| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Cumhurbaşkanlığı b) Millî İstihbarat Teşkilatı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç) Diyanet İşleri Başkanlığı d) Devlet Arşivleri Başkanlığı e) Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f) Strateji ve Bütçe Başkanlığı g) İletişim Başkanlığı ğ) Savunma Sanayii Başkanlığı h) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı) Yatırım Ofisi Başkanlığı i) Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı j) Finans Ofisi Başkanlığı k) İnsan Kaynakları Ofisi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 24 .11.2023 |
SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli milletvekilleri; benim yeni sistemin bonuslarından bir tanesi olan İletişim Başkanlığıyla ilgili birkaç cümlem olacak. Hedefini "Türkiye markasını güçlendirmek" olarak açıklayan bir yapı biliyorsunuz. Sondan başlayayım; geçenlerde Sayın Altun milletin birlik ve beraberliğini pekiştirdiğini, gurur duyduklarını vurgulayarak A Millî Futbol Takımı için çektikleri bir klip paylaştı. Ben çok tartışılan içeriğine girmeyeceğim, niyet okumak istemem, belki sadece vizyonsuzlukla ilgili olabilir ama madem gaye Türkiye markasını güçlendirmek, milletin birlik ve beraberliğini pekiştirme gücü de elde ettiği başarıları da son dönemde futbol takımından katbekat fazla olan A Millî Kadın Voleybol Takımımız için de aynı coşkuyla niye böyle bir çalışma yapılmadı? Bu ayrımcılığın sebebi nedir gerçekten merak ediyorum.
Yine, kurumun misyonunu tanımlarken başvurduğu ifadelerden bazıları "basınla ilişkileri düzenlemek, geliştirmek, çalışmalarını kolaylaştırmak, gelişimine katkıda bulunmak" Cumhurbaşkanının hangi dış gezisine şimdiye kadar Yeni Çağ gazetesinden, Sözcü, Cumhuriyet, BirGün, Millî Gazete'den tek bir gazeteci davet edildi veya en son ne zaman davet edildi; böyle mi geliştiriliyor basınla ilişkiler? Yine, muhalif televizyon kanallarından tek bir gazeteci şimdiye kadar Cumhurbaşkanlığı uçağına yahut saraya davet edilmedi; böyle mi kolaylaştırılıyor işleri? Basın kartlarıyla ilgili de bir aynı durum söz konusu. Eş durumundan Sayın Altun'un da çok uzak olmadığı Türk Hava Yollarının muhalif basın kuruluşlarına ambargosu var yıllardır, yine böyle mi gelişimine katkıda bulunuluyor Türk basının? Yanlış da anlaşılmak istemem, gazetecilerin uçağa binmek yahut sarayda kabul görmek gibi bir özlemi yok ama bu iş devlet adına yapılıyorsa herkese eşit mesafede olmak zorunluluğuna dayanarak soruyorum ben yalnızca. Tiraj mı reyting mi; belli bir kıdem yani bir ölçü konulur, biz de deriz ki "Evet, bunlar o ölçüye uymuyorlar, yapacak bir şey yok." ama bizim görebildiğimiz kadarıyla yandaşlık dışında bir ölçü uygulanmıyor. Dediğim gibi, sorun basın kartlarında da yaşanıyor; sayısız gazeteci "Gözünün üstünde kaşın var." gibi eften püften sebeplerle hatta sebepsiz basın kartını alamıyor. Hak yiyemem, ben kendim 2 başvurumda da aldım ama yani kendi mağdur olmadığımız durumlarda da hak ve hürriyet mücadelesi verirsek gerçekten samimi olur diye düşünüyorum.
Bu arada iktidarın çok öykündüğü -bilgi notu olarak- Adnan Menderes ki basınla çok derin kavgaları vardı, onun bile o son tarihî Amerika gezisinde en yakınındakiler muhalif gazetecilerdi ve sonra anılarıyla o gezi üzerinden Menderes'in hatırasını bir nebze bir kesimin gözünde "akladılar" ifadesini kullanmak istemem ama işlerin göründüğü gibi olmadığını anlattılar o muhalif gazeteciler.
İletişim Başkanlığının gördüğümüz kadarıyla hatırı sayılır bir bütçesi var. Cumhurbaşkanının da itiraf ettiği üzere biz bu yeni sistemde kimin elinin kimin cebinde olduğunu pek anlayamadığımız için bu bütçenin ne kadarı Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Cumhurbaşkanının ne kadarı AK PARTİ'nin ve AK PARTİ Genel Başkanının iletişim ve propaganda faaliyetlerinde kullanılıyor anlamakta zorlanıyoruz; bu manada da bir rehberliğe ihtiyacımız var açıkçası.
Yurt dışı faaliyetlerinde de yine birçok kuruluşun önünde İletişim Başkanlığı. Amsterdam, Madrid, Oslo, Roma, Paris, Cape Town, Berlin, Seul, Moskova; dünyanın dört bir yanında farklı başlıklarla sayısız organizasyon düzenliyorlar. Bunlar lobi faaliyetiyse eğer ki hiç itirazım olmaz ve geri dönüşü olduysa eyvallah ama hiçbir parlamento da soykırım iftirasından vazgeçmediğine veya bunu yapanların hiçbiri İslamofobik konumlandırmalarından yahut diktatörlük yakıştırmalarından vazgeçmediğine göre çok tabii faydası olmuyor gibi gözüküyor. Bu kadar kaynağı o zaman boş yere heba etme lüksüne sahip miyiz biz?
Son dönemde yoğun bir Karabağ hassasiyeti, FETÖ'yü anlatma ve PKK hassasiyeti var bu kuruluşun da diğer birçok kuruluş gibi haklı olarak ama madem bu var, öyleyse bu manada pirüpak nice isim Cumhurbaşkanına soru soracak zemin bulamazken PKK üyeliğinden on üç yıl hapis yatmış tescilli bir terörist Cumhurbaşkanının gezisine nasıl dâhil edilebiliyor? Türkiye'yi soykırımcılıkla suçlayan, Azerbaycan'ın Ermeni malları üzerine inşa edildiğini savunan, devlete "katil" hatta "seri katil" diyenler nasıl bu kuruluşun çalıştaylarının başköşesinde yer alabiliyor; bir tutarsızlık yok mu? Biz devlet düşmanlarını beslemek için vergi vermiyoruz.
Yine İletişim Başkanlığının özel çalışma alanlarından biri dezenformasyon. Mecliste de bu yasa çıkarken hiçbir gazetecinin bu yüzden cezaevine atılmayacağı söylenmişti ama hâlihazırda sığınmacı haberleri yüzünden 2 genç kardeşimiz hâlâ cezaevinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Hamşıoğlu, süreniz doldu, toparlamanız için bir dakika veriyorum.
Buyurun.
SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum.
Paylaştıkları haberler dezenformasyon ise bu haberleri servis eden ajanslar hakkında niye hiçbir yasal işlem yapılmadı? Yaptıkları haberler ile misal Serkan Kafkas'ın evinden suç delili varsayılarak alınan "Şehitler ölmez, vatan bölünmez." pankartı arasında nasıl bir illiyet bağı var? İletişim Başkanlığının konusu değil ama yatarı olmayan bir suçtan da zaten bu arkadaşlar nasıl tutuklanabiliyorlar?
Teşekkür ediyorum.