| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a)Millî Eğitim Bakanlığı b)Yükseköğretim Kurulu c)Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı ç)Yükseköğretim Kalite Kurulu d)Üniversiteler |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 14 .11.2024 |
İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.
Sayın Bakanım, değerli Komisyon üyeleri, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Millî Eğitim Bakanlığımızın bütçe görüşmelerini yapıyoruz ve ben de değerli mütefekkir Nurettin Topçu'nun sözleriyle başlamak istiyorum: "Türkiye'nin üç asırlık buhranlarını eğitim ve kültür dünyamızdaki sorunlarda aramamız gerekir." der, bundan elli yıl önce söylemiş, üzerine de bir elli yıl daha eklenmiş.
Elbette bir toplumun geleceği eğitimle şekillenir; çocuklarımızın, gençlerimizin yarınlara en iyi şekilde hazırlanması için atılan her adım ülkemizin yarınları demektir. Bizim isminde "millî" ibaresi olan iki bakanlığımız var; Millî Eğitim Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığımız. Millî Savunma Bakanlığımız ülke savunmasını planlarken bugünkü konuşmamıza esas olan Millî Eğitim Bakanlığımız ise gelecek nesilleri eğiterek bir nevi gelecekteki vatan savunmamızı planlar. O yüzden, Sayın Bakanım, burada dile getirdiğimiz eleştiriler üzerinden siyasi bir derdimiz yoktur çünkü konu siyasetüstüdür, konu vatandır ve derdimiz Yusuf Tekin'i dövmek değildir, bağcıyı dövmek değildir; derdimiz üzüm yemektir. Tek bir meramımız var, o da gelecek nesillere aydınlık bir geleceği miras bırakmak ve derdimiz gençlerimiz, geleceğimiz, hasılı ülkemizdir.
Şimdi, bütçe detaylarına baktığımızda 2025 yılı için toplam 1 trilyon 451 milyar 721 milyon 540 binlik bir bütçe ayrılmış, en çok pay yine Millî Eğitim bütçesine ayrılmış; bu oranın yüzde 71'lik kısmının personel giderlerine ayrıldığını görüyoruz. Peki, şunu sormak istiyorum: Gerçekten yeni yatırımlara ayrılan pay ne kadar? AR-GE çalışmalarına ayrılan pay ne kadar? Bunları sormamız gerekiyor. Dünya her gün yeni bir icada uyanırken, yapay zekâ çağı tam gaz devam ederken sanayi devrimini ıskalayan atalarımız gibi biz de bu çağı ıskalayacak mıyız? Iskalamamalıyız, bunun altını özellikle çiziyorum.
Bütçe faiz ödemesi... Tabii ki bu eleştirim size değil, iktidar partisindeki arkadaşlara. Bütçedeki faiz ödemesi 1 trilyon 950 milyar lira yani Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinden daha fazla. Biz eğitim alanımıza ayrılan bütçeden daha fazla bu ülkede faiz ödemek zorunda kalıyoruz maalesef.
Sayın Bakanım, hassasiyetlere sahip bir insan olduğunuzu düşünüyorum, sizi eleştiriyoruz ama hassasiyet sahibi bir insan olduğunuzu düşünüyorum. Enflasyon belası ve yıkıcı fakirlik en çok okula giden evlatlarımızı vuruyor maalesef. Bakın, birçok çocuğumuz, maalesef, okula aç gitmek zorunda kalıyor; bunun siyasetini, demagojisini yapmıyoruz, büyük şehirlerde gerçekten böyle bir sorun var. Yani okulda kendisine bir simit bile alamıyor çünkü yok. "Yok"u kim bilir; "Yok"u yokluktan gelen bilir. Dolayısıyla, ben iktidar partisindeki yokluktan gelen arkadaşlarımızdan bu konuya ses çıkarmalarını bekliyorum. Allah aşkına, şu bütçede minik yavrularımıza bir öğün yemek verecek kadar pay niye ayıramıyoruz? Bir öğün yemeği çocuklarımızdan esirgemek bizim devletimize yakışmaz.
