KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın bakanlar; büyük üzüntü içerisindeyim, çok büyük rahatsızlık duydum buradaki çalışmalar sırasında.

Plan ve Bütçe Komisyonunu burada gazeteci olarak yıllarca takip ettim. Hiç böylesine, denetim yapılmaması için oluşturulmuş bir konseyin bulunduğuna, varlığına tanıklık etmemiştim.

BAŞKAN - Konsey derken Komisyonu mu kastediyorsunuz?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Sizi kastettim konsey olarak, yani buradaki hazırunu kastediyorum.

Böylesine gayriciddi bir çalışmanın yapıldığını daha önce hiç görmemiştim. Çok büyük üzüntü içerisindeyim.

Bu Parlamento çatısı altında iki tür denetim yapılır. Bunlardan bir tanesi buradaki mali denetimdir. Aşağıda da gideriz, sözlü sorularımıza, yazılı sorularımıza yanıt bekleriz. Bunun dışında da bir medya denetimi var. Parlamento dışı denetim organı diyoruz, dördüncü güç diyoruz. Bin tane sorunu var, bir teki bile buraya yansıtılmadan bir Plan Bütçe Komisyonunun geçiştiriliyor olması dehşet bir şeydir.

Milli İstihbarat Teşkilatı var. Ülkenin dört bir yanında yangın var, ülkenin içi yanıyor. "Ajanlar cirit atıyor." diye her gün konuşuluyor. Bütçesiyle ilgili olarak değerlendiren Sayıştayın denetim raporunda "Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulacak bir şey görülmedi." diyor. Sayıştay raporu yok. Teknik dışında, insanların sayısal, matematiksel, teknik veriler hâline dönüştürmek dışında bir şey yok. On dakikayla sınırlanmış bir konuşma süresi, bunun yarısı leyleğin ömrü laklakla geçer muhabbeti ve biz burada toplumsal sorumluluğu yerine getireceğiz, öyle mi? Çok büyük üzüntü içerisindeyim. Böyle bir şeyle karşılaşmış olmaktan duyduğum büyük mutsuzluğu size ifade etmek isterim.

Can Dündar'dan ve Erdem Gül'den özür diliyorum. Arkadaşlarımın emekleri, arkadaşlarımın şuradaki yaptığı çabalar heba olup gidiyor. Lütfen, bugün denetlemediğiniz her şeyin, yaratılmış olan bataklığa bir büyük katkı olduğunu unutmadan çalışınız. Burada denetlemediğiniz her şey, dile getirmediğiniz her şey çocuklarınızın başına büyük bela olarak gelecek.

Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanımız ve Başkan Yardımcımız buradaymış. Çok mutlu oldum. Bu kadar bütçeyi aldıktan sonra o fetvaları verenler hakkında ne yapıldığını da buyurup söyleseydiniz ya, kız çocuğunu okşayan babayla ilgili fetvayı da anlatsaydınız ya, Alevilerle ilgili fetvaları da söyleseydiniz ya. "Televizyon kurduk, televizyondan yayın yapıyoruz. Toplumun her yerini muhafazakârlaştırdık." Bunları da söyleseydiniz ya.

Sonuç? Sonuç nedir efendim? Denetlemeyeceğiz, eleştirmeyeceğiz, Gramsci'nin 3 kuralını uygulayacağız. Daha despot, daha ağır bir ülke için önce gideceğiz, iletişim kaynaklarını kurutacağız, ele geçireceğiz; sonra gideceğiz, sermayesini bizim sopamız hâline dönüştüreceğiz; en sonunda da konuşan kim varsa konuşmaz hâle getireceğiz. Denetleyeceğimiz ne varsa denetlemeyeceğiz. Parlamentonun dikkatine sunulacak bir şey yokmuş. Öyle mi Sayıştay, öyle mi? Milli İstihbarat Teşkilatı demek ki güllük gülistanlık bir ülkede faaliyet gösteriyor. Basın kartları yönetmeliğinden RTÜK'e, TRT'den herhangi bir sade gazeteci muhabir arkadaşıma kadar herkesin binlerce problemi var ve bu paralarla ilgili olarak, bu harcamalarla ilgili olarak tek soru sormadan bunlar böyle geçip gidecek. İktidar bizim yaptığımız eleştirileri dikkate almayacak, on dakika içinde konuşacağız ve her şey bitecek.

Sayın Kurtulmuş, Türk medyası lime lime, böyle, özgürlük için su diye çölde kalmış gibidir. Bu bütçede Türk medyasını özgürleştirecek bir tek satır yok. Size tekrar soruyorum, Diyanet İşleri Türkiye'nin en büyük bütçesini kullanıyor, sorunlar ve çözümleriyle ilgili olarak ne söylüyor? Beyefendinin eleştirisi olmasa mimariyle ilgili, iktidar kanadından tek eleştiri gelmiyor. Toplumun bu kadar muhafazakârlaşmasını sağladıktan sonra demokratik gelişimi nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz? Din eğitimini tek sesli olarak mı vereceksiniz? Lâ ilâhe illallah Muhammeden Resûlullah. Birbirimizle yarışa mı gireceğiz? Ama şurada Vedat Dalokay'ın yaptığı camiyi durduran zihniyet hâlen yürürlükte, hâlen fetvalarla daha gerici bir toplumu nasıl yaratırız diye düşünüyoruz.

Adalet istiyorum, özgürlük istiyorum, barış istiyorum. Can Dündar ve Erdem Gül'ün serbest kalmasını istiyorum çünkü yaptıkları suç değildir. MİT'in yaptığının suç olup olmadığına daha mahkemeler karar verecek ama onların yaptıkları haberin suç olmadığını biliyorum.

Ayrılan süre bitti. Süre dilenmeyeceğim. Aşağıda da konuşmaya çalışacağım. Adalet, özgürlük ve barış için mücadele etmeye, denetim yapmaya, her kuruşun hesabını sormaya çağırıyorum sizi.

Hepinizi saygılarımla, sabahın bu saatinde, selamlıyorum efendim.