KOMİSYON KONUŞMASI

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Sayın Başkan teşekkür ederim.

Sayın Bakan ve Bakanlığın değerli temsilcileri, şimdi önce, 2 tane yaşamsal sektörde izlenen stratejiyi değerlendirmek istiyorum. Bana kalırsa bunlar önemli, çünkü Türkiye'nin temel yapısal sorunlarını çözmede izlediğiniz strateji yetersiz. Kelimeyi dikkatli seçiyorum, tamamıyla sorunlu demiyorum, yetersiz. Bunlardan bir tanesi tarımdır. Tarımla ilgili düşünceniz şu: Suyun etkin kullanımı yolunda, bu eylem planında da var, suyun etkin kullanımını tarımın en önemli sorunsal çözümü olarak görüyorsunuz. Bu, doğru değil, çünkü tarımdaki temel iki sorun, bir tanesi ölçektir, bir diğeri de hadlerdir, girdiler çok pahalı. Gerçi ikisi de birbirine bağlı, ölçekler küçük olunca tabii, göreli olarak girdiler daha pahalı hâle geliyor. Toplulaştırma çalışması yapmışsınız, içinde yazıyor, sunumunuzda var, 2,4 milyon hektar. Bu, çok sınırlı, çok düşük. Yani Türkiye'de topu topu 2,4 milyon hektar toplulaştırma yapabildiyseniz, bu...

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Ama...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, tam tutanak var, açmadığımız zaman stenograf arkadaşlar da yakalayamıyor, söylediklerinizin hiçbir tanesi tutanaklara girmiyor.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Ama yine de tüm Türkiye'de ne kadar onu bilmiyorum.

İkincisi, bu enerji meselesinde bir verimlilikten bahsediyorsunuz. Doğrudur, Türkiye'de enerji sorunlu bir sektör, tıpkı tarım gibi. Tarımda son on yılda büyüme oranı çok düşük kaldı. Millî gelir içinde payının düşmesi önemli değil, o doğal, o uzun vadede olacak bir şey ama tarımdaki reel olarak büyüme hızı düşük kaldı ve sizin iktidarınız döneminde düşük kaldı ve giderek de tarımda dışa bağımlılık arttı. Enerji de keza öyle, enerjide dışa bağımlılık oranı yüzde 67'den 73'e çıktı sizin iktidarınız döneminde, şimdi 65'e indirmek istiyorsunuz.

Şimdi, orada, tüketimde verimlilik kavramını getirmeye çalışıyorsunuz, siz söylediniz, başkaları da söyledi, bu, güzel ama asıl mesele orada bana kalırsa üretimde maliyet konusu. Hâlen Türkiye, kaynak bakımından enerjide ciddi sorunlar yaşıyor. Kamu yatırımlarıyla ilgili bir önemli kazanımdan bahsediyorsunuz, diyorsunuz ki: "Yatırımın süresi, bu "gestation period" anladığım kadarıyla, 9,4 yılken bugün 4,4 yıla geldi." Doğal, bu, doğru ama bunun nedeni başka. Büyük yatırımlardan kamu çıkmaya başladı. Yani aynı yatırımı mı yapıyorsunuz? Aynı tür yatırımı mı yapıyorsunuz? Hayır.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Daha fazlasını yapıyoruz.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Yapmıyorsunuz. Şimdi, tabii ki bu sürenin kısalması önemli, yatırımın verimi açısından ama büyük yatırımlardan kamu çıkmaya başladı.

GAP yatırımlarının oranının yükseldiğini söylüyorsunuz, bu güzel. Üniversiteleri, 1,2 milyar TL yatırdık diyorsunuz, güzel. DAP'tan bahsediyorsunuz, DOKAP'tan bahsediyorsunuz, Karadeniz. Çevresel sürdürülebilirlik kavramlarımızdan, temel kavramlarımızdan biri olacak diye söylediniz fakat bir şey var, hatta "yeşil yol"dan bile bahsettiniz ama orada çok ciddi HES itirazlarıyla karşı karşıyasınız. Doğu Karadeniz'de Hükûmetin en fazla karşı karşıya kaldığı noktalardan bir tanesi HES'le ilgili itirazlardır ve halkın itirazlarıdır, demokratik itirazlardır. Dolayısıyla, bir taraftan siz bu çevresel sürdürülebilirlikten bahsederken, bir taraftan da halktan, bizatihi bölge halkından, yerel halktan çevre konusunda bir tepkiyle karşı karşıyasınız. Bu da bana kalırsa önemli bir çelişki olarak gözüküyor.