Engellilerin toplumsal hayata katılımı ve özel eğitimi için ayrılan bütçe, bütçenin yüzde 5,82'lik kısmını oluşturuyor. Ancak birçok ilimizden özel eğitime gereksinim duyan bireylerimiz için Halk Eğitimlerde faaliyet gösteren rehabilitasyon merkezlerinin kapandığı bilgileri gelmektedir, bu konuya eğilmenizi özellikle istirham ediyorum.
Okul öncesi eğitim bireyin gelişmesinde en kritik dönemi kapsıyor ve çocuklarımızın zihinsel, duygusal ve sosyal becerilerinin temellerinin atıldığı bu dönemde sağlanan eğitimin kalitesi ve erişim imkânları büyük bir fark yaratıyor. Ancak ülkemizde okul öncesi eğitimde şehir ve kırsal bölgeler arasında dikkat çeken ciddi bir fırsat eşitsizliği söz konusu. Bu eşitsizlik, özellikle kırsal bölgelerdeki çocukların gelişim potansiyellerini sınırlamakta ve onları şehirde yaşayan yaşıtlarına göre dezavantajlı bir konuma getirmektedir. Az önce 20 kilometrelik mesafeye gittiklerinden bahsettiniz, sanırım gezici okullar için. 5 yaşındaki çocuklarımıza, 6 yaşındaki çocuklarımıza bu yapılmamalı diye düşünüyorum. Çocuklarımızı daha 5 yaşında ayırımcılığın karanlık yüzüyle tanıştırmayalım.
Yine, bu yaz saati uygulamasına da değinmek istiyorum. Tabii ki sizin uhdenizde olan bir şey değil ama çocuklarımızın uykusunu alamaması, gelişim sorunu yaşaması, güvenlik kaygısı yaşaması, velilerin bu kaygıyı yaşaması dolayısıyla sizin de bu konuya eğilmeniz, bu sorunun çözümü için bastırmanız gerekir diye düşünüyorum.
Beyin göçü, özellikle nitelikli liselerden ve üniversitelerden mezun olan öğrencilerimizin yurt dışına gitme eğilimleri ülkemizin karşı karşıya olduğu önemli bir sorun. Neden gidiyorlar? Maalesef, gelecek kaygısı, umut Sayın Bakanım. Onların hayallerini gerçekleştirecek bir ortam hazırlamak zorundayız. Kendi ellerimizle yetiştirdiğimiz yavrularımızı göz göre göre yaban ellere gönderemeyiz, göndermemeliyiz yani buna bir çare bulmak zorundayız. Temel sorun, Türkiye'nin iklim sorunu, işsizlik sorunu var. Yani "ev genci" diye bir tabir ortaya çıktı son dönemlerde; ne çalışan ne okuyan, sadece evde oturan. Hak ve özgürlüklerle ilgili gençlerin kaygıları var. Mülakat sorununu çok dile getirdik yani gençlerin kayırmacılıkla ilgili üzerlerinde böyle bir kaygı, bir endişe var. Dolayısıyla bütün bunları topladığımızda Türkiye'nin bir iklim sorunu var ve bu iklim sorunu, maalesef, beyin göçü sorununa sebep olmaktadır. Biz Türkiye'de bu iklimi düzeltmek ve beyin göçünü tersine çevirmek zorundayız.
Evet, ciddi bir eğitim reformuna ihtiyacımız var, bunu ilerleyen safhalarda konuşacağım. Okullaşma oranı ve derslik konusunda Türkiye bir hayli mesafe katetmiş olsa da eğitimin kalitesi konusunda aynı şeyleri, maalesef, söylemek mümkün değildir. Özellikle, son zamanlarda yapılan okullarımızın fiziki açıdan çok iyi olduğu doğrudur ancak okullarımızda önemli sorunlar var, interneti olmayan çok sayıda okulumuz var. Kütahya'dan bir liste getirdim, konuşmamın sonunda size uzatırım; muhtemelen her ilimizde de buna benzer listeler vardır. Elbette okullarımızın fiziki kalitesinin iyi olması, iyileşmesi bizi mutlu eder ancak bir şeyi merak ediyoruz, çok güzel okullar yapıyoruz, bu okulları temizleyecek maalesef hizmet sorununu neden yaşıyoruz? Okullar açılmadan dile getirdik ve eleştirmek için değil, öneri olarak sunduk; bakın, burada bir sorun var, okulların temizlik sorunuyla ilgili bir sorun yaşanacak dedik ve iktidar partisindeki birçok arkadaşımızla da görüştük. Dedim ya amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil ama maalesef sorun yaşandıktan sonra çözüm aramaya çalıştık.
