| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu c) Türkiye Adalet Akademisi ç) Anayasa Mahkemesi d) Yargıtay e) Danıştay f) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu g) Kalkınma Bakanlığı h) Türkiye İstatistik Kurumu ı) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı i) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı j) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı k) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 15 .02.2016 |
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; öncelikle eleştirilerinizden, katkılarınızdan dolayı çok çok teşekkür ediyorum. Yani bazı fikirlere katılıyor olabiliriz, katılmayabiliriz ama genel itibarıyla hem iktidar partimizden hem muhalefet partilerimizden ifade edilen görüşlerden azami ölçüde yararlanmaya çalışacağız. Öncelikle bunu vurgulamak isterim.
Müsaadenizle önce bir genel değerlendirme yapıp sonra sorularla ilgili bu saatler içinde hızlı bir şekilde cevap vermeye çalışacağım. "Kalkınma" kavramından belki başlamamız lazım. Birkaç arkadaşımız dile getirdi, bunu ben tekrar vurgulamak istiyorum, kalkınmadan biz sadece ekonomiyi anlamıyoruz, öyle olsa Ekonomi Bakanlığı olurduk zaten, ayrıca bir Ekonomi Bakanlığımız var. Biz kalkınmayı daha geniş bir şekilde algılıyoruz. Ekonomi, kalkınmanın sadece bir boyutudur. Onun dışında da sosyal boyutu vardır, gelir dağılımı başta olmak üzere sosyal refahla ilgili hususlar vardır, kalkınmanın ilgi alanına giren, sosyal boyutun yanı sıra çevresel boyutu vardır. Biz bunu "nesiller arası denge" olarak da ifade ederiz. Yani bugünkü nesli sadece düşünmez kalkınma, gelecek nesilleri de düşünür. Nesiller arası dengeyi de dikkate almak durumundadır. Buna "çevresel boyut" diyoruz. Buna ben bir dördüncü boyut daha ilave edilmesi gerektiğini hep savunuyorum doğrusu. Bu ilk saydığım üç boyut dünyada da artık oturmuş boyutlar diyelim. Dördüncü boyut olarak da yönetişimi ilave etmek gerektiğine inanıyorum. Bu hukuk devletinden demokratik standartlara, katılım seviyesine kadar toplumun katılım düzeyini karar alma süreçlerine ve kurumların kalitesini dikkate alan bir boyutun da kalkınmanın önemli bir unsuru olduğunu düşünüyorum. Bu dört boyutla birlikte ülkelerin kalkınmışlık seviyesini ölçmek gerektiğine inanıyorum. Bu çerçevede, Türkiye olarak da amacımız, daha kalkınmış bir ülke hâline gelmektir.
Çeşitli arkadaşlarımız DPT, bakanlık meselesini gündeme getirdiler. Ben de uzman yardımcısı olarak başladığım bir kurum olarak DPT'ye ilişkin olarak elbette duygusal açıdan bir bağlılık hissediyorum ama bir taraftan da şunu söylemek durumundayım: DPT'nin de kanununa baktığınızda misyonu kalkınmaydı, ekonomik, sosyal, kültürel kalkınma konusunda müşavirlik yapmaktı. Bir anlamda misyonu adı hâline gelmiş oldu yani "planlama" dediğimiz bir araç sonuçta. Asıl amaç, toplumun refahını sağlamak, kalkınmayı gerçekleştirmek. Bu anlamda misyonu kurumun adı hâline gelmiş oldu. Koordinasyon anlamında bir sıkıntılar oluştu mu? Belki en fazla tartışmamız gereken konu bu. Burada varsa birtakım eksiklikler hep birlikte bunları nasıl daha iyiye götürürüz? Bu elbette tartışılabilir diye düşünüyorum. Ama esas itibarıyla, Bakanlığımız, bu birikimin üzerine, az önce ifade etmeye çalıştığım gibi, planlama birikimi üzerine yeni modellerle, daha kapsamlı birtakım çalışmalarla faaliyetlerini sürdürmektedir. Geçmişte yapılan hiçbir şey bugün eksik bırakılıyor değil, onlar yapılıyor ama bir taraftan da aslında planlamayı ülkeye yayıyoruz biz. Geçmişte sadece belli kurumlarda, sadece merkezde yapılan planlama şu anda çok daha yaygın bir şekilde yapılır hâle gelmiş durumda. Kurumlarımız stratejik plan hazırlıyorlar. Bölgesel düzeyde, 26 bölge düzeyinde stratejiler hazırladık, "NUTS 2" dediğimiz düzey 2 bazında. Ayrıca GAP, DAP, KOP, DOKAP gibi daha geniş bölgeler için planlamalar yapmış durumdayız. Sektörel stratejiler geçmişten çok daha fazla yapılır hâle gelmiş durumda. Aslında bir anlamda bu da bir gelişmişlik göstergesi diye düşünüyorum. Geçmişte sadece merkezde ve sadece ulusal ölçekte bir plan yapılırken şimdi Bu planı yapıyoruz, artı bölgesel, sektörel, tematik birçok planlamalar yapıyoruz ve bunu daha fazla stratejik planlama perspektifiyle yapıyoruz. Bu bence bir geriye gidiş değil daha ileriye gidiş, planlamanın aslında topluma yaygınlaşması anlamına geliyor.
Diğer taraftan, önümüzdeki sürece ilişkin temel amacımız ortada, aslında bunu hepimizin de paylaştığını düşünüyorum. Az önce bazı arkadaşlarımız da ifade ettiler. Türkiye orta gelir düzeyinde üst-orta gelir liginde diyelim bir ülke konumunda şu anda. Bu tabii, geçmiş performansımızın bizi getirdiği bir nokta. Buna emeği geçen herkese de Hükûmetimiz döneminde veya öncesinde şükranlarımızı sunuyoruz. Ama bu Türkiye için elbette yeterli bir konum değil. Türkiye, artık o eşiğe yaklaşmış bir ülke. Yüksek gelir ligine dâhil olma iddiasında olan bir ülke. Dolayısıyla bu bizim en temel hedeflerimizden bir tanesi, bu yüksek gelirli ülkeler ligi. İşte kabaca söyleyecek olursak kişi başı 13 bin doların üstünde bir gelirle en azından alt seviyesinden de olsa o yüksek gelir ligine girmek durumundayız. Bu, artık yapılabilir bir hedef yani önümüze baktığınız zaman, gereğini yaptığımız zaman hep birlikte, işte yapısal reformlarla, diğer çalışmalarla ulaşılabilir bir hedef konumunda. Bunu çok fazla ülke başaramadı dediğiniz gibi ama Türkiye bunu başarabilecek konumda olan ülkelerden bir tanesi. Dolayısıyla bunu hep birlikte başarmak durumundayız. Bu, yüksek gelir hedefi. Diğer taraftan da insani kalkınmışlık perspektifiyle baktığımızda da yüksek insani kalkınmışlıktan en yüksek insani kalkınmışlık ligine geçmek durumundayız. Bunu da başarabiliriz, bu sadece ekonomik başarıyla olmaz, işte eğitimden sağlığa birçok alanda atacağımız adımlarla bu insani kalkınmada da en üst kategoriye girme şansına sahibiz diye düşünüyorum. Bunun yolu da reformlardan geçiyor. Şimdi, az önceki tartışmalardan da ben hakikaten çok güzel bir tartışma olduğuna da inanıyorum. Sadece makro politikalar yetmiyor yani siyasi istikrarınız olacak, makro ekonomik istikrarınız olacak, para politikanız, maliye politikanız, gelirler politikanız neyse bu makro politikalarınız sağlıklı bir zeminde sürdürülmek durumunda. Ama bugün dünyanın geldiği noktada içinde bulunduğumuz şartları da dikkate aldığınızda pozitif ayrışmanız için bunlar sadece yetmiyor. G-20 zemininde de bunu epeyce tartıştık doğrusu. Bugünkü ortamda gerçek anlamda ayrışacaksanız yapısal reformlar yapmak durumundasınız. Yapısal reformlar konusunda da Türkiye aslında çerçeveyi ortaya koymuş durumda. 10'uncu Plan ve sonrasında yaptığımız çalışmalarla nelerin yapılması gerektiğini iyi kötü biliyoruz. Varsa birtakım eksikler tartışılabilir ama genel çerçevemiz sağlıklı bir şekilde ve bütün toplumun aslında katılımıyla tespit edilmiş durumda. Şimdi uygulama zamanı. Yani Türkiye'nin bu üst gelir grubuna geçmesi, insani kalkınmada hak ettiği yere gelmesi için reform yapması gerekiyor. Ben bunu kabaca iki grupta topluyorum doğrusu reformları. Bir, demokratikleşme alanında, siyasi alanda, adalet alanında yapılması gereken reformlar var, bir de sosyoekonomik alanda diyelim, daha çok ekonomiyi doğrudan ilgilendiren alanlarda yapılması gereken reformlar var. Demokratikleşmede yeni anayasa tartışmaları, adalet sistemine ilişkin düzenlemeler, bütün bunlar aslında kalkınmamızı da doğrudan veya dolaylı etkileyen süreçler. Daha doğrudan yapılan işler de var bir taraftan. Meclisimizin gündemine yakında gelecek olan bir bilirkişilik kanunu mesela. Bu, sadece adalet sistemimizle ilgili değil aynı zamanda ekonomimizin daha rekabetçi hâle gelmesi, etkili hâle gelmesi için son derece önemli. Kişisel verilerin korunması dolaylı yoldan aslında ekonomimizi de etkileyecek, güven ortamını etkileyecek bir husus.