KOP'la ilgili yani Konya'yla ilgili, su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımından bahsediyorsunuz, güzel ama Konya'da uzun süredir bir tuzlanma sorunu var, bir erozyon sorunu var. Orada nereye gelindi, ne elde edildi ben bunu gerçekten merak ediyorum. Türkiye'nin en büyük ve en eski sulama projesidir, eskilik anlamında yani bu GAP falan çok sonra. Konya'da nereye geldik toprak kalitesi açısından? Gerçekten merak ediyorum.

TÜİK'le ilgili çok konuştunuz. Vallahi ben 1988 yılında bir Avrupa Projesi ödülü kazanmıştım iki meslektaşımla beraber, Yunanistan ve İngiltere'nin sanayi konsantrasyonlarını karşılaştıracaktık ve Türkiye'de de sanayi konsantrasyonu TÜİK tarafından yapılıyor. Ve gerçekten o zaman Yunanistan'a gittiğimiz zaman gördük ki ya Türkiye çok ileride veri toplamakta ama şimdi görüyorum ki Türkiye eskisi kadar ileri değil. Söylediği şeyler çok ama bakın ben nerelerde ciddi hatalar görüyorum, müsaadenizle söyleyeyim.

Birincisi; bütün kamusal istatistiklerin TÜİK'te toplanması gerekiyor. Bu yapıldı, mesela artık Hazinenin istatistikleri filan yok, hepsi TÜİK'te.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Eskiden Hazine enflasyon açıklardı, bu şimdi yok ama hâlâ dış veriler Merkez Bankası tarafından derleniyor. Şimdi, bu, önemli, ödemeler dengesini orası açıklıyor, siz açıklamıyorsunuz. Neden? Bunun düzeltilmesi gerekiyor derlenmesi açısından. Şimdi, hâlâ bir başka şey görüyorum, Türkiye'de en önemli veri olarak enflasyon açıklanıyor, orayı geçti Türkiye. Türkiye 1970'li yıllarda değil, 80'li yıllarda değil. Artık enflasyon düşük oranlı. Türkiye'nin en önemli verisi aslında sanayi üretimi olması gerekir. Ama sanayi üretimi, "Durun bir dakika, televizyonlarda sanayi üretimi ne çıkacak?" diye beklemiyoruz. Amerika'dakini bekliyoruz, Türkiye'dekini beklemiyoruz. Ne ilginç değil mi? Amerika'da tarım dışı istihdam ne gelecek diye televizyonlar bağlanıyor ama Türkiye'deki sanayi üretim endeksi aradan geçiveriyor. Şimdi, bu çelişki, bunu ne yapabilir TÜİK? Bununla ilgili şunu yapabilir: "Borsayı kapat, saatini ayarla, enflasyonu açıklayacağım."dan çıkacak. Doğrudan sanayi üretimi endeksinin açıklanmasına büyük önem verecek, onu yükseltecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güneş toparlar mısınız, son sözlerinizi alayım.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Başkanım, müsaade edin yardımcı olsun diye söylüyoruz yani istiyorsanız eleştiriye geçeyim, o zaman kısa kesersiniz.

Kapasite kullanım oranları...

BAŞKAN - Anlamadım, pardon?

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Eleştiriye geçeyim kesersiniz ama şimdi ben bunlardan yararlanması için bir şeyler söylüyorum.

BAŞKAN - Fark etmiyor, siz sürenizi istediğiniz gibi kullanabilirsiniz.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Sağ olun teşekkür ederim.

Kapasite kullanım oranları, yanlış. Güvenilir oranlar değil onlar, hiçbir biçimde uymuyor, yıllardır öyle, zaten ciddiye de almıyoruz. Anket yapıyorsunuz, oradaki muhasebeciye gidiyor, buranın kapasite kullanımı ne kadar? Yüzde 90 diye yazıp yolluyor. Ya Türkiye'deki kapasite kullanım oranlarına bakın, bütün dünyanın gelişmiş olan ülkelerinden yüksek ve ciddi krize girdiğiniz zaman da çok bir şey de düşmüyor, demek ki geçersiz.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Muhasebeciler doğru yazar yalnız.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Peki. Biz iktisatçı olabildik ne yazık ki kusura bakmayın.

