| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu c) Türkiye Adalet Akademisi ç) Anayasa Mahkemesi d) Yargıtay e) Danıştay f) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu g) Kalkınma Bakanlığı h) Türkiye İstatistik Kurumu ı) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı i) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı j) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı k) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 15 .02.2016 |
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, Kalkınma Bakanlığımızın kıymetli bürokratları, bu saate kadar sabırla bizi takip etme performansını gösteren çok değerli basın mensupları; hepinizi en içten dileklerimle sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önce müsaade ederseniz Sayın Bakanım, iğneyi kendimize batırarak başlamak istiyorum.
Gerçekten daha evvel de ifade edildi ama 2011 yılında kanun hükmünde kararnamelerle gerek kamuda çalışan nitelikli elemanlar açısından özlük hakları gerekse de Bakanlık yapılanmalarıyla ilgili yapılan düzenlemelerin ben de isabetli olduğunu düşünmüyorum, samimiyetle ifade etmek gerekirse. Ben inanıyorum ki yani tabii şu an bunun zamanı, bunu tartışmanın, konuşmanın zamanı değil ama şu yapısal reformlarda bir miktar yol aldıktan sonra Türkiye'nin yeni ihtiyaçlarını da göz önüne alarak mesela en basit örneğini vereyim, bu göçmen sorunu kalıcı bir sorun hâline geldi. Bizim mutlaka bir göç bakanlığına ihtiyacımız olacak yakın gelecekte. Bunları da nazarıdikkate alarak Hükûmetimizin bu konuya bir daha bir tezekkür etmesinde yarar olduğunu naçizane ben de düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, çok Kıymetli Bakanım; gerçekten tabii bir siyasetçinin ötesinde Türkiye'nin ekonomi politiğiyle ilgili uzun zaman üniversitelerde akademik çalışma yapmış ve bunun dersini de naçizane vermiş bir akademisyen olarak, şöyle ne olmuş bizim yani büyüme yapımız ne olmuş, kalkınma yapımız ne olmuş diye şöyle bir geçmiş otuz yılı -çünkü böyle çok kısa dönemli karşılaştırmalar hakikaten çok sağlıklı olmuyor- bir değerlendirmek istiyorum müsaade ederseniz. Tabii, burada biliyorsunuz ki büyüme literatürünün en önemli kısmını oluşturan "convergence" diye yabancı dillerde ifade edilen yakınsamadır. Çünkü büyüme ve kalkınma aslında bu ülkeler skalasında daha alt durumda olan ülkelerin üst durumda olanlara yaklaşması, yakınsamasıyla ilgili bir durumdur. Bu bakımdan da yine uluslararası literatürde çok kabul edilen bir gösterge hem küresel ekonomi içerisindeki ağırlığı hem de gelişmişlik düzeyi itibarıyla mesela Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kişi başına millî gelirle bu karşılaştırma yapılacak ülkelerdeki kişi başına millî geliri karşılaştırmak suretiyle yapılır. Türkiye'ye bu anlamda baktığımız zaman 1970 yılında Türkiye'nin kişi başına millî gelirinin Amerika Birleşik Devletleri kişi başına millî geliri oranının yüzde 21,3 olduğunu görüyoruz. Zira, 1960'lı yıllarda Türkiye'de gerçekleştirilen kalkınma hamlesi ve özellikle siyasi istikrarın sağlamış olduğu ivme, öngörülebilirliğin artmış olması ve Kalkınma Bakanlığının birikimleri üzerine kurulduğu, sizin de ifade ettiğiniz, Devlet Planlama Teşkilatımızın da katkısıyla hakikaten kayda değer bir ilerleme sağlanmış. Fakat biliyorsunuz, daha sonra 70'li yıllarda çok ciddi bir siyasi istikrarsızlık dönemi geçirildi. 1980'e geldiğimizde Türkiye'deki kişi başına millî gelirin Amerika kişi başına millî gelirine oranın yüzde 15,5'a gerilediğini görüyoruz. Sonra 1980'li yıllarda yine bir siyasi istikrar dönemi var. 1990 yılına geldiğimiz zaman nispi bir iyileşmeyle bunun yüzde 17'e çıktığını görüyoruz. Fakat ne yazık ki ondan sonra 90'lı yıllar -ki ben Türkiye'nin kayıp yılları olarak ifade ediyorum bunu- boyunca bu oranın sürekli azaldığını, mesela 1996'da 10,1'e, 1997'de 9,9'a düştüğünü ve dönem boyunca ortalama yüzde 10'un altında seyrettiğini görüyoruz. Ta ki 2002 yılına kadar. 2002'de yine 9,4'le o aşağı seviyeye düştükten sonra 2003'ten itibaren yeniden siyasi istikrarın sağlanmasıyla beraber yüzde 11,6, yüzde 14, yüzde 16, yüzde 16,6, yüzde 19,4, yüzde 21,4 şeklinde bu oranın iyileştiğini yani Amerika Birleşik Devletleri'yle Türkiye arasındaki kişi başına millî gelir farkının nispi olarak kapandığını görüyoruz.
