KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT BAKAN (İzmir) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. İçişleri Komisyonunun ilk toplantısı sanırım yani görev paylaşımı yapıldığından sonraki ilk toplantı. Bakan seçileli herhâlde on yedi ay oldu, haziran ayında seçimlerden sonra Bakan seçildi, on yedi aydır İçişleri Bakanlığından ilk defa bir kanun teklifi geliyor. Bu vesileyle, bu ilk toplantı vesilesiyle de kahraman jandarmamızın, yalçın dağlarda görev yapan, uçsuz bucaksız bozkırlarda görev yapan kahraman jandarmamızın, JÖH'lerimizin, PÖH'lerimizin, azgın denizlerde görev yapan Sahil Güvenliğimizin Cenab-ı Hak yardımcısı olsun diyorum, görevlerinde başarılar diliyorum.

Şehitlerimizi rahmetle anıyorum, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. En son TUSAŞ'ta yapılan terör saldırısındaki şehitlerimizi yine rahmetle anıyorum. PKK terör örgütünü lanetliyorum, terör örgütünün liderini de lanetliyorum. Hiçbir kuvvet de o şahsı -ismini anmıyorum burada- bu kutsal çatının altına getiremez bizim cesedimizi çiğnemeden diyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Şimdi, "Bu kanun teklifi çok hızlı geldi." dedi arkadaşlar. Geçmişte bu hızın nasıl olduğunu biz biliyoruz. Ben şöyle bakıyorum: Bir Nüfus Hizmetleri Kanunu gelmişti, siz de Bakandınız o zaman, ben de İçişleri Komisyonu üyesiydim. Biz o komisyon çalışmasında neredeyse tüm maddeleri oy birliğiyle geçirmiştik.

BAŞKAN SÜLEYMAN SOYLU - Parlamenter sistemde.

MURAT BAKAN (İzmir) - Evet.

O kanunun içinde faktöringlere de kimlik bilgilerinin verilmesiyle ilgili bir öneri vardı, "Ben bunu çıkarabilir miyiz?" dedim, siz buradaydınız, çıkardığınız kanun teklifinden. Kaliteli yasama, iktidarıyla muhalefetiyle ortak değerler üzerinde uzlaşılırsa olur ve kaliteli yasamayla gelen kanun teklifi güçlü kanun teklifidir, milletin hayrına olan da odur arkadaşlar. Yani burada idare bir tarafta -kanun teklifini yapan arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız- ama milletvekilleri, hepimiz bir taraftayız. Hepimiz kendi siyasi düşüncemize göre bu memleket için en doğrusunu istiyoruz. Dolayısıyla ortak değerler noktasında uzlaşmamız lazım.

