KOMİSYON KONUŞMASI

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Sayın Utku Çakırözer'in kaldığı yerden devam edeceğim ben.

Gazetecilerle ilgili, erişimin engellenmesiyle ilgili bu mesele neyle bağlantılı? Hukuk sınavlarına girmeyle ilgili olarak hem hukuk mesleklerine giriş sınavlarıyla ilgili ve aynı zamanda idari yargıyla ilgili. Bu derslerde kitle iletişim hukuku yani basın hukuku dersi yok. Aslında basın hukuku dersi, kitle iletişim hukuku demokrasiyle doğrudan doğruya ilgili, ilintili ve bağlantılı.

Şimdi, benim elimde bazı hukuk fakültelerinin ders programları var. Üniversitelerin çoğunda kitle iletişim hukuku veya başka bir isimle basın hukuku olarak ders okutulurken bu mevzuatta yani hazırlanan bu taslakta ders olarak sınava girecekleri konular arasında basın hukuku veya başka bir deyimle kitle iletişim hukuku yok. Eğer gerçekten basınla ilgili bu kadar erişimin yasaklama kararlarını vermiyorsa bu tamamen demokrasiyle bağlantılı, ilintili. Bu anlamda, bu dersin de nasıl fakültelerde okutuluyorsa sınavların arasına da bu dersin de alınmasında fayda var.

Sadece bu mu olması gerekir? Yok. İnsan hakları yok, sağlık hukuku yok; Kamu İhale Kanunu yok yani idari yargıya yargıç alacaksınız veya o alanda kişi sınava girecek ama Kamu İhale Kanunu'nu bilmeyecek, o alanla ilgili iptal kararları verilebiliyor. Çocuk hakları hukukuna giriş yok, rekabet hukuku yok, idareyle ilgili "imar ve çevre" denilmiş, aslında imar ayrı, çevre ayrı, ayrı ayrı olması lazım. Sağlık hukuku yok, rekabet hukuku yok, tıp hukuku yok, burada fikir ve sanat eserleri yok, tüketici hukuku yok, maden hukuku yok, Avrupa Birliği hukuku yok. Bu anlamda bunların gözden geçirilmesinde fayda var.

Gelelim kanun teklifine 38 madde değerli arkadaşlar. Bunlardan bir tanesi yürürlük maddesini ve diğeri yürütme maddesini de çıkarırsak toplam 36 madde kalıyor. 36 maddenin içerisinde incelediğimiz zaman bunun 14 maddesi daha önceden kanunlaşıp Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, geriye 22 tane yeni gelen madde var. Şimdi yani burada aslında adı bir reform değil, bence adına yaptığımız yanlışlıklarla ilgili "Bunları düzeltme kanunu." denilse daha doğru olur. Yapılıp getirilen 34 maddenin eğer 14 tanesi daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilip yeniden görüşülüyorsa buna "yargı paketi" falan diyemeyiz; bu reform değil, aslında bu "deform" gibi bir şey olur veya "yanlışların düzeltilmesi" şeklinde denilebilir buna.

Şimdi, buna devam ettiğimizde efendim, infaz yasası, infaz yasası... Baktığımız zaman, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin kuruluşundan beri, ilk 10'uncu yılında, 25'inci yılında 50'nci yılında 75'inci yılında Türkiye'de "infaz yasası" adı altında bir kısmi af getirilmiştir ve bunlar olağan şeylerdir. Ama cumhuriyetin 100'üncü yılında infaz yasasında kısmi af getirecek herhangi bir şey olmadı. Şimdi buna ne demek lazım? Bununla ilgili kanun teklifi de verdiğimiz için, sabahki konuşmamda onu ben dile getirmiştim yani görüşülmekte olan bu kanun teklifiyle birleştirilmesi açısından, biz nasıl cumhuriyetin 5'inci, 10'uncu, 25'inci, 50'nci, 75'inci yıllarında af getirdiysek infial yaratacak olan suçlar hariç olmak üzere, affın getirilmesi bir ihtiyaçtır, bir zarurettir.

