KOMİSYON KONUŞMASI

HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dokuzuncu yargı paketi olarak anılan, büyük bir hukuki değişiklik ve katkı gibi sunulan ancak kanun yapma tekniğine, hukuki belirlilik, öngörülebilirlik, güvenlik ilkelerine aykırı olan ancak yine de Sayın Başkan ve önerge sahipleri adına konuşan sayın vekilin refahtan, adaletten, uzlaşmadan, toplumsal uzlaşmadan bahsetmiş gibi sunduğu teklifi görüşmek için toplandık.

İtiraz ve değişiklik önergelerimizi dikkate alacağınızı umarak birkaç şeyi ifade etmek istiyorum. Bu yargı paketinin geleceği yasama organı Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekilleri tarafından değil, yürütme ve Bakan tarafından duyurulmuş, hatta bu yasama dönemine yetiştirileceği belirtilmişti. Her ne kadar getirilen kanun teklifi metninin altında milletvekillerinin imzası olsa da hazırlığı ve çalışmasının onlar tarafından yapılmadığı açıktır. Paket, torba torba hazırlanan, yenilik diye sunulan, belirgin bir ismi dahi olmayan kanunla hukukunu dejenere etmektedir. "Bazı kanunlarda değişiklik yapan kanun" şeklinde, ismi bile olmayan kanun ismi bir hukuk devleti anlayışının ürünü ve yansıması olabilir mi? "Hangi kanun?" denildiğinde cevabı olmayan bir kanun çalışması sistemi karşımızda durmaktadır.

Yasama dönemi tam biterken bu adı bile belli olmayan, kamuoyu ve konuyla ilgili kişi ve kurumların görüşü alınmayan, içerik olarak acil olmayan düzenlemeler içeren teklifin acelesini anlamak mümkün değil. Madde metinlerine bakıldığında aslında bizlerin daha önce "Yanlıştır." dediğimiz, buna rağmen âdeta ısrar ve inatla çıkarılan kanun hükümlerinin düzeltilmesi ya da bu çerçevede Anayasa'ya aykırı bulunup iptal edilen hükümlerin ikamesi amacına yöneliktir. Ancak ne hikmetse Anayasa Mahkemesi iptal etmesine rağmen yine aynı maddeleri getirerek ya da evirip çevirerek aynı içerikteki maddeleri önümüze getirecek kadar hukuk tanımaz bir anlayışla karşı karşıyayız. Ne olduğunu bilmediğimiz ancak kulaktan kulağa, bir bilim kurulunun bu taslakları hazırladığını duymaktayız. Ancak şu anda bu Komisyonda Komisyon üyesi olan 27 hukukçu milletvekillerinden bu bilim kurulunun acaba hukuken veya fiiliyatta ne gibi bir üstünlüğü ve zekâsı olduğunu da anlayabilmiş değiliz. Bu nedenle, biz, bu kanunların hazırlanma şekline tamamen, kökten karşıyız. Bazı maddeleri uygun olmakla birlikte birçok maddeye ilişkin önergelerimizi sunacağız ve maddeler görüşülürken dile getireceğiz.

Ancak bazı konulara değinmek istiyorum. İstanbul 8. Aile Mahkemesi tarafından Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruyla Türk Medeni Kanunu'nun "Kadının soyadı" başlıklı 187'nci maddesi, Anayasa'nın "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10'uncu maddesine aykırı bulunarak 22/2/2023 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Aile Mahkemesi, soyadının kimliğin ve kişiliğin bir parçasını oluşturduğunu, evlenmeden önceki soyadını kullanma hakkına getirilen sınırlamanın meşru bir amacının bulunmadığını, erkeğin doğumla kazandığı soyadını ömrü boyunca kullanması mümkün iken aynı hakkın kadına tanınmamasının eşitlik ilkesiyle bağdaşmayacağını ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesince başvuru yerinde görülmüş ve kanun maddesi iptal edilmiştir.

Sonuç olarak, benzer durumda olanlar arasında farklı muamele yapıldığı da göz önünde bulundurulmuştur. Anayasa Mahkemesi tarafından tanınan dokuz aylık süre zarfında bir adet yargı paketi ve çok sayıda torba kanun teklifi iktidar tarafından hazırlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmiş olmasına rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi konuyu düzenlememiş ve ihmal etmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı neticesinde mevzuatta kadının soyadına ilişkin kanuni boşluk oluşmuştu. Bugün gelen teklifte konuya lütfen yer verilmiştir ancak teklif Anayasa Mahkemesinin kararını karşılamak şöyle dursun, iptal edilen teklifin hemen hemen aynısıdır.

