| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı b) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu c) Karayolları Genel Müdürlüğü ç) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü d) Havaalanı İşletme ve Havacılık Endüstrileri AŞ (HEAŞ) |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 23 .11.2023 |
ERSİN BEYAZ (İstanbul) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, kıymetli bürokratlar; İYİ Parti Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı 2023 bütçesi ek bütçeyle birlikte 199 milyar 401 milyon 84 bin Türk lirası olarak gerçekleşmiş, görüştüğümüz 2024 bütçesi için ise teklif 369 milyar 82 milyon 137 bin Türk lirası olarak belirlenmiştir; artış yüzde 85 olmuştur. Strateji ve Bütçe Başkanlığının verilerine göre, genel bütçeli kuruluşların ortalama bütçe artışları ise yüzde 98,6'dır. Genel bütçeli kurumlar için 2024 bütçe teklifinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı yüzde 3,35 olarak beklenmektedir.
Sayın Başkanım, sadece eleştirilerimizle değil yapıcı ve olumlu önerilerimizle de buradayız. Vatandaşımız zenginlik ve refah içinde yaşamayı hak etmektedir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ebediyen payidar kalacaktır." dediği cumhuriyetimizin nimetleri ve bizlere sunduğu fırsatlarla ülkemizi daha iyi yerlere getirmek, bu millet ve memleket için daha büyük mücadeleler vermek mümkündür. Bakınız, Anadolu coğrafyası Avrasya'nın kalbindedir. Sadece Orta Doğu gibi daha dar bir alanın en önemli devleti ve figürü olarak gösterilmek istenen Türkiye, dünya nüfusunun yüzde 70'inin yaşadığı ve yine dünya ticaretinin yüzde 65'inin yoğunlaştığı Avrasya coğrafyasının incisi olarak temayüz ediyor. Potansiyeli ve jeostratejik konumuyla ülkemizin global ekonomilerdeki ticarette daha büyük roller alması önemli ve gereklidir, bunun için de hem kara yolunda hem de demir yolunda özellikle taşımacılık alanında ulaşım koridorlarına ihtiyacımız vardır. Dünya Ticaret Örgütünün verilerine göre Avrasya bölgesinin iç ticaret hacminin 2,2 trilyon dolar civarında olduğu gözlemlenmektedir, ülkemiz bu büyük ticaret hacminden gerekli payı alamamaktadır. Türkiye olarak, yine TÜİK verilerine göre, ihracatımızı yaklaşık yüzde 8'le Almanya'ya yaparken ithalatımızı yüzde 14'le Rusya'dan yapıyoruz.
Yine, ihracat konusunda Rusya yüzde 5,7; Irak yüzde 5'le ilk sıralarda yer alıyor, ithalat olarak da Rusya'nın arkasından yüzde 11,2'yle Çin geliyor. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının ortasında bulunan ülkemiz bu ticaretin merkezinde bulunuyor. İthalat ve ihracat konusunda en büyük hacimli ülkelere bakacak olursak hem hava hem de karada lojistik ağımızın güçlü olması gerektiği ön plana çıkıyor. Taşımacılık ve ulaşım güzergâhlarını iyi belirleyen bir ülke, taşıma türleri arasında geçişleri ve aktarımı da kolaylaştırarak ekonominin verimini de artırabilir. Türkiye'nin nüfusuyla aynı düzeyde bulunan ülkelerdeki demir yolu hat uzunluğunun daha fazla olduğu görülmektedir. Dünya ülkeleri içinde son yıllarda artan yük ve yolcu taşıma değerine bakacak olursak, demir yollarıyla taşınan yolcu sayısı Almanya'da Türkiye'nin yaklaşık 18 katı, Fransa'da yaklaşık 19 katı, İngiltere'de ortalama olarak 15 katı, Rusya'da ortalama olarak 29 katı, Çin'de ortalama olarak 183 katı, Japonya'da ortalama 59 katıdır. Son yıllarda artan yüksek hızlı tren yatırımlarının devam ederek artması ve buna yeni plan ve projeler eklenerek yolcu taşıma değerinin daha da artması sağlanmalıdır.
