Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 22 .11.2023 |
ORHAN YEGİN (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanımı ve bütün Bakanlık bürokratı arkadaşlarımızı, Komisyonda bulunan milletvekillerimizi, çalışma arkadaşlarımızı ve misafirleri ben de saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz.
Şimdi, bugün bir hatip sözlerine başlarken "Biz kara bir tablo çizeceğiz, siz bembeyaz; biz cehennem havası vereceğiz, siz cennet. Herkes kendi durduğu yerden bahsedecek." dedi. Aslında belki de Komisyonun bugüne kadarki veyahut da muhalefet ve iktidarın meselelere bakışında bugüne kadarki tespitiyle ilgili bir yorum yaptı. Kendisi bir cehennem tablosu çizmedi, bu söylediği üslupla devam etmedi; aksine, benim gördüğüm kadarıyla olumlu bir üslupla katkı veren bir konuşma da yaptı ama onun haricinde "Keşke ortada buluşabilsek, iyiyi arayabilsek." diye cümlesini tamamlamıştı. O iyi gitti gördüğüm kadarıyla, teşekkür de etmek lazım aslında ama kendisinin yapıcı konuşmasının ötesinde "cehennem" vurgusu yapanlar da oldu bugün. Cezaevlerinin kadınlarla doldurulduğunu söyleyenler, ülkemizde çocuk işçiliğinin 5 yaşa kadar düştüğünü tuhaf bir şekilde, anlamsız bir şekilde iddia edenler ve hatta "Bu Hükûmet hem kendi topraklarındaki hem bölge topraklarındaki savaşların sebebidir." gibi çirkin ifadeler kullananlar oldu. "Kürt düşmanı, kadın düşmanı bir Diyanet var ve bu düşman Diyanetin bağımlılığından kurtulun." diyenler de oldu. Bu cümleleri yapanlara nasıl bir tanım yapmak lazım bilmiyorum, ne söylemek lazım bilmiyorum ama gerçekten bu üsluplarıyla varmak istedikleri bir yer varsa, bu üslupla yaptıklarının siyaset olduğunu zannediyorlarsa değil çünkü olmayan hadiseler üzerinden, bu toplumda büyük bir kaos varmış gibi konuşup kardeşliğimize, birliğimize ve hukukumuza bence zarar veriyorlar.
Şimdi, sosyal yardımların yoksulluğun itirafı olduğu değerlendirmeleri oldu. Sosyal yardımdaki artışların ülkedeki yoksulluğun artışına ilişkin bir delil, bir veri olduğundan bahsedenler oldu. Daha önce de burada bunlardan bazı konuşmalarda bahsettik.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Biz de bahsedeceğiz.
ORHAN YEGİN (Ankara) - AK PARTİ kurulduğu günden sonra kimsesizlerin kimsesi, sessiz milyonların sesi olma iddiasını ortaya koymuş ve bu iddiası halk tarafından benimsenerek yetkilendirilmiş ve iktidarda olduğu bütün dönemlerde bu iddiasının gereğini yerine getirmiş olduğu için de girdiği her seçimde milleti tarafından yeniden yetkilendirilmiş bir iktidardır ve AK PARTİ dönemlerinin hepsinin özetinde vatandaşa karşı yoksulluğun artışı, yoksulluğun derinleşmesi değil vatandaşın omzundan yükünü almaya gayret eden devlet anlayışı, vatandaşın hayatına karşı daha duyarlı, onun yaşadığı sorunlara karşı daha duyarlı ve daha fazla sorumluluk hisseden bir devlet anlayışının, bir hassasiyet yükselmesinin bir yansıması olarak değerlendiriyoruz biz 4-5 başlıkta 2002 yılında verilen sosyal yardımların bugün 50 başlığın üzerine çıkmasını. Biz, 2002 yılında gayrisafi yurt içi hasılada binde 4 oranında bir yer temsil eden sosyal yardımların bugün yüzde 1'in üzerine çıkmasını, biz bütçede sosyal yardımların payının yüzde 1'den bugün yüzde 5'in üzerine -oransal olarak da baktığınız zaman- çıkmasını, biz ülkede yoksulluğun derinleşmesi olarak değil, biz ülkeyi yöneten iktidarın, Cumhur İttifakı'yla beraber bu ülkeyi yöneten siyasi aklın vatandaşına karşı sorumluluk duygusunun her geçen