Yine, uzun bir süredir üzerinde çalışılan ve inşallah yakında Meclisimize gelecek olan ayrımcılıkla mücadele kanunu var. Yani toplumsal istikrarın sağlanmasında bütün toplumsal kesimlerin etnik, dinî, mezhebi, siyasi konumu ne olursa olsun herkesin aidiyet duygusunu güçlendiren ayrımcılıkla mücadele eden birtakım düzenlemelerin de ben sonuçta istikrarımıza ve ekonomimize son derece olumlu katkılarda bulunacağına inanıyorum.
Ekonomi alanında yapılacaklar çok daha kapsamlı tabii. Ama şu anda gündemde olanlara baktığınız zaman AR-GE Kanunu'muz var, Mecliste görüşülen, iş gücü piyasalarında daha "güvenceli esneklik" dediğimiz modeli geliştiren kanunlarımız var, patent kanunu gibi önemli düzenlemeler var. Bunlara ilave birçok tabii düzenlemeyle birlikte bu reformları mutlaka hayata geçirmemiz gerekiyor. Çok geniş bir kapsamı var, 25 dönüşüm programı, Hükûmet Eylem Planı. Ama bana hani "Çok azaltırsan, 3 tane konu söylemen gerekirse, neleri söylersin?" diye soracak olursanız 3 başlık söylerim doğrusu. Birincisi adalet, ikincisi eğitim, üçüncüsü de teknoloji. Adalet anlamında daha iyi işleyen bir adalet sistemi hem yaşam kalitemiz ve güvencemiz anlamında çok kritik hem de ekonominin işleyişi açısından son derece önemli. Burada adalete olan güveni tesis etmek, hızlı işleyen bir adalet sistemi ama aynı zamanda adalet dağıtan gerçekten, başka hiçbir yapıya hizmet etmeyen, sadece ve sadece adalete hizmet eden bir sistem aynı zamanda ekonomik gelişmenin de çok önemli bir zemini. İkincisi, eğitim, artık bugünkü dünyada gerçek farkı oluşturan unsurun beşeri sermaye olduğunu biliyoruz. İyi donanımla yetişmiş bir insan gücü aslında kalkınmanın da merkezinde. Dolayısıyla, beceri kazandıran, iletişim yeteneği güçlü, ekip çalışması yapabilen, dünyayı algılayabilen bir iş gücü oluşturmak, beşeri sermaye oluşturmak, girişimciliği geliştirmek, yenilikçiliği geliştirmek bütün bunlar eğitim sistemimizle yakından ilgili, mesleki eğitimle yakından ilgili. Dolayısıyla eğitim alanında yapmamız gereken çok işler var, epeyi şeyler yapıldı ama daha çok şey yapmalıyız. Üçüncü alanın da, ben, teknoloji olduğuna inanıyorum. Artık, bugünkü dünya yine bilgi tabanlı ekonomilerin hâkim olduğu bir dünya. Bilgiyi daha çok üreten ve daha çok kullanan ülkeler ön plana çıkıyorlar. Burada da üniversite sistemimizden AR-GE merkezlerimize, özel sektörün AR-GE çalışmalarına, AR-GE'nin ticarileşmesine varıncaya kadar birçok husus var.
Yine, yerel düzeyde üniversite-sanayi işbirliği konuları son derece önemli. Dolayısıyla, bu konularda atacağımız adımlarla reformlarla ben ülkemizi bu hedeflere ulaştırabileceğimize inanıyorum ve bunu da birlikte yapacağız. Az önce aslında değişik muhalefet partilerinden arkadaşlarımızın bazı temennileri oldu, ben de yürekten katılıyorum. Anayasa'da nasıl bir ortak çalışma yapılıyorsa, bir arayış varsa aslında bu yapısal reformlar konusunda da aynısını başarabilmeliyiz. Avrupa Birliğinde geçmişte güzel örnekleri var bu ortak çalışmanın, keşke bunu başarabilsek hep birlikte. İktidarıyla muhalefetiyle tabii ki bir eleştiri süzgecinden geçirerek bu politikaları hızlı bir şekilde hareket edebilmemizde büyük fayda var. Yalnız orada da ben de burada bakanlık sıfatının ötesinin bir milletvekili olarak Meclisimizin İç Tüzük'ünde de partilerin uzlaşmasıyla, istişaresiyle bazı değişiklikler yapılması gerektiğine inanıyorum doğrusu. Özellikle, Genel Kurulun teknik tartışma zemini olmaktan çıkarılıp daha çok meşruiyet ortaya koyan, kabul veya reddeden bir ortama kavuşması, daha etkili bir şekilde işlemesi, komisyonlarımızın ise ilgili tüm tarafların katılımıyla çok daha derinlemesine teknik çalışmalar yapar hâle gelmesi, Meclisimizin daha verimli işlemesi de bütün bu reform gündemimizin aslında bir parçası diye düşünüyorum.
Bu genel çerçeve içinde 2023 hedeflerine baktığımız zaman şunu söyleyebilirim: Öncelikle hep birlikte şu konuda anlamamız gerekiyor, hedefi olmayan bir ülkenin motive olması, reformlar yapması, ilerleme kaydetmesi mümkün değil. Hedeflerinize ulaşmak elbette esastır ama her zaman yüzde yüz bu hedeflere ulaşamayabilirsiniz de. Elinizde olmayan birtakım sebeplerle dünya konjonktüründen veya iç şartlardan dolayı belli hedeflerinize ulaşamayabilirsiniz ama bu, hedefsiz olmaktan daha iyidir diye düşünüyorum, öncelikle bunun altını çizmek isterim. Diğer taraftan, bu hedefleri belli bir çerçeve içinde algılamamız gerekiyor. Hedefleri koyduğunuz şartlar içinde dünyanın, ülkenin gidişatına bakıp birtakım rakamlar ortaya koyuyorsunuz, birtakım hedefler koyuyorsunuz ama hiç kimsenin öngöremediği birtakım gelişmeler olduğu zaman da belli bir zaman içinde bu hedeflere yeniden bakmanız gerekebilir. Planlama dediğimiz hadise, böyle her şeyi mutlak anlamda görüp geleceği bütün şartları içinde gördüğünüz bir hadise değildir. Kontrol edebildiğiniz alan içinde elinizdeki mevcut bilgilerle yapabileceğinizin en iyisini yaparsınız. Şartlar değişir, belli bir zaman içinde yeniden bu gelişmelere bakarsınız. Dinamik bir anlayışla planlamaya yaklaşmak gerekir.