Şimdi mesela son dönem gerçekten sık sık gündeme getiriliyor. Tabii bu son dönemde çok ciddi problemler olduğunu hepimiz kabul ediyoruz ama ben müsaade ederseniz bu son beş yıllık performansımızı da bir sizinle paylaşmak istiyorum. 2011'de 21,3; 2012'de 20,7; 2013'te 20,7; 2014'te 19,2 ki biliyorsunuz 2014 yılında yaşadığımız sıkıntıları. Dolayısıyla yani dönemler arası mukayese ettiğimiz zaman bütün olumsuzluklarına ve eksikliklerine rağmen yine bu son dönemdeki beş yıllık performansımızın da 1990'lı yıllarla veya 2000'li yılların ilk başıyla karşılaştırıldığında yine nispeten daha iyi olduğunu söylemek mümkün. Tabii, son dönemdeki zorluklar derken küresel ekonominin değişen yapısını doğru anlamamız lazım, ben yine birkaç tane sadece küçük rakam vereceğim.
ERHAN USTA (Samsun) - İbrahim Bey...
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Müsaade ederseniz bitireyim, sonra konuşuruz Erhan Bey istediğiniz kadar.
Mesela çelik fiyatları, bakın çelik fiyatları önemli dünyada çünkü yatırımların da öncü göstergesi olarak kabul ediliyor. Ne yatırımı yaparsanız yapın çelik lazım. 1.265 dolara kadar yükselmiş olan ton başına çelik fiyatı bugün itibarıyla 210 dolara düşmüş durumda ve yine önemli bir gelişme, Çin, üretiminin yüzde 15'ini ihraç etmeye başladı, bu oran eskiden yüzde 8'di yani dolayısıyla uluslararası ticarette bunun oluşturabileceği baskıyı nazarı dikkate almak lazım.
Baltık Kuru Yük Endeksi var mesela, küresel ticaretin önemli göstergelerinden bir tanesi. 2008'deki hani o müthiş krizde düştüğü en düşük noktanın Sayın Bakanım yüzde 57 daha altında bugün. Hani 2008'de büyük bir kriz yaşadık, dünyada olağanüstü önlemler alındı, Baltık Kuru Yük Endeksi, o en kötü seviyenin yüzde 57 altında, petrol fiyatı keza yüzde 30 altında. Bugün dünyanın dörtte 1'inde negatif faiz uygulanmak mecburiyetinde, hani şimdi burada da "Faizler düştü, negatif faiz uygulanıyor." diye hani böyle çok sevinmek anlamsız, bu çünkü aslında küresel ekonomiye ilişkin beklentilerin ne kadar olumsuz olduğunun bir göstergesi. Dolayısıyla karşı karşıya olduğumuz meydan okumanın ve işimizin ne kadar zor olduğunu anlamamız lazım. Mesela sadece bugün gelişen olaylara bakalım, sabah piyasalar açıldığında Japonya'da dördüncü çeyrek büyümesinin olumsuz geldiğini, arkasından sanayi üretim endeksi aralık verisinin olumsuz geldiğini, Çin'in ihracatının yıllık olarak yüzde 11,2, ithalatının 18,8 düştüğünü gördük ve bu Çin'in ihracatındaki düşüş neredeyse Türkiye'nin toplam ihracatına eş değer bir rakama yakın.
