| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Sayıştay Başkanlığı c) Cumhurbaşkanlığı ç) Kamu Denetçiliği Kurumu d) Başbakanlık e) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Diyanet İşleri Başkanlığı h) Türkiye İnsan Hakları Kurumu ı) Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü i) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 26 .01.2016 |
HAMZA DAĞ (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok Değerli Meclis Başkanımız, Değerli Sayıştay Başkanımız, Değerli Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Değerli Başdenetçi, çok değerli bürokrat arkadaşlar, basın mensupları, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı üzerinde konuşacağım ben de. Türkiye Büyük Millet Meclisi 2015 yılı bütçesi 763 milyon 216 bin TL olarak kanunlaşmış, eklemelerle birlikte 800 milyon 466 bin 948 TL olmuştur ve 2015 yılında eklemeyle birlikte yüzde 90,6 gerçekleşme söz konusudur. Sayın Başkanımız sabahki oturumda Meclisin faaliyetleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler verdi, ben de dikkatimi çeken birkaç hususa değineceğim.
İstiklal mahkemelerine ait dosyaların çevirisi geçen yıl yapıldı ve burada 12.818 sayfa günümüz harflerine çevrildi. İstanbul, Elcezire, Eskişehir ve Isparta İstiklal mahkemelerinin tasnif, elektronik ortama aktarma ve indeksleme işlemleri tamamlanmış ve bu şekilde de 5 ciltlik kitap hâlinde istiklal mahkemelerinin tutanakları deşifre edilerek Osmanlıcadan Türkçeye çevrilmiştir.
Yine, geçen yıl içinde Meclis Genel Kurulu 76 birleşim yapmış, 493 oturum düzenlemiş, 260 işari ve açık oylama, 238 elektronik yoklama, 7 kapalı oturum ve salon içi yoklama, oylama gibi işlemleri geçen dönem gerçekleştirmiştir. Esasında nisan ayından sonra Meclisin çok da çalışmadığı noktasına bakacak olursak yine geçen yıl Meclis Genel Kurulunun ciddi bir şekilde çalıştığını görüyoruz.
Meclis konusunu konuştuğumuzda mutlaka İç Tüzük'e de değinmemiz lazım. Geçen dönemde de İç Tüzük konusu çokça gündemdeydi. Her siyasi partinin İç Tüzük'ten değişik vesilelerle şikâyet ettiği bir nokta söz konusuydu. İç Tüzük biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir anayasası. Bu anayasa, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü neden değişmeli? Hâlen yürürlükte bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü, Cumhuriyet Senatosunun da yer almış olduğu dönemde 5 Mart 1973 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş ve 1 Eylül 1973 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yani, şu anki İç Tüzük'ümüz 73 yılında tamamlanmış çift Meclisli zamanda. Aslında Anayasa bile değişmesine rağmen darbe sonrasında, İç Tüzük hâlen şu anda mevzuatta cari olarak yer almaktadır. Aradan geçen kırk iki yılı aşkın süre içinde İç Tüzük'ün çeşitli maddelerinde 150'den fazla değişiklik olmuş ve kendi içinde bir tutarsızlık durumu da olduğu aşikârdır.
Bununla birlikte, her dönemde farklılaşan ihtiyaçlara cevap verebilmek adına, daha etkin, verimli ve sağlıklı bir çalışma ortamı oluşturmak amacıyla, dün olduğu gibi bugün de İç Tüzük'te yeni düzenlemelere gidilme ihtiyacı mutlaka söz konusudur. Mesela, İç Tüzük'ün 150'nci maddesinde "Seçimlerde milletvekilleri zil çalma suretiyle çağrılır." diyor. Yine, 149'uncu maddede "Her oylamadan önce milletvekilleri zil çalınmak suretiyle çağrılır." diyor. 121'inci maddede "Cumhurbaşkanı seçiminin sonucu, yeni Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının ve birleşimde görevli Başkanlık Divanı üyelerinin imzaladıkları bir tutanakla bildirilir.