2023'ü ben şöyle görüyorum doğrusu bir taraftan da: Yani bu hedeflerimizin dünyadaki yerimizle ilgili olduğunu daha çok görüyorum açıkçası. Bugün geldiğimiz noktada, dolar bazında hedeflerimizin bir çoğu aslında kurdaki gelişmelerden dolayı ciddi bir şekilde etkilenmiş durumda. Bu kurun yarın ne olacağını, bir sene sonra, üç sene sonra ne olacağını hiçbirimiz kesin bir şekilde söyleyemeyiz doğrusu. Daha iyiye de gidebilir, daha kötüye de gidebilir. Sayın Usta da bilir, yani biz hiçbir zaman bir kur tahmini yapmayız. Bir varsayım, bir çalışma kuralıyla hareket ederiz. Yıl sonundaki beklentileri esas alıp hesabımızı, kitabımızı ona göre yaparız. Kur, o beklediğimiz, daha doğrusu bizim hesap kuralı olarak kullandığımız değerden sapabilir, artı yönde de eksi yönde de hareket edebilir. Önümüzdeki yıllarda bu hedeflerin nominal değerleri kurdan ciddi anlamda etkilenecektir diye düşünüyorum. Tabii, büyüme hızından, başka faktörlerden de etkilenecektir ama esas etkileyici faktör son dönemlerde kur oldu diye düşünüyorum.
Bu çerçevede kurdan biraz uzak bir şekilde şöyle bakabiliriz diye düşünüyorum: Yani, son dönemdeki performansımıza dünyadan aldığımız payla biraz bakmamız belki daha reel bir...
ERHAN USTA (Samsun) - O şekilde de mi bakmayacağız? On dört yılın siyaseti kişi başı gelir üzerine.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Daha reel bir bakış olabilir diye düşünüyorum yani dünya hasılasından aldığımız pay. Burada arkadaşlarımızdan aldığım rakamlar, dünya hasılasından aldığımız pay: 2002'de yüzde 1,27, 2008 yılında 1,35, 2014'te 1,39. Yani 2002-2008 arası daha hızlı bir ilerleme var, bu doğru, ama 2008'den sonra da aslında geriye gidiş yok. Az da olsa payımızda bir artış var.
Avrupa Birliği kişi başına geliri ile bizim kişi başına geliri mukayese ettiğimizde -bunu, satın alma gücü paritesine göre Eurostat'ın rakamlarını söylüyorum- 2002 yılında bizim kişi başına gelirimizin Avrupa ortalamasına oranı yüzde 35, 2014'e geldiğimizde bu yüzde 53'lere yükseliyor. Önemli bir, nispi diyelim, "convergence" demişti İbrahim Bey, yakınsama, aslında ciddi bir yakınsama olduğunu görüyoruz burada ama henüz arzu ettiğimiz yerde de elbette değiliz, daha da iyi noktalara çıkmamız gerekiyor.
İhracata baktığınızda, dünya ihracatından aldığımız pay 2002 yılında -bu da UNCTAD'ın verisi- 2002'de 0,55, 2008'de 0,82, 2014'te 0,83. Yani ihracatımız nominal olarak dolar bazında düşmüş olsa da dünyadaki nominal dolar bazında ticaret hacmi de aynı süreçte düştü. Yani burada, dolar bazında hesaplanınca, dünya ticareti de daraldı. Dolayısıyla dünya ticaretinden aldığımız payda bu rakamlara göre bir gerileme yok; aksine, az da olsa bir gelişme söz konusu. Onu da söylemek isterim.
Burada, tabii...
ERHAN USTA (Samsun) - Aynı şeyi gelişmekte olan ülkelerle yaptığımızda çok farklı sonuçlara ulaşıyorsunuz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Farklı gruplarla elbette farklı... Bu dünya. Bütün dünya olarak bakıyorum. Dediğiniz gibi, gelişmekte olan belli bir grup ülkeyi alırsınız, farklı neticeler çıkabilir. Ama bu benim söylediğim, bütün dünyanın geneliyle ilgili baktığımızdaki tablo.
Şimdi, bu genel değerlendirmelerden sonra, daha özel sorulara müsaadenizle geçeyim.
Ama o SEGE de yine birçok arkadaşın sorusuydu, onunla da ilgili bir şey söyleyeyim. Sosyo Ekonomik Gelişmişlik Endeksi. Şimdi, bu tür çalışmalar yapısal rakamlara dayanır aslında. SEGE'yi de biz 2011'de hesaplarken 61 tane değişik veriyle ve belli bir modelle gerçekleştirdik. İlleri sıraladık. 61 veriyi seçerken de bunlar test edildi, etkileri var mı, yok mu diye etkisi olmayan birtakım veriler elendi. Ciddi bir çalışma yapıldı, teknik bir çalışma yapıldı. Ama bunlar elbette, hani, kutsal çalışmalar değil, her zaman revizyona da, daha bir iyileştirmeye de açık çalışmalar. Şimdi, bu yıl, bu SEGE endeksini yeniden çalışıyoruz. İlçeleri yapamamıştık. Bu sene inşallah ilçeleri de yapacağız, ilçe bazında gelişmişliği de bir taraftan revize edeceğiz. O da eski bir değer. Bir taraftan ilçelerimizin sosyoekonomik gelişmişlik endeksini ölçerken, bir taraftan da illerimizin yeniden sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasını yapacağız. Bunun sonucunda ne çıkacağını şimdiden hiçbirimiz söyleyemeyiz. Yani, biraz rakamlar bize gösterecek bunu.
Her endeks eleştirilebilir. Yani, ben, şimdi şey iddiasında değilim, hani, biz mutlak doğruyu ortaya koyuyoruz gibi bir iddiamız yok. Elimizdeki verilerle yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Burada 2 tane endeks alırsınız, 2 tane değişken alırsınız, çok farklı bir sıralama yaparsınız; 10 tane farklı değişken alırsınız, başka bir şey çıkar, 50 taneyi modele koyarsanız başka bir sonuç elde edebilirsiniz. Biz olabildiğince en fazla değişkenle bir sıralama gerçekleştiriyoruz. Burada her bir değişkenin kendine göre bir ağırlığı var. Hiçbiri de tek başına belirlemiyor aslında. Hepsinin bir ortalamasıyla bir değer elde etmiş oluyoruz. Şimdi bunu -bir beş yıl aslında fena bir süre değil- tekrar görmüş olacağız. Ama burada çok büyük değişiklikler de beklememek gerekir doğrusu. Yani bu gelişmişlik seviyeleri böyle kısa sürelerde hemen değişen, hızlı bir şekilde değişen veriler değildir. Biraz daha uzun vadede dönüşüm gösteren verilerdir. Onu da şimdiden söylemek isterim.
Bu değerlendirmelerin yanı sıra, sorulara da müsaadenizle kısa kısa cevaplar arz edeyim.