Şimdi, önümüzdeki dönem büyümenin gündemin merkezinde, ekseninde olduğu bir dönem olduğunda anlaşıyoruz, bu bakımdan da Sayın Bakanım sorumluluğunuz gerçekten çok yüksek. Neyse ki Türkiye'nin bazı avantajları var, mukayeseli üstünlüklerimiz var. Kamu maliyesinin görünümü ve bankacılık sektörünün sıhhati bunların başında geliyor, bu konuya ben özellikle vurgu yapmak istiyorum çünkü zaman zaman bu konunun tartışma konusu edildiğini görüyoruz. Sayın Bakanım, ben sizin bu konudaki hassasiyetinizi biliyorum, gerçekten Türkiye önümüzdeki dönemde artık borç sürdürebilirliği yok ama gerek çifte açık sorunu yaşamaması için gerek enflasyonla mücadelede gerek toplam faktör verimliliğinin iyileştirilmesinin yollarından bir tanesi de kamu mali disiplini ve bu sayede enflasyonda sağlanacak iyileşmedir. Bu konun mutlaka ve mutlaka üzerinde hassasiyetle durulması gerektiğini düşünüyorum. Büyümemizin potansiyel dinamikleri aslında fena değil, gerek demografimiz, gerek sermayenin marjinal verimliliği Türkiye açısından bir avantaj ama bu potansiyeli kinetiğe dönüştürmek için mutlak ve mutlak ilan ettiğimiz yapısal reform ajandasına bağlı kalmamız, iş ve yatırım ortamını iyileştirmemiz, bu anlamda hukukun üstünlüğünün kalıcı bir şekilde, geri dönülmez bir şekilde sağlanması ki bunun en önemli özelliği bu işte 17-25 Aralık sürecinde de gördük, yargının gerçekten gerçek manasıyla bağımsız ve tarafsızlığının sağlanması ama ondan sonra da iş gücü piyasasından başlayıp sermaye piyasasına kadar uzanan geniş bir yelpazedeki yapısal reformlar, ki siz bizden çok daha iyi biliyorsunuz.
Tabii, sizi kutlamak istiyorum çünkü 2015 yılında hem dünyanın yaşadığı olumsuzlukları hem de Türkiye'nin son yirmi aylık dönemde bir yerel, 2 genel, bir de Cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere 4 seçim geçirmesine rağmen 7 Haziran 1 Kasım arası tek başına iktidar tablosunun ortaya çıkmamasına rağmen Türkiye 2015 yılında yüzde 4 civarında bir büyümeyi yine de başardı, kamu maliyesinde sağlam durum bozulmadı, bu bakımdan da bu gerçekten her türlü takdirin üstünde, kutlamak istiyorum sizi.
Tabii, iş gücü piyasası için yapmamız gereken çok fazla şey var, bunları kısa kısa vurgulamakta yarar var. İş gücüne katılım oranımız yükseliyor, bu çok olumlu ama hâlâ özellikle kadınlarımızın iş gücü piyasasına katılım oranının düşük olduğunu aklımızda tutmamız gerekiyor. Türkiye toplumsal hareketliliğin çok yüksek olduğu bir ülke, hâlâ kırlardan kentlere...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - ...kentlerden çevreden merkeze, az nitelikli işlerden çok nitelikli işlere bir hareket devam ediyor.
BAŞKAN - Sayın Turhan, lütfen toparlarsanız...
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Toparlayacağım Sayın Başkanım.
Dolayısıyla daha nitelikli iş sunmak mecburiyetindeyiz. Bu da tabii ancak yatırımla olur, yatırım konusunda da müsaadenizle de birkaç cümleyle bu tasarruflar konusu da ifade ediliyor, sermaye piyasalarımıza vurgu yapmak istiyorum. Biraz da Sayın Günal'a -kendisi her ne kadar burada değil ama- cevap mahiyetinde çünkü bence çok yanlış bir ifade kullandı yani borsa hiçbir şekilde, hiçbir surette bir kumarhane değildir.