Ülkelerin kalkınması için ulaştırma sistemi hayati öneme sahiptir. Ancak geldiğimiz noktada yüzde 3,35 oranında ayrılan bütçe bu vizyona uygun bir pay olmamıştır. Türkiye'nin dünya ticaretinde hızla ilerleme misyonunun yanında, yerelde vatandaşlarımızın sağlıklı, kaliteli ve hızlı ulaşım sağlayabilmeleri için ulaştırma olanaklarımız özellikle kombine taşımacılık ve ulaşım düşüncesini de göz önünde bulundurularak geliştirilmelidir. Avaz Strateji Merkezi'nin verilerine göre, Dünya Bankası verilerinden aldığımız bilgilerde tüm dünyada kamu-özel iş birliği modeliyle yürütülen projelerin 3 trilyon dolara yaklaştığı görülmektedir. 1986-2021 yılları arasında toplam 253 kamu-özel iş birliği projesi gerçekleştiren ülkemiz, bunların yüzde 71,5 kadarını yani 181 tanesini AK PARTİ iktidarları döneminde gerçekleştirmiştir. Bunlardan 42'si yol, 18'i havaalanı, 23'ü liman, 18'i sağlık tesisi ve 1 tanesi demir yolu projesidir. Kara yolu projeleri yetersiz, hava yolu projelerinin verimsiz yapılmasının yanında, demir yolu projelerine neredeyse hiç önem verilmemiştir. Bu olumsuzlukların yanında özellikle üzerinde duracağım konu bu projelere verilen garantilerdir. İktidarın en sevdiği ve sürekli propagandasını yaptığı yap-işlet-devret modeliyle yapılan yolcu garantili yollar, geçiş garantili köprülerle milletimizin geleceğinin nasıl ipotek altına alındığını biliyoruz. Bu yap-işlet-devret projeleriyle iktidarın nasıl bir soygun ve vurgun düzenine çanak tuttuğunu da biliyoruz. İktidar yap-işlet-devret modelinin içeriğini ve işlem şeklini de sır gibi saklıyor. Maliyet ve para konularındaki sorulara "devlet sırrı" gibi garip bir cevap veriyor. Yurdu monarşik bir düzende yönetir gibi ülkemiz ve milletimiz adına sorguladığımız soruları sormamızda sanki bir abeslik var gibi açıklamıyorlar. Bu sorumluluktan kaçmak iktidarı kurtarmayacaktır. Sorularımızı cevapsız bırakıyor ancak işbu projelerde nadiren de olsa geçiş garantisi gibi kotaları doldurunca hemen heyecan ve gururla paylaşıyorlar. Geçen yıl temmuz ayında Osmangazi Köprüsü'nden -4 Temmuz-17 Temmuz tarihleri arasında- 757 bin araç geçtiğini gururla duyuran Ulaştırma Bakanı, bu yıl yine -İstanbul-İzmir Otoyolu'nun en önemli kesimini oluşturan ve yap-işlet-devret modeliyle yaptırılan- "Osmangazi Köprüsü'nde tatilde rekor geçiş." diye duyurup 2022'deki döneme kıyasla geçişlerin yüzde 18 arttığını ve 643 bine yükseldiğini söylemiştir. Burada meseleyi dönem bazlı değerlendirmek doğru bir yaklaşım değildir. Tatilden tatile bu otoyollardan geçen insanlarımızın sayısını yalana malzeme etmekten çekinmiyorlar. Üstelik de önceki yıla kıyaslandığında yüzde 18'lik artış değil yüzde 17,70'lik azalma olmuştur. "Rekor geçiş" diye duyurulan dönemlerde 2022 yılı için günlük 54 bin, 2023 yılı ramazan tatili için 71.500 araç geçtiğini hesaplamak mümkün. Gelin görün ki Osmangazi Köprüsü'nde devletin zarar etmemesi için güncel 190 TL geçiş ücretinden en az 230 bin araç geçmesi gerekmektedir. Yani bu yılki bayram yoğunluğundan da fazla olacak şekilde, "rekor geçiş" diye duyurulan döneme göre 4 kattan, bayram tatili dönemine göre 3 kattan fazla aracın her gün geçmesi lazım. Garanti ödemeleri 35 dolar artı KDV olarak yapılıyor. Günümüz tarifesiyle 190 TL olan Osmangazi Köprüsü geçiş ücretiyle 40 bin araç güvencesine günlük yaklaşık 44 milyon lira ödememiz gerekiyor. Her gün 23 