KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT CAHİD CINGI (Kayseri) - Geçmişten gelen bir göç prosedürümüz yok, bir tecrübemiz yok yani Osmanlı zamanında işte Çerkezler gelmiş, Yahudiler gelmiş falan filan, bir yerlere iskân edilmişler ama... O zamanki konjonktür dâhilinde bölgeler seçilmiş, daha çok mekâna önem vermiş Osmanlı ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yani en son 2011'deki Suriyeli göçüne kadar 1989'da Bulgaristan'dan kendi soydaşlarımız geldi, Körfez Savaşı döneminde Irak'tan bir grup peşmerge geldi, onlar da işte 100-150 binler seviyesindeydi yanlış hatırlamıyorsam. Yani biz bir göç sistematiği oturtamadık. Şimdi, Ukrayna'dan, Rusya'dan tanıdıklarımız Fransa'ya, Almanya'ya falan filan iltica ettiler; dil kursuna giriyorlar, dil kursundan bir sene, iki sene devam ediyorlar, geçtikten sonra iş kuramıyor, gidiyor -mesela çok tecrübeli iş adamları var benim tanıdığım Ukraynalı- orada stajyer olarak bir işletmede çalışıyor. Yani adamlar... Tabii, işte, geçtiğimiz yetmiş seksen yıl içerisindeki göç politikalarıyla -tabii, bu tamamen kalkınmaya yönelik politikalar- onu da çok güzel formüle etmişler, prosedürleri koymuşlar; oraya giden insan hangi merhalelerden geçeceğini biliyor ve de o insanı topluma da adapte etmiş oluyorlar bir noktada. Yani biz de -biraz önce bahsettiğiniz gibi- şimdi neredeyse 1 milyar euroluk sadece eğitim maliyeti var bize.

MÜLKİYE GÖÇ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ MÜDÜRÜ MEHMET MURAT ERDOĞAN - Şimdi, Sayın Vekilim, şöyle, kesinlikle katılıyorum; bakın, size ilginç bir şey söyleyeceğim: Türkiye'de Göç İdaresi nasıl kuruldu biliyor musunuz? Şimdi, Göç İdaresi 2014'te kuruldu, genelde herkes öyle sanıyor ki "Suriyeliler geldi, Göç İdaresi kuruldu." Hayır, 1999'da Avrupa Birliği Türkiye'yi aday ülke ilan etti, sonra Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlandı, biz de Ulusal Program'la cevap verdik biliyorsunuz Sayın Başkanım. Katılım Ortaklığı Belgesi'nde dediler ki: "Artık Avrupa Birliğinin sınırı Türkiye'nin doğu sınırı olacak. Dolayısıyla, Türkiye'de sivil yapılanmış güçlü bir Göç İdaresine ihtiyacımız var çünkü sizin bölgeniz sıkıntılı bir bölge ve sınır güvenliğini ortak yapacağız." Bu Katılım Ortaklığı Belgesi'nde var, bizim Ulusal Program'da da var. Ondan sonra, 2010'dan itibaren bizde bir Göç İdaresi teşkilatı kurulması için çalışmalara başlandı, 2013'te yasa çıktı, 2014'te Göç İdaresi aktif oldu ama aktif olduğunda Türkiye'de zaten 2 milyondan fazla mülteci vardı, süreci yönetmek çok zor oldu.

