KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Estağfurullah.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, kamu kurum ve kuruluş kuruluşlarımızın değerli bürokratları ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bugün çok önemli bir Bakanlığı görüşüyoruz. Aslında, görüştüğümüz bütün bakanlıklar önemli elbette, Türkiye açısından, ele aldıkları konular açısından önemli ve Türkiye'nin kaynaklarını kullanan bakanlıklar ama Sanayi Bakanlığı ve teknolojiyle beraber... Bakın, "tarım ve teknoloji bakanlığı" yok, "millî eğitim ve teknoloji bakanlığı" yok, "ticaret ve teknoloji bakanlığı" yok; "Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı" var yani teknoloji ve sanayinin birbirinin ayrılmaz parçası olması uzun zaman önce tescillenmiş bir şey ve buna göre bir örgütlenme olmuş. Bu, dediğim gibi, bu Bakanlığın önemini artırıyor.

Sayın Bakan, geçen yıl cumhuriyetin 100'üncü yılıydı ve ben burada cumhuriyetin sanayileşme politikalarını anlattım, çok önemlidir cumhuriyetin... O dönem, Cumhuriyet Dönemi yani ta 80'lere kadar geldiğimde şunu görüyoruz: 29 Büyük Buhranı'nı, İkinci Dünya Savaşı yılları, 1970'li yılların küresel krizi; bütün bunlara rağmen cumhuriyet, kalkınma ve kalkınmanın odağında sanayileşme perspektifini hep ön planda tutmuş; devletçilik uygulamaları, 1934 yılında ilk sanayi planının hazırlanması, 20 fabrika kurulmuş "3 beyaz" dediğimiz ürünün Türkiye'de üretilmesi üzerine. 1939'da İkinci Sanayi Planı hazırlanmış uygulamaya girmek üzere ama orada da 3 karanın üretimi önemlidir ama İkinci Dünya Savaşı yıllarıyla da ne yazık ki uygulanmamış. 1960 sonrasında da planlı dönem; makro planlamada da yine, bu işin lokomotif sektörünü, temelini sanayi oluşturmuş çünkü Sanayi Bakanlığı, gerçekten de ekonomi içinde diğer sektörlerle olan karşılıklı ilişkisi, girdi çıktı alışverişi nedeniyle çok önemli bir bakanlık.

Şunu söylemek lazım: 1980 sonrası dönem -tabii dönemleri kendi içinde ekonomi politikaları olarak konuşmak gerekiyor ama- Türkiye'de "sanayisizleşme" dediğimiz bir dönemin başlangıcıdır. Ondan öncesinde Türkiye, daha çok yatırımlara dayanan, sanayiyi ön planda tutan, özellikle "ithal ikameci" dediğimiz politikalarla dışarıdan ithal ettiğimiz ürünleri içeride üretmeye dayalı bir politik çerçeve varken 80'lerle birlikte dışa açık modelde Türkiye bir anlamda kendisinde bol olan üretim faktörü yani emek üzerinden, emek yoğun endüstriler üzerinden gelişmeye başlamış. Bugün, aslında, Türkiye'nin teknoloji alanındaki geriliğinin nedenlerinin birisi de bu. Tekstil tabii ki gerekli, inşaat sektörü elbette, turizm sektörü önemli ama esas itibarıyla dediğim gibi sanayileşme bir teknolojik dönüşüm, yapısal dönüşümün sağlanması üzerine olmalıydı.

Sanayi sektörüne -özellikle AKP dönemine biraz odaklanayım, çok zamanımız yok- makro çerçevede bakayım. Tabii, diğer sektörler açısından madencilik ve enerji de önemli ama...

(Uğultular)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sayın Başkan, sükûnet...

