KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de çok teşekkür ediyorum. Aşağı yukarı üç buçuğu beş geçiyor, dörtte bitiririz demiştik, oraya doğru gidiyoruz.

Ben çok kısaca önce Sayın Zekeriya Temizel Bey'in en başta söylediği eleştiriyi haklı bulduğumu ifade etmek isterim. RTÜK bağımsız bir kuruluş olarak... Daha evvel de bakanlar RTÜK'le ilgili konuşmayı, sunumu yapmışlar. Ben onun için RTÜK'le ilgili gelen soruları cevaplandırmayacağım, müsaade ederseniz RTÜK Başkanımız onları...

BAŞKAN - Sayın Başbakan Yardımcım, eskiden kanun gereği zaten RTÜK'ün bütçesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesiyle beraber görüşülüyordu. Sonradan bir değişiklik olduğu için RTÜK ayrı çalmaya başladı ama bugüne kadar hiç RTÜK'ün sunumu yok ancak cevaplama işleminde RTÜK Başkanına cevap için söz hakkı veriyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Ben onun için bütün cevapları RTÜK Başkanımıza bırakıyorum. Bana not vermişlerdi ama Sayın Başkan şey yapacak.

Birkaç tane konu üzerindeki görüşleri cevaplandırdıktan sonra ben de müsaade ederseniz genel konuşulan konularla ilgili 3 tanesinin üzerinde durmak istiyorum.

Evet, basın özgürlüğüyle ilgili arkadaşlarımızın, 3 arkadaşımızın eleştirileri oldu. Sadece rakam olarak vermek istiyorum. Bugün Türkiye'de kim, hangi siyasi görüştense istediği, kendisine yakın radyo ve televizyonlar vardır. Yaklaşık 1.500'ü aşkın radyo ve televizyon Türkiye'de yayın yapıyor. Bununla ilgili de herhangi bir şekilde kimsenin -şu görüşte ya da bu görüşte- televizyon ya da radyo yayınları yapmasını engelleyecek herhangi bir uygulama ve mevzuat yoktur.

Yine, tutuklu gazetecilerle ilgili sorular soruldu. Ben Hükûmet Sözcüsü olarak, ardından Sayın Başbakanımız Başbakan olarak gazetecilerin yargılanma süreçlerinde aslolan hususun tutuksuz yargılanması olduğunu biz açıkça ifade ettik. Ancak, bu süreçte gazetecilerin tutuklanmasıyla ilgili karar Hükûmet tarafından değil, yargı organları tarafından verilmiştir.

Şu anda 67 gazeteci tutukludur, bu gazetecilerden sadece 5 tanesinin sarı basın kartı vardır, 1 tanesi yargıda mahkûm edilmiştir. Bu 5 kişiden birisinin mahkûm edildiği konu da basınla ilgili bir konu değil, adi suçla ilgili bir konudur. Bu 67 kişinin de 37 tanesi -listesi var, isteyen arkadaşlarımıza bunları gönderebiliriz- adi suçlardan, cinayet var, efendim, işte, silah bulundurmak var vesaire. Ama sonuç itibarıyla insanların gazetecilik faaliyetleri sırasında, gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuksuz yargılanmalarının esas olduğunu ifade etmek isterim bir kez daha.

Yine, sorulan sorulardan birisi... Bunu da önemsediğim için cevap verilmesinin uygun olduğu kanaatindeyim, Gülay Hanım sormuştu. "Mustafa Kemal Atatürk'e yapılan bir hakaretin RTÜK tarafından karşılıksız kaldığı..." İlgili yayın kuruluşuyla ilgili olarak 6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin a bendinde "Yayınlar devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı olamaz." hükmü gereği kınama cezası verilmiştir. Bunun da bilinmesini arzu ederiz.

Yine, Mahmut Tanal Bey'in "Bazı televizyon kanallarının uydudan çıkarılması ve bazılarına kayyum atanması... Bu, iktidarın muhalefete bir baskısı değil midir?" şeklinde bir sorusu var. Bahse konu televizyonların TÜRKSAT uydusundan çıkarılması yönünde Hükûmetin herhangi bir talebi olmamıştır, ilgili şirketler ile TÜRKSAT arasındaki hizmet sözleşmelerinin kapsamında TÜRKSAT tarafından bir tasarruf söz konusudur.