Sayın Usta çok detaylı sordu tabii. Hepsine şimdi cevap vermek zor olacak ama elimizdeki veriler ışığında bir kısmını en azından cevaplamaya çalışayım. 2007-2014 toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı eksi 0,6 puan şeklinde hesaplanmış. Yalnız burada şunu söylemek isterim: Yani, bu niye bu hâle geldi? Burada, tabii, bizim iş gücünde çok hızlı bir artış oldu, aslında istihdamda çok hızlı bir artış oldu. İstihdam artışı faktör verimliliğini aşağıya çeken, bana göre, en önemli unsur. Bir taraftan çok olumlu bir durum bu, istihdamın çok hızlı bir şeklide artması. Dünyaya da baktığınız zaman, istihdamı en hızlı artıran ülkelerden biri Türkiye ve sosyal açıdan da ben bunun çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Belli bir yere geldik şimdi. Bundan sonra daha nitelikli bir şekilde bu istihdam artışını da koruyarak faktör verimliliğini artırmanın arayışı içinde olmalıyız.
Onuncu Plan'da euro-dolar pariteler sayımı 1,3 şeklinde 2013 yılı gerçekleşmesi olarak alınmış. Tahmin edilmesi zor olduğundan baz yılı değeri kullanılmış durumda. Ayrıca, OYP döneminde ise euro-dolar paritesi 2016 için 1,08, 2017'de 1,06, 2018'de 1,05 şeklinde.
KİT dengesinde elektrik ve doğalgaz fiyatlarına ilişkin varsayımlarımız: Ocak ayında elektriğe yüzde 6,8 oranında zam yapıldı biliyorsunuz. Bu dengelere yansıtıldı, başka bir zam da öngörülmedi. Şu anki durumumuz bu.
Bu denetçilerle ilgili sorunuz: 2012 yılı ağustos ayında kurulan İç Denetim biriminde, başkan dâhil, 4 iç denetçi görev yapmaktadır. Bakanlığımıza katkı sağlayabilecek nitelikli iç denetçilerin atanması ve böylece nitel çoğunluğun aşamalı olarak artırılması temel yaklaşımımızdır. Bu doğrultuda, önümüzdeki dönemde Bakanlık içinden veya dışından bu ihtiyaç karşılanacaktır.
Ayrıca, yap-kirala-devret projelerinin ancak yatırım süresi boyunca yatırım programında izlendiğini, kira giderlerinin ise cariden karşılanacağı düşünülmektedir. Ancak bütçe tavanlarına dâhil edilmesi de düşünülebilecek bir husus olarak ifade edilebilir.
Ayrıca, Erhan Bey'in sorduğu bazı sorulara baktığımızda, (E) cetveli konusu var, bunu aslında başka arkadaşlarımız da dile getirdiler. biz de doğrusu çok memnun değiliz e-cetvelinde çok fazla hüküm olmasından. Önümüzdeki süreçte bu bölgesel kalkınma idarelerimiz, kalkınma ajanslarımız, İSEDAK, birçok konuyla ilgili bazı düzenleme hazırlıklarımız var. O düzenlemeleri Meclisimize getirdiğimizde, bugün e-cetvelinde ifade edilen birtakım hususları kalıcı, kanuni düzenlemelere dönüştürüp e-cetvelinden düşürme yönünde bir çaba içinde olacağız inşallah. Yani biz de doğrusu...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Şu anda da yapılabilir, bazıları için yapılabilir.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Yani kanuni değişiklik gerektirenler var, dolayısıyla bunu bir genel düzenleme yaptığımızda çözebileceğimizi düşünüyoruz.
"Millî gelir ne zaman revize edilecek?" şeklinde bir sorusu oldu yine Erhan Bey'in. Bu tablolar, input-output tabloları gayrisafi yurt içi hasılayla birlikte 2016 yılında yayınlanacaktır. 2016'da yeni millî gelir serimizi de oluşturacağız inşallah.
Yalnız şunu da söyleyeyim, bu bize özgü bir şey değil. Yani bazen istatistik kurumları eleştiriliyor revizyonlar için. Aslında revizyon demek, modernleşmek demek, daha iyiyi aramak demek. Yani bir tarihlerde yaptığınız bir metodolojiyi hiç değiştirmemek böyle durgun, katı, statik bir kurum hâline getirir sizi ve gelişmeleri de takip edemezsiniz. Nitekim Avrupa Birliğinde de, Birleşmiş Milletlerde de, gelişmiş ülkelerde de sık sık bu revizyonların yapıldığını görüyoruz. Burada önemli olan, revize ederken...
ERHAN USTA (Samsun) - Seriyi...
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Onu söyleyeceğim, revize ederken seriyi geriye götürmek ve mukayese zeminini kaybetmemek. Orada kırılmalar olduğu zaman bu gerçekten analiz açısından problem oluşturabiliyor. O kırılmaları en aza indirgeyerek yeni metodolojilere geçmek aslında hepimizin teşvik etmesi gereken bir durumdur diye düşünüyorum.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - 10 bin doların üzerine çıkacağız yani kesinlikle!
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Kaldı ki yani bakın, Hollanda bizi geçti mesela millî gelirde. Nasıl geçti? Revize ettiler millî gelirlerini, büyümeyle olmadı bu. Orada da yapılıyor yani bütün dünyada yapılıyor. Burada önemli olan, modern kavramları, sınıflandırmaları kullanmak ve gerçekten dünyadaki standart neyse onunla hesap kitap yapmak. Bizim de yaptığımız böyle keyfimize göre bir revizyon değil, ESA 2010 dediğimiz yani 2014 yılından itibaren bütün Avrupa Birliğinin geçtiği bir sisteme biz de geçelim diyoruz; yaptığımız şey bundan ibaret. Bu, millî gelirimizi bir miktar artıracak. Gerçek neyse bizim onu ortaya koymamız lazım ama geçmişe dönük olarak da bu revizyonumuzu, elbette geçmiş seriyi de yeniden aynı metodolojiyle üreteceğiz. Dolayısıyla büyüme hızı anlamında çok fazla bir farklılığın çıkmayacağını tahmin ediyoruz ama büyüklüklerimiz elbette değişecek çünkü dünya değişiyor, ekonomi değişiyor, geçmişte hiç olmayan birtakım aktiviteler gündeme gelebiliyor, tanımlar değişebiliyor. Örneğin, AR-GE, eskiden cari harcama sayılırdı, şimdi ESA 2010'da AR-GE'nin yatırım harcaması olduğunu söylüyor yeni sistem veya silahlara yapılan harcamalar geçmişte yatırım sayılmazdı, şimdi ESA 2010'da bunlar artık yatırım olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla bu tür Avrupa'nın da adapte ettiği birtakım sınıflandırmaları, yöntemleri bizim kullanmamızı da yadırgamamak gerekir.
Burada istatistik kurumlarının da bir kaderi var, onu da söylemek isterim. Ben uzun yıllardır istatistik kurumundan da sorumlu bakanım ve hiçbir datayı topluma yayınlanmadan önce öğrenmedim yani ekonomik veriler anlamında söylüyorum, hani başka nitelikte çalışmalarını kastetmiyorum. Ben de herkes gibi yayınlandığı anda öğreniyorum ve doğrusu da bu çünkü istatistik kurumları çok bağımsız çalışması gereken yapılar. Ha, hata yapmazlar mı? Elbette bütün kurumlar gibi istatistik kurumlarında da eksikler olabilir, yanlışlar olabilir bu konuları da tespit edip düzeltmeleri gerekir yapmaları gereken budur. Şunu söyleyeyim, yani "kaderi" derken, kötü datalar, Hükûmetin diyelim hoşuna gitmeyecek şeyler yayınladığında istatistik kurumları hiç kimse "Bak, bunu Hükûmet yaptı." demez, herkes de alır onları kullanır ama iyi bir data yayınladığı zaman, sanki Hükûmetin etkisiyle olmuş gibi eleştirilir. Eğer Hükûmetin etkisi varsa hiçbir kötü datanın çıkmaması gerekir yani böyle bir şey söz konusu değil. Türkiye'de istatistik kurumumuz gerçekten iyi bir yerde ama bu, dediğim gibi eksikleri yok, daha iyiye gitmesi gerekmez anlamında da alınmamalı.