Şimdi, konuyla ilgili, biz hukuk fakültesi 1'inci sınıfında okurken Anayasa derslerimizde şu öğretilirdi: Efendim kanunlar nasıl yapılmalı? Hemen başlıklar şeklinde kanun yapma özelliklerini değerli hocalarımız şöyle sıralamışlardı: Kanunun genellik ilkesi, soyutluk ilkesi, eşitlik ilkesi, yazılılık ilkesi, yürürlükte ve yürürlükten kalkma, yetkili organ tarafından yapılma, uyarlanabilirlik. Yani kanunların etkin ve adil bir şekilde işleyebilmesi temel unsurlardandı. Baktığımız zaman, burada, efendim, geçmişe yönelik bir kanun yapılıyor ki kanunlar hep geleceğe yönelik yapılır, geçmişe yönelik yapılmaz ve bu, kanun yapma tekniğine aykırıdır. Evet, arkadaşlarımız, işte Anayasa istismarı... Doğru, tekrardan kaçınmak için söylüyorum, doğru, Anayasa istismar ediliyor.

Şimdi, aslında bu kadının soyadıyla ilgili konuya da geldiğimizde... Ya, arkadaşlar, ben evlenince benim eşim benim soyadımı taşır, ben eşimin soyadını taşırım. Yani Parlamentonun ne işi var bununla uğraşıyor. Bırakın, eşler hangi soyadı kullanırsa kullansın. Yani bence mutlu bir aile birliği için vatandaş kendine bunu dert etmiyor, kanun koyucu niye bunu kendine dert ediyor? Daha doğrusu "kanun koyucu" da demiyorum, AK PARTİ ile MHP niye bunu kendine dert ediniyor? Hani böyle bir ihtiyaç mı var? Yani siz tüm sorunları çözdünüz de tek bir sorun kadının soyadı mı kaldı? Yani değerli arkadaşlar, sizin "örf ve âdet" dediğiniz... Ben en muhafazakâr olan bir bölgenin milletvekiliyim, ben Mahmut Tanal, Şanlıurfa Milletvekiliyim, aynı zamanda bir çobanın oğluyum. Atatürk cumhuriyetinin yarattığı fırsatlar eşitliği nedeniyle diyorum ki: Bırakın da benim evliliğimi, eşimin soyadını ben taşırım, size ne; eşim benim soyadımı taşır, size ne. Bunu kanunla düzenleme ihtiyacı nereden doğdu? Bu ülkenin Başbakanı olmuş olan Tansu Çiller'in eşi Özer Uçuran Çiller eşinin soyadını aldı. Yani netice itibarıyla size ne hangisini alıp almayacağından arkadaşlar? Yani bence bu konuda aslında ne liberalsiniz ne muhafazakârsınız, ikisinin arasında gidip geliyorsunuz. Muhafazakârlığa bakarsak, Osmanlı döneminde bu yoktu. Liberalliğe bakarsak yine yok. Siz bu olayın neresindesiniz ya, hukukun neresindesiniz, örf ve âdetin, neresindesiniz, dinin neresindesiniz?

ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Mahmut Bey, 2001'de düzenlenmiş, biz düzenlemedik.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Yani Allah rızası için bize aklıselim bir vaziyete... Değerli Adem Bey kardeşim, sizi seviyorum, sayıyorum, değerli Başkan Cahit Bey'le uzun süreden beri burada birlikte çalışıyoruz, gelin, bizi ikna edin. Zaten söz hakkı Cahit Bey'e verildi, bizi ikna edemedi. İnşallah Adem Bey'e de söz verirsiniz, bizi ikna eder. Yani bu konuyu, bu faslı da bu şekilde kapatıyorum.

Gelelim avukatlarla ilgili düzenlemeye. Evet, Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Ya, arkadaş, orantılı, ölçülü değil." Şimdi, ben bilimsel anlamda sizi ikna etmeye çalışacağım. İstanbul Barosuyla ilgili, İstanbul Barosunda 1'inci Baroda avukat sayısı 62.587, 2'nci Baroda da 3.116 arkadaşımız kayıtlı. Şimdi yüzde 30 şeklindeki, bu şekildeki bir ayrım... Allah rızası için, akla, mantığa uygun, orantılı, ölçülü bir kriter verin. Sayıya bakarsan, orantılı değil. Yani olay bence baroların üzerinden bu elimizi çekelim. Değerli arkadaşım Aydın Barosunda, biz de sizinle birlikte İstanbul Barosundayız. Peki, arkadaş, onun ile biz hukuk farklılığı açısından, Anayasa açısından, temel insan hakları açısından farklı neyi düşünüyoruz? Yani, hepimizin cephesi adalet değil mi? Hepimizin sığınmak istediği, bizim pusulamız adalet değil mi? Peki, pusulamız adaletse, biz niye bu kadar ikilik yaratıyoruz ya? İkilik yaratmamak lazım, sevgi dilinden uzaklaşmamak lazım. Yani "Yok, bu beni destekliyor, şu beni desteklemiyor." Vallahi, en büyük iyiliği sizi desteklemeyenler yapıyor. Niye biliyor musunuz? Daha farklı düşündüklerinden size bunları anlattıkları için en azından yanlış yapabilme ihtimaliniz nedeniyle kendinizi düzeltiyorsunuz. Hatta teşekkür etmek lazım.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Tanal, bazı konuları maddelere bıraksanız.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Geliyorum Başkanım.

