KOMİSYON KONUŞMASI

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Sayın Başkanım, size şahsınızda, Komisyon üyesi olan, olmayan tüm milletvekillerine ve Bakanlık bürokratlarına sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Burada maruz kaldığımız tutumu kınadığımı belirtmek isterim. Herkes için konuşuyorum, bu iktidar veya muhalefet milletvekilleri açısından değil. İlkokul çocukları gibi, ne zaman söz alacağımızın belli olmadığı, iskemle, koltuk kapmak için yarıştığımız, lavaboya gittiğimiz zaman acaba kim oturacak koltuğa diye düşüneceğimiz... Hiç öyle yapmayın Başkanım, buradaki pozisyon bu, insan haklarına aykırı bir çalışma sistemimiz var; bu, doğru değil, buna karşı çıkmak tüm... Sizden kaynaklı değil bu dediklerim, saat ondan beri siz oturuyorsunuz yerinizden kıpırdamadan. Yani bunun doğru olduğunu kim söyleyebilir arkadaşlar? Böyle bir çalışma sistemini hepimizin reddetmesi gerekir. Başkan, ondan beri oturuyor, saat akşam altı; sekiz saattir, böyle bir şey olabilir mi? Dünyada hangi Mecliste böyle bir çalışma sistemi var, biz bunları düzene koyamaz mıyız? Dün, Plan ve Bütçe Komisyonu çalışıyor, bir yandan KEFEK çalışıyor, Meclis Genel Kurulunda ayrı bir çalışma var, hangisine yetişelim şaşırıyoruz ama niye şaşırıyoruz? Çalışmak isteyen milletvekilleriyiz sonuç itibarıyla, yasama görevini yerine getirmek için buradayız, bir anı bile ben kaçırmak istemiyorum ama bu insanlık dışı çalışma ortamını reddettiğimi, doğru bulmadığımı ve tüm milletvekillerinin de bunu reddetmesi gerektiğinin altını çize çize belirtiyorum. Sadece Sayın Başkana ait bir serzeniş değil, genel anlamda tüm çalışmalarımız böyle; doğru değil, buradan sağlıklı bir sonucun çıkması mümkün değil. Şunu düşünüyorsak, "Komisyon nedir ki zaten, Meclis nedir ki zaten. Gelir, burada konuşulur, el kalkar, Meclise gider; Mecliste de sabahın üçüne, dördüne kadar yine aynı şartlarda; uykumuz belli değil, yememiz belli değil, sabah kalkıp buraya gelmemiz belli değil, oradan da eller kalkar, iner; zaten yasama görevimizi de yerine getiririz." diyorsanız sözüm yok ama farklı bir şey diyorsanız o zaman hep birlikte, iktidarıyla, muhalefetiyle yeni bir çalışma sistemini burada uygulamalıyız, bunun üzerine de çalışmalıyız.

Sayın Başkanım, bunu söyledikten sonra şunu söylemek istiyorum: Milletvekili seçildik, geldik. Bizden milletin beklentisi ne veya bizim milletvekili olarak görevlerimizden en önemlisi ne? Yasa yapmak. Nasıl yasa yapmak? Karmakarışık, anlaşılmayan, sonuç itibarıyla gidip gelip, gidip gelip Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen, sonra gelip bir kelimesini aynı anlama gelecek bir kelimeyle değişip yeni bir yasa yapıyoruz diye, burada bu kadar emeği ortadan kaldıracak kalitesiz bir yasama yapma faaliyeti değil herhâlde. Biz, buraya kaliteli yasa yapmak için toplandık, görevimiz bu bizim.

Peki, biz ne yapıyoruz? Sürekli üzerine yemin ettiğimiz Anayasa'ya aykırı, evrensel hukuk kurallarına aykırı yasaları buradan geçiriyoruz. "Siz, biz" diye ayırım yapmadan konuşuyorum dikkatinizi çekerim çünkü bu, bütünüyle hepimizi ilgilendiren bir şeydir. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını, sürekli olarak birbirimize ya da konuşurken "Yüce Meclisi selamlıyorum, yüce Meclisi selamlıyorum." diyerek sağlayamayız. Yüce Meclisin itibarını ancak kaliteli yasalar yaparak sağlayabiliriz. Dolayısıyla biz öncelikle ettiğimiz yemine bağlı değiliz. Böyle bir şey olabilir miyiz? Ettiğimiz yeminde en önemli kavramlardan biri de hukuk devletine bağlı kalacağımız üzerine yemin ediyoruz, Anayasa'ya sadakat üzerine yemin ediyoruz.

