KOMİSYON KONUŞMASI

VEHBİ KOÇ (Trabzon) - Başkanım, değerli arkadaşlar; güzel bir çalışma dönemi geçirdik; tabii, dostluklar da gelişti, şakalaştık, güzel şeyler oldu, hatıralar oldu. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim Başkanım, siz başta olmak kaydıyla; güzel oldu.

Şimdi, ben de zaman zaman böyle hep düşündüm; ne yapabiliriz, bu kadar çalışmayı günün sonunda nasıl harmanlayacağız, nasıl yazıya dökeceğiz, o dökeceğimiz yazı bundan sonra balıkçılığımıza nasıl katkı sağlayacak diye. Hatırlarsınız, zaman zaman şunu da konuştuk: Avrupa Birliği mevzuatı bu konuda ne diyor? Yani raporu yazarken bizim bir şeyi rehber almamız gerekiyordu. Sahada aldığımız pek çok not var, ben bir kısmını burada not aldım, benim not almadığım ama var olan başka sorunlar illaki olmuştur. Tüm bunları, bölge bölge bu sorunları alt alta dizdiğimiz zaman, ortak olanları işaretlediğimizde, sonuçta her bölgeden birkaç yüz tane sorun aldıysak ortakları bir araya getirdiğimizde temel sorun olarak belki 10-15 tane sorun ortaya çıkacak, onlarla ilgili bir karar tabii ki uygulanacak.

Benim burada düşündüğüm olay şu: Biz eğer Avrupa Birliği mevzuatını burada rehber mevzuat yaparsak bizim sorunlarımızı onun içerisine nasıl yerleştirebiliriz? Çünkü bazı şeyler vardır ki coğrafyaya göre, insana göre, ülkenin gelenek göreneklerine göre veya mevsimine göre değişebilir konulardır, onları zaten o şekilde tarif ederiz. Sabit, hiç değişmeyecek konular da var bu iş devam ettiği sürece arkasında durmamız gereken. Mesela, tekne bunlardan bir tanesi, balıkçı teknesi tarifi. Avrupalılar bunu nasıl görmüşler, donanımını nasıl görmüşler, boylamalarını neye göre yapmışlar?

Liman önemli, burada biz "barınak" diyoruz ama aslında bunlar birer liman. Bu barınaklarda tip proje nasıl yapabiliriz? Çünkü pek çoğu sonradan projelendirilerek yapılmış; pek çok barınakta depolama yok, satış yok, çekek hizmeti yok yani balıkçının ihtiyacı olan, malı transfer edecek ya da yakaladığını dışarı verecek düzenek yok, atıkları var, onları şey yapacak şey yok. Hatta, bir not olarak kayıtlara girsin diye söylüyorum: Mesela, çok eski barınaklardan biri, seçim bölgem Trabzon'da yaptığım en son ziyarette gördüm, "Of Eskipazar Barınağı" diye bir barınak var, şu anda barınağın sadece taşları var, içeride hiçbir tekne falan yok. Küçük ölçekli bir barınaktı zaten, öylesine bir kapandı ki taşlar da tahmin ediyorum, herhâlde beş on sene sonra tamamen denizin altında, kumun altında kalır. Tabii, bölgenin talebi, bu barınağın yeniden yapılması çünkü o bölgenin insanı uzun yıllardır balıkçılıkla geçinen, bu işi bilen insanlar; böyle de bir talepleri oldu, o da denk geldi, Komisyon üyesi olduğumu görünce beni özellikle oraya getirdiler. Sosyal medya hesaplarımdan da paylaştım zaten barınağın son durumunu, belediye başkanımız ve ilçe başkanımız da bize eşlik etti, kooperatif başkanıyla beraber. "Tekneler nerede?" dedim, "Teknelerin bir kısmını Of'a gönderdik, bir kısmını Rize tarafına gönderdik, bir kısmını bahçeye çektik..." Yani orada var olan bir barınak şey oldu. Ne anlıyoruz buradan? Demek ki orada tip bir proje olmadığı için... Sağ olsun, devletimiz, daha önceki hükûmetler yapmışlar, vatandaşa bu mesleği yapması için katkı sağlamışlar ama projelerden uzak, iyi hesaplanmamış, rüzgârın yönü hesaplanmamış, akıntının yönü hesaplanmamış, bölgedeki var olan derelerin getireceği alüvyonların nerelerde nasıl yığınak yapacağı çok hesaba katılmadan yapılan şeyler. Yani bu tip proje konusu... Kalıcı olan şeylere özellikle vurgu yaptım, burada not almamın sebebi şu: Eskiler veya yeniler, bundan sonra yapılacak olanlar; bir barınak deyince biz ne anlayacağız? Tekne deyince ne anlayacağız? Biz buna -benim kendi mesleğim- gemi adamı diyoruz ama bir balıkçı... Bakın, bugün meslek okulları her türlü insanı yetiştiriyor, çıraklık eğitimi yaygın bir şekilde yapılıyor, meslek edindirme okulları diyoruz, meslek okullarının içerisinde balıkçılık bölümü var mı? Biz bu insanlara deniz kültürünü, balıkçılığı nasıl anlatacağız, belgelendirmeyi nasıl yapacağız? Dolayısıyla Avrupa Birliği mevzuatı bize bu anlamda rehber olacak yani bizim gördüklerimiz ile onların hazırladıkları mevzuat nerelerde ne kadar örtüşüyor, onlar neyi görmemişler, biz neyi görmüşüz veya bizim görmeyip onların gördüğü neler var; bunları yan yana getirmek önemli.