Nisan ve her gün pazara denk gelen bir bayram dönüşü olsa yani Bakanın müjdeyle duyurduğu 102.860 araç geçse bile hesaplanan 19 milyon 543 bin 400 liralık geçiş ücreti günlük borcumuz olan 44 milyon liranın yarısını bile karşılamıyor. Yollardan, köprülerden geçenden ödeme aldığınız gibi geçmeyenden de alıyorsunuz. Nasıl mı? Araç geçiş garantisi sağlansa bile köprü geçiş ücreti için uygulanan sübvansiyon da hesaba dâhil. Bunu nasıl ödüyoruz? Bunu da kurumsal bir yükümlülük olarak ödüyoruz yani vatandaşımızın vergilerinden ödüyoruz. Kısaca, Hükûmet, Deli Dumrul hikâyesini de aratır hâle gelerek geçenden aldığı gibi geçmeyenden de para alıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın en pahalı havalimanları sıralamasında 25,6 milyar euro maliyetiyle ilk sırada İstanbul Üçüncü Havalimanı yer almaktadır. Farklı ülkelerde dünyanın en büyük havaalanlarını kıyaslarsak maliyet sıralamasına göre; en pahalı 10 havalimanı içinde yolcu kapasitesi açısından 160 milyon kapasiteyle Birleşik Arap Emirlikleri'nde yapılan Al Maktoum International Havalimanı'nın maliyeti 10,6 milyar euro iken 150 milyon kapasitede olan İstanbul Havalimanı neden 2,5 kat daha pahalıya yapılmaktadır? Yap-işlet-devret modeliyle 2012 yılında açılan Zafer Havalimanı'nı 2021 yılında 22.906 kişi kullandı, havalimanının 2021 yolcu garantisi 1 milyon 317 bin 733 olarak belirlenmişti, inanabiliyor musunuz? Kütahya Havaalanı'nı 1 milyon 317 bin yolcunun kullanacağı öngörülmüş ama bir yıl boyunca sadece 22.936 kişi kullanmış. Bu, öngörüsüzlük falan değildir; bu durum düpedüz kul hakkıdır, yetim hakkıdır. Yine, 2022 yılında havaalanını 24.851 yolcu kullanmış, hata payı yüzde 98. Garanti ödemesi için 6 milyon 847 bin 676 dolar yani güncel kurla hesaplarsak 200 milyon lira civarında ödeme yapılmıştır. Devlet Hava Meydanları İşletmesi tarafından açıklanan verilere göre, bu yılın ilk dört ayı içinde 439.244 yolcu garantisi verilen Zafer Havalimanı'nı sadece 17.785 yolcu kullandı, sapma yine yüzde 96 civarındadır. 50 milyon euroya mal edilen havalimanına tutmayan garanti ödemeleriyle 2021 yılı sonu itibarıyla 52,8 milyon euro ödenmiştir yani havaalanının parası milletin cebinden çoktan çıkmıştır. Havalimanı işleten şirkete yolcu başına iç hatlarda 2 euro, dış hatlarda 10 euro ödeniyor. İşletme süresi yirmi dokuz yıl on bir ay olan havalimanı için devletimizin kasasından, uçmayan yolcular nedeniyle 2044'e kadar para çıkacaktır. Hem euro kuru hem de Türkiye'de artan enflasyonla beraber katlanarak artan garanti ödemeleri milletimizin geleceğini ipotek altına alıyor. Burada hepinizin mantığına ve vicdanına seslenmek istiyorum: Kazancına ortak olmadığınız bir işin zararını cebinizden öder misiniz? Cevabınız şüphesiz "Hayır." olacaktır. Milletimiz, kazancına ortak olmadığı bir işe sırf aracını üzerinde sürüyor diye, köprüsünden geçiyor diye hem geçiş ücreti ödeyip hem de vergilerle ikinci bir ödeme neden yapsın? Bu cümlelerim ve sorularım pek tabii hoşunuza gitmiyor, gitmemiştir de. Hoşa gidecek soruyu şöyle sormak lazım: AK PARTİ iktidarının bu cambaza bak oyunuyla zengin ettiği yandaş müteahhitlerin yerinde kim olmak istemez? Araç garantili otoyollar, köprüler, yolcu garantili havaalanları; sonrasında milletin parasıyla, tüyü bitmedik yetimin hakkıyla zengin olan imtiyazlı bir zümre... Allah'tan korkan elini vicdanına koysun diyorum.
Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; kuralların istisna, istisnaların kural hâline geldiği AK PARTİ iktidarında Kamu İhale Kanunu'muz yaklaşık 200 kez değişikliğe uğramıştır. Bu iktidar neden İhale Kanunu'nu 200 kez değiştirir? Kamu İhale Kurumunun yayınladığı 2023 Kamu Alımları İzleme Raporu'nda 892 milyar 700 milyonluk kamu alımının 862 milyar 637 milyonluk kısmını yani yüzde 96,63'ünü istisnaya dayalı alımlar oluşturuyor. Yine bu istisna kısmının ayrıntılarına bakacak olursak; 2023 yılının ilk altı ayında pazarlık usulüyle yapılan alımların 397 milyar 265 milyonluk genel toplamın içinde 21/b'ye göre yapılmış istisna mal, hizmet alımı ve yapım işinin toplamı 387 milyar 367 milyon olarak gerçekleşmiştir. Bu oran ise tam tamına yüzde 97,5'tir. 2020 yılında yüzde 90'ları aşan, 2021 yılında yüzde 89 olan, 2022 yılında yüzde 91,3 olan -özellikle pazarlık usulü içindeki 21/b'ye göre- istisna alımlar AK PARTİ döneminde artık istisnadan kanuna dönüşmüş durumdadır. Mecburi hâlde kullanılması gereken usul kanunun keyfî hâle getirilmesine ses çıkarmayan bir iktidar ve Bakanlık var karşımızda. Bu keyfîlik suç olarak değerlendirilmelidir. Bakanlık bürokratlarımıza da buradan seslenmek istiyorum: İktidar işine geleni yapıyor olabilir, kendi meşrebince iş görüyor; sizler neden bu duruma bir "Dur!" demiyorsunuz? Devleti yöneten, Bakanlığımızın sevk ve idaresinde atanmış bakanlara hizmet eden sizlerden de vicdan ve sağduyu beklediğimizi bilmenizi istiyoruz. 4734 no.lu Kamu İhale Kanunu kapsamındaki istisna meselesi özellikle kamu alımlarında büyük kul hakkına çanak tutan bir uygulamadır. Tüyü bitmemiş yetimin hakkına girme ihtimali bile Türk bürokratlarının tüylerini ürpertmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Düyun-ı Umumiye'nin kurulmasında etkili olan Osmanlı Bankasına muhtaç bir iktidar karşımızdadır. Osmanlı Bankası dediysek yanlış anlaşılmasın; malumunuz, Osmanlı Bankası, İngiliz sermayeli, Fransız iş birliğiyle işlem gören bir bankaydı. AK PARTİ iktidarı bu gidişle ülkemizi ve milletimizi borç batağında yeni bir Düyun-ı Umumiye sürecine sokacaktır. Her defasında yerlilik ve millîlikten bahseden iktidar kanadı, ulaşım ve altyapı alanındaki uygulamaları, istisna kamu alımları, aklın mantığın almadığı garanti ödemeleriyle ülkeyi borç batağına sürüklemektedir. Buradan sözde yerli ve millî iktidarımıza sesleniyorum: Ülkemize ve milletimize bu kötülüğü yapmaya hakkınız yoktur.
Tren hatları konusuna gelecek olursak; çift yönlü tren hatlarının ana hatlara, yüksek hızlı tren, hızlı tren ve konvansiyonel tren hatları ile tali hatların yani iltisak hatların istasyon yollarına oranı 2023'te yüzde 18 olarak planlanmış ama yüzde 17'de kalmıştır. Yine, kümülatif demir yolu hat uzunluğu ise 15.195 kilometre olarak planlanmış ancak 13.913 kilometre olarak gerçekleşmiştir. Önümüzdeki iki yıl boyunca da değişiklik öngörülmemektedir yani 2025 yılı sonuna kadar da bir gelişme olmayacağı performans raporunda da görülmektedir. Buradan hareketle, özellikle son on yılda yapımına başlanan ve hâlâ bitirilemeyen yüksek hızlı tren projelerinin akıbetini vatandaşımız sormaktadır. "Büyük proje ve hizmet" diye propagandası yapılan bu yatırımların rasyonel olarak verimli yapılmadığı ve gecikmelerin ülkemizi ve milletimizi büyük zararlara soktuğu aşikardır.
Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, 27 Ekim 2011 tarihinde, Tütün Mamulleri Kaçakçılığıyla Mücadele Eylem Planı'nı açıklarken gazetecilerin deprem vergileriyle ilgili sorularına, 1999 depreminden sonra yürürlüğe giren ve yaklaşık 48 milyar Türk lirası olduğu hesaplanan vergileri bir nebze de küçümseyerek vatandaşın sadece bir yıllık sağlık harcaması olduğunu ifade etmiş, devamında bu paraların duble yollara, demir yollarına, hava yollarına gittiğini itiraf etmiştir. Aslında bu sözler herkesin malumudur. Ben sizlere daha dikkat çekici bir konudan bahsetmek istiyorum. Bakan Şimşek, aynı dönemde sorulan sorulara, önceliklerinin ülkenin herhangi bir yerinde sorun varsa önce onu çözmek olduğunu söyleyerek vergilerin amacı dışında harcandığını itiraf etmiştir. Devamında "Eğer 1999 öncesi böyle vergiler toplansaydı 1999 Marmara depreminin yaralarını bir yıl içinde sarabilirdik." diyerek de toplanan vergilerin önemini duyurmuştur. Sormak istiyorum: 2011 yılından günümüze on iki yıl geçmesine ve bu deprem vergisinin hâlâ alınmaya devam edilmesine rağmen on iki yıllık vergi yine otoyollara, demir yollarına mı harcanmıştır?