gün imkânlar arttıkça daha da derinleştiğinin, daha da arttığının sembolü hâline geldiğini söylüyoruz. Mesela, çocuğu asker olan ailelere yapılan yardımlar... Mesela "kronik hastalık yardımı" diye bir yardım duydunuz mu arkadaşlar? Yaklaşık 5.100 lira ödeme yapıldığını biliyor musunuz; bu, yoksulluğun derinleşmesi midir mesela? Mesela, engelli yakını aylığı, elektrik, doğal gaz destekleri, genel sağlık sigortası prim ödemesi; ayda 536,58 lira yazıyor veya okuyorsunuz ama bunu yıla vurduğunuz zaman 6.500 liraya geliyor, birçok şeyle beraber, bu da var yanında. Ve mesela, silikozis hastalarına hafif, orta veya ağır durumuna göre, derecesine göre 4.050 liradan 5.158 liraya kadar ödeme yapıldığını biliyor musunuz? Ben eğer oturduğum yerden bu verilen paraların onların bütün ihtiyaçlarını karşıladığını iddia eden bir üslupla konuşuyorsam yazıklar olsun bana. Ben böyle bir üslupla konuşmuyorum. Bu verilen sosyal yardımların bu insanların bütün ihtiyaçlarını karşıladığını şu ekipte iddia eden birisi varsa ona da yazıklar olsun. Biz bu yaptığımız işlerin bu ülkede herkese tam ve mükemmel bir şekilde, bütün ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde bir mutluluk ve refah ürettiğini iddia etmiyoruz ama bizim iddiamız şu: Eğitimden sağlığa kadar, ulaşımdan hayatın başka alanlarına kadar her alanı, hepsini birlikte geliştirmek zorundayız ve bu gelişimle beraber de biz sosyal yardım almayı hak eden insanlarımızın hayatlarına devletin eliyle daha fazla dokunabilmeli, dokunabilmek için daha fazla gerekçe üretebilmeli ve ekonomiyi büyüttükçe, ülkeyi büyüttükçe, ülkeyi zenginleştirdikçe onun sırtındaki yükü daha fazla alabilme sorumluluğunu üzerimizde hissediyoruz arkadaşlar. Buradaki derinleşme bu sorumluluğun derinleşmesidir, bu hassasiyetin derinleşmesidir. "Muhtaçlık ekonomisi ürettiniz." diyor mesela. "Neden? Çünkü kendinize mecbur etmek istiyorsunuz insanları." Bizim bu yorumlara vereceğimiz bir cevap yok, tamam mı, bizim bunlara söyleyeceğimiz bir şey yok. Bu anca fesatça bir bakışın, ters bir bakışın; buradan nasıl bir fitne, bir yorum çıkara dönük bir bakışın bence ürettiği bir cümle. "Sosyal yardımların bugün performans incelemesini değerlendirirken yıllar içerisinde bazı verilere baktığımız zaman hedef veriler düşüyor." diye bir yorum oldu. Saygın bir yorumdur, durduğu yerden anlaşılır; belki çok haklı olduğu yerler de vardır grubunuz adına konuşan sayın hatibin ama orada bazı parametre farklılıkları var. Mesela siz sosyal yardıma tek boyutlu, sadece şu tablonun, şu penceresinden bakarsanız evet, o veriyi öyle yorumlayabilirsiniz.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Niye sosyal yardıma muhtaç ediyorsunuz insanları?
ORHAN YEGİN (Ankara) - Ama mesela diyelim ki sosyal yardımdan yararlanan kişi sayısının önümüzdeki yıllarda azalacağının tabloda olması, hedeflenmiş olması, bu bir tutarsızlık değil. Bu, başka bir politika üreterek sosyal yardımı hak edecek insan sayısının azalacağına dair bir perspektif yani ek bir kombinasyon oluşturma. Ne yapıyorsunuz? "Ben sosyal yardımla istihdamın ilişkisini kuracağım, sosyal yardım alan aileleri istihdama yönlendireceğim. Bunlar istihdam piyasalarına girdikçe, çalıştıkça, kendi gelirini elde edip hanenin gelirini yükselttikçe; hane başına, kişi başına düşen gelir sosyal yardım o taban rakamının üzerine çıktıkça bu insanlar bu sistemden düşecek." diye bir hedef ortaya koyuyorsunuz. O hedefin yansıması, biz onu her türlü yapıyoruz.
