Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı c) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ç) Türk Standardları Enstitüsü d) Türk Patent ve Marka Kurumu e) Türkiye Bilimler Akademisi f) Türkiye Uzay Ajansı g) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ğ) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı h) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ı) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı i) Kalkınma Ajansları (Ankara, Bursa Eskişehir Bilecik, İstanbul) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 07 .11.2024 |
ORHAN YEGİN (Ankara) - Teşekkür ederim.
Ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Türeli'nin bir benzetmesinden hareketle konuşmama başlamak istiyorum, dedi ki: "Eğer 100'le giderseniz bütün herkes gelir sizi geçer." Aslında, doğru; gelmişler, biz geçmiş yüzyılda böyle ağır aksak giderken, üzerimize oynanan bütün oyunların içerisinde debelenip, parçalı hükûmetlerle hükûmet kurma mücadelesi verip, bölgemizde oluşturulan kaosla ilgili doğru düzgün bir irade üretemeyip; darbelerle sürekli, her on yılda bir önümüz kesilerek içerden ve dışarıdan birçok şeyle bizim yolumuz o kadar kesilmiş ki o kadar düşük hızla, birilerinin taşıdığı heyecanla, birilerinin ortaya koyduğu memleket aşkıyla ortaya koyduğu adımlarla mesafeler almaya gayret etmişiz ki evet, gerçekten hızımız çok düşük kalmış ve bizi gelmiş geçmişler, hem de ne geçmişler hem de ne mesafelerce farklar atarak bizi geçmiş gitmişler. Ama özellikle 2002 Kasım seçimlerinden sonra, Türkiye'de özellikle tek başına iktidar olmanın getirdiği de imkân ve kabiliyetle ve gelen yöneticilerin iradesiyle, ruhuyla, oluşturulmaya çalışılan imkânlarla o 100’le giden aracın, taşıtın; motoru küçük olan, o 100’ün üzerine çıkma imkânı ve kabiliyeti asla olmayan o aracın motorunu değiştirerek, gittiği servisleri değiştirerek, yollarını değiştirerek, belki de rekabetin koşullarını, kurallarını değiştirerek memlekete öyle bir hız kazandırmaya çalışmışız ve kazandırmışız ki, Allah'a sonsuz şükürler olsun, kurumların teknik kabiliyetlerini geliştirerek; insanlarına, gençlerine öz güven vererek, ülkede hep beraber, bir olarak, beraber olarak bu ülkeyi ayağa kaldırma heyecanını doğudan batıya, kuzeyden güneye, yaşlıdan gence, sanayiciden çalışanına, eğitimcisinden öğrencisine herkese vererek bu ülkeyi ayağa kaldırmaya çalışmışız ve Allah'a sonsuz şükürler olsun, çok iyi bir noktaya gelmişiz. Elbette, değişim böyle birden, hızla bir karar almakla olmuyor, bir süreç gerektiriyor. Bu süreci hep beraber yönetmişiz, gelmişiz.
Sabah Sayın Bakan konuşmasında ihracattan sanayi üretimine, dünyada koştuğumuz rekor alanlarından yeni teknolojilere, yenilikçi teknolojilere kadar Türkiye'nin aldığı mesafeyle ilgili çok önemli rakamlar verdi. Ama ne deniyor, burada arkadaşlarca “Battık, ülke batıyor Sayın Bakan, teknoloji üretemiyoruz.” deniliyor ve kurdukları cümleden sonra da “Neden teknoloji üretemiyoruz? Çünkü doğru düzgün üniversitelerimiz yok.” deniliyor. Bakın, Türkiye, son yirmi bir yirmi iki yılda çok iyi teknoloji üretmiş bir ülkedir. Sayın Bakan konuşmasında bunları söyledi ve biz bunları hep beraber bir bütün olarak, evet, üniversitelerimizle de beraber, sizin o beğenmediğiniz üniversitelerle de beraber, onların da katkısıyla, onların da heyecanıyla, toplumun bütün unsurlarının heyecanıyla başarabildik. Ama şunu çok net söyleyebilirim: Evet, bizim üniversitelerimiz eski üniversiteler değil çünkü bizim üniversitelerimiz artık cübbelerini giyerek Tandoğan Meydanı’nda orduyu göreve davet çağrısı yapan utanmaz bir akademi değil. Artık siyasetle ilgilenmeyen, siyasetin üzerinde bir vesayet kurumu olma hevesi gütmeyen; işiyle, öğrencisiyle, akademisiyle ilgilenen üniversitelere -sonsuz şükürler olsun- eriştik. Eksiklerimiz var, o alanda da çok eksiklerimiz var ama her şey bir günde, bir sürede tekâmül etmiyor, zamanla onların da çok iyi bir yere doğru geldiğini hep beraber göreceğiz.