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Özür dileriz, buyurun.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Madencilik ve enerjinin ayrı bir dinamiği var ama imalat bu işin temelinde. Bakın, imalat sanayisinin millî gelir içindeki payı yüzde 19,5; istihdamdaki payı da yüzde 19,8. Yani istihdam ile katma değerin ikisinin millî gelir içindeki payının üst üste olmuş olması aslında son derece sıkıntılı bir iş. Verimliliğin, kişi başına katma değerin de ne kadar düşük olduğunu gösteriyor ve daha da ilginci yani daha çok bizim sanayimizin içinde, yüksek teknoloji ve orta yüksek teknolojili değil düşük ve orta düşük teknolojili sektörlerin egemen olduğunu gösteriyor. Nitekim, istihdama ilişkin rakamı söyleyeyim: Orta düşük ve düşük teknolojili sektörlerin payı yüzde 77,7; yüksek teknolojili sektörlerin payı sadece yüzde 2,8. Hem istihdam açısından hem millî gelir içindeki pay açısından imalat sanayisi son derece düşük bir verimlilik gösteriyor bize. İmalat sanayisi yatırımlarına bakıyorum, zaman içinde arttı mı? Çünkü bir sektörün büyümesi için yatırımlar artacak, sermaye stoku artacak, ekonomi öyle büyüyecek. İmalat sanayisi yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı 2002 yılında ne ise 2023 yılında da hemen hemen aynı kalmış.

Kamuya bakıyorum: Kamu imalat sanayisinin kamu yatırımları içindeki payı 2002'de yüzde 3,2'ymiş, 2023'te binde 4, Sayın Bakan binde 4; kamu çekilmiş imalat alanından. Tamam çekilsin ama o zaman özel sektörün bu alanı doldurması gerekirdi; doldurmuş mu? Hayır. Özel imalat sanayisinin özel yatırımlar içinde payı 2002'de yüzde 27,7'ymiş, 2023'te 24,4 olmuş. Neden? Çünkü dış ticarete konu olan sektörlerde uzmanlaşması gereken imalat sanayisi sektörleri açısından özel sektör, artan bir biçimde geçmişte kamunun yaptığı fiziki ve sosyal altyapı yatırımları alanına girmiş; kamu-özel iş birliği modeli işte budur. Tabii ki Türkiye'nin kaynakları açısından Türkiye kamusuyla özeliyle bir bütündür ama geçmişte kamunun yaptığı, yapabileceği işleri özel sektöre yaptırmanın bir anlamı yok. Nitekim, yap-işlet-devret, yap- kirala, bir sürü modeller çıktı arka arkaya, bunların ilk çıkışındaki mantık ileri teknolojiyi gerektiren birtakım yatırımların bu kamu-özel iş birliği modeliyle yapılmasıydı ama ne yazık ki öyle olmadı; hastaneleri, köprüleri, otoyolları, hava alanlarını yaptırmaya başladık. Halbuki özel sektör imalat sektöründe yoğunlaşmalıydı; üretimi arttırmalıydı, ihracatı arttırmalıydı, daha yüksek teknolojili alanlara girmeliydi; böyle bir sıkıntı var yani kamunun boşalttığı imalat sanayisi alanını özel sektör ne yazık ki dolduramadı.

Teknoloji açısından, teknoloji yoğunluğu açısından da baktığımızda ciddi bir artış yok. Biliyorsunuz 4’lü bir ayrım var -OECD önce yapıyordu, TÜİK de bunu uyguluyor- yüksek, orta yüksek, orta düşük ve düşük teknolojili 4’lü bir ayırım. Şimdi, bakıyorum Türkiye daha çok orta düşük ve düşük teknolojili sektörlerin egemenliğinde. Üretimde bu 2 sektörün payı yüzde 70, ihracatta biraz daha az düşük yüzde 60 ama büyük ölçüde düşük ve orta düşük teknolojili sektörlerde. Yüksek teknolojili sektörlerin payı artmıyor, toplam içindeki payı söylüyorum.

Bakın, üretim açısından 2002'de yüksek teknolojili sektörlerin payı yüzde 5,1'miş, 2022'de yüzde 3,6'ya düşmüş. 2002'de AKP iktidara geldiğinde imalat sanayisi ihracatında yüksek teknolojili sektörlerin payı yüzde 6,2'ymiş, yüzde 3,8'e düşmüş. Baktığımız zaman hâlâ düşük teknolojinin olduğu bir yapının içindeyiz. Nominal rakamlarının artması bir şey ifade etmiyor, iki perspektif önemli: Bir, oranlar açısı, bu açı çok önemlidir; iki, karşılaştırmalı bakmak lazım.

