Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 133 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2258) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 11 .07.2024 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Evet, geneli üzerine ne söyleyebiliriz? Doğrusu, özellikle Türkiye'de 99 yılının başından itibaren Avrupa Birliğine uyum yasaları süreçleri yaşadık yani o dönemde oldukça farklı, hak ve özgürlükler alanında da ciddi gelişmeler, yasal değişiklikler yaşandığını biliyoruz fakat maalesef sonrasında genel olarak dünyada da Orta Doğu'da da yaşanan birçok gelişme sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri'nin başını çektiği güvenlikçi politikalar ön planda tutulmaya başlandı. Yani bu sadece Türkiye için değil, aslında global olarak böyle bir akım başladı ve güvenliğin özgürlüğün önüne geçmiş olması, bu konudaki tartışmaların hem Türkiye'de hem dünyada yoğunlaşmasıyla maalesef güvenlik bazı ülkelerde, sistemlerde, rejimlerde âdeta kutsanan bir değer hâline geldi. Yani özgürlük değil, güvenlik "Öncü güvenliğimiz sağlansın." gibi bir teori, bir akım, bir tartışma olduğunu biliyoruz tabii ki ve bugün bile -tırnak içinde- güvenlik kaygısı "Kişi özgürlüğü mü, haklar mı, demokrasi mi, yoksa güvenlik mi?" tartışması hâlâ aslında varlığını çok canlı bir şekilde koruyor.
Şimdi, Türkiye'de ise -ülkemizde- 2006 yılında -hatırlayanlar vardır- Terörle Mücadele Yasası'nda hak ve özgürlükleri kısıtlayan birçok değişiklik yapıldı ve Türkiye de tercihini güvenlik politikalarından yana koydu aslında. O dönemi tekrar hatırlatmak istiyorum ama şunu çok iyi hatırlıyorum: 2005 yılında Türk Ceza Kanunu değişti, avukatlık yaptığım yıllarda bunu bire bir takip ettik, Ceza Muhakemesi Kanunu değişti; aslında -2002'de iktidara gelen bir partisiniz ve şu anda bu teklifi verenler de o geçmişe, o müktesebata sahipler tabii ki- bu özgürlüklere olan bakış açısını ortaya koydu o dönemde.
Sonra tabii ki iktidarın, Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluş felsefesiyle, kuruluş iddialarıyla bugünü arasında uçurum -kavram karşılar mı, bilmiyorum ama "uçurum" diyeyim, başka bir kavram bilmiyorum Türkçede; isterseniz Kürtçe de söyleyeyim, orada da bu kavramlar var- yani inanılmaz bir açı var. "Yargıda vesayeti kaldıracağım, özgürlükleri getireceğim. Yoksulluğu, yalanı, yasağı bitireceğim." "3Y" sloganlarıyla, "demokrasi" "özgürlük" diyerek bir şaşaayla girdi fakat hukuk alanında şu anda yaratılan yıkım o kadar büyük ki neredeyse geri dönmek için bir on yıllar daha çalışmak gerekiyor. Yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin -ben 2015'ten bu yana Parlamentodayım, o Anayasa değişikliğinde de bulunduk bazı arkadaşlarla, burada da bulunuyorlar- getirilmesine dair Anayasa değişikliği, sonraki yargı paketleri yani açıkçası saymayacağım ama -Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin öncesini saymayacağım- bu dokuzuncu yargı paketi. İşte, demin Komisyon Başkanımız "Onuncu yargı paketini bekleyin." dedi, hep bir arkası yarın var, her zaman. Yani AKP iktidarında bitti olmuyor zaten, çözüldü de olmuyor yani Parlamentoda da Genel Kurulda da bunu birlikte yaşıyoruz; buradan çıkaralım, hemen sonraki kanun teklifinde tekrar önümüze geliyor. İşte, mesela şeyi çok iyi hatırlıyorum -kaç yıl önceydi- kayyım getiren, belediyelere kayyım atanmasını getiren yasal düzenleme getirildi önümüze, kıyamet koptu. Genel Kurulda ben Grup Başkan Vekiliydim -yeni devrettim zaten, birkaç ay oldu- hemen geldiler -alelacele- iktidar yöneticileri "Tabii ki biz bunu çekiyoruz, bu doğru değil, hani, biz de kabul edemeyiz." dediler o dönem grup yönetiminde olanlar. Sonra, bir baktık, birkaç ay sonra kayyımı kararnameye koydular ve hâlâ kayyım gasbı, darbesi devam ettiriliyor. Şimdi, böyle bir iktidar pratiğiyle karşı karşıyayız.