Efendim, yüksek lisans tezim benim Ricardo denkliğiyle ilgiliydi, dolayısıyla yani bu konuda biraz çalışan birisi kamu maliyesinde disiplinin sağlanması yani kamunun tasarruflarının artırılmasının özel kesimde tasarrufların bir miktar düşmesine yol açabileceğini bilir. Dolayısıyla bu çok beklenmedik bir şey değil, üstelik de demin büyümeyle ilgili aktardığım bu yakınsamanın oluşturduğu pozitif algıyla Türkiye'deki ekonomik birimlerin geleceğe daha güvenle bakmaları onları bir miktar bugün daha fazla harcayıp gelecekte yükselecek gelirleriyle bu harcamayı telafi etme noktasında güdüler. Burada anlaşılmayacak bir şey yok ama tabii ki geldiğimiz noktada artık bu tasarrufların kurumsallaşması ve kurumlaşarak artırılması önem kazanıyor, bu anlamda da sermaye piyasalarımıza çok büyük bir görev düşüyor. Sermaye piyasalarımız demişken hani bu uygulanan eylem planlarıyla ilgili bir soru tevcih edilmişti size, ben mesela müsaade ederseniz hayata geçirilen başarılı eylem planlarından birisini söyleyeyim, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı'nın önemli bileşenleri borsaların yeniden yapılandırılarak birleştirilmesi, yerli ve millî teknolojiye yatırım yapılması, bu anlamda dikey ve yatay entegrasyonun sağlanması mesela başarıyla uygulanan hususlardan bir tanesi, başarıyla uygulandı ki 2010 yılında İstanbul uluslararası finans merkezleri arasında 72'nci sırada yer alırken 2014 yılında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız?
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - ...42'nci sıraya kadar yükseldi ve yine o yıl Birleşmiş Milletler Borsa İstanbul'a 10 başarılı kurumsal yönetim uygulamalarını devreye sokan borsa ödülünü verdi çünkü bir yıl içerisinde 32'ncilikten 11'inciliğe yükselmiş ve Alman borsası gibi birçok borsayı da geride bırakmıştır.
BAŞKAN - Takdirlerimizi sunuyoruz yani hemen.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Son olarak Sayın Bakanım, üzerinde mesela ısrarla durmamız gereken hususlardan bir tanesi de sizin sunumunuzda da yer almıştı...
ERHAN USTA (Samsun) - Kalkınma Bakanlığıyla hiç alakası yok mu?
BAŞKAN - Takdir yanlış yere mi gitti?
ERHAN USTA (Samsun) - Tabii ki yanlış yere.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - ...İslami finans, şimdi tabii, bu isim bence çok doğru bir isimlendirme değil ama "Galatı meşhur, lügatı fasihten evladır." kavlince bunu kullanmaya devam edeceğiz. Efendim, bu İslami finans, dünyada gerçekten hızla gelişiyor, özellikle de siz G20 gündemini yakinen takip ettiniz, G20'nin önerdiği ve önümüzdeki on yıl içerisinde dünya gündeminde çok kritik olacak alt yapı yatırımlarının finansmanında mikro kredilerle katılımcılığın yani büyümede katılımcılığın sağlanmasında İslami finansa çok büyük bir rol düşüyor. Bu anlamda Türkiye'de de İslami finans uygulamalarının araçlarının ve bunlara ilişkin altyapının iyileştirilmesiyle de yapılacak çok şey var. Ben bunları da sizin değerlendireceğinize inanıyorum.
Efendim bu değerlendirmeler çerçevesinde Bakanlığımızın 2016 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum. Size ve değerli çalışma arkadaşlarınıza yüksek başarılarınızın devam etmesini, ülkemizi daha iyi yarınlara taşımanızı, taşıyacak çalışmalara imza atmanızı temenni ediyor, hepinizi en içten duygularımla sevgi saygıyla selamlıyorum.