." diyor. Az önce belirttiğim gibi, 42'inci madde kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılmayacağını söylüyor.
Teşekkür ederim.