Şimdi, açıkçası, bu yargı paketleriyle ne oldu diye hani global bir şekilde soracak olursak, bir kere herkes yaftalanabilir, herkes terörist olabilir; çok doğal. Yani şimdi birine "terörist" deseniz hiç itiraz etmiyor çünkü iktidardan yana değilseniz teröristsiniz yani çok kolay, yargı önünde de çok kolay işin kötü tarafı. Burada Yargıtaydan, Danıştaydan yargı mensupları da var yani sonuçta biz de takip ediyoruz bu kararları, bu sistemi, yakından takip ediyoruz. Otoriter bir sistem var. "Çoklu baro sistemi" diye ucube bir şey getirdiniz, işte, şimdi ödenekleri konuşuyoruz. Yani açıkçası iktidar "Bana yakın baro kurayım." dedi ya. "Benim yönetebileceğim barolar olsun, benim para aktarabileceğim barolar olsun. Ben hâkimi, savcıyı, Yargıtayı, Danıştayı, HSK'yi, Anayasa Mahkemesini, işte bütün üst yargı kurumlarını ve yerel yargı mensuplarını belirleme mekanizmalarını oluşturdum ama avukatlara karışamıyorum." dedi; ben mealen söylüyorum. Avukatlara karışmak için ne olacak? Tabii ki barolara müdahale edecek. Baro yönetimlerini şekillendirebileceği yeni barolara işte, 2 no.lu barolar kuruldu. Türkiye'de kıyamet koptu, yüz binlerce avukat sokaklara çıktı fakat iktidar tek bir geri adım atmadı ve yeni barolar, kendi yöneticileri, adayları, milletvekili adayları, eski belediye başkanları gibi kendi kadrosunu o barolara kaydettirdi ve şimdi işte çoklu baroyla yaşıyoruz. Aslında bununla savunmaya da avukatlara da bir darbe vurulmak istendi ve vuruldu.
Şimdi, bununla ilgili, yine eşitsizlik konusunda, yargı paketiyle geçmiş yıllarda ya öyle bir paket getirdiniz ki önümüze çetelere, tecavüz suçlularına, istismarcılara af getirildi yani üstü kapalı af getirildi. Ya, eşini öldüren adam bırakıldı, çıktı tekrar eşini vurdu. Çocuk tecavüzünden tutuklanan adam tekrar tahliye oldu, tekrar aynı suçu işledi. Çeteciler -bunların örnekleri var elimizde, hiç öyle kafa sallamayın yani aktif takip ediyoruz, şey anlamda kafa sallamayın- bırakıldı. Hadi diyelim ki sizin dediğiniz olsun, insaf ya, muhaliflere tek bir düzenleme yapılmadı. Gazetecilere, demokratik kurumlara, sivil topluma, avukatlara, insan hakları savunucularına, kadın hakları savunucularına hiçbir düzenleme yapılmadı ve hâlâ siyasi suçlarda infaz dörtte 3'tür. Eşitsiz bir infaz yasası yürürlükte ve bu devam ettiriliyor. Biz ısrarla ve inatla dedik ki: İnfazda eşitlik sağlayın, herkes eşit olsun ya. Yani biri "a" suçunu işliyor, biri "b" suçunu -tırnak içinde suç diyorum- niye ayrı infaz kurumları? Bir de üstelik konuşanı, yazanı, kalem oynatanı, siyaset yapanı; Demirtaş gibi birini siz Türkiye'nin eğer -sizin baskınız ve basıncınız olmazsa- ezici çoğunluğunun lider olarak kabul ettiği bir şahsı, sırf Erdoğan'a muhalif diye, sırf başarılı diye, sırf sempatik diye, sırf destekleniyor diye cezaevine kapattınız ya; bunun başka bir izahı var mı? Osman Kavala hâlâ içeride, Figen Yüksekdağ hâlâ içeride; partimize darbe yaptınız sırf bu sebeple, muhalefeti susturmak için ve bu darbenin etkileri devam ediyor, hâlâ ettiriliyor çünkü arkadaşlarımızın rehinelik durumu devam ediyor. Maalesef, yargı, bu konuda iktidarın en temel enstrümanı, en temel sopası. Yargı tehdidiyle herkesi hizaya çekiyorlar ya, mesela, hepimiz gidiyoruz sahaya, şunu söylüyorlar: Ya, fotoğraf çekiyoruz, işte insanlar vekilleriyle fotoğraf çektirmek istiyor. Birkaç kere rastladım, inanın, çok üzüldüm. Diyorlar ki: "Çok seviyorum sizi ama fotoğrafı paylaşamayacağım çünkü benim çocuğum memur olacak, sizinle fotoğrafımızı görseler DEM PARTİ milletvekili..."