Kadın bekârken farklı soyadı, evlenince farklı soyadı, boşanınca farklı soyadı, eşi vefat edince farklı soyadı, olur ya 2'nci, 3'üncü evliliklerinde farklı soyadı ve farklı kimlikle kendisini ifade etmek zorunda bırakılmaktadır. Hangi yüzyılda yaşadığımızı da anlayabilmiş değiliz. Kadın, evlendikten sonra kocasının soyadını ya da yalnızca kendi soyadını taşıma konusunda özgürdür. Bu durum bir yönüyle kadına tanınan bir haktır ancak bir külfet olmamalıdır.

Bir başka konu, barolarla ilgili düzenlemedir. Biraz önce Sayın Başkanım da "Soru da sorabilirsiniz." dediği için ben bu soruyu Sayın Başkanıma ve önerge sahibi milletvekili arkadaşlarıma soruyorum. Hepimiz hukukçuyuz. Bundan yıllar önce ben vekil değilken bu çoklu baro sistemi getirildi ve bu çoklu baro sistemiyle de en çok ilgilenen, benim de hemşehrim diyebileceğim Sayın Cahit Özkan günlerce televizyonlarda bu çoklu baro sistemini anlattı. O zaman avukatlık yapıyordum ben de karşı olsam da diyordum ki: "Herhâlde iyi bir şey olacak." "Belki daha demokratik bir şey olacak." diye düşünüyordum. Şimdi elimdeki son verilere göre, Ankara 1 No.lu Barosunun üye sayısı 22.518 iken -tabii, bu açıklanan en son rakam çünkü 2 No.lu Barosunun bazı zamanlar 2 binin altına düştüğü ve bu yüzden de gizlendiği söylentileri yoğun şekilde söylenmektedir, bu sebeple de her an faal üye sayısı açıklanmamaktadır- 2 No.lu Barosunun 2.077 üyesi vardır. İstanbul Barosunun 59.274 üyesi var iken yine 2 No.lu Barosunun 2.667 üyesi vardır. Bunu oranlamaya tabi tuttuğumuzda Ankara Barosunda 2 No.lu Baroya avukatların yüzde 9,2'si, İstanbul Barosunda ise 2 No.lu Baroya avukatların yüzde 4,5'u üye olmuşlardır.

Biraz önce Barolar Birliği Başkanımız bir şeyden bahsetti, dedi ki: "Biz bu kanunlar düzenlenirken çağırılmadık ancak şunu belirtmek istiyorum: Bu yeni getirilen yüzde 30 oranının daha önceki düzenlemeyle arasındaki fark o kadar cüzi bir şey ki Anayasa Mahkemesine gittiğinde bunun hemen iptal edileceğine inanıyorum." Hâlbuki Anayasa Mahkemesinin iptal kararı, aynen yüzde 40 gibi yüksek oranda bir bölümün eşit şekilde dağıtılması, üye sayısı fazla olan baroların adli yardım hizmetini sunmada maddi güçlükle karşılaşmasına yol açabileceği belirtildiğinden dolayıdır. Şimdi, ben soruyorum. Bir kanun çıkarmak veya o görüşte olmak güzel bir şeydir fakat yanlıştan ve hatadan dönmek de daha erdemli bir şeydir. Şu anda yapılmak istenen, hastaya benzer şekilde yoğun bakımda yatan 2 no.lu baroların bir serum takviyesiyle yaşatılmaya çalışılmasıdır. Bunu yaptıysanız buyurun, bu kanun teklifinde bu çoklu baro sisteminden vazgeçin, en azından vatandaş da bizler de görelim ki yanlıştan dönmesini de biliyorlar.

Diğer bir konu, kamulaştırmasız el atma konusu. Kanun metnini okuduk, güzel maddeler var ancak "fiilî el koyma tarihindeki bedel" ne demek, bunu bir açıklarsanız. Bu, Anayasa'nın hem mülkiyet hakkına hem de eşitlik hakkına aykırıdır, bunun da Anayasa Mahkemesinden döneceğine kuvvetle inanıyoruz, bunu da gözden geçirin.

Bir diğer konu, ara buluculuk konusu. Ben de bir avukat olmama rağmen ve bu kanunla ara buluculuk hakkı elde edecek olmama rağmen ben buna da karşıyım çünkü ben bu kanun maddesini ya birtakım bürokratların veya -vekiller de olabilir- sınava girip kazanamayanların ara buluculuk elde etme çabası olarak görüyorum. Çünkü ülkemizde o kadar çok hukukçu var ki bunlar yıllarca, aylarca derse gittiler, kurs aldılar, sınavlara girdiler. Bir zamanlar 90'lar seviyesinde puan alan insanlar ara bulucu oluyordu. Geldiğimiz nokta yirmi yıl; niye on dokuz değil, niye yirmi bir değil, bize bunu açıklasınlar, onu da merak ediyorum.

