KOMİSYON KONUŞMASI

LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sayın Komisyon üyeleri ve milletvekilleri, değerli bürokratlar ve basın emekçileri; dün tarım ürünleri üretici fiyat endeksi açıklandı, ocak ayında önceki aya göre yüzde 3,36 artış olduğu görüldü. Böylece yıllık artış 14'lerde. Sebze fiyatlarında 7,30; balık fiyatlarında da 13,97 artış söz konusu. Dünyada nasıl durum? Gıda fiyatları bir önceki aya göre dünya ortalamasında yüzde 1,9 geriledi, yine dünya gıda fiyatlarında yıllık gerileme de bir yılda yüzde 16. Biz de artarken yaklaşık aynı oranlarda dünya ortalamasında geriliyor.

Memurun, emeklinin zammı zaten elinden gitti. 2016 yılının ilk altı ayı için yüzde 6 oranında zam yapılmıştı biliyorsunuz. Ve hatırlatmakta da yarar görüyorum, gelişen piyasalarda Brezilya 10,7; Mısır 10,1; Rusya 9,8 ve Türkiye 9,6 enflasyon oranıyla 4'üncü sırada yerini almış bulunuyor.

Evet, son on üç yılda iktidarınızda et fiyatları yüzde 326, yemek hizmetleri yüzde 337, ekmek fiyatları yüzde 254, toplamda gıda grubu fiyatları yüzde 242 yükseldi. Aynı dönemin genel tüketici enflasyonuna bakıyorum, buradaki artış ise yüzde 189. Yani tüketicileri ilgilendiren gıda fiyat artışı genel enflasyonu yukarı çıkaran faktör olarak karşımıza çıkıyor. Burada üretici fiyatlarının etkisi sınırlı. Dün yayınlanan yine tarım üretici fiyat endeksine göre on üç yılda artış yüzde 216. Tüketiciyle arada 27 puanlık bir fark var. Hesaplanan yılların tam 2 katı kadar bir fark. Bu fark taşıma maliyetlerinden mi diye düşünüyorum; TÜİK'in verilerine göre son on üç yılın ulaştırma fiyat artışı yüzde 229. Tarım üreticisinin biraz üzerinde tabii bu, gıda tüketici fiyatlarının biraz altında bir yerlerde. Tüketici fiyat artışının yüksek olması ise bize zincirin bütün halkalarında ve özellikle son halkada perakende satışların sorun olduğunu gösteriyor Sayın Bakan. Çünkü tarlada 1 lira, sofraya geliyor 4 lira mantığında.

Yine, perakende firmalarının fiyatlama gücü toptancı ve üreticiye kıyasla ciddi oranda daha fazla. Bu bağlamda, toptan fiyatlardaki gerilemenin perakende fiyatlara yansımamasının fiyat belirleme gücündeki bu farktan kaynaklanabileceğini araştırmalar gösteriyor. Evet, yine, geçen haftaki açıklanan verilere baktığımızda, 2016 enflasyonunda gıda fiyatlarındaki artış yüzde 11,74'tü, buraya ekmeğin katkısı 2,38; etin katkısı ise 2,86. Tarım Bakanlığının yaptığı hesaplamalara göre 10 bin ekmek üretenler için ekmeğin maliyeti 48 kuruş, 5 bin ekmek üretenler için maliyeti 54 kuruş; Bakanlığa göre 10 bin ekmek üreten bir fırın kâr payıyla birlikte emeği 61 kuruşa satmalı ancak ekmeğin fiyatı İstanbul'da 1 lira 25 kuruş, Ankara'da 1 lira. Hatta Ankara'da Halk Ekmeğin fiyatı 75 kuruşa çıkarılmış durumda. Bu durumda Hükûmet ekmeğe karşı yenilmiş oluyor, yapılan zamların geri alınması gerekiyor diye düşünüyorum.

Şimdi, bir başka nokta daha var: AKP hükûmetleri ekonominin kaynaklarını aslında lüks AVM'lere, lüks konuta yatırdı diyoruz. Şimdi, bunu rakamlarla şöyle ifade edeceğim. Dolayısıyla tarım ve gıda üretimi yeterince artırılamıyor, hâlbuki sadece GAP bu ülkenin toplam tarım üretimini 3 kat artıracak bir proje ve yeterli olamıyor.