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Biz kendimiz de söylüyoruz, çekilme diye.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - "Ben ne yapayım, çocuğum polis." diyorlar ya da "Çocuğum askerde." diyorlar. Ben çok rastladım, fotoğraf çekiyor "Bana özel kalsın ama ben sosyal medyamda paylaşmayacağım." diyor, "Biz zaten paylaşmıyoruz." diyoruz. Böyle bir korku toplumu yarattınız çünkü onun hakkında soruşturma açılabilir, dava açılabilir "DEM'li, CHP'li ya da TİP'li bir milletvekiliyle niye fotoğraf çektin?" diye.
Şimdi, burada zaten HSK -ne diyeyim- tamamen yargı erkinin, iktidarın muhafızı hâline geldi. Kuvvetler ayrılığı ilkesini sadece böyle cümlelerle ifade ediyoruz, öyle bir ayrılık falan yok. Bu ülkede Cumhurbaşkanı, bu ülkede iktidar sözcüleri Danıştaya da Yargıtaya da Anayasa Mahkemesine de sopa gösteriyor, tehdit ediyor, şantaj yapıyor; basına açık yapıyor bunu. Danıştay Başkanlarının nasıl çay topladığını, nasıl demeçler verdiğini gördük, üniversiteleri saymıyorum zaten. Burada yargı mensuplarına, kimseye atfen söylemiyorum, ben genel değerlendirme yapıyorum. Bu nedenle, kuvvetler ayrılığı ilkesi yok yani bugün Yargıtayda İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem Bey -biz birlikte çalışıyorduk- bir hafta içinde -arkadaşlar, bir hafta içindeydi galiba, değil mi- ayrıldı, seçildi, hemen üst yargıya üye yapıldı. İrfan Fidan, bir hafta Yargıtay üyesi kaldı -bir hafta veya 15 gün de olabilir, rakamlar yok, irticalen konuşuyorum- sonra Anayasa Mahkemesine üye oldu. Bu şaka olabilir ya! Yargıtay üyesi olarak bir imza bile atmadı, Anayasa Mahkemesine bir proje olarak gönderildi; iki ismi söylüyorum sadece. Şimdi, onlar iktidarın sözünün dışına çıkar mı? Ben olsam çıkmam.
ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Şimdi "Onun verdiği karara uyun." diyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ama bakın, dedim ya "Çok üzülüyorum, bu karara uyun." diyorum.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Demek ki iyi adamlarmış.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Hayır, ben tutarlı konuşuyorum, bunu bile söyledim.
ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Tamam ama...
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Onu dedi ama.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Onu dedim, dedim ki "Bunu bile söylüyorum, ben üzülüyorum." yani ne dediğimin farkındayım ben.
Şimdi, Parlamento zaten susturulmaya çalışılıyor, ha bire İç Tüzük tartışmaları yapılıyor; bakalım ne olacak. Anayasa bu öneriyle askıda, bunu biliyoruz, ortada. Bu bir yıkım süreci mi, değil mi? Bence bir yıkım süreci. Direkt yıkmaya çalışıyorsunuz, bir düzeni yani var olan hukuk sistemini yıkmaya çalışıyorsunuz. Toplum mühendisliği yapılıyor ve iktidar partisi âdeta bir yıkım ekibi olarak çalışıyor, hukuku yıkma ekibi olarak da çalışıyor.
Şimdi, tabii şöyle diyeyim: Kalıpçı ustasına verseniz vallahi toplumun daha iyi dizayn ederdi. Bu kadar paketlerle uğraşmazdı, bir kerede yapardı; siz bir de bunu da beceremiyorsunuz. Vallahi, böyle insanların yüzüne sert söz söylemeyi çok beceremem ama vallahi beceriksizsiniz. Vallahi de billahi de kendi sisteminizi kurarken bile beceriksizsiniz. Bir paketle yapamıyorsunuz, ikiyle yapamıyorsunuz. Bir gün getiriyorsunuz, ertesi gün yeni bir şey getiriyorsunuz. "Aa, şunu unuttuk, bir de bunu yapalım." diyorsunuz, "Aa burası olmadı, bir de burayı değiştirelim." diyorsunuz. Yani dokuz yıldır yaptığınız bir yasa kaç kere değişti, bilmiyorum, sayıları zaten size veriyoruz.
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - Yani madde hakkında konuşan herkesin hakaretini, bunu da kabul etmek zorunda değiliz Sayın Başkanım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Hakaret etmiyorum.
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - Bu Komisyondaki herkes meslektaşız, hukukçuyuz. Bu tarz konuşma Genel Kurul tarzı olabilir ama burası Komisyon.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Hakaret etmiyorum. Hakaret etmiyorum, hakaret etmiyorum.