Şimdi, Türkiye'nin devlet yönetimi nerede, neyi planlıyoruz, neyi ediyoruz o apayrı bir şey ama bakın, size çok somut bir şey söyleyeyim -bizim sahada da çok karşılaştığımız bir şey- Türkiye bir vatandaşlık politikası yaptı, şimdi, bu vatandaşlık politikası toplumun bütün sinirlerini bozan çok önemli bir şeye dönüştü. Bu konuda mesela en büyük sıkıntı şu oldu: Uyum süreçlerinde vatandaşlık çok önemli, ben Türkiye'deki bir Türk'ün vatandaşlığı hak etmişse vatandaşlık almasını ne kadar destekliyorsam Türkiye'deki Suriyeliyi de desteklerim. Vatandaşlık süreci önemlidir, nitelikli insanları toplumunuza kazandırırsınız, sizin toplumunuza katkısı olur ve biz bu politikalara oldukça da geç başladık, pek çok konuda olduğu gibi. Bakın, Suriye krizinde 60 milyar dolarlık bir kaynak Suriye'den kaçtı diye tahmin ediliyor -bunu bir Suriyeli ekonomistten dinlemiştim- 60 milyarın sadece 1 milyarı Türkiye'ye geldi. Nereye gitti? Sudan'a ve Mısır'a gitti. Biz Türkiye'de bugün bile -aradan on iki yıl geçti- bakın, inanın abartmıyorum, daha üç gün önce Gaziantep'te bir Suriyeliyle konuştum, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuş, bankada hesap açamamış; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu hâlde bankada hesap açamamış, diğerlerinin kredi alması, vatandaşlık falan zaten bir iş yapması neredeyse imkânsız. Şimdi, Türkiye'deki vatandaşlık politikası istisnai vatandaşlık üzerinden gitti çünkü biz Geçici Koruma Yönetmeliği'nde diyoruz ki: "Suriyeliler vatandaş olamaz." isterse Türkiye'de yüz sene kalsın. Türkiye'de normal bir yabancı beş sene aralıksız Türkiye'de kalırsa ve ikamet izni varsa, çalışıyorsa vatandaşlığa başvurabilir, incelenir; vatandaşlık verilir ya da verilmez. Sonra biliyorsunuz, belirli bir mali şey getirme karşılığı vatandaşlık hikâyesi vardı, o da birkaç bin kişiyi ilgilendiren bir hikâye; o da çok önemli değil ama Suriyelilerde şöyle bir şey oldu: İstisnai vatandaşlık üzerinden önce gerçekten nokta atış birilerine vatandaşlık verildi, mesela bir kozmonot vardı Türkiye'de -rahmetli oldu birkaç ay önce- ona vatandaşlık verildi; çok cevval bir kız vardı -Kilis'te Ravda diye bir arkadaş, Kilis Valisi keşfetmişti onu- acayip kız mesela Türkiye aldı onu Birleşmiş Milletlerde bizim adımıza konferanslar verdirdi, ona istisnai vatandaşlık verildi. İstisnai vatandaşlık verilir, hani voleybol takımımızla övünüyoruz ya "Vargas" dediğiniz istisnai vatandaş. İstisnai vatandaşlık bu şekilde kullanılır. 100 kişiye verilir, 500 kişiye verilir; iyi akademisyene verirsin, şuna verirsin, buna veririz ama biz iş bir noktadan sonra rayından çıktı. Hani 2 bin, 3 bin, 5 bin, 10 bin vatandaşlık tamam ama ondan sonra sayılar işte 100 bin, 150 bin bilmem ne ve bu konuda toplumu tatmin edecek bir bilgi verilmeyince toplumdaki ayarlar kaçtı ve bunu tamamen politik bir olay olarak gördü, muhalefet haklı olarak bunu eleştirdi çünkü vatandaşlık vermenin bir politik ayağı olacağı düşünüldü.

Daha geçen hafta Kıbrıs'taydım, bir taksi şoförüyle konuşuyorum, on üç senedir Kıbrıs'taymış "Geçen ay vatandaşlık aldım." dedi, KKTC vatandaşlığı. On yıl boyunca ikameti zorunlu tutuyorlarmış ve belirli bir seviye eğitim istiyorlarmış anca öyle alabiliyormuşsun ve arada da suç işlemeyeceksin. KKTC, yani bizim KKTC Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına böyle bir kural uyguluyor. Geçen Hollanda'da yaşayan bir Türk kızıyla karşılaştım tam vatandaşlık alacakmış, ertelenmiş. "Ne oldu?" dedim "Ya, hız yapmışım, 80'i aşmışım; öyle olunca 'Yok, dört sene bekleyeceksin.' dediler." dedi.

Şimdi, bakın, başka ülkelerde bir sürü model olabilir, bizim de modelimiz olabilir. Vatandaşlıkla ilgili kuralları belirlerseniz ve o kurallara uyanları vatandaşlığa alırsanız toplumun da desteğini alabilirsiniz, o insanın da verimini alırsınız, kendini de ona göre yönetir ama bizde hiç öyle olmadı, Suriyeli de bilmiyor nasıl vatandaş olacağını, Türkler hiç bilmiyor bunları nasıl vatandaşlık verildiğini.

Toplumun haklı kaygıları var, bakın, 58 bin kişilik bir kitleden -2011'de 58 bin mülteci var- siz birdenbire dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi oluyorsunuz. Dünyada en çok mülteci barındıran ülke olmakla övünen kimse yok çünkü bu, riskleri de beraberinde getiriyor. Toplumun haklı kaygıları var, bu haklı kaygıları küçümsediğimizde, onlara cevap vermediğimizde popülistler meydana çıkıyor, çok güzel bir biçimde sömürüyorlar, bütün toplumu da peşlerinden sürüklüyorlar; ne yazık ki öyle bir hâle geldik.

Son cümlemi söyleyeyim, en büyük kaygım şu: Memleketin iyilik hâli bozuluyor, toplumun iyilik hâli bozuluyor. En normal insanlar, en sevecen insanlar, böyle en yardıma koşan insanlar mülteciden, yabancıdan nefret eder hâle geliyor; bu, hepimiz için kötü bir şey. İnşallah bunu durduracak güzel politikalar olur diye ben tamamlayayım Başkanım.