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Deprem vergisi mesela ne kadar biliyor musun?
ERSİN BEYAZ (İstanbul) - Harcandıysa Ulaştırma Bakanlığının performans göstergeleri özellikle demir yollarında neden aksamıştır? Değil de bu vergiler amacına uygun değerlendirildiyse Kahramanmaraş depreminin yaralarını sarmakta iktidar neden sınıfta kalmıştır?
Kara yolları en önemli konularımız arasındadır. Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluğunda olan otoyollar dâhil bölünmüş yol uzunluğu 2023 yılında 29.516 kilometre olarak planlanmıştır. Buna rağmen, planlanan bu uzunluğa önümüzdeki üç yıl boyunca sadece 864 kilometre eklenecektir. Üç yıllık artış yüzde 2,9'dur ancak bırakın artmayı hedefler tutturulamamış, planın haricinde 2023 tahmini ise 138 kilometrelik eksikle 29.378 kilometre olarak raporlanmıştır. Yine, bitümlü sıcak karışım kaplamalı yol ağında da planlanan hedef tutturulamamış, 31.480 kilometre olarak hedeflenen bitümlü sıcak karışım yol ağının 620 kilometre gerisinde kalınmıştır. Tüm bu raporlardan ve performans değerlendirmelerinden anlıyoruz ki iktidar sınıfta kalmış; söz verdiği, planladığı hiçbir yatırım ve projeyi tamamlayamamıştır. İktidar kibir ve gurur denizinde boğulmaktan kurtulmalı, özellikle son on yılda söz verdiği ancak büyük çoğunluğunu yarıda bıraktığı ve bitiremediği projeleri hayata geçirerek milletimizin hizmetine sunmalıdır. Her dönemine ayrı bir isim takan iktidar, çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemini tamamlamıştır.
Tüm bu konuştuğumuz eksiklikler, aksaklıklar, milletin sırtına bindirilen yüke karşın yandaşın cebinin dolduğu ihaleler ve son Başbakanımız Binali Yıldırım'ın deyimiyle, debdebe döneminden sonra sanıyorum artık çöküş dönemine gelmiş durumdayız. Uçurumun eşiğindeki bir ülkede yaşadığımızı siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. Garanti ödemelerini dövizle yapan bir iktidardan bahsediyoruz. İçinde bulunduğumuz ekonomik krizle beraber, borçlarımızın katlanarak arttığını ve korkunç bir hâle geldiğini de unutmamamız gerekiyor. Merkez Bankası Başkanı üç hafta önce yaptığı 2023 yılı enflasyon tahminini yüzde 65 olarak açıkladı, böylece bu yıl Merkez Bankası enflasyon tahminini 2 defa değiştirmiş, revize etmiş oldu. Ekonomimiz öyle kötü yönetiliyor ki para politikasının başındaki kurum bile hızınıza yetişemiyor. Bu istikrarsızlık ve güvensizlik ortamında ülkemizin itibarı gittikçe de azalmaktadır.
Son olarak, sizlere Türk milletinin itibarını zedeleyen acı ve üzücü bir konuyu daha ifade ederek sözlerime son vermek istiyorum. Konuşmamda özellikle üzerinde durduğum garanti ödemelerinde, müşteri garantili projelerde uyuşmazlık işlemlerini ve çözümlerini hangi mahkeme yapıyor biliyor musunuz? Türk mahkemeleri yerine Londra Uluslararası Tahkim Mahkemesi. Sizleri Düyun-ı Umumiyeye muhtaç edeceklerini söylerken şaka yapmıyorduk. İktidar, dilinden düşürmediği Osmanlıcılık siyasetine daha derinlemesine bakmalıdır. Nereden nereye geldik; Osmanlı'nın adalet timsali olduğu dönemlerde gayrimüslimlerin bile Türk hukukuyla yargılanmak istediği bilinir. Sözde yerli ve millî iktidarınızın propagandasını yaptığı çılgın projelere de güvenilmiyor ki uyuşmazlık konuları yurt dışı mahkemelerinde görülecek şekilde kabul ediliyor.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.