Şimdi, İçişleri Bakanı seçilmiş, on yedi ay olmuş, on yedi aydır Sayın Ali Yerlikaya PR yapıyor, ilk defa bir kanun teklifi geliyor. Bizim şu an iç işleriyle ilgili öncelikli sorunlarımız bu kanun teklifinde var mı arkadaşlar? Yani organize suçla mücadele, kara parayla mücadele; her şeyden önemlisi dünya göç üzerine yeniden şekilleniyor, işte, Amerika seçimlerinde Trump "Meksika'ya duvar yapacağım." dedi, göç politikalarıyla ilgili ciddi bir tavır aldı, Avrupa'daki tüm ülkelerde göç politikaları, göç kriziyle ülkelerde iktidar değişiyor. Göç politikalarıyla ilgili bana göre önemsiz, yetersiz madde dışında bir şey yok. Avrupa Birliği Göç Paktı oluşturmuş, 6 yaşındaki çocuğa kadar biyometrik verisini alıyor. Yani ülkesine gelen yasa dışı göçmenin, yasal göçmenin, mültecinin, geçici koruma altındakinin, her ne derseniz, hepsinin biyometrik verilerini alıyor, biz 760 binini kaybediyoruz İçişleri Bakanlığı olarak. Nerede bilmiyor, ikametgâhında yok. Sonra, kısa bir süre sonra diyoruz ki: "300 küsur bini Avrupa Birliğine gitmiş." Nasıl tespit ettin kardeşim, yerinde bulamamıştın sen? Adamın üzerinde GPS cihazı mı var, adres konum bilgisi mi alıyorsunuz, nasıl tespit ettin? Avrupa Birliğiyle geri gönderme anlaşmamız var. Sen İçişleri Bakanı olarak, göç politikalarından sorumlu en yüksek otorite olarak şunu itiraf ediyorsun: “Bunları bana geri gönder.” diyorsun, bu 300 küsur bin kişiyi itiraf ediyorsun “Benden sana geldi.” diyorsun. Sınır güvenliğiyle ilgili acil tedbir almamız lazım. Biz inceliyoruz, Bakanlığın yaptığını da inceliyoruz, biz de “Ne yapılması gerekir?” diye dünyayı inceliyoruz. İngiltere'de sınır güvenliğiyle ilgili alınan kararlar var, Avrupa Birliğinde sınır güvenliğiyle ilgili alınan kararlar var. “Mediterranean five” diye bir şey var; 5 Akdeniz ülkesi, İspanya'sı, Fransa'sı, Yunanistan’ı, Malta'sı vesaire dâhil “Ortak sınır güvenliğini nasıl daha güçlendiririz, göç dalgalarına karşı ülkemizi nasıl koruruz?” diyor.

2015 yılında ben İçişleri Komisyonu üyesi olarak Avrupa Birliğinde toplantıya gittim, o zaman çağırıyorlardı bizi o toplantılara. Avrupa Birliğine, arkadaşlar, 20 bin tane yasa dışı göçmen gelmiş, onu tartışıyorlar “Ne yapacağız biz bu 20 bin göçmeni?” diye. Ya, resmî rakam yani Bakanlığın rakamı şu an 4 milyon 437 bin -değişmiştir bu rakam da- yabancı var. Bunun 3 milyon küsuru geçici koruma kapsamında, 1 milyon küsuru ikamet izniyle kalan. Her gün yasa dışı göçmen yakalanıyor; bu, var olanın bir kısmı ve sınırımızdan Afganlar geçmeye devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: “Bizim kapımız açık.” Bizi şikâyet ediyor Birleşmiş Milletlerde, diyor ki: “Muhalefet çok acımasız, bunları geri gönderecekmiş.” Bunu duyan -yani Sayın Cumhurbaşkanını danışmanları da uyarması lazım- Afgan şöyle düşünüyor: “Kapı açık bana Türkiye'de. Ben gitsem kendime yer bulurum.” İran 2 milyon Afgan’ı sınır dışı edecek, açıkladılar. İran Emniyet Genel Müdürü 2 milyon Afgan’ı 2025'in Mart ayına kadar sınır dışı edecek. Nereye gidecek? Selefi Taliban’a mı gidecek? Çünkü oradakilerin, İran’dakilerin çoğu Nakşi, yoksa Türkiye'ye mi gelmeyi tercih edecek? Burada özgürlük ve tanınan haklar var.