Gemi adamları sorununu zaten biliyorsunuz. Burada da çalışsa, Avrupa'da da çalışsa, dünyanın başka bir yerinde de çalışsa sonuçta çalışan bir emekçi. Ne şekilde çalışıyorlar, nasıl mutlu oluyorlar, işlerini nasıl yapıyorlar? Bunların sigorta mevzuları var, belgelendirilme konuları var, ilk yardım eğitiminden tutun da can ve mal eğitimi kurslarına kadar, acaba eğitimli midirler, değil midirler? Bir vesileyle de burada size şey yapmak isterim, bir meslektaşım geçen hafta -kılavuz kaptandı- gemiye çıkarken düştü, vefat etti. Sayın Başkanım, kıymetli arkadaşlar; başımız sağ olsun, Allah rahmet eylesin kaptan kardeşimize. Tabii, bu tip olaylar meslek grupları içerisinde incelendiğinde hemen şunu gördük: Bir insan denize düşebilir yani bottaki bir insan da düşebilir, bir gemi adamı da düşebilir ama ona müdahale etmek lazım değil mi? Tabii, buna kim müdahale edecek? Öncelikle o kıyafetin bulundurulması lazım, sonra da o ekibin içerisinde birisinin de birazcık dalgıçlıktan anlaması lazım.Şimdi, büyük bir "case". Ben bunu Bakanlıkla da görüşeceğim. Bu bir balıkçı teknesi için de geçerli olan bir şeydir, denize düşebilirler, dalgıçlık kabiliyetleri var mı, o kıyafetleri bulunduruyorlar mı? Yani sonuçta birisi balığı avlıyor orada, tayfa, tayfa da ne tayfası, ne, hangi eğitimi almış, yeterliliği nedir? Biz bunu fırtınaya, dalgaların arasına salıyoruz, zaman zaman tatsız haberler de alıyoruz yani bunların da anlaşılabilir bir şekilde eğitimlerinin verilmesi, gemide bulunması gereken... Biz buna denizcilik tabiriyle "yüke ve yola elverişlilik" deriz. Bir geminin denize elverişli olmasında statik ve mukavemet açısından bakarız, yola elverişli olması da, işte, onun kumanyasından, kılık kıyafetinden kullanacağı malzemelerin yeterli olup olmadığına bakarız. Dolayısıyla bu da bir gemidir, küçüklüğüne bakmayın, gemi küçük olabilir, balıkçı teknesi olarak biz tarif ediyoruz ama zor havalarda, fırtınalı havalarda akıntının, rüzgârın etkili olduğu bir sahada dolaşıyor; onun da bir deniz vasıtası olarak görüp donatılması lazım. Bakımı, tutumu...