Bu kitaplarla ilgili şöyle bir şey sayın vekilim yani bu size özgü bir şey değil. Tamamen elektronik sisteme geçti TÜİK ve artık TÜİK'e gitmeniz gerekmiyor, elektronik ortamda kendi odanızdan sisteme girip bütün o kitapları, dokümanları elektronik ortamda edinmeniz mümkün. "Çevreye de daha fazla zarar vermeyelim, masraf olmasın fazla." dedik ve artık o basılı kitap oldukça azalmış durumda. Elektronik ortamda bunu bütün toplumla paylaşıyoruz ve çok daha hızlı, daha ucuz ve çevresel açıdan da daha uygun bir yöntem diye düşünüyorum.
Muğla'yla ilgili hususa gelince, istatistik kurumumuzla ilgili yine bazı arkadaşlarımız sordular. İlk defa bir çalışma yapıldı, ismi İllerin Yaşanabilirliği Endeksi. Bu bir ilk çalışma yani daha öncesi yok, ilk defa bu sene yapıyoruz. 40'ın üzerinde değişkenle yapıldı bu çalışma, onlardan bir kısmı da güvenlik hususuna ilişkin. Güvenlikle ilgili veriler de ikiye ayrılıyor; bir kısmı algısal veriler. İşte "Sokakta yürürken kendinizi güvende hissediyor musunuz?" diye bir anket yapılıyor ve insanların verdiği cevaplar. Bir kısmı da daha objektif veriler, oradaki işte kaza sayıları, işte birtakım suç oranları gibi daha objektif diyelim veriler.
Şimdi, Muğla gibi illerimizde ben de bir eksiklik görüyorum doğrusu ve gördüğüm eksiklik şu: Buna belki yeni çalışmalar yaptığımızda bakmalıyız. Bunlar, yaz döneminde nüfusu çok artan illerimiz fakat biz bu oranları hesaplarken oradaki yerleşik nüfusa oranla bakıyoruz yani nüfus başına suç oranına bakıyoruz diyelim. Ama yaz dönemlerinde belki nüfus kaç katına çıkıyor bilmiyorum ama...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - 2-3 katı, belki de 5 katına çıkıyordur.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Muhtemelen çok daha yüksek bir rakama çıkıyordur ve bunun getirdiği bir etki olabilir orada. Kaldı ki bugünün rakamı de değil bunlar, birkaç yıl öncesinin rakamı. Ama bu çalışmalarımızı revize ettiğimizde bu eleştirileri elbette dikkate alarak gereğini yapmak durumundayız diye düşünüyorum. Bunları belki işte bu eleştiriler vesilesiyle tekrar tartışıyoruz, ele alıyoruz. Burada herhangi bir kasıt aramamak gerekir ki öyle bir kastın akli, mantıki bir zemini de olamaz diye özellikle ifade etmek istiyorum.
"Makro ihtiyati tedbirler yeter mi tasarruflar için?" diye bir sorunuz vardı Erhan Bey. Elbette yetmez makro ihtiyati tedbirler daha geçici etkileri olan tedbirlerdir. Esas itibarıyla tasarrufları artırmak için daha yapısal dönüşümlerin gerçekleşmesi gerekir.
Buradaki tabloyu da nasıl gördüğümü kısaca paylaşmak isterim, İbrahim Bey de aslında onu biraz vurguladı: Ya, bir genel kamu tasarrufuyla özel tasarruf arasında da bir ilişki var, bunlar birbirinden çok kopuk şeyler değil. 90'lı yıllardan bugüne geldiğimizde kamu tasarruflarının arttığını görüyoruz, kamunun işte mali disiplinle birlikte kendisine tabiri caizse bir çekidüzen verdiğini, daha iyi, fazla tasarruf yaptığını görüyoruz ve aynı süreçte özel tasarruflarda da ciddi bir düşüş söz konusu. Ama bu 2012'lerde, 2013'lerde belli bir dip yapmış gibi görünüyor ve giderek artık bir yükselme trendine girdiğini görüyoruz. Nitekim geçen yıl yüzde 15'leri bulduk, bu sene 15,6'ydı yanlış hatırlamıyorsam tahminimiz, giderek dönem sonuna doğru yüzde 18'e yakın mertebelere doğru yükseleceğini tahmin ediyoruz.
Burada tabii, asıl meselemiz şu: Yeni bir dünya konjonktürüne giriyoruz. Bu konjonktür gelişmekte olan ülkeler için çok cazip bir konjonktür değil açıkçası. Dünyada likiditenin daraldığı, fon maliyetlerinin arttığı bir döneme giriyoruz. Bu dönemde iki stratejiyle buna karşılık vermek durumundayız. Birinci stratejimiz; ihtiyacımızı azaltmak, cari açığımızı düşürmek ve dünyadan daha az tasarruf kullanır hâle gelmek. Nitekim bunu yapıyoruz, son üç dört yıla baktığımız zaman cari açık seviyesinin yüzde 10'lardan işte yüzde 4,5'lara kadar düştüğünü görüyoruz. Tabii, burada petrol, emtia fiyatlarının da etkisi var ama sadece onunla da izah edemeyiz bunu. Makro ihtiyati tedbirlerimiz var ve giderek yapısal reformlarımızın burada daha fazla etkisini göreceğiz orta vadede. Dolayısıyla cari açığı daha fazla kontrol edip iç tasarruflarımızı daha çok artırmak durumundayız. Burada yatırım tasarruf açığından bahsedebiliriz. Asıl düşük olan seviye tasarruflar tabii yatırımlar değil. Yatırımların daha da belki yüksek olması lazım ama asıl çözmemiz gereken mesele tasarrufları artırmak ve orada da asıl üzerinde durmamız gereken özel tasarruflar. Kamuda da tasarrufu marjinal düzeyde artırabiliriz, bunu da yapalım, yapmamızda da elbette fayda var ama asıl mesele özel tasarrufları artırmak.
BAŞKAN - Hane halkında durum nasıl?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Bu çerçevede de işte, sermaye piyasalarından bahsedildi, kurumsal yatırımların artmasından bahsedildi. Bireysel emeklilik sisteminin otomatik hâle getirilmesi gibi mekanizmalar, diğer taraftan, katılım bankacılığı gibi mekanizmaların geliştirilmesi, yeni finansal enstrümanlar, mevcut finansal sistemimizin derinleşmesi, bu çeyiz hesabından işte, diğer enstrümanlarımıza kadar birçok unsurla, bu sigortacılık sisteminin geliştirilmesi bütün bunlarla birlikte daha yüksek bir özel sektör tasarrufunu hedefliyoruz. Bunu da tabii, daha üretken alanlara yönlendirmek durumundayız.
İşsizlikle ilgili konu... Yani işsizlik tanımı bizim tanımımız değil biliyorsunuz, dünyanın tanımı.
ERHAN USTA (Samsun) - Yok, tanımı beğenmediğim için değil.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Ama sizin dediğiniz gibi yaparsak dünyayla mukayese ederken dünyanın da tanımını değiştirmek durumundayız.