Arkadaşlar, sınır güvenliğimizle ilgili buraya kanun teklifi gelsin hep beraber, birlikte çıkaralım. Ne yapalım? Göçmen kaçakçılığıyla ilgili insan ticaretini Türkiye'nin ulusal güvenliğine karşı suç yapalım hep beraber. Bu cezalar yeterli değil, yirmi yıla kadar hapis cezası koyalım. Burada konut edinemesin, burada çalışamasın, yasa dışı vergi koyuyorsa hapis cezası verelim, derhâl sınır dışı işini hızlandıralım. Kendi sınırlarımız dışında göçü yönetelim, bununla ilgili komşu ülkelerle konuşalım. Ben Hakan Fidan’a da şey yaptım. Konuşuyor musunuz kardeşim İran’la? İran’la görüş. Tek taraflı sınır korunur mu arkadaşlar? Sınırı biz koruyoruz, İran korumuyor. Niye? Gitsin Türkiye’ye. Bunları sadece Avrupa Birliğinden aldığınızı düşünmeyin; Türkiye'nin altyapısını kullanıyor, sosyal güvenlik sistemini kullanıyor göçmenler. Türkiye'ye maliyeti çok yüksek ve ucuz iş gücünün de Türkiye’ye ekonomik bir getirisi yok. Bizim kaliteli iş gücüne ihtiyacımız var eğer buradan bir ekonomi elde edeceksek. Var mı bu kanun teklifinde sınır güvenliğiyle ilgili bir şey, göç politikalarıyla ilgili bir şey? İngiltere'de 3 tane geniş kanun var göçle ilgili, 3 ayrı kanun yapmışlar böyle böyle. Yani bizim bu yasalarımız yetersiz. Gelin, hep beraber yapalım, birlikte yapalım, bu milletin hayrına olan bir işi buradan çıkaralım, şu göç konusunu birlikte yönetelim.

Bir başka konu: Şimdi, şehit olduğunda arkasından hep beraber gözyaşı döküyoruz. Polisimiz, askerimiz, jandarmamız çok zor koşullarda çalışıyor, bir emirle ölüme gidiyor, tereddüt etmiyorlar ölmekte emir verildiğinde, bir üniformaları da kefenleri ama hayattayken kıymetlerini bilmiyoruz. Polis intihar ediyor, polis intiharını Meclise getiriyoruz. Ya, hemen bir şey yani bizim onun derdiyle dertlenme gibi bir durumumuz yok, dertlenemeyiz biz polisin derdiyle. O intihar eden polisin sorununu biz buraya taşıyamayız, taşırsak samimi değiliz. Ya, arkadaşlar, bu çocuklar arkasında not bırakıyor, intihar ediyor ya; 61 kişi oldu, bu sene intihar eden 61 kişi oldu. Ya, niye bu oluyor? Kamu denetçisinin raporu var, 2014 yılında yazmış sebeplerini. Ya, bunları hep beraber oturalım konuşalım.

Biz burada İklim Komisyonu kurduk, iklim kriziyle ilgili bir komisyon, Veysel Eroğlu başkanıydı, hep beraber uyum içinde çalıştık, AK PARTİ'li vekillerle, CHP'li vekillerle, tüm vekillerle. Niye? Memleket meselesi diye. Ya, burada da çalışabiliriz. Şurada polislerin özlük haklarıyla ilgili... Yani siz hissetmiyor musunuz? Yani burada Emniyet müdürü arkadaşlar, Bakanlık yetkilileri, Sevgili Bülent Turan -beraber mesai yaptık- polis dertli, adam kendisini çaresiz hissediyor, kendisini sahipsiz hissediyor “Mobbing var.” diyor, “Amir tahakkümü var.” diyor, “Ağır çalışma koşulları var.” diyor. Geçmişte 12/12 çalışıyordu şimdi 12/12 yok. “12/36 çalışayım bari.” diyor. Askerin kanunu var, Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu var. Kanun teklifi verdim -intibak- intibakını çıkardık o zaman AK PARTİ ile biz, hep beraber; astsubayların intibakını yaptık 2016 yılında. Subayın intibakı yapılmış, astsubayın intibakı yapılmamış. Subay girdiğinde sanat okulu mezunuymuş, sonra bir yıllık olmuş, sonra iki yıllık olmuş Harp Okulu, dört yıl olmuş; o sanat okulunun dört yıla intibakını yaptırmış. Ya, ortaokul mezunu polis var, 12 bin lira maaş alıyor arkadaşlar. Emekli polis -ben paylaştım geçen- sokakta bedavaya birisi tıraş ediyormuş, gitmiş; hâlinden, kıyafetinden utandım yani gözüm doldu. Bizim ortaokul, lise mezunu kaç polis var ya? İçişleri Bakanlığının önceliği şu sorunu çözmek olmamalı mı? Bir polis meslek kanunu yapalım hep beraber Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu gibi, intibakı onun içine koyalım, intibak sorununu çözelim. Yani fazla mesaiyi, bir kere… Bakın, polise fazla mesaisini yap, mesaiden şikâyetçi olmaz, sorun ortadan kalkar, emeğinin karşılığını alsın yeter ki. Sen maktu bir ücret belirlemişsin, ne kadar çalışırsan çalış, ikinci bir emre kadar…