Peki, bugün burada ne yapıyoruz? Böyle bir şey olabilir mi? Hadi diyelim ki hukuk bilgimiz yok; olabilir, tekniktir. Ya, biz Anayasa'ya sadakat üzerine yemin ediyoruz yani buna bile uyacak bir etik yapımız yok mu? Böyle bir şey olabilir mi? Kim getiriyor bu yasaları? Kim çıkmasını istiyor? Kim kabul edilmesini sağlıyor? Yani kusura bakmayın, şurada çoğu arkadaşımız hukukçu, onlar bilmiyorlar mı ki şimdi görüşeceğimiz yasalardan birçoğu Anayasa'ya aykırı, birçoğu da çıkarırsanız Anayasa Mahkemesinden tekrar geri dönecek; herkes biliyor. Aslında birçok AKP'li ve MHP'li arkadaşın da bizimle hemfikir olduğunu düşünüyorum ve bu konuda da çok iddialıyım.

Peki, o zaman biz niye bu garabet girdabının içerisinde sürekli dönüp duruyoruz? Bir yıldır Mecliste gördüğüm bu ve kendi kendime sorguluyorum; niye milletvekili olduk, itibarımız niye millet nezdinde düşüyor? Daha düne kadar halk "Azaltılsın Meclisteki milletvekili sayısını." derken şimdi "Bunlar bir işe yaramıyor, Meclisi kapattın." diyorlar. Niye diyorlar? İşte, biz böyle çalışırsak, biz doğru, sağlıklı ortamda, karşılıklı ortak noktalar üzerinden buluşup da Anayasa'ya ve evrensel hukuk kurallarına uygun yasama yapmazsak onlar da "Meclis kapatılsın." Derler; çok da haksız olmazlar.

Şimdi, Sayın Başkanım, sadece öyle bilgisizlikten, boş vermişlikten kaynaklı değil bu olay yani Anayasa'ya aykırı kanun yapma sistemi. Şimdi, cebir ve şiddet unsuru da olsa -ki şiddet bölümünü belki tartışabiliriz psikolojik şiddeti de içine katarak- yani resmen Anayasa'yı ilga suçunu işliyoruz.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - 309 yani.

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - E

, 309. Yani bunun başka şeyi yok. Ne diyor? "Başka bir düzeni getirme ya da bu düzenin fiilî olarak engellenmesi." Yani Anayasa'nın uygulanmasını elimizle -bakın, elimizle diyorum, dikkat ediyorsanız- engelleme çabası içerisindeyiz. Böyle bir şey olmaz. Yani mevcut Anayasa'yı uygulamayacağız, engellemeler yapacağız, Anayasa Mahkemesini itibarsız hâle getireceğiz, Anayasa'ya aykırı yasalar çıkarmaya devam edeceğiz; ondan sonra da biz, burada oturup böyle sekiz saat, on saat, bugün herhâlde sabaha kadar burada bir şey yapmaya çalışacağız.

Şimdi, Sayın Başkanım, bu gelen torba yasa bir kere yasa yapma tekniğine aykırı. Böyle bir şey olur mu? Yani istisna olarak getirilen her şey -yani şimdi "siz" diyeceğim- sizin döneminizde esas olmaya başladı. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Birbirinden ayrık bir sürü bir şey çalışıp geliyoruz -bir anlamı da yok anladığım kadarıyla- birbiriyle ilişik içerisinde olmayan birçok kanunu iç içe koyuyoruz, ne olduğunu da anlamıyoruz, bazısı oradan oraya atlıyor -Mecliste onun gösteri hâlini de yapmıştım- hukukçular bile altından çıkamıyoruz "Bu kanunun başlangıcı nerede, nereye gidiyor, hangisini tartışacağız?" diye, belki hocam anlıyordur da biz bazen anlamakta çok zorlanıyoruz. Dolayısıyla, bu torba yapma işini de özellikle hukukçu vekiller olarak reddetmemiz gerektiğine inanıyorum.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Anayasa'ya aykırı.