Cumhurbaşkanı seçimi tamamlanınca Başkan, yeni Cumhurbaşkanına seçildiğini bildirmek üzere oturumu kapatır." Yani, buradaki düzenleme, hâlen Meclisin bir Cumhurbaşkanı seçmesi üzerine yönelik bir düzenleme olduğunu, aynı zamanda da o zamanki mantıkla hazırlandığı için Meclis içinden olmayan bir Cumhurbaşkanının olabileceğini, olacağını ve bunun bildirilmesi gerektiğini içeren bir hüküm. Dolayısıyla bu noktada da baktığımızda değişmesi gereken birçok şey olduğunu görebiliyoruz. Çok az zamanda az ve verimsiz bir çalışma ortaya çıkmakta ve bundan dolayı da problemler baş göstermektedir. Sabah Sayın Günal da söyledi, gece yarılarına kadar, sabahlara kadar çalışmalarımız söz konusu. Yani burada sadece muhalefet partisi milletvekilleri bu çalışmalar içinde değil, genelde muhalefet partisi milletvekillerinde bir nöbet sistemi de var. 20-25 milletvekili olduğunda bir şekilde Meclis çalışmaları onlar için devam edebiliyor. Ancak iktidar partisi milletvekilleri noktasına baktığımızda biz mutlaka Mecliste daha yoğun bir şekilde çalışmak durumundayız.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Nöbet sistemi sizde var.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Açıkçası burada hem kanuna geçme zamanı, burada kanuna geçerken ilerleyen saatlerde saat dokuz, on gibi saatlerde geçmek, aynı zamanda yani öğleden sonra saat 14.00'te veya 15.00'te Genel Kurulun çalışması... Yani, muhalefet çok konuşamadığından şikâyet ediyor veya çokça eleştirileri dile getiremediğinden şikâyet ediyor; biz de hızlı bir şekilde ülkeyi iyi yönetmek adına kanunları çıkartmamız gerektiği için, kanunları geç çıkartmak ve çoğu zaman da gece yarılarına kadar çalışmak gibi şikayette bulunuyoruz. Bunun için çalışma saatleri üzerinde de bir düzenleme yapılabilir. Grup önerileri üzerinde de mutlaka bir düzenleme yapılması gerektiği kanaatindeyim.
Parlamento çalışmalarının Genel Kurul ağırlıklı olması, komisyon çalışmalarını etkisizleştirmekte ve yasama sürecinin istenilen kaliteye ulaşmasını engellemektedir. Ayrıca, milletvekillerinin bireysel olarak yasama ve denetim süreçlerine yeterli düzeyde aktif katılım sağlayamadıkları da bir gerçektir.
Bütün bu gerçekler ve dünyada ki yeni uygulamalar göz önünde bulundurularak, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün yepyeni bir anlayışla ele alınması gerektiği kanaatindeyiz.
Peki, genel perspektif olarak ne diyebiliriz? Meclis çalışmalarının kalitesi artırılmalı ve hızlandırılmalı, görüşmelerde demokratiklik, çoğulculuk ve katılımcılık teşvik edilmeli, yasama ve denetim süreçleri planlı ve programlı ve öngörülebilirlik sağlanmalı, anlamsız tartışmaları ve gelgitleri önleyecek mekanizmalar kurulmalı ve her şeyin ötesinde Meclisin saygınlığını korumak açısından önemli çalışmalar yapılması gerektiği düşüncesindeyim ve bu noktada Meclis İçtüzüğü'yle ilgili mutlaka önümüzdeki süreçte birtakım değişiklik yapılması ve çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Cumhurbaşkanlığı konusunda, tabii Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanlığı makamı çok daha farklı bir yere oturdu ve tamamen temsil makamı olmasının ötesinde artık Cumhurbaşkanının makamı bir icra makamı, bir yürütme makamı hâline geldi. Zaten Anayasa'mız da buna bir fırsat veriyor. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanımız 28 ülkeye...