Sonuç itibarıyla, rekabet içinde olduğumuz, rekabetin gittikçe arttığı bir dünyadayız. Siz arabanızla 100’le gidiyorsanız 100’ün üstünde hızı olan bütün arabalar sizi geçer. Türkiye bırakın gelişmiş ülkelerle rekabeti, bizim gibi gelişmekte olan grubundaki Endonezya, Malezya, Meksika’ya baktığımızda rekabette gittikçe geriye doğru düşüyor. Hani 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olacaktık? Hiçbirinin olmadığını, oradaki rakamların hiçbirine ulaşamadığımızı gördük. Geçen sene plan da görüştük, On İkinci Kalkınma Planı. On İkinci Kalkınma Planı’nda dünyanın ilk 10 ekonomisine girme hedefi 2023'ten 2053 yılına ertelendi, otuz yıl ileriye doğru gitti. Bakın, bunlar kayıp. Buralara ciddi yatırımlar yapmak ve süreci bir biçimde hızlandırma ihtiyacımız var.

Biraz önce de söyledim, fiziki ve sosyal altyapı tabii önemli, kamunun da burada kalması lazım ama özellikle teknolojik altyapı alanında bir sıçrama yapacaksak burada kamu da devreye girmeli.  Nasıl girmeli? Yeni alanlara girişte kamu öncülük yapabilir, giriş stratejileri oluşturabilir, özel sektörle yeni birtakım ortaklıklar, kamu-özel iş birliği –bu modeliyle değil- ortaklık modelleri kurabilir. Türkiye'nin teknoloji ağırlıklı sektörlere yönelik ulusal üretici ve kaynakları kollayan bir politika oluşturmasına ihtiyaç var. Bu çerçevede, gelişmiş bir yan sanayisi olan ya da hızla gelişebilen bazı sektörler ile güçlü yerel üreticilerin bulunduğu sektörlere gerekirse girişin kısıtlanması, tedarik zincirlerinde yerli şirketlere öncelik tanınması, yerli parça oranının yüksek tutulması gibi seçici politikalara ihtiyaç var. Bir kısmi ikamedir bu. Tabii ki biraz önce Sayın Güneş de söyledi “Cumhuriyet Halk Partisi daha çok kamu, devlet yatırımı…” dedi. Hayır, kamu ve özel birbirini tamamlar, ikisinin birlikte olduğu bir yapıya ihtiyaç var.

Dünyada bugüne kadar 2 tane kaynak tahsis mekanizması keşfedilmiş; biri piyasa, biri planlama. Piyasa arz ve talebe göre çalışır, planlama ise belli birtakım teknik analizlerle belli önceliklerin belirlenmesi ve o öncelikler çerçevesinde hareket edilmesi üzerine kurulur. Planlamanın ve piyasanın birlikte çalışmasına ihtiyaç var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)       

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun Sayın Türeli.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Oysa ne yazık ki bugün, benim de içinde yetiştiğim, her zaman mensubu olmaktan gurur duyduğum Devlet Planlama Teşkilatı yok. Önce bir Bakanlığa dönüştürüldü -o dönemde itiraz ettik, ben 24'üncü dönemde milletvekiliydim- sonrasında da işte bu yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde bir kısım personeli Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına gitti, bazı personel dağıtıldı. Oysa Türkiye'nin uzun dönemli yol haritalarına ihtiyacı var, Türkiye bu çerçeveyi kurmalı.

Hâlâ gelişmişlik farkları devam ediyor. Bakın, iller itibarıyla ve bölgeler itibarıyla gelişmişlik farkları var. Türkiye sanayisi bölgesel olarak, yerleşim ve mekânsal olarak son derece dengesiz bir yapı içinde gelişmiş. Bu bölgesel eşitsizliğin bir biçimde ortadan kaldırılması, buna uygun bir stratejik perspektifin kurulması -sanayi anlamında, hangi sanayi türleri olacaksa- ve insan kaynaklarının, insan gücünün orada tutulması gerekiyor.

