KOMİSYON KONUŞMASI

ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - Çok teşekkür ederim Değerli Başkanım. Çok Değerli Başkanım, kıymetli milletvekillerimiz, değerli katılımcılar; ben de herkesi saygıyla selamlıyorum. Birçok söz alınırken “Kayda geçsin.” diye bazen maddeyle ilgili, bazen genel siyasetle ilgili giriş yapılıyor. Ben de bu minvalde, bu Komisyon çalışmasında biraz sonra söyleyeceklerimi ifade etmesem bir kadın olarak duyduğum üzüntüyle öz saygımı zedelemiş olurdum, o yüzden söz aldım. Dün çünkü sözümden feragat etmem gerekti saat biraz geç olunca. Şu an kendisi aramızda değil ama maalesef bir kadın milletvekilimizin konuşması esnasında sarf ettiği bir sözü de ekleyip sonra maddeye ilişkin görüşümü ifade edeceğim. Tutanakları da alıp acaba yanlış mı duydum diye bakmıştım. “Kadın politikacıların bedenini siyaset malzemesi yapan eril zihniyet” diye bir tabiri duymuş olmaktan gerçekten üzüntü duydum çünkü bu cümle üzerinden kadın haklarını ve hepimizi üzüntüye sevk eden yaşadığımız son hadiseleri konu ederek yine bir kadını, yine kadınları ve kadın politikacıları tahkir ve rencide eden bir noktaya getirilmişti. Burada eleştiri ve fikirlerimizi ifade ederken sos niyetine hakaret etmek, karşımızdakini rencide etmek bir usul galiba yakışmasa da bu sıfatlarımıza ama böyle bir usul var. Ben bu usule hiç alışmak istemiyorum ve her seferinde de itirazımı uygun dille ifade edeceğim. Hem Anayasa’yı hem “hukuk devleti” kavramını hem “demokrasi” kavramını hem “kadın ve çocuk” kavramını siyasetin malzemesi yapmamamız gerekiyor, bunu da her seferinde usanmadan söyleyeceğim. Dolayısıyla kendimi savunmak ya da bu sözün muhatabıymış gibi bir savunma mahiyetinde ifade etmiyorum, bir kadın olarak öncelikle ifade etmem lazım ama kadın politikacıların bedenini siyaset malzemesi yapan yaklaşımı kullanmak bile esefle kınayıcı bir durum. Bizim siyaset anlayışımız kadını toplumun temel taşı olarak görür. Bilmeyenlere tekrar anlatmayı, belki de unuttukları hususları hatırlatmayı bir görev addediyorum ve çok önemli bir yerde önemli görevler üstlendik. Ben de kayıtlara geçmesini istiyorum bunların. Kadınlar, aile içinde olduğu kadar iş hayatında, bilimde, siyasette ve pek çok alanda ülkemizi ileriye taşıyan güçlü aktörler. Kadına karşı şiddetin önlenmesinden kadınların eğitimine ve iş gücüne katılımına ne kadar her alanda yaptığımız sayısız çalışma da bu niyetle yapıldı, kadınlarımızın hak ettiği saygı ve değeri görmesi için yapıldı. Bizim kültürümüz ve medeniyetimizde kadın haklarını geliştirmek için dışarıdan bir model almaya, başka yerden kopya çekmeye asla ihtiyacımız yok. Kadını yücelten, haklarını ve hukukunu koruyan sayısız felsefi ve pratik örnek zaten tarihimizde, inançlarımızda ve bizim toplumumuzda mevcut. Kadınlarımızın haklarını savunmak için başka coğrafyalardan tercüme edilen çözümlere değil, kendi değerlerimizden güç alarak hep birlikte ilerlemek vazifemiz. Bahsi geçen ifade, kadınların toplumsal konumuna yapılmış büyük bir haksızlık ve saygısızlıktır. Bizim siyaset anlayışımız, politikalarımız ve vizyonumuz, kadının aklına, emeğine ve hayatın her alanındaki varlığına saygı duyar. Bizim için önemli olan kadınların özgürce ve eşit bir şekilde toplumun tüm katmanlarına katılmasını sağlamaktır. Kadını bir malzeme olarak gören anlayış, bizim ideallerimize, değerlerimize