ERHAN USTA (Samsun) - Sadece analiz için Sayın Bakanım. Ben o şeyleri geriye doğru bulamadım.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Analiz için değişik şeyler yapılabilir ama aynı mukayeseyi bu sefer dünyayla da mukayese ederken, başka ülkelerle mukayese ederken bu sefer o tanımdan hareket etmek gerekir ama elbette o rakamları da analiz için dediğiniz gibi üretiyoruz, analiz için elbette hepsine bakılabilir.
Suriyelilerle ilgili meseleler, yani bu konularda da etkileri konusunda çok kapsamlı bir çalışma... Şöyle: Bölgesel konularda bir çalışma yaptırdım ben doğrusu, kalkınma ajanslarımızla bir çalışma yaptık. Onların birtakım bölgesel kalkınmaya etkilerini ölçmeye dönük bir çalışmaydı. Orada olumlu yönde birtakım tespitler oldu doğrusu. Ulusal düzeydeki etkilerine ilişkin çok kapsamlı bir çalışma şu anda yok doğrusu. Belki onu da yapmakta fayda var.
Sayın Çam'ın sorularına gelecek olursak; GAP'a ne kadar kaynak kullandık İşsizlik Fonu'ndan?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - İşsizlik Fonu'ndan GAP'a ne kadar...
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Kullanmıyoruz. Geçmişte ne kadar kullandık? Neyse, yazılı olarak şey yapalım. Arkadaşlarımız yanlış bir şey söylemesinler. Belli bir dönemde, belli oranda hatırlıyor musunuz bilmiyorum...
ERHAN USTA (Samsun) - 8 milyar civarında diye hatırlıyorum.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - O civarda bir rakam kullanıldı. Ondan sonra kanuni düzenlemeydi, bu geçici bir düzenlemeydi bitti. Artık ne GAP için ne DAP ne KOP hiçbiri için böyle bir şey söz konusu değil. Şu anda tamamen millî bütçemizden aktardığımız kaynaklarla ve değişik, normal bütçe kalemlerinden bu kaynakları gerçekleştiriyoruz yani şu an için böyle bir kullanım söz konusu değil. Şuradan hareket...
ERHAN USTA (Samsun) - Nemalandırma gerekiyordu kanunen, o yapılamıyor şu anda.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Evet, o tartışmalar... İkincil bir düzenleme ihtiyacı var.
Burada şunu söylemek isterim ama: Yani o dönemde GAP'a yaptığımız yatırımlarla istihdama, büyümeye ciddi bir katkı sağlandı ve bunun da ben çalışan kesimler için çok anlamlı olduğuna inanıyorum. Sonuçta, biz, insanlar işsiz kalsın da ücret alsınlar alternatifinden daha ziyade, onlara iş bulma yollarını, yöntemlerini sonuna kadar zorlamalıyız diye düşünüyorum. Yani daha fazla insanımız çalışsın, daha az insan İşsizlik Sigortası'na...
MUSA ÇAM (İzmir) - Ama usulüne uygun bir şekilde yapılsın. TÜİK de bunu kayıt altına alırken dikkatli olmalı.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Usulüne uygun olsun, elbette yani. Diğeri de sonuçta Meclisimizin kanuni bir düzenlemesi ama aslolan insanlarımızın daha fazla çalışır hâle gelmesi.
"KOP'la ilgili ne oldu?" diye sordunuz. Beş yıllık kuruldu, onu uzatacağız Bakanlar Kurulumuza karara gönderdik; hepsini tabii. GAP, DAP, KOP, DOKAP hepsini beş yıl daha uzatacak şekilde Bakanlar Kurulumuza teklifimizi Bakanlık olarak gönderdik. Bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum. Yani burada bu süreler uzatılacaktır. Dediğiniz gibi, eylem planlarımızın uygulanması lazım.
MUSA ÇAM (İzmir) - Kadrolarını niye açmıyorsunuz? Dışarıdan hizmet alıyorlar.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Kadroları Maliye Bakanlığımızla, Devlet Personelle birlikte zaman içinde uygun sayılara yükseltiriz inşallah.
Sayın Cevheri, "Urfa 6'ncı bölgede kalmalı." dedi teşvikle ilgili. Şunu söyleyeyim: Teşvik sistemiyle ilgili epey fikirler geldi. Tabii, burada geçmişe nazaran çok daha gelişmiş bir teşvik sistemi kurmuş durumdayız. Ancak burada her zaman belli konular gündeme gelebilir, tartışılabilir fakat şu an ulaştığımız nokta aslında hiç kötü bir nokta değil; sektörel, bölgesel birçok boyutu içeren, stratejik projeleri içeren, "5'inci bölge" dediğimiz öncelikli sektörleri kavrayan çok kapsamlı bir teşvik sistemimiz var. Bunu daha da geliştirmeye dönük politikalarımız olacaktır ama Urfa her zaman öncelikli, bir cazibe odağı illerimizden biri ve orada nüfus artışını, dediğiniz gibi sosyal boyutu, sınır bölgesinde yaşanan problemleri de biliyoruz. Dolayısıyla Urfa'yla ilgili bir sorun olacağını ben zannetmiyorum.
Bölge turizminin sorunlarıyla ilgili husus dile getirildi. Burada gerçekten doğuda, güneydoğuda özellikle terörden en fazla etkilenen hususlardan biri turizm oldu. Sanayi nispeten daha az etkileniyor, turizm ama çok daha yüksek oranda bu hadiselerden etkileniyor. Burada genel anlamda turizmde de tabii, bazı sıkıntılar söz konusu. Bu konularla ilgili, turizmle ilgili belli kararlar aldık. Ekonomi Koordinasyon Kurulunda konuşuldu. Başbakanımızın ilan ettiği bazı hususlar var. Yani belli teşvik edici mekanizmalar düşünülüyor ama bölgeye özel ne yapılabilir, onu da tabii...
BAŞKAN - Karşılıksız çek boyutları çok yükseldi. Bunlarla ilgili falan mutlaka bir düzenleme gerekiyor Sayın Bakanım.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Şimdi, bu turizm konusuyla ilgili tabii, tartışmaya devam ediyoruz doğrusu.
Bu şeker konusu Sayın Durmaz'ın sorduğu... Şekerle ilgili tabii, Kalkınma Bakanlığı olarak bizim de çalışmalarımız, belli çalışmalarımız var. Burada, şeker bir taraftan rantabl, dediğiniz gibi, tesislerin çalışması gerekiyor, diğer taraftan da böyle olmayan işte, yılın sadece birkaç günü çalışan -biliyorsunuz- işletmeler de söz konusu. Burada bir düzenlemeye gidilmesi sayının azaltılıp daha rantabl hâle getirilmesi elbette bizim de arzumuz.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Ağrı Şeker ile Turhal Şeker'in değerlendirilmesi lazım.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - ...