Komisyon da Genel Kurul gibi yasama faaliyetinin bir parçası. Burası yasama faaliyetinin bir parçası, yasama faaliyeti yapıyoruz burada. Burada sokakta sohbet etmiyoruz, bir yasa tartışıyoruz ve siz böyle itiraz edemezsiniz.
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - Ağzınıza geldiği gibi konuşmanız Komisyon çalışması olarak değerlendirilemez.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Sokak ağzıyla konuşamazsınız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ne ağzıyla?
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Sokak ağzıyla konuşmayacaksınız burada.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Siz sokak ağzıyla konuşuyorsunuz, ben ne dediğimi gayet iyi biliyorum.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Sokak ağzıyla cevap veremezsiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - "Sokak ağzıyla konuşuyorsun." diyemezsin.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - "Beceriksiz" diyorsunuz.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Değerli vekiller, lütfen...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Siz sokak ağzıyla önümüze yasa getirmişsiniz ya. Yasa getirmişsiniz önümüze.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Tuğrul... Sayın Karslı, Sayın Tuğrul, sizler de söz isteyin, o şekilde verelim.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Hakaret etmeyin...
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Sizsiniz sokak ağzıyla konuşan. Hakaret de yok, bir şey de yok.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Hakaret ettim, hangi kavramımla hakaret ettim? Hangi kavramla hakaret ettim?
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Beştaş...
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Hem kanun teklifini geçirmeye çalışacaksınız hem de üç kelime kullanılmasına da sabretmeyeceksiniz, iyi valla!
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Lütfen arkadaşlar...
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Beştaş, devam edin.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Sizin şamaroğlanınız falan değiliz burada.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Öylesiniz tabii ki. İktidarsın, çekeceksin.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Beştaş, lütfen devam edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - İktidarsın dinleyeceksin. Toplumu dizayn etmeye çalışıyorsun. İktidar...
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - Hakaret edemezsiniz.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Karslı...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Hakaret etmiyorum.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Hakaret ediyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Bakın, hakaret etmiyorum.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - "Beceriksiz" ne demek?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Etsem "Ettim." derim.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Ben size şimdi "Beceriksiz" diye bağırsam...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Beceriksizsiniz! Bu, hakaret değil.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - O zaman beceriksiz sizsiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Daha kötüsünüz de en hafifi beceriksiz diyorum.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Beceriksiz sizsiniz o zaman.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Onu ben ironi olarak söyledim.
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - Uygun kelimelerle de meramınızı anlatabilirsiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Vallahi de billahi de yapboz tahtasına çevirdiniz ülkeyi.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Anlaşılmıştır, anlaşılmıştır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Yasaları yapboza çevirdiniz. Şu anda yeni başlayan bir avukat iki yıl sonra aynı yasayla savunma yapamayacak, aynı dilekçeyi yazamayacak, hangi kanunda hangi madde var diye bilmiyor. Her gün hukuk fakültesinden mezun olan gençler yeni kanunları takip etmekte zorlanıyor. Evet, bu beceriksizliktir.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Yeni kanun çıkarmayalım mı yani, ne demek?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Evet, bu bilememektir. Bunu hakaret kabul ediyorsanız varın edin. Canınız nasıl isterse öyle yapın.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - O zaman beceriksiz olan sizsiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ne?
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Beceriksiz olan sizsiniz o zaman.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - O yapıyor olsa olsun beceriksiz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Vallahi bizim ne kadar...
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Siz mi yapıyorsunuz yasayı da beceriksiz diye...