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Evet, o çok net.

Şimdi, niye Anayasa Mahkemesi sürekli olarak yani son zamanlarda çoğunlukla iptal kararları veriyor? Şunlara bir baktığımız zaman, bir, diyor ki: Ya, siz, ikide bir yasama yetkisini devrediyorsunuz diyor, kanunilik ilkesine aykırı hareket ediyorsunuz diyor, hukuk devleti ilkesini ihlal ediyorsunuz diyor, kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlal ediyorsunuz diyor, hukuk güvenliği ilkesini ihlal ediyorsunuz diyor. Yani bunlar gerçekten hukukun temel prensipleridir.

Şimdi, bu açıdan baktığımız zaman, biz burada oturup kaliteli bir yasa yapıyoruz diyebilir miyiz? Sonra da tutup Anayasa Mahkemesini suçlamaya kalkıyorsunuz; olacak iş değil. O, aslında -neyse cinsiyetçi olacak demeyeyim- Meclisin yapması gereken, göstermesi gereken o yasama kalitesi ilkesini korumaya çalışıyor, onun için iptaller geliyor ama sanki böyle pinpon topu gibi gitsin, gelsin. Tamam, şimdi de aynı mantıkla buraya getirdiniz, bunların çoğu Anayasa Mahkemesinden dönecek. Hocam, siz de çok iyi biliyorsunuz, Cahit Bey zaten çok iyi biliyor yani alan, veren, satan herkes çok iyi biliyor ama biz, süreç itibarıyla, bugün bu Komisyonda Anayasa'ya aykırı birçok ayrı ayrı, birbiriyle alakasız maddeyi görüşeceğiz. Dolayısıyla gerçekten çok üzgünüm, gerçekten çok üzgünüm. Bu olacak şey değil ve bireysel anlamda şiddetle reddediyorum. Bu kadar emeğimize yazık. Günlerce, saatlerce konuşuyoruz, toplanıyoruz, bir araya geliyoruz, bağırıyoruz, kavga ediyoruz, yemiyoruz, içmiyoruz. Tabii, dışarıda millet bizi öyle görmüyor, bu ortamı görmedikleri için eleştiriyorlar olsun, eleştirsinler ama bu olacak iş değil.

Dolayısıyla Sayın Başkanım, birçok madde, bu getirdiğiniz torba yasa içerisindeki maddelerin birçoğu Anayasa'mızın neredeyse yarıdan fazla maddesine aykırı. Arkadaşlarımızın çoğu bu maddeleri sizlere tekrar tekrar söylediler, hiç bunları tekrarlama niyetinde değilim ama özellikle birkaç konudan bahsedip sözlerimi bitireceğim, maddeler üzerinde kısıtlama getirmezseniz söz hakkımı kullanacağım.

Bir, çoklu baroyla ilgili süreci birlikte yaşamıştık, aynen bugün öğretmenlerin yaşadığı gibi; onlar dışarıda mücadele ediyor, burada milletvekilleri görüşmeler yapıyordu. Gerçekten çoklu baronun sadece siyasete neden olduğu, avukatın hiçbir sorununu çözmediği bugün ortaya çıktı. Yani büyüğü parçalayalım, bölelim, niteliksiz hâle getirelim, bizden olsun, biz yapmış olalım zihniyeti, bugün gelinen noktada avukatların yararına hiçbir sonuç yaratmamıştır.

Şimdi, getirdiğiniz bu maddeyi Anayasa Mahkemesi iptal etti. Fuzuli mi iptal etti? Dedi ki: "Burada ölçülülük ilkesine uygun bir şey yok, eşitliğe aykırı." Yani bir baroya 10 bin kişi üye, ötekine bin kişi üye, sen bu paylaşmayı adil bir şekilde yapmalısın." dedi ve getirilen yüzde 40'ı doğru olmadığını söyledi. Şimdi, indirmişler, yüzde 30 yapmışlar; arada bir fark yok, bu da makul değil. Bunun yine, aynı Anayasa Mahkemesinden döneceğini siz anlamıyor musunuz? Bu yasa teklifini Mecliste değil, dışarıda hazırlayanlar bilmiyorlar mı? Çok iyi biliyorlar.