Gelelim şimdi tarım ürünlerinin rakamlarına, hemen şu rakamı vereyim: 2002 yılında Türkiye'nin nüfusu 67 milyondu, aynı yıl buğday üretimi 19,5 milyon ton oldu, hâlbuki 2014 yılında buğday üretimi 19 milyon tonda kaldı ve Toprak Mahsulleri Ofisinin rakamları dün kendi İnternet sitelerinde 2015 buğday üretimini -herhâlde yanlış bir rakam olacak- 8 milyon ton gösterdi. Kısaca, nüfus 2015'te 78,7 milyon oldu ama buğday üretimi hâlâ 1988'deki gibi 20,5 milyon tonun gerisinde kaldı. Yine, buğday üretimi 2014'te 2002 yılının üretim düzeyine de ulaşamadı. Yani ülke nüfusu arttı, bu artan nüfusun üstüne bir de iç savaş sebebiyle ölümden kaçan 2,5 milyon Suriyeli mülteci eklendi. Yine, 2015'te 41,5 milyon turist bu ülkeye gelip tatil yaptı. Bütün bu insanları besleyecek yeterli gıda ise mümkün değil. Bu nedenle de ekmek, et ve gıda fiyatları hızla artıyor diye düşünüyorum.

Yine, 2015 yılında dana etinin fiyatı yüzde 20,83; kuzu etinin 14,26 arttı. Et fiyatlarındaki artış üretimin kısıtlılığından kaynaklanıyor. Hayvan başına düşen mera hem yetersiz hem de aşırı otlama sebebiyle zayıf. En güncel verilere göre Türkiye'nin mera alanı 14,6 milyon hektar.

Şimdi, TEMA Vakfı Genel Müdürü bir açıklama yapmıştı ekim ayında, Türkiye'de on üç yılda kaybettirilen tarım arazisinin 2,4 milyon hektar olduğunu söylemişti. Bu miktarın toplam tarım arazilerimizin yüzde 9'u olduğunu da belirtmişti. Ayrıca meraların 1920'lerin başında arazilerin yüzde 56'sını oluşturduğunu, bugün bu oranın yüzde 19'a gerilediğini ve mevcut meraların yüzde 70'inde de bitki örtüsünün zayıf ve verimsiz olduğunu söylemişti. Yetersiz mera sebebiyle de üretici hazır yem kullanmaktaydı.

Şimdi, başka bir nokta bunun devam olarak: Bilirsiniz, Anayasa'nın 167'nci maddesinde "Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler." ifadesi yer alıyor. Yani devlet aslında üreticiyi de tüketiciyi de koruyarak önlemler almalıdır, bunu anlıyoruz. Çünkü tarladan sofraya gelirken fiyat katlanıyor. Tabii, burada Türkiye'de tarımın bir envanterinin olmaması, tarımdaki desteklemenin plansız yapılması -az önce de bu konu geçmişti- tarım politikasının olmayışı, yetersizliği... Zaten sayın vekiller, bir ülkenin tarım politikası yoksa başka ülkelerin tarım politikalarının oyuncağı olma durumundasınız, bunun da altını çizmek istiyorum. Yetersiz desteklenme, plansız desteklenme örneğini verirsem, bakın, Karacabey'de pancar alımında bir fiyat verilmişti ancak dönem bitti, pancar tarladan çıktı, söylenen fiyatın çok altında alındı ve üretici zarar etti. İşte, bu, plansız bir üretim ve desteklemenin sonucunda meydana gelen bir olaydır diye düşünüyorum.

Cumhuriyetin temelleri atılırken köy enstitüleri ve halk evleri gibi projelerle tarım ve hayvancılığı destekleyen politikalar üretilmiş, köylünün bilinçlenmesi ve modern tarım uygulamalarına geçilmesi olmazsa olmaz politikalar olarak ortaya konmuştu. Ama günümüzde neredeyse yüzyıl öncesinin vizyonuna dahi ulaşamayan, dışa bağımlı, üretken olmayan, verimsiz tarım politikaları sebebiyle hem yoksulların üzerindeki yük artıyor hem de enflasyon gibi makroekonomik göstergeler de bozuluyor; bunu kabul edelim.