Arkadaşlar, Bakanlık yetkilisi arkadaşlarım; iki tür otorite var, bir tanesi maddi otorite -polis arkadaşlarım, omzunuzdaki rütbeniz o maddi otorite- bir de manevi otorite var, sizin personeliniz size duyduğu sevgi saygı. Onu insanca çalışacak koşullarda… Derdini dinleyeceksiniz. Bunları çözmek zor değil. Biz diyoruz ki şu an burada konuşulan konu İçişleri Bakanlığının asıl çözmesi gereken konular değil arkadaşlar. İçinde önemli konular yok mu? Destek de vereceğiz, zaten sözcümüz söyledi ama bu ülkenin gerçek sorunu, göç politikalarıyla ilgili sorunu. Varsa niyetiniz, gerçekten polisin derdiyle dertleniyorsanız polisin sorunu, polis meslek kanunu, fazla mesai, lojman, taban maaşın yapılandırılması. “POLSAN’a emekliyi üye yapalım.” Zaten mevcut olan POLSAN’dan şikâyetçi adam. OYAK’a bakıyor, POLSAN’a bakıyor, dertleniyor yani bunu yapsan ne olur? POLSAN’ı bir düzene sokman lazım.

Çok şey var. İkinci şarkla ilgili olarak biz çok kez “İkinci şark kalksın.” dedik. Sayın Başkan o zaman Bakandı, gitmeden dedi ki: “Kaldıracağım ikinci şarkı.” 130 bin polis birinci şarkını yapmamış. 130 bini yapmamış henüz; adam ilk şarkını yapmış, düzenini kurmuş, çocuğunu büyütmüş, üniversiteye gönderecek, yetişmiş çocuk, polise diyorsun ki tayinde “İkinci defa şarka git.” Gitmesin mi? Gitsin, jandarma kaç tane şark yapıyor ama yeni polise sen bunu getir, onu bilerek gitsin. Şarkını yapmış, emekliliği gelmiş adamı onunla karşı karşıya bırakma. Bunlar zor şeyler değil, bunların hepsi çözülebilecek sorunlar. Ben bunları Sayın Bakana da söyledim, onun bana söylediklerini açıklamadım kamuoyuna ama benim ona söylediklerimi şeffaflık gereği açıkladım. Ben güvenlikçiyim. Arkadaşım “Güvenlikçi.” dedi, ben güvenlikçiyim. Niye? Ben güvenlik politikaları çalışıyorum, güvenlik tarafındayım. Dokuz yıldır askerin, polisin sorunuyla ilgili kanun teklifleri getiriyorum; burada mücadele ediyorum, Parlamentoda konuşma yapıyorum, asker çocuğum dolayısıyla güvenlik mensuplarının sorunlarıyla ilgili, bu ülkenin güvenliğiyle ilgili ne yapılacaksa beraber, bu masanın etrafındaki herkesle birlikte yapabiliriz, biz hazırız ve ben bunu samimi olarak söylüyorum. Bunun şerefi de size ait olsun, bunun siyasi sonucu da size ait olsun, yeter ki polisin derdi bitsin. Yani buradan biz bir siyasi rant elde edelim falan, böyle bir şeyimiz yok. Jandarmanın sorunu çözülsün.