Yine, arkadaşlarım söyledi, Kamulaştırma Kanunu'nu. TMSF'yle ilgili burada daha önce konuştuk, tartıştık, söyledik; böyle bir şey olmaz. Bunların hepsi, 36'ncı madde sizin de bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkemesinden geriye dönecek çünkü Anayasa'mıza aykırı maddeler. Yasama yetkisini devretmeye ne kadar meraklı bir Meclisiz ya! Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Siz niye yasama yetkisini Bakana devrediyorsunuz, olur mu?" Bir iki düzenlemeyi kanuna koyuyoruz, dört ve beşe diyoruz ki bunu da Bakan düzenlesin, Bakanlık düzenlesin. Niye düzenleyecek Bakanlık? Atanmış. Niye kanuna yarısını koyuyoruz? Madem bu doğru, o zaman hepsini verelim yani yarısı burada, yarısı orada, kime göz kırptığımız belli değil; böyle bir şey olmaz, bu doğru bir şey değil.

Şimdi, herkes konuştu, maddede daha çok konuşacağız ama esas tabii, konuşmak istediğim bir şey de 15'inci maddeyle ilgili Başkanım. 15'inci maddeyi tüm sivil toplum örgütlerinin, kadın çalışan, kadın mücadelesini bıkmadan, usanmadan, susmadan, korkmadan sürdüren kadın kuruluşlarının ve parti ayırımı yapmadan Meclisteki birçok kadın ve erkek arkadaşımızın doğru bulmadığına eminim çünkü çok net, açık. Şimdi, bu yasanın bu hâle gelmesi yani 187'nci maddenin ayrımcılık yasağına takılması sadece yasal bir değişiklikle olmadı; kadınlar mücadele ede ede, dava aça aça, iptal ettire ettire sağladılar bunu. Peki, sadece Anayasa Mahkemesi mi karar verdi? Hayır, Anayasa Mahkemesi karar verdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar verdi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verdi. Şimdi, biz burada ne yapıyoruz, ne yapmak istiyoruz? Gerçekten, biz anlamadığımız gibi, dışarıda millet de anlamıyor. Yani aslında getirdiğiniz bu dokuzuncu yargı paketinin dışarıda şu kadar heyecan uyandıran bir tarafı yok. Kim getiriyor bu yargı paketini? Dışarıda beklenti çok daha farklı. Getirdiğiniz bu yargı paketinin yargıya getireceği olumlu da hiçbir yanı yok, elbette ki birkaç tane var ama tek tek görüşmelerimizde göreceksiniz ki hepsinin içerisinde yine, kanunilik ilkesine aykırılık, ölçülülük ilkesine aykırılık hâli var.

Şimdi, bakıyoruz, kadınlar tırnaklarıyla yasal düzenlemeyi bu hâle getirdiler. 187'nci madde iptal oldu, beklentimiz, hani, yasal bir değişiklik bile yapılmadan İçişleri Bakanlığının bir düzenlemesiyle gideceğiz nüfus memuruna, nüfus memuru da "Tamam, iptal oldu, istediğin soyadını kullanabilirsin." diyecek, öyle umduk. Kadınlar gitti, mücadeleye devam etmek istediler ama hiçbirisi istedikleri şekilde soyadlarını alamadılar. Şimdi, durum bu iken, bugün geldik -yani aklımızla dalga geçiliyor gibi, "gibi" değil, bence yani herkesçe öyle- ve oradaki "ancak" "ama" "fakat" gibi bir kelimeyi değiştirerek aynı şeyi önümüze getiriyorsunuz.