Şimdi “Ülke batıyor.” denildi, bir istatistik verildi. Açılan firma sayısı geçen yıla kıyasla yüzde 13 azalmış, kapanan firma sayısı da geçen yıla kıyasla yüzde 23 artmış; evet, olabilir. Finansmana erişimle ilgili bazı sorunlar, müteşebbis ruhu… Ki biz hep şöyle diyorduk zaten: Faiz yüksek olursa bir ülkede, müteşebbis ruh bundan etkilenir ve yatırımlar artmaz, çoğalmaz; dolayısıyla da bu, istihdamı da artırmaz, bizim yeni istihdam alanları açmamız lazım. Bunları hep söylemiştik ama size sadece şu veriyi vereyim: Bu batan, biten ülkede, evet, belki de şu doğru istatistiğe rağmen “Battı, bitti, yok oluyor.” diye bahsedilen ülkede, 2024 yılının ilk dokuz ayında 8.084 sanayi işletmesi -hani, oransal olarak yüzde 10-12 artmış ama kurulan şirketlerin büyüklüklerine de bakmak lazım- sanayi siciline kaydolmuş ve söz konusu dönemde kaydolan işletmelerin yüzde 24'ü orta yüksek ve yüksek teknoloji grubundaki sektörlerde faaliyet gösterirken orta ve büyük ölçekte ise 331 sanayi işletmesi ülkemiz ekonomisine 2024'ün ilk dokuz ayında katılmıştır. Dolayısıyla, verileri okurken sadece orada yazan şekliyle değil, o verilen alt kırılımlarıyla beraber de onları okumak, anlamak ve analiz etmek gerekiyor. “Üretim yok, teknoloji yok, batıyoruz.” deniliyor ama işte orta ve yüksek teknolojik ürünlerin ihracatında 10 milyar dolardan bugün 97 milyar dolara gelmiş bir ülkenin battığından, bittiğinden bahsediliyor. “Teknoloji üretemiyoruz.” deniliyor ama kimya ürünlerinden tutun da otomotive kadar, çeliğe kadar, savunma sanayisi ve havacılıktan tutun da bütün alanlarda, her alanda ihracat rakamlarımızın oranlarının arttığı bir dönem yaşıyoruz.
Hadi, geçelim “Bu artışlar önem değil.” diyorsunuz, ülkelerle kıyas edelim. Sayın Bakanın konuşma metninde de vardı; Sanayi Üretim Endeksi’ne baktığımız zaman İspanya’da yüzde 1,5 düşmüş, Fransa’da yüzde 3 düşmüş, İtalya’da yüzde 6 düşmüş, Almanya’da da yüzde 10 düşmüşken Türkiye’de yüzde 20 oranında artmış. Ya, bu nasıl bir “batma”; bunları nasıl “batma" "yok olma" "kapanma" "Eyvah!” diye yorumlayabiliyorsunuz? İşte, bizim, sizin yaklaşımlarınıza temel itirazımız bu arkadaşlar. Türkiye’de olup biten bütün güzellikleri ıskalayıp iki üç tane veriyi yanlış yorumlayarak veya doğru, yerinde verileri eksik yorumlayarak, eksik olduğumuz alanlardaki verileri yorumlayarak ülkenin battığından bittiğinden bahsediyorsunuz. Şimdi, hem “Tekstil firmaları artık Mısır’a yatırım yapıyorlar Sayın Bakan, haberiniz var mı?” diyorlar hem de “Ucuzlatılmış emekle rekabet ederek ihracatı artırmaya çalışıyorsunuz.” gibi bir çelişkili cümle kuruyorlar; bunları anlamak gerçekten mümkün değil.
Sayın Bakan teşviklerden bahsediyor; bir sürü yüksek teknolojili ürünün Türkiye’de üretilmesi için, ithal ikame ürünün Türkiye’de üretilmesi için, cari açığın kapatılması için yapılan teşviklerden bahsediyor; hemen cümleler aynı: “Yandaşa kıyak" "Yandaşları besleyen teşvik sistemi.” deniliyor. “Yandaşa kıyak.” deniliyor; bir bakıyorsunuz, CHP’li vekilin şirketinin çok yüksek bir teşvik belgesi aldığı bilgisi paylaşılıyor. “Yandaşa köprü ihalesi veriliyor.” deniliyor, “Çanakkale Köprüsü’nü yandaşlara verdiniz.” deniliyor. Ya, kim bu yandaş diyoruz, bir bakıyoruz, konsorsiyumun büyük ortaklarından birinin CHP’li bir vekil olduğu ortaya çıkıyor.
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Tüm vekilleri zan altında bırakıyorsunuz!
CAVİT ARI (Antalya) - Kimmiş bu ya?
ORHAN YEGİN (Ankara) - “Yurt dışında yandaş şirketlerin işini geliştirmek için gidip yandaş diplomasisi yapıyorsunuz.” deniliyor; bir bakıyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı Başbakan olduğu dönemde de -yanına aldığı iş adamları- yurt dışında gidip o masalarda anlaşmalar yapılırken o anlaşmalarda CHP’li vekillerin, eski vekillerin, bugün olmayan vekillerin de, o dönem olan vekillerin de şirketleri oluyor. AK PARTİ, insanları sizin gibi “yeşil sermaye-kırmızı sermaye” diye ayırmıyor. AK PARTİ, eğitime gelenleri sizin gibi “takunyacı, başı örtülü-başı açık” diye ayırmıyor.
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Kim ayırıyor?
ORHAN YEGİN (Ankara) - Sana demiyorum, bu cümleleri kuran arkadaşlara söylüyorum.
AK PARTİ “Alevi-Sünni” diye, AK PARTİ “Terekeme-Kürt” diye kimseyi ayırmıyor; AK PARTİ “Kardeşim, bu ülkenin gelişmesini istiyor musun? Eğer bu ülkeye bir düşmanlığın yoksa, bu ülkeye düşman yapılarla bir ortaklığın, bir dayanışman yoksa gel ya, hep beraber bu ülkeyi büyütelim. Bu büyümeden bu memleketin bütün fertleri, bütün kentleri istifade etsin.” diyor. Yirmi küsur yıldır bu yaklaşımla AK PARTİ Türkiye’de siyaset yapıyor.
Şimdi, Togg… Togg’u sadece bir otomobil olarak algılamayın, Togg’un arkasında bir gelişim felsefesi var. Şimdi, dünyada yaşanan gelişmeyi, dönüşümü kavrama meselesi var bir defa. Fosil yakıtlı bir araba üretmiyoruz biz Togg’la, dönüşümü görüyoruz diyoruz ki: Fosil yakıtlı araçların dönemi bitiyor. Biz bu dönüşümü hemen en başta yakalayamıyoruz, vizyoner bir yaklaşım var orada; önceden ıskalanmış veya itilmiş fırsat veya kabiliyetlerin vücut bulduğu bir temsildir Togg aynı zamanda ve yakalanan dönüşümde öncü olma çabasıdır ve bunun da başarısı yavaş yavaş ortaya konulmuştur.
Dünyada yaşanacak dönüşümün önceden ve en üst seviyeden yakalanması meselesine örnek de işte, bizim İHA’larımızdır, SİHA’larımızdır, savunma sanayisinde attığımız adımlardır. Bunları, sadece teknolojik gelişme olarak görmeyin; bu zihinsel de bir gelişmedir, bu dünyayı doğru okumaktır; dünyanın nereye doğru gittiğini, savaş teknolojilerinin nereye doğru gittiğini, otomobil teknolojilerinin nereye doğru gittiğini görüp bir vizyoner yaklaşımla, bir ön alıp o yeni dönüşümde öncü olabilmenin felsefesi ve o felsefenin üretim altyapısıdır, teknolojik altyapısıdır, insan kaynağının altyapısını oluşturma çabasıdır.
Şimdi, TEKNOFEST… “Gençler ülkeden gidiyor.” Ya, bir düşün şu gençlerin yakasından ya! Bu ülkede yurt dışına gitmeyi her genç ister.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Yegin, mikrofonunuzu açıyorum, toparlayın.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Daha önce de konuştuk, siz de çocuklarınızı okulları bittiği zaman yurt dışına gönderiyorsunuz; deneyim kazansın, dil öğrensin, gelsin, ülkesinde biraz daha öz güvenli bir çocuk olsun diye. İmkânı olan herkes gönderiyor, imkânı olmayan da Erasmus’larla, Da Vinci’lerle gidiyor; imkânı olmayanı TÜBİTAK alıyor, proje yapıyor, gönderiyor; imkânı olmayanı Millî Eğitim gönderiyor vesaire. “Bu ülkenin gençlerinin heyecanını bitirdiniz, yok ettiniz; hepsi yurt dışına gidiyor.” diyorsunuz ya hani, bakın, 2018’de düzenlenmiş ilk TEKNOFEST, 14 farklı kategoride 20 bin genç başvurmuş, 2019’da 19 farklı kategoride 50 bin genç, 2020’de Gaziantep’te 21 farklı kategoride 100 bin yarışmacı, 2021’de 35 farklı kategoride 200 bin yarışmacı, 2022’de Samsun’da 40 farklı kategoride 600 bin yarışmacı, 2023’te 3 ilde -İstanbul, Ankara ve İzmir’de- 41 farklı kategoride 2 milyon 550 bini İstanbul’da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Yegin, toparlayın lütfen.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Son cümlem…
2024’de Adana’da 50 kategoride ve 127 alt kategoride 1 milyon 650 bin yarışmacı katılmış. Bunların hepsi genç ya, siz neyden bahsediyorsunuz? AK PARTİ, Cumhur İttifakı bizim gençlerimize hayallerini, heyecanlarını her alanda, sadece savunma sanayisinde değil ilaçta, tıbbi cihazda, ev aletlerinde, her alanda geliştirebilecekleri imkânları da örnekleri de kaynağı da finansmanı da sağlıyor ve gençler bunun farkında. Bu ülkenin gençleri bu ülkeyi daha nerelere götürecek, bir gün onları daha da iyi yerlerde gördüğünüzde, umarım, bugün bu kurduğunuz cümlelerden daha büyük bir mahcubiyet yaşayacaksınız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.