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Tamam efendim, buyurun.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Evet, Sayın Beştaş...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ya, ben "Otoritersiniz." diyorum, "Faşizm uyguluyorsunuz." diyorum, "Otoriterlik, totaliter rejim var." diyorum, kırılmıyor, "Beceriksizsiniz." Diyorum, kırılıyorsunuz. Aman ya, ne kadar hassassınız ya. Gerçekten "Irkçısınız." diyorum, hiç kırılmıyorsunuz.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Biz ırkçıyız ha?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Evet.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Bunu siz mi söylüyorsunuz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Evet, aynen biz söylüyoruz.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
Sayın Beştaş, toparlayalım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Başkan, müdahale ederseniz karşılıklı konuşmayacağız.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Şimdi, burada bir yasayı on kere değiştiriyorsunuz. Mesela, 17-25 Aralık sonrası hukuk size dokundu, ne oldu? Sonra hemen değiştirdiniz. Ben şunu çok iyi hatırlıyorum: Bu 15 Temmuzdan önce üç ay uygulanacak yasalar çıkardınız ya yargı paketiyle; içeridekileri tahliye ettirdiniz, yeni mahkeme kurdunuz, yeni mahkeme, ağır ceza mahkemeleri; sonra o işiniz bittiğinde o mahkemeleri hop kaldırdınız. Bunu yaşadık. Bu, gizli bir şey değil ki. Bu ülkenin hukuk düzeni artık sizin yapboz tahtanıza döndü ve işte sizin işinize geldiğinde de "Vay be biz demokrasiyi savunuyoruz, biz demokratız. İşte bizim üstümüze kimse yok." Bir de üstüne üstlük garip bir huyunuz da var, teşekkür bekliyorsunuz. Onu da anlamış değilim hâlâ, hem Mecliste hem komisyonlarda "Ya biz iyi şeyler de yaptık." Ya iyi şeyler yapın, günde on kere teşekkür edelim. Biz bunun için savunuyoruz zaten bunları, bunun için mücadele ediyoruz. Yani bizim derdimiz eleştirmiş olmak için eleştirmek değil. Burada niye bu kadar emek veriyoruz, niye bu kadar çalışıyoruz? İşimiz gücümüz yok mu bizim? Biz bu ülkenin yararına bir iş yapmaya çalışıyoruz ve sizin gibi halkın temsilcileriyiz.
Şimdi, bununla birlikte ama -bu konuda hani beceriksizliğe kızmıştınız ya- şu konuda ustalaştınız, hani Cumhurbaşkanı diyor ya "Çıraklık dönemimiz bitti, ustalık dönemimiz başladı." Yasaları kendinize göre değiştirmekte, evriltmekte, istediğiniz ideolojiyi, istediğiniz inancı, istediğiniz kimliği dayatmada hakikaten ustalaştınız. Öyle güzel manevralarla yasalar getiriyorsunuz ki şimdi bu son dönemlerde bunu yapıyorsunuz.
Şimdi, evet, darbeleri daha büyük bir karşı darbelerle sürdürüyorsunuz. Şu anda AKP ve MHP iktidarı darbeci bir iktidardır. Neden darbecidir? Çünkü siyasetçileri hapiste tutarak iktidarını sürdürüyor. Çünkü kadın haklarını... On yıllardır verilen mücadeleden elde edilen kazanımlara göz diken, darbe yapan bir iktidardır aynı zamanda ve darbe dinamiğini maalesef her zaman canlı tutuyorsunuz.
Şimdi 12 Eylülü eleştiriyordunuz on yıl önce, çok iyi demeçleriniz vardı yani basın-yayın organlarında onlar duruyor. Sözde 12 Eylül cuntasının izini silmeye çalışıyordunuz, şimdi biz bir anda sizi 12 Eylülcü'lerden neredeyse daha fazla bir otoriterlik içinde bulduk. Ya, otoriter bir rejime dönüştü. Güya "Vesayet odaklarını kaldıracağız, bitireceğiz." diyordunuz siz kayyımlık gibi süper bir vesayet kurumu buldunuz ya; kayyım ya! Düşünsenize, demokrasiyi 7 yaşında, 3 yaşında, 5 yaşında bir çocuğa sorun, "Halkın kendi yöneticisini seçme hakkıdır." der. Bir dernekte de yöneticisini seçer, bir vakıfta da, bir baroda da, tabip odasında da ama en genişi tabii ki Parlamentodur, Cumhurbaşkanıdır şu anda. Halkın seçimini iptal ediyorsunuz. İşte, vesayet dediğimiz tam da bu. Ve bununla birlikte tabii ki bunu neyle inşa ediyorsunuz? Zalimlikle. Zulümde sınır tanımıyorsunuz ve vesayet sisteminin gerçekten yeni sahibi oldunuz; bu konuda sizi tebrik edebiliriz.
Yani ne olacak? Yani siyasal alanda "terörist" demediğiniz kimse kalmadı neredeyse sizden olmayan tabii. "Zillet", "çukur" bu kavramlar ve şimdi ben beceriksizsiniz dediğim için "Bize hakaret ettiniz." diyorsunuz.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Ya, teröriste "terörist" diyeceğiz tabii ki, niye demeyeceğiz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ya, teröriste "terörist" deyin, deyin vallahi.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Teröriste "terörist" diyeceğiz tabii ki.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Bence de teröriste "terörist" deyin.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Onu diyoruz yani.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ama siz teröristlik yaparken başkasına "terörist" diyemezsiniz.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Biz teröristlere "terörist" diyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Diyemezsiniz.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Teröristlerin dağlarda ne yaptığını biliyorsunuz siz, çok iyi biliyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ha, biz biliyoruz, biz biliyoruz.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - O teröristlerin dağlarda neler yaptığını çok iyi biliyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sizin nasıl darbeci, nasıl teröristlerle kol kola iş yaptığınızı da biliyoruz, size cevap vermeyi de biliyoruz.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Biz biliyoruz, kimin terörist olduğunu, gayet iyi biliyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Başkan, herhâlde siz bilerek yol veriyorsunuz değil mi müdahalesine? Komisyon Başkanı olarak soruyorum size.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Beştaş, devam edin lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Bana değil, kendisine söyleyin.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Biz konuştuğumuz zaman siz her şeye müdahale ediyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sözümü kesmesin.