Şimdi, 21'inci yüzyılda aile hukukunun amacı, aileleri daha çok birbirine düşürecek, ihtilaf yaratacak çözümler ortaya koymak değil; tam tersi, esnek ve farklı ihtiyaçlara yönelik seçenek sunma fonksiyonunu yerine getirmektir. Yani eğer gelişen dünyada, değişen dünyada hukuki çerçeveyi buna uygun yapmazsanız, yapmazsak çatışmalar devam eder ama biz burada talep edilen eşitlikçi, ayrımcılığa neden olmayacak bir kanunu getireceksek ve çıkaracaksak o zaman, az önce de dediğim gibi, farklı ihtiyaçlara seçenek sunacak şekilde bir düzenlemeyi hep birlikte, pekâlâ burada yapabiliriz, birlikte bu düzenlemeyi geçirebiliriz. Bugün modern hukukta aileyi korumanın yolu, çatışmayı doğuracak konuları ancak birden çok seçenek sunarak ortadan kaldırmaktır. Bu görev şimdi bize düşüyor. Baktığımız zaman, bu maddenin böyle gelmesini isteyen var mı, kim var, bilemiyoruz yani kime faydası var, bunu da anlamadık.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Cahit getirmiş, ona var demek ki.

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Cahit Vekilimi de biliyorum, o da bunu isteyecek değildir.

Şimdi bu da Anayasa'mızın -birçok milletvekili söyledi, herkes de biliyor- 10'uncu maddesine, 12'nci maddesine, 17'nci maddesine, 41'inci maddesine aykırı ama onun dışında, bakın, Anayasa Mahkemesi değerlendirirken ya da 7. Hukuk Dairesi Genel Kurulu karar verirken oturmuş, sadece eşitlik bakış açısıyla bakmamış, bunların hepsini değerlendirmiş, "Menfaatleri bir dengeleyelim. Hani, toplumun menfaati burada olabilir mi? Burada, elbette ki soyadı kişiye sıkı sıkı bağlı bir hak, bu manevi hakkın geliştirilmesine kadın-erkek herkes sahip, bu korunmalı ama acaba burada toplum menfaatini ilgilendiren bir durum var mı, bunu biz sağlayabilir miyiz?" diye bakmış. Bunu da değerlendirmiş, bunu da irdelemiş, bunu da sorgulamış ama demiş ki: "Eğer siz bir ayrımcılığı kaldıracaksanız makul bir neden ortaya koymalısınız, zorunlu bir neden ortaya koymalısınız." O noktaya baktığınız zaman da kadına bunu yüklemenin tek başına makul bir gerekçe olmayacağını -ayrımcılık yaratmak için- söylemiş. Yani sizin kabul ettiğiniz gibi sadece eşitlikçi, özgürlükçü bakış açısından bakmamışlar, bir haklar dengelemesi üzerinden de irdeleme yapmış ve öyle karar vermişler.

Şimdi, bize düşen görevin, buradaki amacımızın bağcıyı dövmemek olduğuna inanıyorum iki taraf açısından da amacımız üzüm yemek olmalı. Şunu bizden kimse beklemesin: Kadınların kazanılmış haklarından bizi geriye çekecek hiçbir şeyi kabul etmeyeceğiz. Yani, geçirebilirsiniz ama biliniz ki kıyamet koparacağız. Dışarıda, bugün burada en azından bu konuda bir uzlaşının olabileceğini düşünen çok makul bir kesim var, bekliyorlar. Bizden beklenilen, burada çatışma çıkaracak, hiçbir sorunu çözmeyecek bir kanunu çıkarmak değil; tam tersine, gelişen ihtiyaçlara cevap verecek bir yasayı çıkarmamız. Ben burada -bıraksalar, izin verseler, müdahale etmeseler- bu iradenin olduğunu düşünüyorum.

Kıymetli vekiller, Meclisin itibarını korumak sadece muhalefetin işi değildir, Meclisin itibarını korumak hepimizin işidir. Dolayısıyla az önce de söyledim, biz burada üzüm yiyelim ve halkın bizden beklediği şekilde, Anayasa'ya uygun yasaları çıkaralım ve özellikle şu 15'inci maddeyi ya geri çekin ya da madde üzerinde hepimizin uzlaşabileceği bir modeli hep birlikte ortaya çıkaralım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.