Biliyorsunuz -belki çok hızlı konuşuyorum ama- sahada pek fazla karşı gelmedim, işte, "Bizi her yıl niye denetliyorlar?" diyorlar. Oysa ticari faaliyet gösteren her tekne her yıl bir şekilde denetlenir, işte, kızağa çekilir, altına bakılır, işte, mukavemeti var mı yok mu falan filan, üzerindeki sabit donanımlar eksik mi değil mi diye. Onlara o ağır geliyor ama o arkadaşların yaklaşımı da şey. Biz ona bakarız, Avrupa Birliği bu işe nasıl cevaz vermiş, senede bir mi yapmış, iki senede bir mi yapmış veya bu "survey"ler -biz bunlara "survey" diyoruz- neleri içeriyor, içeriğinde neler vardır, bunlara bakmak lazım. Dolayısıyla işin bu tarafını da yine mevzuatla mukayese etmemiz lazım, işte, atık verme, balık tahliyesi, bunlar balık yemi yağ ve yem ve yağ üreten fabrikalar; bunlar da başlı başına bu işin bir parçası. Bunlarla ilgili kendi bölgemde çok olaylar oldu, Nazım ağabey de bilir, bizim bölgesel haberlere konu olur bunlar. Özellikle bu üretim zamanları, teknolojinin de eski olduğu dönemler bizim kasabayı, Çarşıbaşı'nı koku sarardı, felaket bir koku, 10 kilometreden kokuyu alırdınız, insanlar hareket edemezlerdi. Toplum baskısı veya ne bileyim, kamuoyunun, STK'lerin baskısıyla teknolojik yenilemeler kısmen yapıldı, biz de ziyarete gittik, çok koku alamadık, o da bende kalsın niye alamadıysak çünkü üretime ara verilmişti.

Şimdi, hayatın gerçekleri, bazen güleceğiz bazen ağlayacağız ama bizim vazifemiz Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak toplumun yararına, faydasına olabilecek en güzel şeyleri olabileceği şekilde yerine getirme, imkânı bulabildiğimiz şekilde onun bir orta yolunu bulup toplumun işte huzurunu da kaçırmadan, onların da besin ihtiyacını karşılama noktasında şey yapmaktır. Dolayısıyla bunlar da işin parçası, bunu da konuşmak lazım.

Şimdi, çok az konuştuğumuz bir konu var ama ben burada dile getireceğim çünkü sonuçta iş rapora doğru gidiyor, kayıt dışılık meselesi, bu meseledeki kayıt dışılık nedir? Şimdi, hepimiz arkadaşız, gezdik, dolaştık, şey yaptık, esnafla konuştuk hani böyle diyoruz ya: "Türkiye'de balık yenmiyor." Balık yeniyor, yeniyor da kayıtlara girmeyince yenmemiş gibi gözüküyor, yeniyor tabii yani.

Şimdi, burada balıkçı balığını bire bir fatura karşılığı perakendeciye vermiyor veya komisyoncuya vermiyor, komisyoncu da fatura girdisi olmadığı için fatura çıkışı yapamıyor yani özetle şöyle yapalım, anlaşalım bu konuda, POS'tan geçenler kayıtlı, nakitler kayıtsız; aşağı yukarı böyle bir şey. Peki, bunun oranı nedir? Tabii, oranını bilmiyorum ama yine tahminlerimiz üzerinden söylüyoruz, yarı yarıya bir kayıt dışılık var yani biz şunu diyebiliriz balıkçımıza: "Kardeşim, sen vergiden muafsın, gelir vergisinden de muafsın ama faturanı kes, biz de bilelim yani ne kadar ne avlanıyor, ne kadar tüketiliyor." Bu ve benzeri şeyler önerilebilir.

Evet, şimdi, gelelim bu limana... Ben başından beri söyledim, bu iş limanda başlar, limanda biter. Limanın sahibi kim? Şimdi, limanın sahibi yok. Bu çocuğun biyolojik babası... Bir meslektaşım arıyor deniz ticaret odasından, neyse sonra şey yaparız. Evet, bunun biyolojik babası Ulaştırma Bakanlığı, üvey babası Tarım Bakanlığı; hayır hasenatla ayakta durmaya çalışıyor.