"Tokat 6'ncı bölge olacak mı?" İşte, SEGE'yi yenilediğimizde rakamlar bunu söyleyecek. Ama şunu ifade edeyim: Yani aslında bir ilin normalde 1'inci bölge olmayı istemesi lazım. Yani göstergelerimiz o kadar iyileşsin ki biz 1'inci bölge olalım, daha üst seviyelere özel bir muameleye ihtiyaç duymayacak hâle gelmek esas olmalı diye düşünüyorum. Keşke bütün illerimiz o seviyeye ulaşsa. Ama Tokat'a da dediğiniz gibi -sayın vekillerimiz de dile getirdi- elimizden gelen tüm desteği veriyoruz, üniversitemiz hızla gelişiyor. Birtakım ovalarla ilgili, toplulaştırmayla ilgili belli çalışmalar yapıldı ama anladığım kadarıyla bazı eksik noktalar da var, onları da not ettik, yeri geldiğinde onlarla da elbette ilgileniriz. Tokat'ın da çok daha iyi bir noktaya gitmesi için bütün illerimizle birlikte gayret sarf etmeye devam edeceğiz.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Çok kan kaybettik, çok.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Elâzığ'la ilgili Uluova Projesi gündeme getirildi. Bu konuda Devlet Su İşlerimiz çalışmalar yapıyor, değişik alternatifler var şu anda, o alternatiflerle ilgili teknik çalışmalar yürütüyor. Yani şöyle veya böyle bu çalışmalar sonuçlanacak ve alternatiflerden birini seçip yolumuza devam edeceğiz inşallah. O bölgelerimizi daha sulak hâle, sulu tarımın yapılacağı bir hâle getireceğiz inşallah. Burada Devlet Su İşlerinin o alternatifler içinden en uygun olanını tespit etmesi önemli.
Sayın Kuşoğlu'nun soruları vardı. Bu KÖİ'yle ilgili, Hazineyle bir farklılıktan bahsettiler. Ben, şimdi, tam Hazinenin ne dediğine hâkim olmadığım için...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Hazinenin birkaç rakamı vardı, onu da Sayın Müsteşarımla konuştum. 11,4'lük bir rakam var ya da 2'lik, 8'lik bir rakam var, bir de 47'lik galiba bir rakam var; sözleşme imzalananlar veya sözleşmeye bağlananlar.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Biz 2015 fiyatlarıyla veriyoruz, belki oradan bir farklılık da doğmuş olabilir. Yani 2015'e çekiyoruz ama bir bilgi verelim inşallah.
Bu Sayın Tamaylıgil'in emniyet... Tam anlayamadım doğrusu, ben takip edemedim.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Emniyet Genel Müdürlüğünün kişisel veri tabanıyla ilgili vatandaşlarımızın bilgilerinin alındığına dair, çalındığına dair...
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Bazı iddialar var anladığım kadarıyla, henüz araştırılan, daha tam doğrulanmamış bilgiler. Ama bu konuda en önemli düzenlemelerimizden biri bu kişisel verilerin korunmasına ilişkin düzenleme. Aslında onu yaptığımız zaman hepimizin kişisel verileri daha fazla güvence altında olacak inşallah. Daha kurumsal bir zemin içinde bütün bu hususlar daha yakından
Takip edilmiş olacak, aslında geldi Meclisimize, görüşüldü zannediyorum Adalet Komisyonunda, orada istatistikle ilgili de bazı hususlar dile getirilmişti. O hususlarda da Adalet Bakanlığımızla gerekli teknik konuşmalar yapıldı, resmî istatistikler konusunda gerekli düzenlemeler de yapılacak inşallah...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayıştay raporları vardı Sayın Bakanım.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Tamam, onlara geleceğim.
Burada Birol Bey'in emekliliğiyle ilgili bazı hani bu son dönemde söyledikleriyle hiçbir ilgisi yok. O konuşmalarından önce kendisi benim de yıllarca çalıştığım bir ağabeyimizdi...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, o geleceğiniz nokta için ne kadar süreye ihtiyacınız var, "oraya geleceğiz" dediniz...
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Toparlamaya çalışalım, on dakika daha...
BAŞKAN - Yok, bir iki konuyla ilgili Sayın Bakanımızın cevaplarına on dakika...
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) - On beş dakikada bir cevap vermediniz.
BAŞKAN - Ben vermeyeceğim, peki, yoğun istek üzerine on beş dakika verdim Sayın Bakanım, buyurun.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Şimdi, Birol Bey, çok değerli bir bürokrat gerçekten ben de bu vesileyle bütün emekleri için teşekkür ediyorum, ülkemize çok önemli katkılarda bulunmuş bir bürokrat arkadaşımız. Kendi kararı tamamen yani emekli olma kararı, emeklilik hayatının da aynı şekilde mutlu ve verimli bir şekilde geçmesini diliyorum. Hiçbir şekilde siyasi olarak bir karar verilmiş değil. "Daha uzun yıllar çalışsa, görev yapsa fena mı olurdu?" Elbette daha iyi olabilirdi ama kendisinin aldığı bir karar, ben sadece bütün hizmetleri için teşekkür ediyorum kendisine.
Bu yaşlı ve genç bağımlılığı meselesini gündeme getirdiniz. Yaşlılık konusu bence bizim artık giderek daha çok tartışmamız gereken bir konu. Şu anda nüfusumuzun yüzde 7'si yanlış hatırlamıyorsam, 65 yaş üstü. 2023'te bu yüzde 10'ları bulacak. Yüzde 10'u geçtiğiniz zaman artık yaşlı bir nüfus kabul ediliyorsunuz, dünyada da böyle bir eşik var. Yani burada özellikle ortanca yaşın yüksek olduğu illerden başlayarak belki yeni birtakım modeller geliştirmeliyiz. Daha üretken bir yaşlılık nasıl olur yani daha fazla sosyoekonomik hayata katılmanın sağlandığı, daha üretken bir yaşlılığı da belki hep birlikte ekonomik açıdan da, kalkınma açısından da tartışmamız lazım.
Bu Et ve Süt Kurumuyla ilgili hususları dile getirdiniz. Çok hızlı bir artış oldu ette ve buna karşı Gıda ve Tarım Bakanlığımız bazı tedbirler geliştirdi. Burada bir gıda komitemiz var, onun da etkisi var doğrusu. Hep birlikte orada toplandık, belli tartışmalar yapıldı. Bu çerçevede bir denge kurmaya çalışıyoruz esas itibarıyla. Bir tarafta tüketiciler var 78 milyon, onların hakkı hukuku var ve dar gelirliler başta olmak üzere eti bir şekilde alabilmeli insanımız. Ha, diğer taraftan da hayvancılık var, üreticiler var.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Ama burada esas sorun hayvancılık sorunu.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Dediğiniz gibi orada da arz artışını sağlamamız gerekiyor. Yani bu ikisi arasında olabildiğince bir denge oluşturmaya çalışıyoruz. Burada da maliyetlere bakıyoruz doğrusu yani bu maliyetlere bakıyoruz ve aracılık maliyetlerini olabildiğince düşürücü tedbirlere öncelik veriyoruz.
Trabzon'la ilgili husus... Trabzon aslında tabii ki cazibe merkezi, illerimizden bir tanesi. Bölgesel açıdan baktığımız zaman Doğu Karadeniz'de çok önemli bir merkez. Burada zaten DOKAP dediğimiz projenin özünü de turizm oluşturuyor. Yani Trabzon'un da içinde olduğu Doğu Karadeniz'i boydan boya kesen daha entegre diyelim, bir koridor içinde turizm imkânlarını geliştiriyoruz. Son dönemlerde de ciddi anlamda turizmin attığını görüyoruz Trabzon başta olmak üzere. Körfez bölgesi başta olmak üzere ciddi anlamda bir turist çekiyor bölge ve buraya gelen turist ortalamadan iki üç kat daha fazla para harcayan turist. Bir de o yönü var doğrusu, daha nitelikli bir turizmi, katma değeri daha yüksek bir turizmi Doğu Karadeniz'de geliştiriyoruz.
Bu yeşil yol kuşağı boyunca da bir yeni ekonomi oluşturma, turizm ekonomisi oluşturma çabalarımız devam edecek. Buna yönelik yeni bazı programlar hazırlıyoruz. Kalkınma ajanslarımız ve bölge idarelerimiz birlikte bazı programlar gerçekleştirecekler. Burada az önce söylediğim gibi yerel mimariye dikkat ederek, yerel malzemeye dikkat ederek, çevreye dikkat ederek, sürdürülebilirliğe dikkat ederek bu turizmi geliştirmeye devam edeceğiz.