Muhalefete yer verilmediğiyle ilgili olarak söylenilen bazı hususlar var. Sadece örnek olarak bir tanesini vereyim, yine Gülay Hanım sormuştu: Siyasi partilerin grup toplantılarıyla ilgili olarak partilerin Meclisteki sandalye sayılarına göre TRT'nin yapmış olduğu bir yaklaşım var. Buna göre, AK PARTİ grup toplantıları yaklaşık altmış dakika, Cumhuriyet Halk Partisi grup toplantıları yirmi-yirmi beş dakika, MHP grup toplantıları on-on beş dakika arası veriliyor. HDP grup toplantıları da on dakika dakika veriliyor aşağı yukarı.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sıfır, son zamanlarda sıfır.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Bir şey daha söyleyeyim: 16-17 Aralıktaki Cumhuriyet Halk Partisi kurultayında Sayın Genel Başkanın konuşması altmış dokuz dakika, milletvekillerinin konuşması ise otuz sekiz dakika yer almıştır. Toplam TRT tarafından Cumhuriyet Halk Partisi kurultayı yüz yedi dakika verilmiştir.

Ayrıca, bütün burada sorulan soruların bir kısmına RTÜK Başkanımız cevap verecek.

Şimdi, Millî İstihbarat Teşkilatının bazı istihbarat zaafları var mı yok mu tartışması gündeme geldi. Değerli arkadaşlar, dünyanın her yerinde, özellikle terörün uluslararası bir network hâline gelmesinden bu yana dünyanın her yerinde en iyi korunan yerlerde bile maalesef terör hadiseleri vuku buluyor. İkiz kuleler bunlardan birisidir, Londra Metrosu bunlardan birisidir, Fransa'da eş zamanlı olarak 8 yerde terör saldırılarının yapılması en son yaşadığımız olaylardır. Bu saydığımız ülkelerin her üçünün de ortak özellikleri istihbarat teşkilatlarının çok güçlü olmasıdır.

Hatırlayacaksınız, İstanbul saldırısından yaklaşık bir hafta evvel Ankara'da DAEŞ'e bağlı bir hücre evinde çok sayıda intihar yeleği hazırlığı içerisinde olan bir ekip yakalandı. Emniyete, istihbarat birimlerine gelen çok sayıda ihbarlar oluyor. Bunların içerisinde diyelim ki onlarcası yakalanıyor ama maalesef terörün böyle bir özelliği var, yakalananlar tabii ki çok değerli bir haber olmuyor ama maalesef terör 10 kişiyi öldürüyor, 107 kişiyi öldürüyor, Suruç'ta 30 küsur kişiyi öldürüyor... Böyle baktığınız anda çok acımasız bir terör saldırısıyla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim.

Şunu söylüyorum: En yüksek düzeyde istihbarat tedbirleri alsanız dahi bu bariyerleri aşarak terör örgütü maalesef yirmi-yirmi beş sene önceyle kıyasladığınız zaman terör örgütleri çok ciddi bir uluslararası kabiliyet ve kapasiteye ulaşmıştır, bunu hep beraber görmemiz lazım.

