KOMİSYON KONUŞMASI

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarımızın değerli temsilcileri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2015 yılı bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye'nin kalkınma yolunda mesafe alabilmesi ve içine girdiği orta gelir tuzağını aşabilmesi açısından kilit önemde bir teşkilat olan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bu özelliğiyle ülkenin rotasını belirleyecek görünmektedir.

Özellikle yıllardır kişi başı 10 bin dolar millî gelir düzeyinde gidip gelmemiz ve son yıllarda ekonominin başta lüks inşaat olmak üzere dış ticarete konu olmayan sektörler üzerine bina edilmesinin getirdiği sıkıntılar sonrası ekonomi yönetiminden ardı ardına açıklamalar gelmiş, ülke ekonomisinin sanayi üretimine kayması, bilim ve teknoloji alanında ilerleme kaydedilmesi zorunluluğu sık duyulmaya başlanmıştır.

Tabii ki, on iki yıllık bir iktidarın ardından geç de olsa gelen bu tespit doğru olduğu gibi, zararın neresinden dönülürse kârdır. Ancak bu tespitin tamamlayıcısı olacak unsur icraatlardır yoksa süslü söylemler değildir. Ne yazık ki, bilim ve teknoloji ülkemiz için gerekli olduğu kadar hâlâ bazı zihinlere yabancıdır.

Bakınız, özgür ve bağımsız olma gerekliliğini bir kenara bıraktığımızda, ülkemizde bilime henüz yeterli ödenek dahi tahsis edilemediğini görmekteyiz. On binlerce akademisyen açığı bulunan tabela üniversiteleri, yetersiz fiziki olanaklar, köklü ama evrensel kriterlerden çok uzak üniversiteler, OECD ülkelerinden çok düşük eğitim harcamaları gibi uzayıp giden unsurlardan, bugün bütçesini görüştüğümüz ve özellikle AKP döneminde özerkliğini yitirip tamamen Hükûmete bağımlı hâle gelmiş olan TÜBİTAK ve Türkiye Bilimler Akademisine ayrılan ödeneklere kadar eldeki veriler çok şeyi anlatmaktadır. 472 milyar Türk lirası büyüklüğündeki 2015 bütçesinde TÜBİTAK ve Türkiye Bilimler Akademisi için ayrılan toplam tahsis edilen ödenek sadece 2,1 milyar TL. Bu tablodan, ihtiyaç duyulan bilim, teknoloji çıkar mı? Maalesef çıkmaz ve çıkmaz da.

Sanayi üretimine baktığımızda, durum pek farklı değil. Kendi ara malını üretememe, ithalata bağımlılık, düşük teknoloji ve sınırlı katma değer üretimi sanayimizin değişmeyen karakteristik özellikleri gibi durmaktadır. Yine, Türkiye'deki imalat sanayisinin üretim ve ihracat yapısına bakıldığında daha çok düşük teknolojili ve ortanın altı teknolojili ürünlerin ağırlıkta olduğu, ortanın üstü teknolojili ürünlerin payının yüksek olmadığı, yüksek teknolojili ürünlerin payının ise çok düşük seviyelerde olduğu görülmektedir.

Elbette bilim, sanayi ve teknoloji alanındaki bu tablo bir kader değil, yanlışların ve yetersiz politikaların doğal sonucudur. Bu durumu aşabilmenin ön koşulu ise şüphesiz mevcut tablonun farkındalığıdır. Burada ilk iş tabii ki Bakanlığa düşmektedir. Bakanlık tespiti ve teşhisi yapacaktır ki doğru tedaviyi yapabilsin.

Bu çerçevede, Bakanlık 2012 yılı Faaliyet Raporu'nda mevcut temel sorunları ortaya koymuştu. Ben de Bakanlığı geçen yıl burada, böylesine objektif ve gerçekçi tespitlere yer vermesi nedeniyle tebrik etmiş, AKP'nin bırakın özeleştiriyi, eleştiriye kapalı duruşuna rağmen çektiği doğru fotoğraf için ve daha da önemlisi bu fotoğrafa yalan yanlış, siyasi amaçlı rötuş yapmadığı için tebrik etmiştim. Ancak, aynı Bakanlık bakıyorum bu yıl, 2013 yılı Faaliyet Raporu'nda mevcut sorunlara ilişkin bu tespitleri rapordan çıkarmış yani tam olarak fotoğrafa siyasi bir rötuş yapmıştır. Sayıyorum:

Sanayi alanına ilişkin tüm temel unsurların -AR-GE, teşvik gibi- Bakanlık çatısı ve yetkisi altında yer almaması, sanayi teşvikleri noktasında Bakanlığın karar alıcı konumda olmaması, yetkilerin tek çatı altında toplanamamış olması, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alma sürecinde hâlen umulan düzeye gelinememiş olması, KOBİ'lerin ve özellikle aile işletmelerinin kurumsal gelişimlerinin yeterli düzeyde olmaması, üniversite-sanayi iş birliğinin istenen düzeye gelmiş olmaması, kamu-özel sektör iş birliğinin istenen düzeyde olmaması, ulusal düzeyde belirlenen ve sahiplenilen bilim ve teknoloji politikalarının geliştirilememiş olması...