Tokat'la ilgili hususlara bir miktar değindim. Onlar yatırım programında geldiği zaman kurumlarımızdan ele alacağımız konular.
Sayın Çaturoğlu, kalkınmanın boyutlarını sormuştu. Ona da cevap vermiş oldum herhâlde, ilk değerlendirmemde.
Sayın Durmaz, Süreyya Bey Barajı'ndan sonra Zile Ovası'yla ilgili hususları dile getirdi. DSİ tarafından henüz yatırım programına teklif edilecek olgunluğa getirilmemiş ama bu iç çalışmalarını bitirdikten sonra bu konuyu DSİ'yle birlikte değerlendireceğiz. TÜİK'le ilgili cevap vermiş oldum diye düşünüyorum.
Bunun dışında konuşmalarda dile getirilen hususları da kısa kısa cevap vermeye çalışayım.
Bu Suriyelilerin istatistiklere dâhil edilip edilmemesi meselesi. Bizim istatistiklerimizde ikamet izin belgesi olanlar esas alınıyor. Suriye'den gelen nüfusunsa bir kısmı bu ikamet izin belgesine sahip ama geniş bir çoğunluk geçici koruma statüsüne sahip. Dolayısıyla, istatistiklerde Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemimizde bunlar dikkate alınmıyorlar şu anki uygulamamız bu şekilde.
GAP'la ilgili sulamalara öncelik vermiyorsunuz gibi bir eleştiri gelmişti. Gerçi, milletvekili arkadaşlarımız şu anda yoklar ama kayıtlara geçmesi bakımından... 1994-2002 döneminde GAP'a yapılan toplam yatırımlar içinde sulamanın payı yüzde 13'ken 2003-2015 döneminde bu pay yüzde 24'e kadar yükselmiş durumda. Yani, son yıllarda sulamaya daha fazla ağırlık veriyoruz. Bunun etkilerini de sahada görüyoruz. Yalnız, şunu da söylemek zorundayım: Şu anda en büyük projemiz, Atatürk Barajı'ndan sonra, Silvan Barajı Diyarbakır'da, 235 bin hektar yani 2 milyon 350 bin dönüm araziyi sulayacak, Diyarbakır'ın ekonomisini dönüştürecek bir proje. Ama, buraya sürekli bir şekilde terör saldırıları oluyor. Bu bir sulama projesi, orada çiftçilerimizin gelirini artıracak, yoksulluğu azaltacak, gençlerimize en az 200 bin insana doğrudan ve dolaylı istihdam sağlayacak bir proje. Fakat, sürekli bir şekilde terör saldırılarına uğruyor ve bu saldırılara rağmen biz bu projemizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bunu da bilgi olarak sunmak isterim.
Diğer taraftan, bu Sayıştay raporlarıyla ilgili konuda da birkaç şey söyleyeyim müsaade ederseniz.
SODES'le ilgili konumuz var. SODES'le ilgili konuda sorunun çözümü için usul ve esaslarımıza 14'üncü madde eklenmiş durumda. Bu düzenlemeyle valiliklerin ortak bir muhasebe sistemi içinde gerekli kayıtları tutması öngörülüyor. Bu düzenleme henüz yürürlüğe girmedi, yürürlüğe girmesiyle birlikte Sayıştayın bu eleştirisini karşılamış olacağız diye düşünüyoruz.
GAP İdaresi'nin Ankara'daki ofisi kapatılmış durumda. Yani bu, bir süre, bir geçiş süreci düzenlemesi diyelim. Buradaydı, biliyorsunuz, GAP İdaresi, Urfa'ya taşınınca bir süre burada belli bir eleman sayısı tutuldu ama şu anda kapatılmış durumda.
Diğer taraftan, bu protokolle GAP idaresinin bazı kurumlara kaynak aktarması. Burada Türkiye Kalkınma Vakfı -TKV- geçmişten gelen bir uygulama. Bu konuda vakıftan ihalesiz hizmet alımı yapıyordu GAP İdaresi. Bizden önceki dönemlerde başlamış bir uzun yıllara dayalı bir uygulama aslında. Bu Sayıştayın da yaptığı değerlendirmeleri dikkate alarak 2014 yılı sonunda 4734 sayıl Kanun'a göre açık ihale usulü sistemine geçilmiş durumda, şu anda artık o sistemi kullanıyoruz.
Burada bunun yine GAP'ın yaptığı bazı harcamaların gösterimine ilişkin Sayıştaşyın itirazları vardı. Yani yatırım niteliğinde olmayan bazı harcamalar yatırım programında gösteriliyor şeklinde. Onu da bu sene düzelteceğiz, bütçemizde cari harcamalar kısmına almış olacağız.
Bunun dışında da aslında çok detaylı bir not var, isterseniz onu arz edelim, neler yapıldı? Onları sizlere sunabiliriz yani elimizden geldiğince bu eleştirileri karşılamaya çalışıyoruz ama böyle bazı hususlarda da tabii kurumsal olarak belli bir zaman alan çalışmalar söz konusu.
Bunların dışında...
MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) - Bizim hastane var Sayın Bakanım.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Sivas'ın hastaneleri var diyorsunuz.
Sağlık alanında niye bu kadar yatırım yapıyoruz? Aslında, Mehmet Bey gitti ama bir taraftan tabii, halkımızın daha konforlu bir şekilde, nitelikli bir şekilde hizmet alması için bu altyapıyı geliştiriyoruz. Diğer taraftan da az önce da arz etmeye çalıştığım gibi, sağlık turizmiyle aslında Türkiye'ye çok önemli bir döviz kazandırıcı faaliyetin altyapısını oluşturuyoruz. Bu nitelikli altyapılar zaman içinde aslında Türkiye'ye önemli döviz girdisi de sağlayacak alanlar. Komşu ülkeleri, bölgemizi düşündüğünüz zaman iyi yetişmiş bir insan gücüyle, iyi altyapılarla, nitelikli bir hizmetle aslında bu sağlığa yaptığımız yatırımların ekonomik karşılığını önümüzdeki yıllarda daha fazla alacağımıza inanıyoruz, sağlık turizmini bu anlamda teşvik ediyoruz.
Bir taraftan da, tabii, nitelik artınca herkes talep ediyor. Burada toplumsal bir talep söz konusu. Bir süre sonra bu artık bir standarda dönüşüyor. Doğrusu, işin fizibilitesinden tek tek noktasal projelerden ziyade, bütün ülke sathında belli bir standardı oluşturmak durumundasınız. Bu, tabii, belli bir maliyet ama bir taraftan da en önemli hizmetlerden bir tanesi.
Biz insanların mutluluğunu ölçüyoruz TÜİK olarak, orada da şunu görüyoruz doğrusu: İnsanların mutluluğunu belirleyen iki faktörden biri sağlık, diğeri de aile. Yani, bu iki faktör mutluluğu en fazla belirleyen faktörler. Dolayısıyla, sağlığa yaptığımız bütün bu yatırımlar insanımızın mutluğu adına da son derece önemli diye düşünüyorum.
BAŞKAN - Kalanına yazılı da verebiliriz Sayın Bakanım yani.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Kalanları, artık, gecenin bu saatinde, dediğiniz gibi, çok detaylı bazı hususlar var, onları da sayın vekillerimize...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Başbakanlık idaresinin binası vardı Sayın Bakanım.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Şu an bir rakam yok doğrusu elimde. Geçen sene söylediğimiz rakamdan çok büyük bir farklılaşma olmadığını tahmin ediyorum.