| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Sayıştay Başkanlığı c) Cumhurbaşkanlığı ç) Kamu Denetçiliği Kurumu d) Başbakanlık e) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Diyanet İşleri Başkanlığı h) Türkiye İnsan Hakları Kurumu ı) Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü i) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 26 .01.2016 |
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Sayın Başkanım, değerli Komisyonumuzun üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Bu vesileyle, Meclis Başkanımız salonumuzu teşrif ettiği için kendilerine şükranlarımı ifade ediyorum. Sayıştay Başkanımıza, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterimize, Başdenetçimize, hazıruna, bürokratlara ve hepsine saygılarımı ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle ben bazı şeylerin altını çizmek istiyorum. Sayın Paylan'ın, Kamu Başdenetçisiyle ilgili, bence bir bürokrata ifade edilmeyecek -ki zaman zaman orada muhalefetteki arkadaşlar bürokrasiden geldiklerini ifade ederler, o sıralarda oturduklarını ifade ederler, ben de geçmişte o sıralarda oturmuş birisi olarak- her söze, her sataşmaya cevap verme durumunda olmak zorunda kalıp da cevap veremeyen insanlara "vicdansızlık", "eli kanlı", "silik" gibi ifadelerle, tahkir ve tezyifte bulunmasını, gerçekten, ben de onun gibi yeni bir milletvekili olarak kınıyorum ve onu son derece adaba, edebe mugayir olarak değerlendiriyorum. Keşke onu, Sayın Paylan, kendi nezaketi ve zarafeti içerisinde o cümlelerle değil de aynı düşüncelerini daha değişik kelimelerle ifade etseydi diye düşünüyorum.
Bir diğer şey de, özellikle ben Sayın Erdoğmuş Bey'in konuşmasındaki bazı şeylerin altını çizmek istiyorum. Külliye olayıyla, Saray olayını değerlendirerek kelime anlamından bazı ifadelerde bulundu. "Külliye", "kül" kelimesinden gelen bir ifadedir, "cüz"ün tersi olan, çoğul, "birlikte olma" anlamına gelen bir ifadedir, külliyenin içerisinde bütün her şeyin var olduğunu ifade eden bir değerlendirmedir, bizim medeniyetimizin, kültürümüzün bir ifadesidir. Bu "külliye" denildiği zaman, içerisinde camisiyle, kütüphanesiyle, ibadethanesiyle, okullarıyla, değişik hizmetleriyle olan bir bütün anlaşılır.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yalnızca cami.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Burada kütüphanesi de var o bölümün, diğer birtakım değerlendirmeler de var.
Cumhurbaşkanının millet tarafından seçilmesiyle beraber milletin kendisini ifade edebileceği, gelip temsil edilebileceği, kendisinin de yer alabileceği, salonlarıyla, araştırma merkezleriyle olması gereken bir yerdir, doğru bir tanımlamadır. Bu, Selçuklu medeniyetinin, Osmanlı medeniyetinin ifadesinde kendisini bulur. Selçuklularda "külliye" denildiği zaman han, hamam, sebil, çeşme, bimarhane, rasathane, ondan sonra cami, bütün bunların ifade ettiği bir bütünlük olarak değerlendirilir. Onun için o konuda, bilen birisi olarak bilgi arz etmek istedim.