Şimdi, Hayvancılık Genel Müdürlüğü kırmızı et stratejisini yayınlamıştı. Fakat 2015'te ithalat tam gaz devam etti. Bakanlar Kurulu kararıyla Et ve Süt Kurumuna sıfır gümrükle 30 bin ton et ithalatı yetkisi verildi. Besilik damızlık hayvan ithalatı yıl boyu devam etti. Ayrıca Hindistan ve Paraguay'dan da kaçak et girişi olduğu ileri sürülüyor ama bu şu anda kesin midir bilmiyorum. Şimdi, bundan sonra ithal etmeyi planladığınız etlerde de gıda güvenliğinin nasıl sağlanacağı soru işareti. Bunun da aslında sorular içinde cevaplanmasını arzu ederim.

Şimdi, başka bir nokta buradan değinirsem: Şöyle ki siz daha önceki ifadelerinizde artık ithal olarak ithal ete karşı olduğunuzu belirtmiştiniz. Şimdi, önce konuyu şuradan alayım: Bakın, 1952 yılında kurulan ve uzun yıllar et sektöründe piyasayı düzenleme görevi yerine getiren, ülke hayvancılığının gelişmesinde büyük katkı sağlayan Et ve Balık Kurumu 1992'de özelleştirme kapsamına alınarak aslında yağmalandı. Bu kurumun et kombinalarının çoğu da satıldı ve bedelsiz olarak başka kurumlara devredildi. Şimdi, şu anda ne var? Sayın Mehdi Eker'in Bakanlığı döneminde 2013 yılında ise adı "Et ve Süt Kurumu" olarak değiştirildi. Avrupa Birliğindeki müdahale kurumları gibi et ve süt de piyasaya müdahale edecek şekilde organize edilmişti ama süt konusunda hiçbir çalışma yapılmazken bizim ülkemizde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Karabıyık, rica ediyorum.

LALE KARABIYIK (Bursa) - İki dakika daha verirseniz...

BAŞKAN - İki dakika vereceğim, buyurun.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Peki.

Bakanlar Kurulu kararıyla sıfır gümrükle et ithalat yetkisi verilen Et ve Süt Kurumu ithalatta piyasaya müdahale etti.

Şimdi, siz bakan olarak göreve geldikten sonra Et ve Süt Kurumu Genel Müdürünü değiştirdiniz, daha sonra da sektör temsilcileriyle görüştünüz ve ilk kez tavan fiyat, yani eski deyimle narh uygulamasına geçtiniz ve şöyle de bir ifade oluştu: Şimdi, sektör temsilcilerini dinliyorsunuz, sektörü dinleyen bir bakan imajı da verdiniz ama maalesef çiğ sütte ve kırmızı ette alınan kararlar kısa sürede delinmiş gibi görülüyor Sayın Bakan; burada da sanırım bir sıkıntı var diye düşünüyorum.

Yine, bununla ilgili ileride de bir sorum olacak ama şunu ifade edeyim: Kırmızı ette fiyatı düşürmek için et ithalatını sürekli gündemde tutuyordu eski Bakan Sayın Mehdi Eker ama siz ithalatın çözüm olmadığını, besiciye, yerli üretime zarar vereceğini her platformda dile getirdiniz. Bu sebeple, ithalat yerine tavan fiyat uygulamasını ifade ettiniz ama tavan fiyat uygulaması başlarken de şurada bir çelişki var Sayın Bakan: Bir yandan Bakanlar Kurulu kararıyla geçen yıl 31 Aralık 2015 tarihine kadar Et ve Süt Kurumuna sıfır gümrükle verilen karkas et ithalat yetkisi 31 Aralık 2016'ya kadar uzatıldı, bu da kafaları karıştırdı maalesef. Tavan fiyat uygulaması başarısız olursa hemen ithalat devreye girecek mi acaba? Çiğ sütte olduğu gibi kırmızı ette de acaba Bakanlığın sektör temsilcileriyle ortaklıkla, ortaklaşa aldığı kararlar acaba uygulanmış olacak mı, tabii, onu da merak ediyoruz.

Teşekkürler Sayın Başkan.