Bir başka önemli mesele ise terörle mücadelenin hukuk içerisinde kalınarak hareket edilmek mecburiyetinde olduğudur. Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çok yoğun bir mücadele veriliyor; ülkenin birliğinin, bütünlüğünün sağlanması, terör örgütünün tamamıyla etkisiz hâle getirilmesi için 4 ana birim yüksek bir koordinasyon içerisinde hareket ediyor; Emniyet birimleri, Özel Harekât birimleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Jandarma Özel Harekât birimleri. Ancak zaman zaman bu birimlerde hareket edenler içerisinde kontrolsüz bazı işler de oluyor. Bunlardan sadece bir tanesini hatırlatmak isterim; Silopi'de öldürülen bir teröristin cenazesinin oradaki Jandarma Özel Harekât birimlerindeki polislerin bir kısmı tarafından yerde sürüklenerek çekilmesi ve bunun maalesef kaydedilerek beş on saniye sonra bütün İnternet sitelerine verilmesi, tam manasıyla bir skandaldı. Bununla ilgili olarak da bildiğiniz gibi 4 emniyet görevlisi hakkında açığa alınma kararı verilmiştir. Dolayısıyla, bu anlamda bir taraftan terör örgütü mensupları ile sivil vatandaşı ayırt etmek konusunda azami gayret sarf ediliyor, diğer taraftan da bu mücadelede hukuk içerisinde kalınması için azami gayret sarf ediliyor ama bu çerçevede bu gayretlere rağmen gerçekten kontrol dışı olan hareketler konusunda da bunlar ulaştıkça ilgili birimler ciddi bir şekilde bunlarla ilgili soruşturmalarını açıyorlar.

Bugünkü konuşmalarda ben... Vaktim de var, müsaade ederseniz, çok geç vakit ama bunların hepsi günlük uygulamaların içerisinde olan şeyler. Hükûmetler iyi yaparlar, kötü yaparlar, yanlış yaparlar düzeltirler, doğru yaparlar, doğruyu muhalefetin de katkısıyla daha doğru hâle getirirler ama Bülent Bey hatırlattı, ben de söylediklerimi kelime kelime hatırlıyorum. Bir yıl önceki bütçe görüşmeleriyle kıyasladığımızda, bugün yaşadığımız bölge de Türkiye de çok daha zor şartlar altındadır özellikle yaşadığımız süreç bakımından. Bununla ilgili olarak bir kere daha ifade etmek isterim. Bölgede bir bölünme süreci yaşanıyor. Bu bölünme de iki temel fay hattı üzerinden sürdürülüyor. Bunlardan birisi etnik bölünmelerdir, bir diğeri de mezhebî bölünmelerdir. Maalesef, etnik ve mezhebî bölünmeler üzerinden de hem bölge ülkelerinin bir kısmı hem de küresel güçlerin bir kısmı bu bölgede bir vekâlet savaşı yürütüyor. Bu vekâlet savaşlarına karşı biz Türkiye olarak çok uyanık olmak mecburiyetindeyiz, daha fazla bölünmenin değil daha fazla entegrasyonun sözcüsü ve merkezi olmak durumundayız.

Tabiri caizse, Türkiye'de bu bölgede güçlü bir şekilde ayakta durmayı başarırsa -hepimizin burada 4 parti var, ortak sorumluluğu burası- biz bu bölgedeki daha fazla fay hatlarının kırılmalarına mâni olabiliriz. Bu, eski Osmanlının revaklarında, kemerlerinde kilit taşı diye bir şey vardır. Türkiye bu coğrafyanın kilit taşıdır. Büyük resim de budur. Terörün adı işte PKK olur, DAEŞ olur, El Kaide olur, başka bir şey olur. Terör örgütlerinin hepsinin 20 Temmuzdan itibaren Türkiye'nin başına musallat olmasının temel nedeni de bu kilit taşının sökülerek bu coğrafyanın bu revakların darmadağınık edilmesidir. Bunu, büyük resmi görmeden teröre karşı konuşmakla da ciddi bir şekilde güçlü, etkin bir pozisyon alamayız diye düşünüyorum. Bunun için hepimize önemli sorumluluklar düşüyor. Sadece kendimiz bakımından değil, bütün bölge ülkelerinin sorunlarını çözebilecek bir perspektifi ortaya koyabiliriz.