ve Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasisine aykırı bir yaklaşım. Biz kadınları siyasetin merkezine koyan bir anlayışla onların haklarını savunmayı ve güçlendirmeyi amaçlarken bu söylemle muhatap olmuş olmaktan üzüntü duyuyorum. Maalesef hâlâ bazı çevreler kadına yönelik şiddet üzerinden bunu öne çıkararak sadece bunun üzerinden değerlendirme yapmak suretiyle siyasetlerinde malzeme olarak kullanmakta. Oysa şiddet bir insanlık suçudur. Bunu her birimizin itiraz etmeksizin kabulünden daha doğal bir yaklaşım yok, bunun tartışılacak bir yanı da yok. Bizim görevimiz, hem iş hayatında hem evde çalışan, çocuklarını büyüten kadınlarımızın yükünü hafifletmek, onların hayatını kolaylaştırmak. Bazı görüşler kadınları koruduklarını iddia ederken aslında aileye, kadına ve çocuğa en büyük zararı veriyor. Toplumdan uzak değilsek son günlerdeki olaylar üzerinden yapılan son bir araştırmada, mevcut durumda aile değerlerimizdeki dezenformasyonun etkisinin büyük olduğunu söyleyen kitlenin yüzde 50’den fazla olduğunu da ifade ediyor. Dolayısıyla, bu yaklaşımlar kadına ve çocuklarımıza ve toplumun temel taşı olarak gördüğümüz aileye en büyük zararı veriyor. Bizler çocukları da kadınları da toplumu da korumayı kendine en önemli vazife yapmış ve varlık amacımız yapmış bir zihniyetiz. Sadece propaganda, sadece vitrin olarak kullanma meselesinin arkasında durmuyor, esefle kınadığımı ifade etmek istiyorum. Bu minvalde de kadına yönelik şiddetin en uç boyutu olan kadın cinayetleri başta olmak üzere kadına karşı her türlü şiddetin önlenmesinde “şiddete karşı sıfır tolerans” ilkesiyle bugüne kadar tüm çalışmaları yaptık. Ta 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile devam eden yıllarda mevzuat değişiklikleriyle, özellikle Türk Ceza Kanunu’nda kadına yönelik şiddet eylemlerinin daha etkin cezalandırılmasına yönelik birçok düzenleme yaptık. Hep birlikte zaten şahit olduk, metinleri tekrar tekrar ifade etmeye gerek yok. O kadar çok şey anlatılacak ama konuşmalarda kadının yalnız kaldığı, şiddete uğrayan kadının ulaşacağı bir kurumun olmadığından bahsedilince bir iki şey daha eklemek istiyorum hoşgörünüze sığınarak. Kadına yönelik şiddetle mücadele ihtisas kurumsal mekanizmalarından en önemlilerinden biri şiddet önleme ve izleme merkezleri: ŞÖNİM. Şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin bir biçimde uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmi dört saat esasıyla yürüten merkezler ki hâlihazırda 81 ilimizde 82 ŞÖNİM hizmet vermektedir. Şu anda toplantımıza katılım sağlayan Barolar Birliğinin de destekleyeceği, katılacağı gibi, her birimiz avukatlık mesleğimizde hem kadın hakları hem çocuk hakları komisyonlarında ve baro olarak da ŞÖNİM’lerde temsilci bulundurmak suretiyle bu yapılan çalışmalara hem şahitlik etmiş hem destek vermişizdir. Hiç yokmuş gibi konuşmak, vatandaşlarımızın güven duygusunu zedeleyen, adalet duygusuna olan inancı etkileyecek çok tehlikeli yaklaşımlardır. Hiçbiri siyasete kurban edilmemeli. Şiddete uğrayan kadınların şiddetten korunması, psikososyal ve ekonomik sorunlarının çözülmesi, güçlendirilmesi ve bu dönemde kadınların varsa çocuklarıyla birlikte ihtiyaçlarının da karşılanması suretiyle geçici süreyle kalabilecekleri kadın konukevleri 81 ilimizde var. Bakanlığımıza bağlı olarak hizmet veren hâlihazırda 112 kadın konukevi bulunmakta. Hizmetlerin daha ulaşılabilir kılınması amacıyla Sosyal Hizmetler Merkezi bünyesinde şiddetle mücadele irtibat noktaları oluşturulmuş, hâlihazırda 418 şiddetle mücadele irtibat noktası ilçe bazında hizmet sunmakta. 