Beşerî sermaye boyutu önemli. Türkiye’nin yetiştirdiği gençleri, evlatları Türkiye'de tutamıyoruz, müthiş bir beyin göçü var. Önce yurt dışında eğitim alanlar gidiyordu, eğitim gören insanlar geri gelmiyordu; şimdi iş değişti, Türkiye'de eğitim görmüş, hatta çalışan insanlar da gidiyorlar, doktorlarımız gidiyor, yazılımcılarımız gidiyor. Hâlbuki, o cumhuriyet, o fakir cumhuriyet kurulduğu zaman, insan gücünü büyük ölçüde kaybetmiş, sermayesi olmayan cumhuriyetin en önemli yaptıklarından biri o insan gücüne yatırımdır. Alanında yetenekli gençler tespit edilmiş, onların hepsi yurt dışına gönderilmiş, değişik alanlarda eğitim görüp geri gelmişlerdir. Nazi Almanyasından kaçan bilim adamlarına Türkiye kapıyı açmıştır ve bunlar ciddi anlamda üniversite sisteminde, üniversite reformunda önemlidir. Türkiye, bu altyapıyı kurmak zorunda. Sadece uygulamalı bilimler, mühendislik alanı değil, temel bilimlerde Türkiye'ye son derece zayıf. Fizikte, kimyada, matematikte, biyolojide bu altyapıyı kurmak zorundayız. Türkiye'nin her yerinde teknoloji vadileri kurmalıyız. Birtakım var tabii ki bunların artırılmasına ihtiyaç var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamamlayacağım, iki husus kaldı Sayın Başkan.

Beyin göçünün hem önlenmesine hem de aynı zamanda tersine bir beyin göçüne ihtiyaç var. Türkiye bu kaynaklarını kendi içinde düzgün biçimde kullanmalı. Yani ben merak ediyorum, Aziz Sancar yurt dışında Nobel aldı, Covid aşısını bulan Almanya'da gençlerimiz var, biliyorsunuz; onlar Türkiye'de olsaydı bunları yapamazlardı, o imkânları onlara sağlamak zorundayız. Bunun temelinde sanayi politikaları var, sanayileşme politikaları var. Tabii ki tarım da olacak bunun içinde, bütün sektörlerin kendi içinde etkileşmesiyle olacak.

Bu anlamda da dediğim gibi, kamunun görevi bir taraftan yeni bir alanlara, yeni gelişen ya da gelişmesi planlanan alanlara giriş stratejileri oluşturmak, gerektiği zaman işin içine aktif girmek, aynı zamanda stratejik bir koordinasyonu gerçekleştirmek ve onunla birlikte de Türkiye'nin bu alanlarda hızlı bir sıçrama yapmasını sağlamak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bitiriyorum, son cümlelerim Sayın Başkan.

Özel sektörün de hem yatırımlarının artırılması ve "dış ticarete konu olan sektörler" dediğimiz, başında imalat sanayisi olmak üzere, sektörlere girmesi gerekir.

Teşvik sistemi hâlâ çok verimli değil; seçici, süreli, performansa dayalı bir sistem. İller itibarıyla olan bu mevcut yapı olmadı, çünkü illerin ilçeleri arasında, ilçeler düzeyinde çok büyük düzeyde gelişmişlik farkı var.

Yabancı sermaye yatırımları gelsin tabii ama bizim sanayileşme stratejimizin gerekleri doğrultusunda gelmesine ihtiyaç var. Yoksa, mutlaka gelsin, para gelsin anlamı değil bunun.

Bu anlamda Türkiye bunları başarabilir, geçmişte başardı; bunun için de bu alana daha çok önem verilmesi gerekiyor. Ben bu anlamda baktığım zaman... Bakın, bu yıl ve önümüzdeki yıl da aslında sanayide bir büyüme gözükmüyor, sanayi üretimi gittikçe geriliyor. Bunlar telafi edilebilecek şeyler değil. Sonrasında ekonomi yeniden büyüdüğü zaman onu telafi etmiyorsunuz, orada bir zaman kaybı var. Bunun için bu politikaların, yanlış politikaların kaldırılması gerekiyor.

Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli'ye teşekkür ediyorum.