Bu çerçevede, terörün bu kadar azmasının temel bir başka nedeni ise küresel sistemin çözüm üretme kabiliyetini yitirmiş olmasıdır. Küresel sistem bugün dünyanın hiçbir yerinde çözüm ortaya koyamıyor, ne Ukrayna sorununu çözebiliyor ne Suriye sorununu çözebiliyor. Dolayısıyla, yeni bir küresel "pax"a ihtiyacımız olduğu, bu küresel "pax"ı ortaya koymakta da bizim medeniyet tecrübemizin, birikimimizin fevkalade faydalı olacağı kanaatindeyim. Burada konuşulan ve konuşulmayan -mesela Diyanet bunlardan birisi- bütün bu kurumlarımızın da yeni bir küresel "pax"ın ortaya konulması noktasında bizim medeniyet değerlerimizi küreselleştirmek bakımından büyük faydası olacağı kanaatindeyim, TİKA'sıyla, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklarla, Yunus Emre Enstitüsüyle, diğer kurum ve kuruluşlarımızla, Kültür Bakanlığımızla vesaire. Dolayısıyla, bunu önemli bir mesele olarak, bütün partilerin ortak meselesi olarak görmesi gerekir diye düşünüyorum.

Yine konuşuldu, Aykut Bey burada yok ama Aykut Bey ve bazı arkadaşlarımız ifade etti. Değerli arkadaşlar, din, cumhuriyet ve laiklik üzerindeki tartışmaları hiç kimse kendi babasının malıymış gibi kullanamaz. Müslümanlık hiç kimsenin inhisarında değildir. Öte tarafta "Şu partinin mensupları buyurun cennete." diye hiç kimseye söylenmeyecek. Her partinin içerisinde iyi Müslümanlar olur, daha az iyi Müslümanlar olur. Buna da biz karar veremeyiz, bu kararı verecek olan da biz değiliz, bizatihi dinin sahibi olan Cenab-ı Allah'tır.

Dolayısıyla, siyaseti, din bir tarafta, diğer tarafta da cumhuriyet ve laiklik eksenindeki tartışmalardan çıkarmak da artık zorunludur. Bu da eski Türkiye'ye ait bir tartışmaydı. Ümit ederim, yine bu da 4 partiyi ilgilendiriyor. Bu anlamda da ciddi bir şekilde hassas davranmamız gerekiyor.

Burada şunun için bunu söylüyorum: "Efendim, Türkiye dindarlaşıyor mu?" Hiçbirimizin inhisarında Müslümanlık olmadığı gibi, hiç kimsenin inhisarında da demokrasi ve cumhuriyet ya da laiklik de değildir. "Hayır, bize uluslararası platformlarda hep bunu soruyorlar 'Son yıllarda Türkiye Müslümanlaşıyor mu?'" Hayır, Türkiye Müslümanlaşmıyor, biz aşağı yukarı bin küsur senedir Müslüman olan bir milletiz, yeni Müslümanlığı tanımadık, bu millet, kodlarına yerleşmiş olan -büyük çoğunluğu itibarıyla söylüyorum- bir Müslüman kültürü içerisinde yer alıyor. Olan şey, Türkiye'nin demokratikleşmesidir. Demokratikleştikçe, halkın önündeki yani çevredeki insanların, taşradaki insanların, merkezde olmayan insanların gücü arttıkça, onların önündeki engeller ortadan kalktıkça halkta ne varsa o doğal olarak merkeze taşınıyor.

Dolayısıyla, bizim, bölgemizdeki bütün ülkelerden farklı bir tecrübemiz daha var, ona da sahip çıkmamız lazım. Bugün maalesef İkinci Sykes-Picot çok acımasız bir şekilde uygulanıyor, bölge ülkeleri darmadağınık ediliyor. Biz her şeye rağmen sorunlarımızı bir türlü çözebilme kabiliyetine sahipsek, unutmayalım ki darbelere rağmen, Başbakanları asmış bir gelenekten geliyor olmamıza rağmen sandığın ortada olmasıdır, millî iradenin şu ya da bu şekilde tecelli ediyor olmasıdır. En önde zannediyorum Erhan Bey söylemişti, Allah'tan ki Meclis var, işleyen bir Meclis var, gece dörde kadar çalışıyor. Ben Tuncay Bey'in sözlerini bu anlamda, hepiniz adına da doğru bulmadığımı ifade etmek isterim, burada oyun oynamıyoruz, dalga geçmiyoruz, bu saatlere kadar ciddiyetle, hepimiz kendi gördüğümüz perspektiften ülkenin meselelerine çözüm bulacak herhangi sözleri üretmeye çalışıyoruz herkes kendi perspektifince, herkes anladığı kadar, herkes kendi siyasi tercihleri doğrultusunda. Allah'tan ki burası var, Plan Bütçe Komisyonu var, işte bütçeyle ilgili çalışıyoruz.

Eksiklerimiz var mı? Var, tabii ki var. Bu eksikleri gidereceğiz ama sonuçta işleyen bir demokrasiye sahip olmanın, bölgede Türkiye'yi ayrıcalıklı bir noktaya getirdiğini de unutmayalım.

Son olarak, üçüncü nokta olarak da şunu söyleyeceğim: Bugün yine çok haklı olarak bazı arkadaşlarımız ifade ettiler, maalesef İslam dünyasının durumu yürekler acısıdır. İslam dünyası, bir taraftan kendisinin üzerine tahmil edilen -bu lafı bilerek kullanıyorum- birtakım -bir arkadaşınız çok açık söyledi, yine Aykut Bey'di galiba- emperyal süreçlerle boğuşmak durumunda ta Osmanlının çözülmesinden bu yana; diğer taraftan da kendi iç sorunlarıyla boğuşmak mecburiyetinde.

Bugün bunu biz söylediğimiz zaman belki biraz fazla anlaşılmıyor ama Amerika Pentagon'un İstihbarat Daire Başkanı da bunu söylemişti. "Eğer Amerika'nın Irak'ı işgaliyle birlikte başlayan süreç olmasaydı, bugün küresel ölçekte DAEŞ diye bir örgüt karşımıza çıkmayacaktı. Yine aynı şekilde 1978'de önce Rusların, ardından da Amerikalıların Afganistan'ı işgali olmasaydı bugün belki karşımızda önce Taliban, ardından da El Kaide diye bir örgüt olmayacaktı."

Dolayısıyla, karşımızda bazı...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Oraları işgal etmek için mi yaratıldı o örgütler diye de düşünmek lazım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Eyvallah, hep aynı şey yani başka bir şekilde soruna başka taraftan bakış.

Şimdi, Diyanetle ilgili çok konuşulduğu için bazı arkadaşlarımız ifade ettiler; bizim Türkiye olarak üzerimize düşen bir başka sorumluluk ise tarihsel bir sorumluluk ise aşırılıklarla mücadeledir. Bugün İslam dünyası iki kutupta... Sünni-Şii tartışmasını sadece bir teoloji tartışması olarak almayın. Teolojiler nihayetinde arkadan birtakım sistemlerin de oluşmasına neden oluyor. Bir iki noktada, iki ayrı aşırı kutbun siyasal gerilimleri de bu bölgeye yansıyor. Tarih boyunca da bu anlamda oldu, bu gelişmeler oldu. Bizim buna cevap verebilecek bir geleneğimiz var. Anadolu İslam geleneği diyebileceğimiz ve ben bu anlamda Aleviliği de bu geleneksel Sünni-Şii tartışmasının, geriliminin dışında bir gelenek olarak kabul ediyorum.

Müsaade ederseniz, üç dakikam var, hiç geçmeyeceğim onu, sonuna kadar da kullanayım. İnşallah, nasip olur, başka vesilelerle de bunu tartışırız.

Biliyorsunuz, Hazreti Peygamber ve arkasından asrısaadet döneminde, hulefayıraşidin döneminde İslam altın çağını yaşadı, Braudell İslam'ın birinci altın dönemi diyor buna. Arkasından saltanat ve sulta dönemi başladı. O tartışmalara girmiyorum ama o dönemde saltanat ve sultadan kaçanların Arabistan toplumundan uzaklaşarak sığındıkları yer Fergana Vadisi'dir. Fergana Vadisi'nde ve arkasından oradaki Alperenler eliyle gelişen o zühde dayalı, eline, diline ve beline sahip ol ilkesine dayalı Müslümanlık oradan önce Anadolu'ya, ardından da Rumeli'ye, Rumeli topraklarına geldi ve Rumeli topraklarında altı asır, Orta Doğu coğrafyasında da dört küsur asır "Pax Ottomana" dediğimiz küresel bir barış sisteminin kurulmasına vesile oldu. Özelliği şuydu: Komşusunun... İşte, Garo arkadaşımız burada, Garo arkadaşımızın dinine, diyanetine bakmayız. Aynı toplumda, aynı coğrafyada biz komşu olarak, ilişkileri iç içe geçmiş insanlar olarak asırlardır yaşadık ya da kim Sünni'dir, kim Şii'dir, kim Alevi'dir, buna bakmayız, bizim kitabımızda bu yazmaz, bizim geleneğimizde bu yazmaz ya da kim Türk'tür, kim Kürt'tür, kim Çerkez'dir, kim Laz'dır, buna bakmayız, bizim kitabımızda bu yazmaz. Bizim geleneğimiz bu anlamda zaten kılıç zoruyla değil, bu anlamda "Pax Ottomana" gönülleri fethederek hem Anadolu coğrafyasında hem Rumeli coğrafyasında ciddi şekilde güçlendi. Şimdi, bugün bunu sadece bir tarihsel vakıa olarak böyle dediğimiz zaman hepimiz kabul ediyoruz. Esas sorun şu: Biz siyaseten bu söylediklerimizi günümüz siyasetine nasıl çözüm bularak, üreterek ortaya koyacağız? Bunun çok somut şekli, biz nasıl kendi sorunlarımızı, hem iç sorunlarımızı, küresel bu emperyal sistemlerin bize tahmil ettikleri sorunları nasıl çözeceğiz? Akıl buradadır. Eğer biz siyaset olarak bunları ortaya koyabilir, iç meselelerimizi rıza ve müzakereye dayalı bir şekilde, küresel meselelerimizi de insan kardeşliği çerçevesinde çözebilirsek sorunlarımızı zannediyorum ki çözecek perspektifi küreselleştiririz.

Son söz olarak şunu söylüyorum: Hazreti Ali, Malik Bin Eşter'i vali olarak atıyor. Çok güzel bir siyasetnamedir, hepimizin onu Mecliste böyle bir ders olarak okuması lazım. Uzun bir metin ama bir yerini, çoğunuzun bildiği bir yeri paylaşmak isterim. Diyor ki: "Gideceksin, gittiği yerlerde insanları idare edeceksin. Bil ki insanlar iki sınıftır: -şimdi, ayrımcılığa karşı yeni kuracağımız şeyden de bahsettik- Ya hilkatte eşindir ya dinde kardeşindir." Hilkatte eşindir meselesi, kadın, erkek, şu ırktan, bu ırktan, zenci, beyaz, efendim, zengin, fakir, şu dinden, bu dinden hepsini ortadan kaldırıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Sadece otuz saniyeye ihtiyacım var.

BAŞKAN - Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Dinde kardeştir lafı da Müslüman olduktan sonra, Allah'ı bir, Peygamber'i hak Peygamber olarak kabul ettikten sonra herkesi de aynı şemsiyenin altında bir kabul ediyor. Bunun, sadece bu tavsiyenin pratik siyasi çözümlerini bulabilirsek bu bölgenin sorunlarını da çözebiliriz, dünyanın küresel sorunlarını da çözmek için önemli bir perspektifi ortaya koyabiliriz.

Ben çok teşekkür ediyorum. Kusura bakmayın, bu saatte bunları...

KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Bakanım, yerel basınla ilgili bir şeyimiz vardı, ilan almalarıyla ilgili. 7 sigortalı çalıştırma...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Cevap verilmeyen sorularımız var.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Bunların hepsini yazılı olarak müsaade ederseniz sizlerle paylaşalım. Tamam mı?

KADİM DURMAZ (Tokat) - Tamam.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Biliyorum, sorduğunuz, cevaplayamadığımız şeyler, onları sizlerle yazılı paylaşalım.

Teşekkür ediyorum.

Sağ olun Sayın Başkanım.