6284 sayılı Kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının elektronik kelepçe, mağdur koruma ünitesi, GPS ünitesi gibi teknik araç ve yöntemler kullanılarak coğrafi bilgi sistemleri üzerinden izlenmesi amacıyla Aile Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı iş birliğinde teknik yöntemlerle takip, elektronik kelepçe uygulaması hâlen devam etmekte. Uygulama 2021 yılı itibarıyla 81 ilde de yaygınlaştırılmış şekilde uygulanmakta. Yine Aile Bakanlığı bünyesinde hizmete sunulan Alo 183 Şiddetle Mücadele Hattı, şiddete uğrayan ya da uğrama riski bulunan, destek ve yardıma ihtiyacı olan kadın ve çocuklar için psikolojik, hukuki ve ekonomik danışma hattı yedi gün yirmi dört saat esasıyla ücretsiz olarak çalışmakta. Yine, Aile Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının iş birliğinde şiddet mağduru veya şiddet görme riski altında olan kadınlar için iletişim teknolojisinin sunduğu imkânlardan faydalanarak KADES (Kadın Destek Sistemi) devam etmekte, hayata geçirilmiş, KADES mobil uygulamasında yer alan acil durum butonuna basılması hâlinde acil çağrı merkezine ihbar düşmekte ve en yakın kolluk biriminin en kısa sürede mağdurun konumuna intikali sağlanmakta. Kadına yönelik şiddetle mücadelede farkındalık yaratmak ve zihniyet dönüşümünün sağlanması amacıyla ülke genelinde kamu kurum ve kuruluşlarında görevli personel ve toplumun farklı kesimlerine yönelik eğitim ve seminer çalışmalarıyla ilgili de sayısal bir veri vererek bu konudaki özet bilgimi sonlandırmak istiyorum. 2007 yılından itibaren başlatılan eğitim seminer faaliyetleriyle bugüne kadar 1 milyon 689 binin üzerinde er ve erbaş, 117 bin din görevlisi, 664 bin sağlık görevlisi, 612 bin öğretmen, 869 bin kolluk görevlisi, 1.837 mülki amir, 261 bin kamu görevlisi, 260 bin vatandaş olmak üzere 4 milyon 496 bin kişiye de bu anlamda eğitim semineri düzenlenmiş. Dolayısıyla yapılan hiçbir şey yokmuş gibi, mağdur olan ya da şiddete uğrama ihtimali olan çocuklar ve kadınlar için başvurulacak hiçbir imkânı olmaması demek, onların kendini güvensiz hissetmesi ve öz güvenini zedeleyen bir davranış olacaktır ki bu da çözüme katkı sağlamayacak bir yaklaşımdır. Yeni Anayasa’yı da işimize geldiği gibi kullanmamamız gerektiğini ifade ettim. Az önce, yine anayasal kurum, yine demokrasinin bir gereği olarak Cumhurbaşkanlığı sisteminin kabul edildiği Türkiye Cumhuriyeti’nde, Cumhurbaşkanlığı makamını tanımamak ya da her türlü hakareti söyleme imkânını da buldukları bir Komisyon çalışmasında bunu ifade etmeyi de ben özgün bir yaklaşım olarak görmüyorum, ikiyüzlü bir yaklaşım olarak görüyorum. Bu konuda az önce yapılan konuşmalarda dünya örneklerinden sadece Rusya’dan bahsedildi. Hâlbuki, bu hususta, ilk 1938 yılında Nazi propagandasıyla mücadele için FARA Yabancı Temsilci Kayıt Yasası ve Yabancı Etki Ajanlığı Yasası ABD’de çıkmıştı. Şu andaki konuştuğumuz maddeye ilişkin de birkaç Avrupa örneğinden bahsetmek istiyorum. Bunun paralelinde, Avrupa Komisyonu Üçüncü Ülkeler Adına Çıkarların Temsil Edilmesine İlişkin Şeffaflık Direktifi, Demokrasi Savunma Paketi anlamında “uyumlaştırılmış gereklilik” kavramı üzerinden Aralık 2020’de Avrupa Demokrasi Eylem Planı kapsamında çalışmalar yürütmekte. Yeni kuralların uygulanmasının denetlenmesi çerçevesinde bağımsız ve tanımlı yetkileri bulunan ulusal denetleme otoritelerinin oluşturulması öngörülmekte bu çalışma kapsamında. İngiltere’de yine “FIRS” diye kısalttığımız Ulusal Güvenlik Yasası 2023 yılında yabancı güç yönlendirilmesi faaliyeti yürütenler için siyasal etki ve geliştirilmiş olmak üzere iki kayıt aşaması öngörüyor. Buna göre İngiltere harici ülkelerin liderleri, hükûmetleri, yerel hükûmetleri, hükûmet ajanları, otoriteleri ve siyasal partileri de dâhil bu kapsama. Bu etki faaliyetleri başlatıldığı günden itibaren yirmi sekiz gün içinde kayıt altına alınması gerekiyor. Söz konusu sürede kayıt zorunluluğunu yerine getirmeyenlere para cezası ve iki yıla kadar hapis cezası söz konusu. Bu FIRS kapsamında yabancı güçlerin bizzat kaydı gerekmiyor. Korunan bilgiler kapsamında İngiltere’nin güvenliği ve çıkarlarını korumak amacıyla erişimin kısıtlandığı ve erişimin kısıtlanmasını beklemenin makul olduğu bilgisi de yer alıyor. Ayrıca yabancı istihbarat servislerinin İngiltere’de veya İngiltere dışında ülkenin güvenliğine ve çıkarlarına halel getirebilecek faaliyet yürütmesine maddi olarak yardımcı olanlara da maksimum on dört yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Bu kapsamda, yabancı istihbarat servisine maddi olarak yardımcı olabilecek davranışlar arasında bilgi, bilgiye erişim, mal, hizmet veya para ya da para değeri gibi mali menfaatler sağlanması da yer alıyor. Yine, Belçika’da Avrupa Parlamentosundaki yolsuzluk skandalının ardından bu konu gündeme gelmiş, Ceza Kanunu’nda yalnızca savaş zamanında ve düşman ülkelerde üretilen tehditleri içeren yasa değiştirilerek yabancı bir gücün karar alma süreçlerine müdahalesini suç sayan yeni bir hüküm eklenmiş ve müdahale suçlarının yeni Ceza Kanunu’ndaki sınıflandırmaya göre üç ila beş yıl hapisle cezalandırılacağı da yer almış. Almanya’da Lobi Kayıt Yasası’nda Partiler Yasası var bu konuda. Saydamlık ve demokrasiyi koruma çerçevesinde Lobi Kayıt Yasası, yürütme ve yasama organını etkilemek için kullanılabilecek lobicilik faaliyetlerini kaydetmeyi ve izlemeyi, vatandaşlara ve sivil topluma bunlar hakkında bilgi sağlamayı amaçlıyor. Federal Meclisin ve Hükûmetin üyeleri, kurulları, grupları, temasa geçmek isteyen kişiler, şirketler, dernekler, diğer kuruluşlar lobi siciline kayıt olmak zorunda. Bu bağlamda, lobi faaliyetinde bulunan kişiler, şirketler, dernekler, diğer kuruluşlar faaliyetlerine, projelerine fonların kaynağına ve mali durumuna ilişkin bilgi verme yükümlülüğünü taşıyor. Avustralya’da da benzer bir kayıt sistemi var, açık ve şeffaf şekilde yapılması isteniyor. Yabancı etki ve yabancı müdahale arasında bir ayrım yapıp yabancı müdahaleyi yasa kapsamında yirmi yıla kadar hapis cezası verilme şeklinde ciddi bir suç olarak görüyor. Rusya, Çin, Gürcistan örnekleri de var. Dolayısıyla, devletin güvenliği ve hepimizin güvenliği söz konusu olduğunda ortak konuşup hukuk çerçevesinde doğru bir mevzuat oluşturmak hepimizin görevi. Sadece, biz yapıyoruz diye toptancı bir ret yaklaşımı ve Avrupa müktesebatını dayanak aldığımız yerlerde bu az önce bahsettiğim örnekleri yok saymayı da doğru bulmuyorum. Tekrar teşekkür ediyorum sabrınız için.