Bir şey daha söyleyeceğim: Hepiniz bilirsiniz, bu masadaki herkes bilir, biz Süleyman Soylu’yla birbirimize pek sempati duymayız. Ben Soylu’yla ilgili çok olumsuz şeyler söyledim, bundan sonra da söyleyebilirim, o ayrı ama olumlu bir şey söyleyeceğim şimdi. Soylu döneminde seküler milliyetçi müdürler vardı, nerede onlar arkadaş? Alevi emniyet müdürleri vardı, nerede onlar arkadaş? Alevi’nin vatanı var; Alevi’nin niye Emniyet müdürü yok, valisi yok? Yani Soylu torbası yaptınız, Soylu'nun torbasının içine kim varsa koydunuz; Menzilci, Okuyucu, Yazıcı o torbada yok. Soylu'yla çalışıyordu Okuyucu, aynen devam Emniyet müdürlüğüne, daire başkanlığına. Seküler, milliyetçi yani yaşam tarzı itibarıyla daha seküler -MHP çizgisinde olabilir, İYİ Parti çizgisinde olabilir, Cumhuriyet Halk Parti çizgisinde olan- müdür vardı. O müdürler nerede? Niye yok? Yani bu iş liyakate göre olmak zorunda değil mi? Bu iş, bu ülkenin bağışıklık sistemidir arkadaşlar. Siz Emniyet teşkilatına, bakanlıklara her siyasi düşünceden -tek ortak noktası var- vatana bağlı, bayrağa bağlı, kanuna, nizama bağlı adamı liyakatine göre getireceksiniz. "Adam filan cemaatdenmiş, Erzincan grubundanmış, Reyhani imiş, yok, şucuymuş, bucuymuş." olmaz. Tek bir şeye bağlılık var, devlete bağlı olacak. Devlete bağlı mı? İnancı beni ilgilendirmez, işini hakkıyla yapacak. Buna göre yapacaksınız.

Şu an, Soylu döneminden bana göre daha kötü bir noktaya doğru gidiyor. Niye? Bu tarikat, cemaat hikâyeleri yüzünden. Soylu döneminde de vardı, biliyorum. Orada da o zaman da bir denge vardı ama şu an hiç denge yok. Yani vatanını seven, vatan için canını verecek milliyetçi, seküler bir müdürü niye sen atarsın ya da -bu ülkenin yüzde 15 nüfusu, yüzde 10 nüfusu; bilmiyorum ne kadarsa- Alevi bir il Emniyet müdürü, hiç mi yok müdürlük yapacak bir tane Alevi yani?

Arkadaşlar, bakın, hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız, hepimiz aynı vatanın çocuğuyuz, hepimiz bu vatan için çalışıyoruz, bu memleket için çalışıyoruz, ülkemiz iyiye giderse mutlu oluruz, iktidar da iyi bir şey yaparsa mutlu oluruz. Doğru düzgün yönetim olması lazım ve birbirimize öteki olarak bakmamamız lazım. Yani "Bu ne diyor kardeşim, nasıl çözeriz sorunu?" diye bakmamız lazım, "Nasıl problemi çözeriz?" diye bakmamız lazım. Açıkçası, biz öyle bakıyoruz.

İçişleri Bakanlığı bürokrasisine de sesleniyorum. Ali Yerlikaya da keşke gelseydi buraya, incileri mi dökülürdü yani? Keşke gelseydi. Biz daha önce Bakanlarla çalıştık, gelseydi bir beraber konuşsaydık. Hani "Güçlü yasama, güçlü yasama!" diye değiştirdik ya Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine de. Güçlü yasama olurdu o zaman. Beraber ne çözülecekse Cumhuriyet Halk Partisi olarak -ben Cumhuriyet Halk Partisi İçişleri Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak söylüyorum, burada Komisyon üyesi arkadaşlarım, sözcüm de var- biz elimizi taşın altına sokmaya hazırız arkadaşlar.

Hayırlı uğurlu olsun. Hazırlayan arkadaşların da eline, emeğine sağlık. Eksik, yetersiz ama bir emek vermişler, onlara da teşekkür ediyorum. Bürokrat arkadaşlara da teşekkür ediyorum emekleri için.

Sağ olun.