Şimdi arkadaşlar, biz her şey, her yer cennet demiyoruz elbette, eksiğimiz çok. Siz oradan "Her şey kötü, hiçbir şey yapılmadı, rezalet, şöyle, böyle..." diye bir cehennem tablosu çizince biz de diyoruz ki: Ya, bir dakika ya, evet, her şey yapılmış değil. Huzur, refah, gelişmişlik tam anlamıyla toplumun bütün katmanlarına yayılmış değil ama biz çok mesafe aldık arkadaşlar, çok mesafe aldık. Ya, bunun feryadını yapıyoruz size. Biz bunun feryadını yapınca siz diyorsunuz ki "Oo, size göre her şey iyi." Hayır. Biz bir şeylerin sıkıntılı olduğunun farkındayız, bu sıkıntıyı gidermek için mücadele ediyoruz ve halkın karşısına, milletin karşısına çıktığımız zaman da "Oo, senin her şeyin iyi." diye bir üslubumuz yok bizim. Biz öz güvenimizle çıkıyoruz diyoruz ki: Evet, şunları yapamadık, şunlarda eksik kaldık, şu iş şöyle giderken sıkıntıya düştük ama merak etmeyin, bunları çözmek için çaba sarf edeceğiz, gayret sarf edeceğiz, gecemizi gündüzümüze katıp sizin için mücadele vermeye devam edeceğiz; el ele, toplumu ayrıştırmadan. Sosyal yardım verirken veya bir hizmet götürürken veya hastane yaparken, postane kurarken, yol yaparken bir şehre; bize oy vermiş mi, hangi mezhepten, hangi etnik kökenden, başı örtülü mü, başı açık mı; biz bunlara bakmadan bu toplumu bir ve bütün olarak görüp hepsine, hepinize hizmet edeceğiz. Ve millet de bize muhtemelen inanıyor ki sizin karalamalarınıza rağmen, Allah'a sonsuz şükürler olsun ki yirmi küsur yıldır bu harekete, bu ittifaka "Buyurun, emanet sizde, yolunuza devam edin." diyor ve bakın, bizi 25'inci yıla taşıyor arkadaşlar, bunun altını özellikle çizmek isterim.
Şimdi, sadece bütçeyle bazı şeyleri düzeltmiyorsunuz; işte "Kadına şiddetle ilgili ayrılan bütçe şu..." Bunun üzerinden bu iş okunmaz. Bazı işlerde bütçe gerekir, bazı işlerde onun yanında sosyolojinin dönüşümüyle ilgili yapmanız gereken işler gerekir, söylem değişikliği gerekir, mevzuat değişikliği gerekir, uygulamayla ilgili takipler gerekir. Kadına ilişkin şiddet hepimizin canını acıtan bir şey, bir tane bile kaybımız olsun istemiyoruz ama maalesef geçmişten bugüne gelen bir şey var. Eskiden ne diyorlardı? Karı koca bir yerde kavga ettiği zaman sosyoloji diyordu ki: "Kadın ile eşi arasına, eşler arasına girilmez."
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Yegin, bir dakika ekliyorum, toparlayın lütfen.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Ses etmiyordu ya, yürüyordu, ses etmeye gidenin kolundan tutulup çekiliyordu "Karışılmaz." deniliyordu. Bugün ne oldu?
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - "Erkekten izin almadan sırtını dönme." deniyordu yani şimdi bize...
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bugün kadına şiddete karşı bir yerde bir şey olsa herkes canla başla olayın üzerine gidiyor, KADES'e müracaat ediyor, polisi arıyor, elinden gelebilirse kendi orada o meseleyi çözüp ağzının payını vermeye çalışıyor; toplumsal bilinç gelişiyor. Bunların hepsi geliştikçe, Hükûmet bunları yaptıkça, Bakanlık bunları yaptıkça; hukukla, mevzuatla, gelişen kültürle, insanlarımızın meselelerdeki toleransının minimize edilmesiyle, Allah'ın izniyle hepsini biz aşacağız, siz bunların hiçbirini merak etmeyin.
Çözüm siyasette arkadaşlar. "Kadına şöyle yapılıyor, gençlere böyle yapılıyor..." Kavga dövüş, birbirimize hakaret ederek "Yaktınız, yıktınız..." Böyle bir üslubun hiçbir şeye faydası yok. "Kürtleri şöyle yaptınız, bölgede..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Hiçbir faydası yok; ayrıştırmaktan, bölmekten ve kötülüğe hizmet etmekten başka hiçbir faydası yok.