Burada önemli olan hadise, "İnsanlar ölüyor, insanlar ölmesin." diye Meclis Başkanımız birtakım ifadelerle bu konuya dikkat çekmek istedi. Bence de insanlar ölmesin; renkleriyle, dilleriyle, düşünceleriyle, değerleriyle, vicdanlarıyla bu insanlar bu topraklarda, bu ülkede yaşamaya devam etsinler. Zaten biliyorsunuz, Birinci Dünya Savaşı'nda dahi insanların en son sığındıkları yer bu bölgeler kalmıştır. Bulgaristan'da sıkıntı çıkmıştır, oradaki soydaşlarımız bu topraklara gelmişlerdir. Suriye'de sıkıntı çıkmıştır, oradaki insanlar Kürt'üyle, Yezidi'siyle, yine hangi mezhepten olursa olsun gelip bu topraklara sığınmış, yine buralarda kendilerini hayat noktasında idame ettirmişlerdir. Bu topraklar ve bu vatan böyle bir vatandır, böyle topraklardır. Onun için burada neler oluyor da orada insanlar ölüyor? Ben HDP'deki hiçbir konuşmacının -Mecliste izliyorum, dikkat ediyorum- hiçbir milletvekilinin teröristlerle ilgili bir cümle söylediğine tanık olmuyorum. Niye; onlar, orada o silahlar ne geziyor? Orada çukurlar niye kazıldı? Orada kum torbaları niye var? Orada insansız hava aracı ne gezer? Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğü içerisindeki topraklardan bahsediyoruz. Burada onların işi ne? Niye onlar orada var? Onlar orada varsa devlet burada gereğini yapmayacak mı? Oradaki Kürt kardeşlerimizin, oradaki vatandaşlarımızın, orada yaşayan insanların namusunu, ahlakını, aile mahremiyetini, oradaki konut dokunulmazlığını muhafaza etmeyecek mi? Bu konuda devlet sessiz sedasız mı kalacak? Böyle bir beklenti içerisinde mi olunacak? Bunların hepsi hani silahlarını bırakıp Türkiye'nin dışına çıkacaklardı? Çıksalar da bütün bunlar olmasa daha iyi değil mi? Böyle bir çağrı yaparken, herkese, hep birlikte yapmalıdır diye düşünüyor ve o noktadan değerlendiriyorum.
Değerli konuşmacılar, değerli vekiller; şimdi, Meclis Başkanımıza bazı şeyler değerlendiriliyor. Şahsiyetiyle, kişiliğiyle, karakteriyle, duayenliğiyle, sevgi dolu gönlüyle, kucaklayıcılığıyla Meclis Başkanımız bugün bizim açımızdan da bir şanstır diye düşünüyorum. Bizim sorunlarımız, taleplerimiz varsa bunların en iyi şekilde değerlendirilmesi, en iyi şekilde izah edilmesi noktasında bizim açımızdan yine bir büyük şanstır diye değerlendiriyorum. Böyle olması gerekirken değişik şeylerle, değişik vesilelerle değişik şekillerde birtakım şeyler içerisinde bulunmayı, bazı sözler söylemeyi biraz da maksadı aşmak gibi değerlendiriyorum.
Burada ben Sayın Erdoğdu Bey'in de konuşmasıyla ilgili birtakım şeyler söylemek istiyorum. "Yüzde 51, yüzde 51..." Biz kesinlikle kimseyi ötekileştirmiyoruz, bize oy veren de oy vermeyen de bize hatta ters bakan da yanımızdan geçmeyenler de bizim kardeşlerimizdir, bizim vatandaşlarımızdır, bizim açımızdan saygıdeğerdir diye düşünüyoruz. Şimdi, bütün bunlarla ilgili...
MUSA ÇAM (İzmir) - O balkon konuşması Sayın Milletvekili, o sadece bir balkon konuşması, o kadar, uygulamada öyle değil.
NURETTİN DEMİR (Muğla) - Muhtarların konuştuğunu duyuyor musun? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Değerli arkadaşlar, siz müsaade edin.
BAŞKAN - Arkadaşlar, balkon konuşmasına itiraz eden hiç kimse yoktu. Onun dışında, bu bir balkon konuşması değil.
Buyurun.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Değerli arkadaşlar, biz kimseyi ötekileştirmiyoruz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Etme, eyleme.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Biz hepsini, bırakın onu, biz Suriye'den gelenleri bile ötekileştirmiyoruz. "Siz onlara kapıları kapatın." dendiği zaman biz onları kucaklamaya devam ettik, etmeye de devam edeceğiz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Biz öyle bir şey demedik.