Terörist ilan edilmeyen parti, dernek kaldı mı ya? Yok; sendika kalmadı. Şimdi, bu totaliter rejimde denge-denetleme mekanizması diye bir şey kalmadı. Şimdi Parlamento var, bunu da işte bu yöntemle bastırmaya çalışıyorsunuz. Burada bile neredeyse bizim milletvekillerinin üzerinde bir vesayet kurulmaya çalışılıyor; bir baskı aracı. Niye korkalım sizden ya? En fazla arkadaşlarımız gibi bizi de hapse gönderirsiniz. Talimat verdiniz savcılara, hepimiz hakkında onlarca, yüzlerce fezleke hazırlandı. Yüksekdağ'a verilen cezanın yüzde 70'i yaptığı konuşmalar, düşünce ve ifade özgürlüğü. Yani en fazla bunu yapacaksınız, bunu da dünya görüyor yani yine hepimizin ayağına dolanıyor, en çok da sizin zalimliğiniz ifşa oluyor; bunu da görelim.
Şimdi, diğer yandan, yargıyı çok fazla tartışmayalım ama Kobani kumpas davasının bir turnusol kâğıdı olduğunu söylemeden geçmek istemiyorum. Talimat verdiğiniz savcılarla, Ahmet Yıldız isimli savcıyı özel atadınız, özel heyet belirlediniz, özel karar dikte ettirdiniz ve şu anda siyasete darbeye devam ediyorsunuz. Peki, buraları geçip bir dönem... Hani sizin itiraz edemeyeceğiniz bölüme geliyorum, özcesi şunu demeye çalışıyorum: Bu, dokuzuncu yargı paketi, artık 19 mu olur, 29 mu olur, umarız bu son yargı paketiniz olur, biz de kurtuluruz, Türkiye de kurtulur sizden; bunu diliyoruz. Ama diyelim yeni yargı paketleri olur, bu sözler belki size ışık tutar.
Erdoğan, bir dönem Başbakanken kadınlarla ilgili şöyle cümleleri vardı, ben aynen alıntılayacağım, soyadı meselesine geleceğim. "Bundan sonra her tecavüze uğrayan kadın, bunları ikna etmek için görüntü kaydıyla mı dolaşacak? Kocasından şiddet gören kadın, iddiasını ispat etmek için elinde kayıtla mı gelecek? Sokakta kurşunlanarak öldürülmüş kadın, cesedinin yanına görüntü kaydı mı koyacak? Ortada ifade tutanağı, adli tıp raporu, linç edilmiş bir kadın, darp edilmiş bir bebek var. Bunlar çıkmışlar, olayın nasıl olmadığını ispat etmeye çalışıyorlar; vicdan, vicdan, vicdan. Eğer o kadıncağız, başörtülü olmasaydı bu linç olur muydu? Dün başörtüsüne 'füruat' diyenler, bugün başörtülü bir kadın üzerinden başörtüsü düşmanlığını sürdürüyorlar." Bunlar tırnak içinde Cumhurbaşkanına ait. Şimdi kadın meselesini sadece başörtüsü meselesi olarak ele alıp yaşam hakkı dâhil bütün haklara, kadın haklarına bir saldırı var bu ülkede. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek, kadınlar öldürülebilir demektir. O imzayı çekmek, kadınlara yönelik şiddetin, cinayetlerin meşrulaştırılması anlamına geliyor. İşte, bu konuşmayla ne kadar uyumlu, değil mi? Elinde kayıt olduğu hâlde, emniyete başvurduğu hâlde, elinde savcılığın uzaklaştırma kararı olduğu hâlde kaç kadın katledildi? Biz sayamıyoruz gerçekten. Benim kendi müvekkillerim, onlarca müvekkilim uzaklaştırma kararına rağmen katledildi, öldürüldü, kurtaramadık onları çünkü sistem bunu meşrulaştırıyor. Şimdi, en üstte yani iktidar pratiği bunu meşrulaştırıyor çünkü İstanbul Sözleşmesi'nden çıkan, kadına bakış açısını farklı şekillerde ifade eden, istediği kadın prototipini yaratmaya çalışan bir anlayış var. İşte, bizim reddettiğimiz tam da bu.