Şimdi, "Tip proje" derken bunu söyledim yani biz balıkçı barınaklarını çok amaçlı kullanabilir miyiz? Ki sahada biliyorsunuz, şeyde de gelmişti, ya Mersin'de gelmişti çünkü Taşucu Limanı'nda faaliyet gösteren, oradaki nükleer santralin işlerini yapan deniz vasıtalarının barınması işi noktasına gelmişti. İşte, açık gemilerde platformlar var, şimdi çoğu yerde belki olacak, Türkiye'nin sahillerinde yüzlerce kule de görebiliriz -Allah nasip eder, olur, o imkân da olacak- bunların ikmal gemilerinin gidip geleceği yerler olacaktır. Dolayısıyla kooperatifin emrine verilmiş bir barınakta bu hizmetleri almanın şartlarını biliyorsunuz, sahada açık açık bir pazarlıkla oluyor, işte müşteri gibi görüyorlar yani kendi üyelerinin dışında barınaktan hizmet alacak herkesi müşteri gibi görüyorlar. Oysa bu barınakları yapan bu devlettir, bu milletin parasıyla, imkânlarıyla yapılmıştır. Her ne kadar bir kooperatife "Al, burayı kullan." denmiş olsa bile "Tapusunu al." anlamına gelmez.

Bunların tip projelerle yönetilmesi ve yönetme sorumluluğunun, oradaki ticari faaliyetlerin kimin emrinde, kontrolünde olması lazım? Bakın, arkadaşlar, biz bu soruyu eğer burada cevaplayamazsak bu işi düzeltemeyiz. Bu işin sahibinin olması... Geçen hafta Sayın Ulaştırma Bakanımızla bölgede beraberdik, ben bu konuyu dile getirdim. Öncesinde de aslında her iki Bakanlığın arasında bu konuşmalar sürekli oldu. Marinaları çoğunuz bilirsiniz, marinaların içerisinde pontonlar vardır. Niye ponton yaparlar? Daha fazla tekne yanaşsın diye. Ama bizim gördüğümüz balıkçı barınaklarının içerisinde ben sadece bir yerde ponton gördüm, yanılmıyorsam Mersin'de bir yerde ponton gördüm. Şimdi, niye? Şimdi, ponton koyarlar ki daha fazla tekne yanaşsın diye. Bizim barınakların çoğunda o yok; işte, tekneleri kıçtankara bağlıyorlar, ortada kocaman alan boş. Dolayısıyla bir barınak illa balıkçıya hizmet verecek anlamına gelmez. Bunun adı artık "barınak" mı olsun yoksa buna başka özel bir isim tanımlayıp bundan sonra bu şekilde mi kullanalım? Kullanacak kişileri de... Burayı belli, küçük bir ücret karşılığı balıkçı da kullanabilir, gelip gidebilir. İlla bunu bir kooperatifin emrine vermek... Ki ben mesela, bu tip STK'lerde, iş kollarında kooperatifçiliğe çok kıymet veren bir kişiyimdir, tarımın diğer alanlarında da aynı şekilde kendimi, şahsımı bağlayan görüşlerim vardır ama işin içerisine balıkçılık girdiği zaman, tamam, bir kooperatif de istifade edebilir ama bu, milletin malı, devletin malı yani bunu daha fazla amaçla nasıl kullanabiliriz?

Bunlar benim gördüğüm ana sorunlardı. Muhakkak başka, o cihazlar falan filan, orada ticari konular da var, ahlaki konular da var, bunlar çok alt başlıklar, bunlara girmek istemiyorum çünkü düzeltilmesi bir iki yazıyla, bir iki talimatla olabilecek şeylerdir; tabii, bunları raporda değerlendireceğiz. Fakat günün sonunda niye bütün bunları, ana konuları not aldım? Avrupa bu işe ne demiş yani olaya nasıl bakmış, onu görelim, "draft"ı görelim. Ona biz nasıl eklemeler yapabiliriz, orada olup da bizi hiç ilgilendirmeyen satırlar da olabilir, onları çıkararak böyle yani dünyayla entegre olmuş bir rapor çıkarabilirsek vazifemizi yapmış oluruz.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.