Daha önce sekizinci yargı paketinin 22'nci maddesinin beşinci fıkrasında gizlenerek getirilmeye çalışılan madde kayyum meselesiydi. Bu konu, kayyumlara dokunulmazlık zırhı öngörmekte olup Meclis Genel Kurulunda yoğun tartışmalardan sonra geri çekilmişti. Sonrasında, dokuzuncu yargı paketi teklifinde yer alan bu maddede dokunulmazlık olmasa da Bankacılık Kanunu'nun 127'nci maddesinin altıncı fıkrasının son cümlesiyle kayyumlara kısmi sorumsuzluk verilmektedir. Ben öncelikle yine bir soru soruyorum: Bu maddeyle diğer kanununa getirilen geçici maddenin anlamı ne? Bu madde niye geçici bir madde? Ne zaman başlıyor, ne zaman sona eriyor? Bu, o diğer kanuna niye bir madde olarak eklenmiyor? Ben bunların tümünün kanun yapmada bir hile olduğunu düşünüyorum. Yine, Anayasa'nın mülkiyet hakkı, masumiyet karinesi... Çünkü hakkında bir karar verilip kesinleşmeden zenginlerin malına Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun atadığı kayyumlar biniyorlar. İnanır mısınız, İstanbul'da da yaşayan bir insan olarak, Porsche'e binen, makam arabası yapan bürokratlar biliyoruz; bu nedenle, yazıktır, günahtır. Bu kayyumlara madem bu kadar yetki veriyorsanız hesap da versinler, insanlar da bunu anlasınlar, öğrensinler. Bu şekilde atanan, görev yapan yöneticilerin atandığı veya görev yaptıkları şirketlerde geniş yetkileri olacak ama hiçbir sorumlulukları olmayacak. Bugün, öz babanız size bir iş yeri kursa bu kadar açık bir sorumsuzluk hâli yüklemez, kendi aileniz yüklemez.

Özetle, yeni getirilen teklif yumuşatılarak getirilmiş bir tekliftir. Teklifte böyle bir araya sıkıştırılan, Anayasa'ya arkadan dolanan, kamulaştırma ve vakıfla ilgili maddelerde de ayrı ayrı izah edeceğimiz üzere bazı menfaatler elde edilme maksadıyla çıkarıldığı açık olan hükümler de mevcuttur. Tabii ki, teklifin katıldığımız, olumlu bulduğumuz maddeleri de vardır ancak alelacele geçirilmeye çalışılan teklifin vatandaşın beklediği, aciliyeti olan düzenlemelerden uzak olduğunu belirtmek isterim. Adalet Komisyonu genç yaşlardan beri özellikle çalışmak istediğim bir komisyondu. İnanır mısınız, bu mahkûm yakınlarından gelen telefon ve maillerden dolayı bu Komisyonu istemez oldum. Bunun sebebi de nedir? Memleketin Adalet Bakanı üç ay önce çıkıyor "yargı paketi" diyor. Anayasa'da Adalet Bakanına yargı paketi hazırlamak gibi bir görev verilmemiştir. Yeni çıkan bu sistemle beraber yapılan değişiklikte kanun tekliflerini kimin verdiği bellidir. Onun o sözü üzerine tüm Türkiye'de cezaevinde yatan mahkûm aileleri, çoluk çocuk yola düşüyor ve ben bu insanların hâlini görünce üzülüyorum. İllaki "Değişiklik yapın." demiyorum ama çıkın deyin ki: "Kardeşim, böyle bir niyetimiz yok." Şimdi, bugün biz anlatıyoruz "Teklifte böyle bir şey yok." diye, insanlarda hâlâ umut, umut, umut; telefona gelen mesajlar var. Ya, açıklama yapın, Adalet Bakanı, madem, nasıl iyi şeyleri müjde gibi veriyor "Bizim böyle bir niyetimiz yok kardeşim, nereden çıkardınız?" desin.

Bu sebeplerden dolayı, biz bu kanun teklifine itirazlarımızı sunuyoruz. Maddelerde yine ayrıca ayrıntılı olarak da sunacağız.

Hepinize saygılar sunarım.

Efendim, miktarlarla ilgili sorumun cevabını bekliyorum. Yani bu kanun yapılırken -Bilim Kuruluna da soruyorum- barolara yıllık kaç para aidat geliyormuş, bu yüzde 30 ile yüzde 40 arasında ne kadar bir miktar, net olarak istiyorum efendim, bunun çalışması yapılmış mı?.