Şimdi, kaç çocuk cinsel saldırının mağduru oldu? Dün KEFEK'te de konuşulmuş; İpek Er'i katleden, tecavüz eden Musa Orhan korundu ya. Benim geçen dönem vekili olduğum Siirt'te o kadar çalıştık, mücadele ettik ki. Ya, bir asker bir çocuğa, genç kıza tecavüz ediyor, kadın ölüyor ama adam tutuklanmadı ya, tutuklanmadı. O kadın başörtülü olsaydı tutuklanırdı; işte, aradaki fark bu. Maalesef, maalesef, işte, kadınlar arasında da böyle ayrımcılık koyuyorsunuz ama İpek Er'in yanında, ölen maktulün yanında durup Musa Orhan'ı eleştiren Ezgi Mola'ya -bir sanatçı, sanat insanı, herkes tanır- ceza verildi, Twitter'da eleştirdi diye ya. Ya, bir tecavüzcüye... Bir de ceza verilmiş Musa Orhan'a, on yıldan fazla ceza da verildi, tutuklanmadı; eleştirdi diye Türkiye'nin tanıdığı bir sanat insanına ceza veriliyor ama katile, tecavüzcüye tutuklama bile yok. Bir gün cezaevinde tutturamadık, hemen bıraktılar çünkü ben Siirt'te bizzat takip ettim.
Şimdi, Musa Orhan'ı koruyan bir zihniyet var ve Türkiye'de kadınlar güvende değil, bunun sebebi de iktidardır çünkü kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet özel falan değil, politik. Biz bunu kadın hakları savunucuları olarak her yerde söyleriz, kadın meselesi politik bir meseledir. Ben ve eşim arasında değildir, sizin ve kız kardeşinizin arasında değildir, sistem bunu örer. Keşke bu konuda herkes biraz düşünse de dediklerimizi belki anlayabilir.
Şimdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ne demişti? "İspat etmek için kadınlar elinde kayıtla mı dolaşsın?" Katılıyorum buna, kayıtla mı dolaşalım ya? Gerçekten doğru söylemiş. Ya, kadın "Ben tecavüze uğradım." diye uğramadan önce video kaydı mı alsın yani? Ya da "Şiddet görüyorum ben evde. Ben eve bir video koyayım, şiddetimi ispatlayayım." mı desin? "Beyan esastır" derken tam da bunu söylüyoruz. Kadın "Ben şiddete uğradım." diye niye yalan atsın ya? Bir çocuk niye "Tecavüze uğradım." diye yalan atsın? Bilimsel, pedagojik raporlar bunun yalan olmadığını zaten söyler yani bunu takip edenler bilir.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, konuyla alakası olmayan...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Toparlıyorum Başkan.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Şimdi, söylenen doğru, yanlış olabilir de...
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - 6284'ü tekrar ediyorsunuz, evet, doğru.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Neyi?
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - 6284 sayılı Kanun'u. Kadının beyanının bir belge, delil aranmaksızın dikkate alındığını tekrar ettiniz.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Ya, o konu değil aslında, bu konuya gelirseniz...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Niye siz benim konuşmama müdahale ediyorsunuz ya? Hakkınız yok.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Müdahale edeceğiz. Niye edeceğiz? Hiç alakasız şeyleri burada...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Alakasız mı?
NURETTİN ALAN (İstanbul) - İç Tüzük'te yazıyor.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Alan, lütfen...
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Hiç alakası olmayan... İç Tüzük'te de var, konuya dönmesi için uyarabilirsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Hatip konuşmasını yapsın, milletvekilimiz konuşmasını yapsın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sizin göreviniz burada sadece el kaldırmak çünkü.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Yok, hiç alakası yok. Bak, size bunu söylemek de görevim; bak, yapıyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Benim görevim o değil; benim görevim, burada kadınları savunmak, burada halkı savunmak, tamam mı?
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Alan...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ben senin gibi usulen oturmuyorum orada. Bileceksin, dinleyeceksin.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Dinliyoruz. Bakın, şunu söyleyeceğim: İç Tüzük'te yazan kurallara göre...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Bana müdahale edemezsin, müdahale edemezsin.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Müdahale etmiyorum, Başkandan rica ediyorum, Başkana söyledim, size müdahale ettiğim yok.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Alan... Sayın Alan...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Şimdi, soyadı bölümüne geldim, zaten tam "Toparlıyorum." dediğimde müdahale etti.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Ancak geldiniz, ancak geldiniz. Lütfen, buyurun, ne demek.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Evet, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Şimdi, toparlayacak olursak...