MUSA ÇAM (İzmir) - İnsanları yerinden, yurdundan ettiniz! İç savaş çıkardınız, iç savaş!
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Şimdi, siz Kobani'yle ilgili bazı değerlendirmelerde bulunurken biz Kobani'de...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Özür dilerim, kim dedi "Kapıları kapatın." diye, söyler misiniz?
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Sayın Erdoğdu, müsaade edin. Müsaade edin Sayın Erdoğdu. Ben cevap vereceğim, cevap vereceğim, hepsine cevap vereceğim.
BAŞKAN - Arkadaşlar, demokrasi bir sabır rejimidir, lütfen...
Buyurun.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Bakın, siz şu anda "İktidar tarafı konuşsun, konuşsun.", bu şekilde konuşmamıza bile dayanamıyorsunuz, şu anda bunlara bile oturduğunuz yerden sataşmalarda bulunuyorsunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yok, kimin dediğini söyler misiniz?
NURETTİN DEMİR (Muğla) - Yok, sataşmıyoruz, merak ediyoruz da onun için...
MUSA ÇAM (İzmir) - Yok, memnun oluruz konuşmanızdan, konuşun.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Sayın vekillerim, müsaade edin... Sonra, "yüzde 51, yüzde 51" diyorsunuz; o yüzde 51 de doğru değil, yüzde 50,5 yani o buçuğu da unutmayın, bir tarafınıza yazın onu.
Değerli kardeşlerim, değerli vekillerim; burada önemli olan hadise şu: Acaba HDP... (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
GARO PAYLAN (İstanbul) - Çok ayıp!
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Çok çirkin bir tarzda konuştuğunuzun farkında mısınız?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Üslup çağırısı yapıyorsun, "Bir tarafına yaz." diyorsun.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Sayın Paylan, müsaade eder misiniz.
BAŞKAN - Arkadaşlar...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Siz bir konuştuğunuz kelimenin bulunduğunuz ortamın ağırlığıyla ne kadar uyduğunu karşılaştırın ve özür dileyin.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, o lafınızı geri çekin yani.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Özür diliyorum, eğer yanlış anlaşıldıysa...
BAŞKAN - "Gönlünüze yazın, kalbinize yazın." diyor, yapmayın!
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Özür dileyin.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan, "Bir tarafa yazın." demedi, "Bir tarafınıza yazın." dedi. Kayıtları çıkarın Sayın Başkan.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - "Bir tarafınıza yazın." dedi.
BAŞKAN - Ben orayı kaçırdım. Tutanakları isteyeceğim.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sizin esas özür dilemeye davet etmeniz yazım.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Bir kenara not edin anlamında kullandım, düzeltiyorum.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Ya, bir dinler misiniz? Ne dediniz bir daha söyleyin!
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Bir kenara not edelim anlamında kullanıyorum, bir kâğıda not edin anlamında kullanıyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) - "Bir tarafınıza yazın." diyorsunuz.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Değerli kardeşlerim, acaba HADEP'le MHP yan yana olup da bu yüzde 51'in, yüzde 50,5'un içerisinde mi değerlendiriyor kendisini? Sayın Erdoğdu, bunu değerlendirirken acaba böyle mi düşünüyorsunuz? Bir diğer ifadeyle, Sayın Erdoğdu'yu dinlerken ben, sağlık bitmiş, ekonomi bitmiş, Türkiye böyle karanlık bir noktaya gitmiş... Vallahi ben Türkiye'yi böyle görmüyorum. Şu anda Türkiye'de sağlık hiç olmadığı kadar... Sayın Genel Başkanınızın Sosyal Sigortalardaki pozisyonunda hastanelerin durumunu biliyorsunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ne olmuş o zaman, ne olmuş? Bir iki örnek ver!
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Denetim raporlarını da siz biliyorsunuz herhâlde, onları okuyun öyle konuşun, afaki konuşma yapmayın.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ne olmuş, söyle?
BAŞKAN - Sayın Beyazıt, lütfen sataşmaya mahal vermeden konuşun.
Buyurun.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Peki, toparlıyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, burada...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Toparlama, SSK'da ne olmuş bir anlatır mısın?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bütün inceleme raporları ortada, çıkarsın sizin Sağlık Bakanınız, Sosyal Güvenlik Bakanınız...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Mesela, rüşvet mi almış, oğlunun paralarını sıfırlamış? Ne olmuş?
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Allah rahmet eylesin, Savaş Ay'ın bir programı var, onu izleyin siz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ne olmuş, söyle?
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Söylüyorum işte, söylüyorum. Rahmetli Savaş Ay'ın bir programı var, onu izleyin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, bırak Savaş Ay'ın programını!
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Niye bırakayım? İşte, "Ne olmuş?" diyorsun, olanı gösterelim.
MUSA ÇAM (İzmir) - Yatak odalarında para kasaları mı varmış, yatak odalarında para sayma makinaları mı varmış, ne olmuş?
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Hastalar hastanelerde rehin kalıyorlardı, rehin!
MUSA ÇAM (İzmir) - Kılıçdaroğlu oğluna "Euroları erit." mi demiş, ne demiş yani?
BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, lütfen, böyle müzakere olmaz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama bakın, böyle konuşursa... Biz deminden beri -bu kadar yolsuzluğa rağmen- özenli bir dil kullanıyoruz.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Sayın Başkan, günlerdir biz bunları dinliyoruz.
BAŞKAN - Efendim, lütfen sözlerinizi tamamlayın, buyurun, ilave süre veriyorum.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Bu kadar tahammülsüz...
MUSA ÇAM (İzmir) - Halk Bankası Genel Müdürü gibi ayakkabı kutularında milyon dolarları mı varmış?
BAŞKAN - Arkadaşlar, böyle bir müzakere usulü yok.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Biz günledir dinliyoruz ama bunları, lütfen dinlesin bunlar bizi.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - "Bunlar" dediğin sensin... Ne dinliyorsun, her şeye cevap veriyorsun! Adam hakaret ediyor...
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Ya, neresi hakaret, söyle o hakareti!
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Sizin Cumhurbaşkanıyla ilgili söylediklerinizin yanında az bile yani.
BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, Sayın Meclis Başkanımız da hayretle seyrediyor sizi, lütfen.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Müsaade eder misiniz?
BAŞKAN - Arkadaşlar...
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Erdoğdu Bey, müsaade edin, bakın...
Şimdi, bu kadar...
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayın, buyurun.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Yani, bakın, bizim konuşmamıza tahammül edemiyorsunuz, cevap vermemize tahammül edemiyorsunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ediyoruz, ediyoruz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Ya, belgeleriyle konuş, bilerek konuş!
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Siz sabahtan akşama kadar Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsunuz, siz sabahtan akşama kadar devletin başındaki insana hakaret ediyorsunuz ama bizim bunları savunmamıza bile izin vermiyorsunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Anayasa'ya uysun, söz yok. Anayasa'ya uysun, ettiği yemine sadık kalsın.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Müsaade edin.
Önce siz sadık kalın, önce sen de sadık kal.
MUSA ÇAM (İzmir) - Şu anda, kaymakamları toplamış onlara nutuk çekiyor. Cumhurbaşkanı kaymakamları toplayıp onlara nutuk atabilir mi? Hangi görevle, hangi yetkiyle yapıyor bunu? Muhtarları topla, kaymakamları topla, rektörleri topla... Ne bu böyle? Başbakan mı, Cumhurbaşkanı mı? Anayasa gösteriyor her şeyi.
BAŞKAN - Sayın Çam, tansiyonunuz çıkacak, lütfen oturun.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Yüzde 52'yle seçilmiş bir insana siz saygı duyacaksınız önce.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tamam, yüzde 52 oy aldı ama yetkileri belli, şartları belli. Yani, yüzde 52 oy aldı diye gelip bizi öldürme hakkı yok mesela. "Tarafsızım." diye yemin ederek seçildi.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Ya, susturun şunu, ne konuşturuyorsunuz Başkanım bunları?
BAŞKAN - Ne demek efendim, "sustur" nasıl bir şey, nasıl susturayım?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Susturup ne yapacaksınız?
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - İlk defa bir konuşmacı bizden konuşuyor...
BAŞKAN - Hayır, niye ilk defa olsun efendim, bir sürü konuşan arkadaşımız var. Olur mu öyle şey?
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bizim konuşmamıza tahammül edemiyorlar.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sen de tahammül edemiyorsun, sen de susmuyorsun.
BAŞKAN - Rica ediyorum, bana işimi öğretmeyin lütfen! Müsaade edin.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Yanlış ya da doğru konuşuyor. Söz alsın sonra cevap versin. Yani, yanlış mı, doğru mu, belgeli mi, belgesiz mi...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben konuşurken sürekli müdahale ediyorsunuz da...
BAŞKAN - Arkadaşlar, yani muhalefetten sonra şimdi iktidarda mı benim ne yapacağımı, işimi bana öğretecek?
Kusura bakmayın, sürenizi yeniledim, lütfen tamamlayın.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, muhalefetin bu kadar baskıcı konuşmaları, bu kadar eleştirel yaklaşımları, bu kadar ağır hakaretli değerlendirmelerini ben...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, ben konuşurken neler yapıyorsunuz!
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Sayın Erdoğdu, müsaade eder misiniz?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Müsaade ediyoruz.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Bakın, siz konuşurken ben hiç size laf atmadım.
BAŞKAN - Sayın Beyazıt, siz duymayın lütfen, devam edin.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Ben size hiç laf atmadım, herkes tanıktır buna. Lütfen...
Burada şunun altını çizmek istiyorum: Sağlık politikası noktasında Türkiye'nin nereden nereye geldiğini bütün hastalar biliyor, bütün hasta yakınları biliyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Biz hiç hasta olmadık zaten.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Biz böyle biliyoruz, biz öyle değerlendiriyoruz, siz de öyle.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yahu siz milletvekilisiniz...
MUSA ÇAM (İzmir) - Türkiye'yi hasta ettiniz, Türkiye'yi hasta ettiniz.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - 1 Kasımdaki sandık sonuçları da bunu biliyor ve bakın, 1 Kasımdaki sandık sonuçları da bunu biliyor.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Sayın Başkan, o zaman muhalefet de konuştuğunda aynısı mı yapalım?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sen öyle mi yapıyorsun?
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Şimdi, ekonomiyle ilgili konuya gelince... Türkiye, nereden nereye geldi.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Nereden nereye geldi?
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - 1 sente muhtaç olurken bugün biz...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yahu, ne zaman muhtaç oldu?
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Aman Allah'ım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - 1979'da...
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Deniz Baykal'ın Maliye Bakanı olduğu zaman...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yahu, Adalet Partisi...
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - ...Enerji Bakanı olduğu zaman 1 sente muhtaç olduğunu, elektrikleri kullanamadığı herkes biliyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yahu, böyle bir şey yok işte.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Böyle söyleyince diyorsunuz ki: "Sataşma yapıyorsunuz."
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bak, böyle bir şey yok işte.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Ben ne yapayım? Böyle söyleyince ben de bunu söylemek zorunda kalıyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hayır ama böyle bir şey yok işte.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Kaç yılında Bakan oldu?
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Yani, ne yapayım şimdi?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Böyle bir şey yok.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Ya, olmadığını söz alır söylersiniz.
YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Size kayıtlardan Sayın Baykal'ın Enerji Bakanlığındaki Türkiye'nin realitesini mi açığa çıkartayım?