Süre nedeniyle diğer tespitleri geçiyor ve şimdi soruyorum Sayın Bakana: Bu sorunlar ortadan kalktı mı bir yılda ki 2013 Raporu'ndan çıkarıldı? Kalktıysa nasıl ve ne yaptınız ki bu sorunlar çözüldü? Hepimiz biliyoruz ki tüm bu sorunlar aynen duruyor. O hâlde sayın Bakan bunları kaldırmanıza ne gerek var? Faaliyet raporu olsun, stratejik plan olsun 5018 sayılı Kanun'la getirilirken amaç tam da buydu. Doğru fotoğraf, doğru yol haritasıydı yoksa propaganda metinleri değil ki bunlar. Dolayısıyla bu davranışını Bakanlığa yakıştıramadığımı belirtiyor, bilim teknoloji ve sanayinin kesiştiği yere, AR-GE'ye gelmek istiyorum.

Günümüzde AR-GE'ye ayrılan payın artırılması, teknoloji üretimi ve bilgi ekonomisine geçişin ön koşullarından biri olarak kabul edilmektedir. Zira AR-GE harcamalarının artması, aynı zamanda bilginin, rekabetin, büyümenin ve istihdamın ülkenin politik öncelikleri içine girmesi anlamını taşımaktadır. Ne yazık ki çağımızın bu gerçeklerine rağmen ülkemizde henüz AR-GE'ye gereken önem verilmemektedir. Türkiye'de, AR-GE harcamalarının millî gelire oranı 2012 yılı itibarıyla binde 92'ye yükselmiş olmakla birlikte, aynı yılın Avrupa Birliği ortalaması olan yüzde 2,06 seviyesinin çok altında kalmıştır. Yine ülkemizde AR-GE personelinin toplam istihdam içerisindeki oranı binde 7 olup bu oran da Avrupa Birliği ortalaması olan yüzde 1,7 düzeyinin çok uzağındadır.

İzninizle reel ekonominin can damarı KOBİ'lerle ilgili değerlendirmemi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Büyüme gücüne ve isteğine sahip, yenilikçi, uluslararası alanda rekabetçi KOBİ'ler, bugün küresel ekonominin en önemli büyüme motorları olarak değerlendirilmektedir. Bugün Avrupa Birliği genelindeki işletmelerin yüzde 99'unu ve istihdamın yüzde 67'sini KOBİ'ler oluşturmaktadır. Paralel şekilde, ülkemizde KOBİ'ler, toplam girişimlerin yüzde 99,8'ini, istihdamın yüzde 75,8'ini, katma değerin yüzde 54,5'ini ve yatırımların yüzde 53,2'sini oluşturmaktadır. Bununla birlikte ülkemizde KOBİ'lerin pek çok sorunu bulunmaktadır. Ülkemizin kapsamlı, köklü ve uzun vadeli uygulanabilir bir KOBİ stratejisi bulunmamaktadır. KOBİ'lerin sermaye ve finansman sorunları ortadadır. Küreselleşmenin getirilerinden yararlanmak isteyen KOBİ'lerimizin dış pazardaki rekabetçi yapı nedeniyle maliyet avantajı elde edebilmek için AR-GE ve teknoloji yatırımlarına yönelmeleri gerekmekte ancak bu tür yatırımlar uzun vadeli ve güçlü finansman desteği istediğinden KOBİ'lerin büyük bir kısmının dünya pazarında rekabet edebilmesi çok zor gözükmektedir.

Yine, KOBİ'lerimizin üretim verimliliği benzer gelir düzeyindeki ülkelerden daha düşük görünürken, bir diğer sorun da ihracat ve yatırım konusunda yeterince aktif, bilgili ve etkin olamamalarıdır. Ayrıca Türkiye'de KOBİ'lerin dağılımı daha da büyük bir coğrafi dengesizlik göstermektedir. KOBİ'lerin yüzde 65 gibi büyük bir oranı Marmara ve İzmir bölgesinde yer alırken, sadece yüzde 20'si doğu bölgelerinde faaliyet göstermektedir. Şüphesiz bu durum bölgeler arası eşitsizliğin de temel sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Bu çerçevede, yapılması gereken uzun vadeli, gerçekçi bir strateji kapsamında KOBİ'leri desteklemek, onlara rekabetçi güç kazandırmak, teknik ve mali olanakları tanımaktır. Zira büyümenin, istihdamın lokomotifi bu KOBİ'lerdir.

Sözlerime son verirken artık, bir yılan hikâyesine dönmüş olan hurda teşvikine değinmek istiyorum. İki üç yıldır, âdeta bir tenis maçı izler gibi, hurda teşviki meselesini izliyoruz. Bir yandan Maliye Bakanı Sayın Şimşek "Bu konu gündemimizde yok." derken diğer yandan selefiniz Sayın Nihat Ergün "Bu konuda çalışmalar sürüyor, hurda teşviki olacak." dedi. Sayın Bakanım, derken siz geldiniz, "Bu konu hassas çalışma gerektiriyor, tek karar verici ben değilim." dediniz. Hâliyle de kafalar karışık, hem sizin hem de bizim. Trafik güvenliği ve kaynak tasarrufu için önemli, sosyoekonomik açıdan artıları eksilerinden fazla olan ve pek çok vatandaşımızca da takip edilen bu teşvik için Sayın Bakandan "Hurda teşviki var mı, varsa ne zaman nasıl olacak?" sorularına nihai bir cevap talep ediyorum.

BAŞKAN - "Hurda araç" diyorsunuz, aracı kastediyorsunuz.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Bu duygu ve düşüncelerle sizlere başarılar diliyorum. 2015 yılı Bakanlığınızın bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum, saygılar sunuyorum.