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Çok iyi olur.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Bu geneli üzerine, maddeler üzerine tabii ki konuşacağız.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sizden sonra daha Gergerlioğlu bekliyor konuşmayı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Vallahi, böyle ucube, böyle korkunç bir yasayı getirirsiniz haftalarca konuşuruz.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Ya, yasayı eleştirin, can kurban. Yasaya gelemediniz, saatlerce yasaya gelemiyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Yasaya geldim zaten.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Asıl sorun o, ben onu söylüyorum. İç Tüzük'e bağlı kalın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Şimdi, bize ne diyorsunuz? Soyadına gelirsek, soyadı meselesinde diyorsunuz ki "Aile bütünlüğüne zarar verir." değil mi? Genel açıklamalar... Sabah da bazı konuşmalar oldu; işte, bir milletvekili mevkidaşımız dedi ki: "Ya, ne olacak? Çocuk baba soyadını mı alsın, anne soyadını mı? Öyle şey mi olur? Benim çocuğum benim soyadımı alsın, aile diye bir bütünlük var." Vallahi aileyi savunuyorum. Aile birliğini nasıl savunuyorum biliyor musunuz? Ailede eşler arasında eşitlik olur. Ailede eşler arasında saygı olur.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Anayasa'mız da öyle diyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ailede eşler arasında ebeveynlik konusunda eşit haklar olur. Ailede şiddet olmaz. Ailede istismar olmaz. Ailede ensest olmaz. Ensest, şiddet, istismar, tecavüz, cinayet aile birliğine zarar vermiyor mu? Bunu önlemek için kılınızı kıpırdatmıyorsunuz ama soyadında "Soyadını değiştirelim." diyorsunuz.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Ya, atıyorsun, hiç alakası yok!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Böyle bir şey olabilir mi ya? Böyle bir aile bütünlüğü koruma anlayışı olabilir mi? Siz soyadı... Bizim soyadımız, biziz ya, bizim benliğimiz. Biz kendi soyadımızla yaşamak istiyoruz.
NURETTİN ALAN (İstanbul) - En yüksek cezalar bizim dönemimizde verildi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Şimdi, ailede eşitlik olmadan toplumsal bir eşitlik olamaz. Hani bu, genel bir doğrudur, ben burada söylemekten imtina etmiyorum. Önce ailede eşitlik olacak, sonra toplumsal eşitlik olacak.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Beştaş, suçlayıcı konuşmayalım lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Aile bütünlüğüne, aileye zararı işte demin anlattığım olgular veriyor; şiddet veriyor, tecavüz veriyor, hakaret veriyor, istismar veriyor, takip veriyor. Bunlarla mücadele edelim, biz varız, bununla mücadele ediyoruz.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Hepimiz aynı şeyi söylüyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ama erkeğin burada soyadıyla erkeğin o sizin de imzanızın olduğu... Evet, 2005'ti galiba değil mi Medeni Kanun'un değiştiği, son hâli, reisliğin kaldırıldığı?
NURETTİN ALAN (İstanbul) - 2002, 2002; biz yokuz, bizden önce.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - 2002. Ha, siz yoktunuz. Sizden önce 2002'de "aile reisliği" kavramı kaldırıldı. Bu Soyadı Kanunu dayatmasıyla reislik getiriliyor aslında. Erkek tekrar evin reisi ilan ediliyor, "Soyadıyla bu mesele devam etsin." deniliyor.
Kadınların tabii ki emeği de çalınıyor, zihinleri hapsedilmek isteniyor. Açıkçası, Anayasa ve uluslararası sözleşmelere göre -söylemiş olayım- kadınlar ve erkekler eşit ama siz bunu tanımıyorsunuz, evlilikte de boşanmada da eşit hak ve sorumluluklara sahipler. Bu nedenle, erkeğe tanınan -soyadına- çocuğunun soyadını belirleme hakkı kadına da tanınmalı ya.
Bu soy meselesi, erkek egemenliği meselesini biz temelden reddediyoruz ve bu konuda kadınlar olarak biz aileyi soyadıyla özdeşleştirmiyoruz. Biz soyadına erkek egemen perspektifle bakmıyoruz. Sonuçta, isteyen istediği soyadını kullansın. Bu aman aman dünyanın soyadı da değil. Tabii ki buradaki amaç sadece soyadı meselesi değil, buradaki amaç sizin toplumu dizayn etme isteğiniz, arzunuz ve kadının kimliğini, kadının iradesini tanımama yaklaşımınızdır.
Teşekkür ediyorum.