KOMİSYON KONUŞMASI

ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - Sayın Genel Müdürümüze ve heyete verdikleri bilgiler için teşekkür ediyorum.

Doğa da çevre de hepimize emanet, bunu "Ben daha çok duyarlıyım, sen daha az duyarlısın." yarışına gireceğimiz bir alan olarak görmüyorum; hep birlikte korumak zorundayız, sorumluluğu bir başkasına atarak kurtulamayız. Bireysel yapmamız gereken var, kurumsal yapmamız gereken var, örgütsel yapmamız gereken var; dolayısıyla hep birlikte korumak zorundayız. Aynı zamanda insanımızın canı da bize emanet. Yaşanılan bu elim hadiseden biz de çok üzgünüz, söylemeye gerek bile olduğunu düşünmüyorum ama bazılarımız usulü çiğneyip bağırdığında çok daha fazla üzgün olmuyorlar; bu, o anlama gelmiyor. Beşiktaş'ta yanarak can veren 29 vatandaşımızı da unutmamalıyız, onların canları da bize emanetti; 5 yaşındaki kızımızın canını hiçe sayanları, Edanur'u yok sayanları da unutmamalıyız, o da hepimize emanetti. Pek tabii ki Erzincan'daki bu elim hadisede kaybettiğimiz 9 insanımızı da unutmamalıyız. Bunlar bize tekrarının olmaması için yapacaklarımızı, sorumluluklarımızı hatırlatmakta.

Çevrenin sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamak için de hepimizin görevi var. Benim de bu minvalde birkaç sorum olacaktı. Dün, Bakanlık yetkililerimize sorduğumuzda konunun sizinle ilgili olduğunu söylemişlerdi, tutanaklarda da yer alıyordur ama ben tekrar edeyim, bazı konular birden fazla kişi tarafından sorulmayı da gerektirebilir, tekrara düşmekten de o anlamda bir endişe duymuyorum.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından 2 defa kapasite artırımı talep edildiği ve Bakanlıkça bunun kabul edildiği, bu artış sebebiyle yığın yüksekliğinin devasa boyutlara ulaştığı, bu sebeple stabilitenin ve duyarlılığın sağlanmasının zorlaştığı iddiası var; bazıları yazılı, bazıları sözlü. Burada da birçok kez bu iddia ileri sürüldü. Tabii, ben bunların bir iddia olduğunu özellikle, altını çize çize vurgulayarak söylüyorum, suçlayıcı, yargılayıcı bir üsluptan kaçınıyorum çünkü zaten biz ne yargılıyoruz ne suçluyoruz; gerçeğin bulunması için, biraz daha net bilgiye ulaşmak için muhataplarıyla bir iletişim kurma hâlindeyiz. Bu iletişimin aksaması ve kesilmesi istediğimiz sonuca ulaşmayı baltalayan bir tavırdır, bu tavra da her defasında tepki göstermeye devam edeceğim.

İkinci sorum da: ÇED raporunun alınması, izni sürecinde Bakanlığın kolaylık sağladığı iddiaları var ki bu da havada bir iddia ama bu konuda usul nedir? Bu şirkete farklı bir usul mü uygulanmıştır, kolaylık mı sağlanmıştır? Bu konuda da açıklama yapma imkânı doğsun diye bu soruyu sorma gereği duydum.

Sunumun anlayabildiğim -çünkü ben konunun uzmanı değilim, bir hukukçuyum- kısımları... Bazen fahiş hatalar da yapabilirim, affınıza sığınırım, bu karmaşa içerisinde sunumu dinleyip oradan aklıma yatan kısımları anlamaya çalışıyordum. Sabırlı Deresi'nin baraj bağlantısını kesmek için yaptığınız bir çimento enjeksiyonu olduğunu söylediniz. Bu enjeksiyon yer altı suyunun akışını engellemek için yeterli midir? Çünkü bölge ciddi çevresel riskle karşı karşıya, hepimizin konuştuğu. "Atıklar Sabırlı Deresi'ne yıkıldı." Deniyor. "Yağışlar yer altı sularına karışıp Fırat Nehri'ni kirletiyor." iddiası da gündemi çok meşgul etti. Bu anlamda bu enjeksiyon bunu engellemeye yeterli mi?

Bir de geçici depolama alanı olarak mermer ocağını seçmiştiniz, bu alanı seçmekteki maksadınız neydi, niçin bu alanı tercih ettiniz? Bu alana yaydığınız bin metrelik kilin geçirimsizliği ne kadar? Bu, bahsedilen dezavantajların önüne geçmeye yeterli midir?

Teşekkür ederim verdiğiniz imkân için Değerli Başkanım.