Şimdi, gelelim bu dava tarihî, 8'inci maddeyle ilgili konuya. Ya, arkadaşlar, nihai kararın verildiği tarih... Bir: Bu belirsizdir. Biraz önce bahsettim kanunun temel niteliklerden, belirli olması lazım. Kanun koyucu belirsiz olan bir düzenleme yapmaz, burada bir belirsizlik var. Yani bunun normal olması gerekeni nedir? Diyeceksiniz ki "Ya, eleştiriyorsun, bir de bize öneri sunun." Öneri: Dava tarihinde olmalı Değerli Başkanım yani burada öneri, dava tarihinde olmalı. Aksi takdirde bu yeniden değerlendirme oranı çok yüksek. Anayasa'mızın 140 veya 141'inci maddesinin son fıkrası şunu söyler, der ki: "Ekonomik olmalı, ucuz olmalı davalar." Sizi yanıltmış olmayayım, 141: "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." Arkadaşlar, yargı ucuz olmalı. Yani kalkıp burada yeniden değerlendirme oranıyla iktisadi kâr getirir amacı yargının görevi değildir. Yani Değerli Serap Hoca'mızın Anayasa hukuku ders kitaplarında rahmetli Özbudun Hoca'mızın kitaplarından biz bunları böyle okuduk. Ya, bu, olmazsa olmazımızdı ama bakıyoruz, efendim, yeniden değerlendirme oranları. Bu, tefeci faizi olur, rakam yükselir. Arkadaşlar, sizden istirham ediyorum yani vatandaşın önündeki hak arama özgürlüğünü de engellemiş oluruz.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Tanal, maddelerde konuşsak bu konuları.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Geliyorum Başkanım, bitiriyorum. Sabrınız için ben teşekkür ederim. Ben sizi anlıyorum, siz de sıkıldınız ama...

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Ben sabırlıyım ama arkadaşlar sabırlı değil.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Sabrınız için teşekkür ediyorum.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Başkan sabırlı da vallahi biz sabırsızız Başkanım ya.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Tamam, siz de sabırlı olun. Ben sizi çok sabırlı biliyorum üstadım.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Ağabey, 39 madde var daha.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Şimdi gelelim diğer konuya. Adalet müfettişleriyle ilgili burada sınırlamalar, vesaireler yok.

Şimdi, geçmişe yürümeden bahsettim. 14'üncü madde Anayasa'ya aykırı.

Gelelim arkadaşlar diğer konuya, bir önceki yılla ilgili konuya, bu sıkıntılı.

Şimdi, Anayasa'nın iptal ettiği Medeni Kanun'un soyadı ilkesi önceki hükmünün aynısı. Yani burada Anayasa'yı değiştiren hiçbir şey yok.

Efendim, gelelim hâkim ve savcılarla ilgili işin bam teli. Şimdi, bir; siz yüzde 40'la ilgili dediniz ki efendim: "Bu Yargıtay üyeleri, Yargıtay Başkanları, Danıştay Başkanları, Danıştay üyeleriyle ilgili yüzde 40'a getirdim." Neye dayalı olarak? Anayasa Mahkemesinin Başkanı ve üyeleri de aynen Yargıtay Başkanı, Yargıtay üyeleri gibi, Danıştay Başkanı, Danıştay üyeleri gibi birinci sınıf hâkim ve birinci derecede. Siz kalkıp Anayasa Mahkemesi üyelerine -efendim- katsayıyı yüzde 40 vereceksiniz; birinci sınıfta, onun sınıfla, dereceyle, eğitimle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi üyesinin, Başkanının, Yargıtay üyesi ve Başkanının hiçbir farkı yok. Arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi orada kendisini ortaya koyuyor, hukuki kriter koyuyor, diyor ki: "Ben Başkan olarak ve Anayasa Mahkemesi üyesi olarak, bizler ve Yargıtay üyeleri ve Yargıtay Başkanı ve Danıştay Başkanı, Danıştay üyeleri arasında hiçbir farkımız yoktur. Bizim kanunumuzda böyle yüzde 40 bir düzenleme yapılmıştır ancak mevcut olan bu düzenlemede bu sadece birinci derece yani Yargıtay ve Danıştay, oradaki getirilen yanlıştır. Hâkimin teminatı, Anayasa'nın 139'uncu maddesinde hâkim teminatından bahseder. Hâkim teminatında demek, Anayasa'da 'yüksek hâkimler' denilen bir tanımlama yoktur, böyle bir teminat da yoktur, yargıç teminatı da hepsini kapsar." ve bu şekilde iptal etti. İptal edildi, ne olacak şimdi? Efendim, bu getirilen yüzde 40 düzenlemeyle o üyeler eksik, düşük bir ücret almış olacak.