Revizyonlar oluyor ve büyük revizyonlarda ciddi düzeltmeler yapıyorsunuz, demek ki ilk hesaplamalarda yanlışlıklar var. İşsizlik hesapları bana kalırsa tümüyle yanlış, dağıtmaktan bıktım. Küllüm yanlış, anket diye hesaplıyorsunuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güneş, Sayın Demiröz vaktinizi çaldığı için bir dakika daha ilave edeceğim ben.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - 2002 yılından beri bir çağrı merkezi aracılığıyla sürekli aylık işsizlik hesaplatıyorum, 16 ile 19, bazen 21 çıktığı oldu, toplam işsizlik çıkıyor. Bakınız, sizde yüzde 9 çıkıyor. Bu, mümkün mü? Mümkün değil. Nitekim, dağıttım burada önceki gün, "umutsuzlar" diye adlandırdığım, öyle öğrenilmesini istiyorum, iş gücüne katılmayan ama yani aramıyor ama "Bulsam çalışırım." diyen işsiz oranı resmî işsizlik oranına yaklaşmış. 2002'de yüzde 4 civarındaymış, şimdi 9'a gelmiş. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey düşünülebilir mi? Bu, mümkün değil. Dolayısıyla, bu işsizlik verilerinde ciddi bir hata var diye düşünüyorum.

Gelir dağılım hesaplarında da hata var. Şimdi, işsizliğin, 2002'den bugüne eğer düşmüyorsa, en yoksul yüzde 20'nin düzelmesi mümkün mü? Bakınız gini katsayılarının hepsinde diyorsunuz ki gelir dağılımı... Şimdi, 20 ile 20'yi hesaplamıyorsunuz da 10 10 hesaplıyorsunuz iyi çıksın diye. Üstteki 10 ile aşağıdaki 10 iyi çıkıyor ama işsizlik azalmıyor, nasıl azalacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güneş, son cümlenizi alayım lütfen.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Servet dağılımının daha adaletsiz olduğunu yabancılar söyledi, gördük.

Şimdi bazı şeyleri söyleyeyim, bir; büyüme hızı artık Türkiye'de düşüyor ve büyüme hızını düşürmeyi de cari işlemler açığını düşüreceğiz diye yapıyorsunuz. Merkez Bankası da ona göre bir politika izliyor. Türkiye'de biz yani iktisatçılar hep şunu düşünmüştük, Türkiye sürdürülebilir olarak yüzde 8 büyüyebilir mi? Bunu Kalkınma Bakanlığının hesaplaması gerekiyor. Yapabilir miyiz, konjonktür buna müsait mi?

Bakınız, 2001 yılında bir konjonktür hesabında hata yaptık, siz de şimdi konjonktürü hesaplamıyorsunuz. Ben 2001 yılında etkin bir iktisatçıydım. Hesaplamadığımız bir şey oldu, biz küresel likiditenin bu kadar bol olacağını hesaplamadık ve esnek kura geçtikten sonra çok ciddi cari işlemler açığı doğdu çünkü aktı sermaye kuru baskıladı, baskılayınca tabii, muazzam bir ithalat patlaması oldu, cari işlemler açığı yüksek geldi. Düşünemediğimiz bir şey oldu, biz bu kadar küresel likidite beklemiyorduk. Şimdi küresel likidite ne olacak, dünya ekonomisi nereye gidecek? Birtakım varsayımlarınız var ama onlar tutacak mı, bilmiyoruz. Petrol fiyatları 80 dolarla düştü, kalıcı mı? 60 dolar mı olacak, tekrar 120 mi olacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güneş, son cümlenizi alayım lütfen. 3 sefer uzatma verdim, hatta 4 sefer.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Bu yıllarda büyüme hızı nasıl gidecek onu gerçekten tekrar düşünmekte yarar var.

Son iki noktayı söyleyeyim.

BAŞKAN - Son iki kelime.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Kalkınma modelinizde demokrasi yok. Hiçbir biçimde yöresel halkın ne düşündüğü, bu işlerin içine girmiş değil, bu, doğru yani işte HES'leri örnek verdim. HES'lerle ilgili itiraz var. Bu, mutlaka çok önemli ve olması gereken bir şey. Çok önemli bir riskle karşı karşıyasınız. Türkiye'nin dış borcu 402 milyar dolar olmuş, özel sektörün borcu 278 milyar dolar. Şimdi bu, çok büyük bir borç. Bu borcun önümüzdeki yıllarda özel sektör tarafından nasıl ödeneceği ve çevrileceği konusunda çok fazla bir fikrimiz yok çünkü varsayımımız şu: Nasıl olsa sermaye akar. Ya akmazsa? Bakın az akmaya başladı.