MUSA ÇAM (İzmir) - Neye göre veriyor?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Anayasa 8'e bakarsanız hepsi yazıyor, yürütmenin başının kim olduğu orada yazıyor.
MUSA ÇAM (İzmir) - Olur mu? Hukukçu olarak öyle mi değerlendiriyorsunuz?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Yetkiler ortada. Bakanlar Kuruluna Başkanlık etmesi ortada. "Olağanüstü hâllerde" demiyor. "Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü hâlde Bakanlar Kuruluna Başkanlık eder." diyor. Sabah "olağanüstü hâllerde" dediniz, Anayasa'yı siz tağyir ettiniz. Açık açık, orada açın bakın, açın bakın.
MUSA ÇAM (İzmir) - "Olağanüstü hâllerde" diyor. Şu anda olağanüstü hâl mi var?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Sayın Başkanım, ek süre istiyorum çünkü yetmeyecek bana.
Sayın Çam, lütfen...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama sen hep yapıyorsun bunu, demek ki iyi olmuyormuş.
BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen...
HAMZA DAĞ (İzmir) - Sayın Cumhurbaşkanımız bu anlamda 28 ülkeye 33 yurt dışı ziyaret gerçekleştirmiş, yine yurt içi ziyaretlerde de 50 şehrimize 60 yurt içi ziyaret gerçekleştirmiştir.
Tabii Cumhurbaşkanlığı konusunu konuştuğumuzda mutlaka değinmemiz gereken en önemli hususlardan birisi, önümüzdeki süreçte anayasa değişikliği ve anayasa değişikliği konusunda başkanlık sistemi modelini düşünmek ve bu konuyu mutlaka tartışmamız gerekiyor. Bu anlamda Türkiye'nin 2002 yılından bu yana kazanmış olduğu ivmeye ve düzenli olarak büyümesine baktığımızda bu başarının arkasındaki en önemli etkenin istikrar olduğunu görüyoruz. 26'ncı dönemi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin görmüş olduğu hükûmet sayısı ne yazık ki 64 olmuştur. Bu konu eleştirilen ve ciddi manada sorgulanması gerektiği düşünülen bir konudur. Türkiye'nin geçmişinden bu yana etkili olan bütün siyasi liderler bu konuyu ya ilk iktidara geldiklerinde ya da daha sonraki dönemde mutlaka gündeme getirmişlerdir. Turgut Özal'ın bu konudaki düşünceleri kamuoyunca malumdur. Alparslan Türkeş de "Temel Görüşler" isimli kitabında "Çağımız kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır, Türk milleti dünya imparatorlukları kurduğu devirlerde bunu uyguladı. Bu icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkün. Tarih ve töremize uygun olarak başkanlık sistemini savunuyoruz." Yine Necmettin Erbakan Genel Başkanlığını yaptığı ve 12 Eylülde kapatılan Millî Selamet Partisinde otuz üç yıl önce başkanlık sistemine geçme vaadinde bulunmuştu. Tabii, hafızayı beşer nisyan ile malul; o yüzden çok çabuk unuttuk. Bu ülkede çok değil daha on dört sene önce, bütün komedi programlarının en temel malzemesi koalisyonlardı. Son on üç yılda koalisyonlardan kaynaklı sorunların ülkemizde yaşanmamış olması bir daha hiçbir zaman bu sorunların yaşanmayacağı anlamına gelmez. Önlemini almamıza muhalefet engel olursa ve parlamenter sistem devam edecekse, bunun anlamı her zaman AK PARTİ'nin iktidar olmasına muhalefet razı demektir. Çünkü muhalefetimiz istediği türden bir denetleme yapmak istiyorsa tercih edeceği parlamenter sistem değil, başkanlık sistemidir. Aslında bu açıdan bile başkanlık sistemini düşünmek gerektiğini düşünüyorum.
Başkanlık modelinin uygulanması sayesinde yakalanacak olan ivmeyle ekonomik ve siyasi istikrar güvence altına alınacaktır. Bu model bölünmeden ziyade Türkiye'nin birliği ve bütünlüğünü pekiştirecek, ileri demokrasiye ulaşabilmesinin önündeki bütün engelleri aşabilmemizi sağlayacaktır.
Bugünkü parlamenter sistemle bölgesel güç olma imkânımız maalesef bulunmamaktadır. Bizi böyle bir sistemi savunmaya sevk eden gerçek neden, ülkemizin bir türlü yakasını bırakmayan koalisyon hükûmetleri ve bunların Türkiye'ye vermiş olduğu telafisi oldukça zor durumlardır.
Belirtmemiz gerekir ki başkanlık sisteminde, yasamanın başta bütçe olmak üzere yetki alanı ve denetleme gücü genişlerken hükûmet de toplumun Parlamento dışı yetenekli, alanına sahip ve tecrübe sahibi kişilerden yararlanma imkânı olur. Bu sistemin en bariz özelliği, güçler ayrılığı ilkesini tam olarak gerçekleştirmiş olmasıdır. Modern siyasi sistemlerin mantığı, kuvvetler ayrılığı ilkesine gönderme yapmaktadır. İdeal olan durum, iradenin sınırını çizen erk ile o iradeyi kullanacak erkin birbiriyle olabildiğince ilişkisiz hâle getirilmesidir.
Güçlü bir yürütme vardır başkanlık sisteminde ancak bu güçlü yürütme, sadece yasamanın çıkardığı yasaları uygulamada ve ayırdığı parayı harcamada yetkili olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam...
Sayın Dağ, affedersiniz.
Bakın, görüyor musunuz benim bile aklımı karıştırdınız, o kadar müdahale ediyorsunuz ki.
Sayın Dağ, ilave süre veriyorum, lütfen sözlerinizi tamamlayın.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sen oradan neyi görüyorsun ya?
HAMZA DAĞ (İzmir) - AK PARTİ neden başkanlık sisteminde ısrarcı? Biz, siyaseti sadece seçim kazanmak ve Parlamentoda çoğunluk olmak için yapılan bir şey olarak tanımlamıyoruz. Siyasetimiz milletin en üst kalitede hizmete sahip olması içindir. Başkanlık sistemi, sadece AK PARTİ lehine çalışacak bir sistem değildir, ülke lehine, ülkenin faydasına çalışacak bir sistemdir. Bu doğrultuda önümüzdeki süreçte bu hususun mutlaka tartışılması gerektiği ve ülkemize inşallah 2023, 2053, 2071 hedefleri noktasında olması gerektiği düşüncesindeyim.
Şimdi, sabahtan beri muhalefet partisi milletvekili arkadaşların bazı eleştirilerine de kısaca cevap vermek istiyorum. Burada özellikle bir iki arkadaşımız "Başkanlık şahsi ikbal meselesi." veya "Şahsi bir gelecek için başkanlık talep ediliyor." gibi birtakım şeyler söylediler. Bir insanın kendisiyle alakalı birtakım hedefleri olması kadar normal bir şey yok. Siyasette bulunan bir insan açısından da bu gayet normaldir, milletvekili olanın da bakan olmak istemesi, bakanın da başka bir görevde olmak istemesi veya bürokratın daha üst görevde olmak için çalışması kadar normal bir şey yok ama bu konuda "Şahsi ikbal için bir şey istiyor." denilebilecek en son kişi veyahut da hiçbir şekilde olmayacak kişi Recep Tayyip Erdoğan'dır. Recep Tayyip Erdoğan, Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanıyken, İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Yapmak isteyip de yapamadığı ne var?
HAMZA DAĞ (İzmir) - İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Yapmak isteyip de yapamadığı ne var?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Demek ki ülke için bir şeyler istiyor, demek ki kendisi için değil.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Ülke için yapmak isteyip de yapamadığı ne var Allah aşkına?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Buradan siz de çok iyi anlıyorsunuz ki ülke için bir şeyler istiyor.
İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Başbakanlık, hiçbir görevinde, hiçbir bu kazanmış olduğu başarılarda birinin tavassutu veya birinin onu yönlendirmesiyle değil, tamamen kendi başarısı, kendi uğraşı, sürükleyiciliği, liderliği sayesinde bu noktalara kadar gelmiştir. O açıdan şahsi ikbal meselesi olarak görmek çok doğru değil diye düşünüyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Erbakan'a bari haksızlık etme!
HAMZA DAĞ (İzmir) - "Ülkenin bir tarafında kıyamet kopuyor." dedi Sayın Nimetullah Erdoğmuş. Sayın Nimetullah Erdoğmuş, 2011-2015 arası Diyarbakır İl Müftülüğü yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dağ, lütfen, sözlerinizi tamamlamanız için tekrar ilave süre veriyorum.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Tamam, toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Evet, şu anda ülkemizin bir bölgesinde yaşanan bir çatışma ortamı var. Bu çatışma ortamını hiçbirimizin arzulaması, istemesi mümkün değil ama bu konuda burada belki en son konuşacak kişilerin ilk konuşması ne yazık ki yanlış oluyor.
Bakın, dört sene il müftülüğü yapacaksınız, 1.985 tane cami ve görevli olacak... Şu anda o çatışmalarda bulunan, hendek kazan teröristlerin veya çocukların, insanların tamamı 16, 17, 18 yaşında, dört sene önce bunlar 13-14 yaşındaydı. Dört sene boyunca bunları manevi duygular noktasında yetiştirememişseniz, bu konuda çalışma yapmamışsanız, bunları camiye alıştıramamışsanız, eline silah verilmesine fırsat vermişseniz herhâlde bu konuda en son konuşması gereken kişi sizsiniz diye düşünüyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Böyle bir mantık var mı ya!
HAMZA DAĞ (İzmir) - Sayın Paylan'ın "Eli kanlı olmak silah sıkmak değildir." sözü, açıkçası, herhâlde şecaat arz ederken sirkatin söylemek gibi bir şey oldu yani sayın başdenetçimize söyledi. Yani burada...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Başdenetçi cevap vermeyecek mi, onun yerine siz mi cevap vereceksiniz?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Şimdi, dün de cevap vermeyince Sayın Tamaylıgil, niye iktidar partisi buna cevap...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Hayır, cevap vermekle siz vereceğiniz cevap sınırlarını aşıyorsunuz.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Hayır, ben, başdenetçiyi savunmak...
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen...
HAMZA DAĞ (İzmir) - Bakın, ne söyleyeceğimi bilmiyorsunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ne alakası var?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Sayın Tamaylıgil, ne söyleyeceğimi bilmiyorsunuz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Kamu denetçisinin vereceği cevabı siz vermeyeceksiniz.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Bakın, ne söyleyeceğimi bilmiyorsunuz.
Ben, savunma noktasında değil ama şunu söylemek istiyorum: Şimdi, akademisyenlerle ilgili tepki koyduğumuz zaman ve burada "Teröristi destekliyorlar, terörle ilgili bir bildiri açıklıyorlar, Kandil'den çıkan bir bildiri neredeyse." dediğimiz zaman, bu düşünce özgürlüğü diye ifade edilirken yani burada sadece silah sıkmakla değildir eli kanlı olmak, başka şekilde de olur. O zaman da bizim böyle iddiada bulunmamıza ne yazık ki farklı bir şekilde bakmayacaksınız.
Sayın Erdoğdu, bakın, size şunu söyleyeyim: Bir kişinin baskısından korkuyor yani bürokratlar da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dağ, sözlerinizi tamamlamanız için son defa süre veriyorum.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Son cümle, son cümle. Bir cümle söyleyeceğim zaten.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Kaç dakika oldu?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Bir cümle söyleyeceğim.
"Bir kişinin baskısından korkuyor." gibi bir ifade... Şunu iyi bilin ki baskıdan korkma değil, bu insana karşı sevgi ve muhabbet olduğunu da düşünmenizde fayda var. Sevgi ve muhabbetten dolayı olduğunu düşünün.
Teşekkür ediyorum.