"Çözüm nedir?" diyeceksiniz, eleştiriliyor, çözüm nedir? Çözüm, adres şudur değerli arkadaşlar: Benden teklif ama karar, takdir tabii ki Sayın Komisyon üyenizin takdiri: Bir, hâkim hâkimdir.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Tanal...

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Yani maddelere geldiğimizde de konuşabilirsiniz.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Bitiriyorum, geneli üzerinde ya. Ya Başkanım, ben siyaset yapmıyorum, ben hukukla bağlı kalıyorum yani şeyle yani şimdi burada...

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Siyaset yapmak kötü bir şey değil.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Anladım, yok, yok, ben kanuni metnin ta kendisini konuşuyorum.

Şimdi, diyeceksiniz yani "Biz bunu getiriyoruz..." Bir; Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerinin aldığı ücret hangi katsayıya tabiyse aynı derecede, aynı sınıfta, aynı eğitimi almış olan Yargıtay Başkanının, Yargıtay üyelerinin, Danıştay Başkanı, Danıştay üyesi, aynısı Anayasa Mahkemesiyle aynı sınıfta aynı katsayıya tabi olmalı. İki; nedir onların, yüzde 40'sa yüzde 40.

Gelelim, burada "Adalet Bakanlığı Müsteşarı" demişsiniz, herhâlde burada bir niyetiniz var. Müsteşarlık -biliyorsunuz- şu anda yok, demek ki güçlendirilmiş parlamenter sisteme burada bir göz kırpıyorsunuz, o sistemde. Ama Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında biz Adalet Bakanlığı Müsteşarını aslında orada HSK'nin içerisinden çıkaracağız, Adalet Bakanını da o HSK'nin içerisinden çıkaracağız yani gayet rahat güçlendirilmiş parlamenter sistemle bunlar buradan çıkacak. Yani bunlar, ne demişsiniz siz? Buna, bence, diğer hâkim yani bunlar da, Adalet Bakanlığındaki Teftiş Kurulu hâkim ve savcılarına yüzde 35 verilebilir, makul anlamda, bakın makul. Bir başka teklif daha var, diğer hâkim ve savcılara 30 getirmek lazım katsayısı olarak yani 40, 35 ve 30 olarak.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Mahmutçuğum, avukatlara ne yapacağız, avukatlara?

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Nedir; bir orantılı, bir makul...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Avukatlara ne yapacağız, hep hâkim, savcılara veriyorsun?

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Bir izin verirseniz eğer...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - İzin verirsek onuncu yargı paketi...

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Vekilim, Değerli Üstadım, Değerli Başkanım; şimdi ona da geleceğim.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Anlayamadım, sözcüyüm ama...

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Geleceğim. Avukatlarla ilgili... Bir dakika, arkadaşlar...

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Ya, lütfen Sayın Tanal'ın sözünü kesmeyelim.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Başkanım.

Şimdi ben anlamadım, DEM diyor "Bu kadar fazla.", CHP diyor "Bu kadar fazla.", MHP "Bu kadar fazla.", AK PARTİ'nin bazı arkadaşları "Bu kadar fazla." diyor. Sayın Başkan sadece orada inandığı hukuk inancı nedeniyle "Sabırla bekleyelim." diyor.

Ben teşekkür ederim Değerli Başkanım.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sağ olun.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Şimdi mademki tüm siyasi partiler -benim grubum da dâhil olmak üzere- bu konuşmadan rahatsızsa ben de burada kesiyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunarım.