KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; geceyi görmeden, tanımadan başladığınız bu çalışmalarınız umarım dün akşamkinden daha verimli ve kolay geçer.

Değerli arkadaşlar, hepiniz çok iyi bilirsiniz, sosyal politikalar uygulandıkları ülkelerde sihirli sonuçlar veren bir formüle sahip değildir çünkü ülkelerin sosyal politikalarını kendi sosyal sorunları belirler, sosyal sorunlarını da ekonomik politikaları yaratır. Ekonomik politikalarının yaratmış olduğu sosyal sorunları sosyal politikalarıyla aşmaya, en azından toplumsal patlamaları engellemeye çalışır devletler. Bu doğaldır. Örneğin, siz tarım politikalarınızı doğru dürüst belirlemez, tarımı sanayiye girdi yaratacak şekilde, gittikçe değeri artacak şekilde ve özellikle de tarım teknolojileri, ileri tarım teknolojileri kullanan bir hâle getirmezseniz belirli bir süre sonra kırsaldaki bütün nüfus kentlere yığılır. O andan itibaren köyden kente yığılmanın yarattığı sosyal sorunlarla boğuşmaya başlarsınız. Bunların yaratacağı sorunların ne kadar dağınık, ne kadar geniş olduğunu yaşayanlar kesin olarak bilirler. Eğer istihdam politikalarınız genellikle dünyanın gereksinimlerine uygun üretim yaratacak şekilde yaratılmamışsa, yine ileri teknoloji ve teknik kullanacak düzeyde değilse belirli bir süre sonra okumuş ama eğitilmiş işsizler ordusu yaratırsınız, buradan da size bir sorun çıkar. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama anlaşılır kılmaya çalışmak istiyorum ben bu anlattıklarımın ne anlama geldiğini.

Zimbabve diye bir ülke vardır, Afrika'dadır. 1970'li yılları hatırlayanlar Zimbabve'nin dünyanın Amerika'dan sonra en fazla mısır üreten ülkesi olduğunu bilirler. Zimbabveliler de o zamanki olimpiyatlardaki bütün uzun mesafe koşularını kazanan tay gibi insanlardı, sağlıklıydı, iyiydi. Belirli bir süre sonra emperyalizmin normal uygulamaları sonucunda bu insanlar IMF'ye ve Dünya Bankasına mahkûm oldular. Uzundur hikâyesi, uygun bir zamanda sohbette anlatırım ama buradaki sürede anlatmak mümkün değil. Onun üzerine IMF ve Dünya Bankasının Zimbabve'ye uyguladığı program "Siz mısırı çok pahalı üretiyorsunuz, siz mısır üretmekten vazgeçin." oldu. "Ne üretelim? dediler. "Tütün üretin, tütün. Tütün sınai bitkisidir, dolayısıyla tütünü satarsınız, böylece borçlarınızı ödersiniz." dediler. "İyi de biz mısırla besleniyoruz, mısır ne olacak?" dediler. "Amerika Birleşik Devletleri size ihtiyacınız olan mısırı hibe olarak verecek, hibe." dediler. Gerçekten oldu. Üç buçuk yıl sonra Zimbabve'nin bütün geliri Amerika'dan hibe olarak alınan mısırı yine halkına satarak elde ettiği gelirden ibaret kaldı. Tütün mü? Yetiştiremediler tabii ki. Virginia tütünleri orada yıllardan beri alışılmışken, oturmuşken oturup da zavallı mısırcı Zimbabvelilerin tütün üretmesi beklenebilir miydi? Olmadı. üretemediler. Şimdi Zimbabve'nin durumu ne? İç savaşlarla boğuşan, uyuşturucudan kırılan, sağlıksız, zavallı bir ülke hâline geldi. Allah korusun, Allah beterinden korusun.

Değerli arkadaşlar, bu şekilde sosyal sorunlarla boğuşan ülkeler için Dünya Bankası boş durmaz. Hemen iki tane ayrı program oluşturmuş vaziyette. Bu durumda olan ülkelerin hemen hemen hepsinde Dünya Bankasının uyguladığı programların adı yoksulluğun yönetimi programlarıdır. Dikkatinizi çekerim: Yoksulluğu ortadan kaldıran programlar değil, yoksulluğu yönetiyoruz. Yoksulluğun yönetimi demek, insanlara üretin, üretiminizle ayakta kalın, onu geliştirin, dünya ülkesi olun, dünya insanı olun demek değildir. Senin ihtiyacın mı var? Ben sana bunu veririm demektir. Bunu vermeye devam ettiğiniz zaman belirli bir süre sonra o toplumsal çöküş kendiliğinden ortaya çıkmaya başlar. O nedenle de önemli olan insanların bu sosyal politikalara mahkûm olmaması, kendi sosyal yaşamlarıyla bütün bunların hepsini çözebilmesidir. Eğer sosyal yaşam bu tür sorunları yaratmayacak şekilde kendi gelirini yaratarak, kendi üretimini yaparak, mahkûm olmayarak başka bir muhannete ayakta kalabiliyor ise işte odur önemli olan sosyal politikalar açısından. Yani yoksulluğu yönetmiyorsunuz, yoksulluğa neden olmuyorsunuz ya da yoksulluğu ortadan kaldırıyorsunuz. Bu kavramları kesin olarak unutmamamız gerekiyor, insan olarak unutmamamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz son yıllarda gerçekten bu tür yoksulluğun yönetimine dönük programların geliştirilmesi konusunda oldukça mesafe katetti. Zaten yoksulluğun yönetimine dönük programların her bir tanesi tek bir kişiyi bile ilgilendirse parlaktır. Anlatıldığı zaman, örneğin sadece 450 kişiye şu şekilde evlerde bakılıyor denildiği zaman bile çok cazip gelir çünkü o insanların ihtiyacı vardır ama önemli olan sadece bundan ibaret değildir. Önemli olan çığ gibi gelen sorunları önceden görüp bunları nasıl engelleyeceğiz demektir. Eğer hane halklarının borçluluğu çığ gibi büyüyorsa, örneğin bundan on iki yıl önce ailelerin 100 liralık gelirinin sadece 3,5 lirası borç ödemede kullanılırken bugün 55 lirası borç ödemede kullanılıyorsa buradan büyük bir sosyal sorun patlamak üzeredir. Bunu göz ardı edemezsiniz. 100 liralık gelirinin 55 lirasıyla borç ödeyecek olan o kitle belirli bir süre sonra bunu ödeyemeyecek hâle de gelecektir. Bunun ortalaması budur kaldı ki. Hele hele ülke servetlerinin yüzde 57'si nüfusun yüzde 1'inin elinde toplanmaya başlarsa işte o zaman da bir sosyal bela gelmek üzeredir bu topluma, yuvarlana yuvarlana geliyordur üstelik de. Gelip kesin olarak göz ardı etmemek gerekiyor bu olguları.

Değerli arkadaşlar, Gini katsayımızın düştüğünden, dolayısıyla da ülkemizdeki refah düzeyine ilişkin bir iyimser havamızdan hep bahsederiz. Verilerin neye dayanarak hesaplandığı konusundan kuşku olmakla beraber ben sizin için farklı bir tablo sunacağım. Bu da asgari ücretin dolara çevrilmek suretiyle bizim asgari ücretli bir yurttaşımızın eline kaç doların geçtiğini ortaya koymak. Asgari ücretliyi almamın nedeni 6 milyon asgari ücretli, 3 milyona yakın emekli, kısacası 3 milyona yakın belirli gruplardaki çalışanlar, yardım vesaire alanlar, toplam 12 milyon. 4'le çarpın, 46 milyona yakın bir nüfusu ilgilendirir direkt olan bu rakamlar.

Değerli arkadaşlar, 2015 yılında Ocak ayı itibarıyla 949 lira olan asgari ücreti o zamanki ortalama kurdan çevirdiğiniz zaman 406 dolar yapıyor yani bir asgari ücretli demek ki 2015'in Ocak ayında 406 dolar elde ediyordu. 2015 yılının on ikinci ayında kaç lira elde ediyor biliyor musunuz: 1.054 liraya yükseldi asgari ücret o ay itibarıyla biliyorsunuz. Yine ortalama dolar kurundan alıyorum, 342 dolar. Bütün yıl boyunca bir asgari ücretlinin elde ettiği dolar geliri 4.307. İnsanların geliri olarak ortalama 9.286 dolar düşündüğünüzde, öyle verildiğinde aradaki farkı göreceksiniz. Bu da işte gelecekte bir sosyal patlamanın göstergeleridir. Yuvarlana yuvarlana bu da geliyordur değerli arkadaşlar. Bunları da göz ardı etmemeniz gerekir.

Burada çok önemli bir sosyal patlamanın daha yakınlaşmakta olduğunun haberini vermek istiyorum. Bunun kanununu da bir iki hafta önce biz Plan Bütçe Komisyonundan geçirdik. Biraz önce Sayın Bakan özellikle çocuk doğumlarından sonra kullanılacak izinler ve esnek çalışmayla ilgili olarak sosyal politikalara dönük önemli düzenlemeler yapıldığından bahsetti. Doğru, biz yaptık burada bunların hepsini. Burada bu kanun çıkartılırken bir şeye dikkat çekmeye çalıştık. O kanunun içerisinde birdenbire münferit evlat edinme diye bir kavram geldi, sandığın üzerine oturdu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temizel, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

Buyurun lütfen.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Münferit evlat edinme biliyorsunuz bizim Medeni Kanun'da 2001 yılındaki değişiklikten önce eşlerin ancak birlikte karar vermesi hâlinde olabilecek bir olaydır. Ailenin huzuru açısından, ailenin bütünlüğü açısından bu şarttır. 2001 yılında getirilen düzenlemeyle eşlerin iki önemli koşulu taşımaları hâlinde tek başlarına evlat edineceklerine ilişkin hüküm geldi. Bir tanesi, gaiplik hâli yani eş kaybolmuş, gitmiş, bulunamıyor bir türlü, iki yıldan beri ortalıkta yok, geri kalan eş hiç değilse can yoldaşı olsun, birisine bakayım diye sosyal amaçlı olarak evlat edinebilir, bu doğru. İkinci hâlde de eş temyiz gücüne sahip değildir, mümeyyiz değildir yani, aklı yerinde değildir vesaire vesaire. Bu durumlarda diğer eş mahkeme kararıyla münferit olarak evlat edinir. Şimdi, bu düzenlemeleri biz birdenbire getirdik, esnek çalışmanın içerisine "izinlerin kullanılmasıyla ilgili" diye koyuverdik. Onunla ilgili daha önceki kanunlarda ve daha sonra doğum izinlerinin kullanılmasıyla ilgili 657 sayılı Kanun'da bazı fıkraları çıkarmak suretiyle net olarak buraya koyduk. Aşağıda özel olarak söylemeye çalışıyor arkadaşlarımız ama kimse duymuyor bunu, siz duyun Sayın Bakan, siz duyun. Burada eşlerden bir tanesinin rızası olmaksızın diğerinin evlat edinmeye başlaması ne o aileye hayır getirir ne o çocuğa hayır getirir ne de toplumsal barışımıza hayır getirir. Bu çok tehlikeli bir olaydır, bu çok çok tehlikeli bir olaydır. Evlat edinilmesini kesinlikle destekliyoruz sonuna kadar ama eşlerin birlikte evlat edinmesini destekliyoruz. Nereden evlat edinecekleri, nasıl evlat edinecekleri belli, bu yollardan evlat edinilmesini istiyoruz. Dolayısıyla, burada yaptıracağınızla bu sorunun altından gelecekte kalkamayabilirsiniz, toplum olarak da kalkamayabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temizel, sürenizi tekrar uzatıyorum, buyurun lütfen.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - O nedenle de esnek çalışma gibi gerçekten devrim sayılabilecek nitelikte olduğunu söylediğimiz böyle bir olayın içerisine bu esnek çalışmadan yararlanacak olan eşleri evlat edinenleri sayarken, münferit olarak evlat edinenler ve üstelik de evlat edinmeyi istemeyen de bundan yararlanacak şeklinde bir düzenleme yaptık. Böyle düzenleme olur mu? Böyle sosyal barış sağlanır mı? Böyle sosyal politika olur mu? Ha, buralarda konuşulanların pek bir anlamı yoktur, bir süre sonra siz de bu bütçelere gelip gittikçe deneyim kazanacaksınız, göreceksiniz. Burada konuşulur, burada itibar edilmez, belirli bir süre sonra bu sorunlar patladığı zaman "Hay Allah." denir, yeniden dönülmeye çalışılır. İnşallah, yeniden dönülmeye çalışıldığında ülkemiz hâlâ geri dönecek bir noktada olur.

Teşekkür ederim.