Şunu da sormak istiyorum: Kaç okulumuzda yemekhane var, kaç okulda spor salonu var? Kaç okulumuzda resim, müzik atölyesi mevcut? Kaç okulumuzun bahçeleri öğrencilerimize yetebiliyor? Okul sadece derslik, öğretmenler ve idareci odalarından ibaret değildir; iyi bir okulda yemekhane, spor salonu, atölyeler ve geniş bir okul bahçesi de olmalıdır. Okullarımızın kaçı bu özelliklere sahip? Ne yazık ki sadece bina yaparak okul yapmış olmuyoruz maalesef müteahhitlik yapmış oluyoruz; sadece sıra koyarak eğitim vermiş olmuyoruz maalesef kırtasiyecilik yapmış oluyoruz. Hatırlarsanız Hababam Sınıfı filminde Mahmut Hoca öğrencilere şöyle söylüyordu: "Okul, sadece dört yanı duvarlarla çevrili, tepesinde dam olan yer değildir." Eğitimcisini, öğrencisini, velisini, yardımcı personelini mutlu edemediğimiz yer okul olabilir mi?
Eğitimin sadece niceliksel boyutunun artması değil, niteliksel olarak da iyileşmesi önemlidir. Verilen eğitimin istihdam, verimlilik, kalkınma göstergelerine yansıması niceliksel büyümeyle her zaman aynı oranda gitmelidir. Bu çerçevede, ülkemizde eğitim sistemimizin niteliksel boyutunun geliştirilmesine ihtiyaç vardır.
Eğitim sistemimiz merkezi sınavlardaki başarıya odaklanmış durumda. Peki, davranış kazandırma, yabancı dil eğitimi, spor ve sanatla ilgilenme, teknolojiyi doğru kullanma, öğretilenlerin hayatta karşılığı olup olmaması, din dersi için ders saatleri arttığı hâlde ahlaki ve dinî değerlerimizdeki büyük yozlaşma konularında da kafa yoruyor muyuz?
Her şehre en az bir üniversite açılmasıyla neredeyse isteyen herkes üniversiteye gidebiliyor, sonra da gençlerimiz çoğunlukla iş bulamayıp işsizler ordusuna ekleniyor. Her genç üniversiteye gitmeli mi, bu soruyu tartışmak zorundayız ve bu soruyu cesur bir şekilde tartışmak zorundayız ve biz bu soruyu tartışmaya varız.
Ne yazık ki burada üzücü bir konuyu daha dile getirmek istiyorum. Her ile hatta her üniversiteyi açan iktidarın ülkenin en prestijli kurumlarından biri olan Şehir Üniversitesini de tamamen siyasi nedenlerle kapatması bu iktidara yakışmamıştır. "Üniversite kapanmadı." diyen arkadaşlarımız var iktidar partisinden "Üniversite faaliyetine başka bir üniversite çatısı altında devam ediyor." gibi diyen arkadaşlarımız var. Arkadaşlar "üniversite" dediğimiz kurum taş duvarlardan ibaret değildir. "Üniversite" dediğimiz kurum akademik iklimden ibarettir ve akademik iklim de bir senede, üç senede oluşan bir şey değil, yılların getirdiği bir birikimdir. Eğer siz o akademik iklimi yok ederseniz üniversiteyi de yok ederseniz. Maalesef ülkemizin önemli bir değeri olan, sizin de camianızın önemli bir değeri olan Şehir Üniversitesi gözümün önünde eriyip gitti. Sizden istirhamımız bu yanlıştan dönülmesi, Şehir Üniversitesinin öğrencilerine ve akademik personeline iadeiitibar yapılmasıdır.
Okullarımızda 1 milyon 20 bin civarında öğretmen görev yapıyor. Bu insanlardan ülkenin geleceği olan çocukların en iyi şekilde yetiştirmeleri isteniyor ancak verilen ücretler öğretmenimizi gerçekten tatmin edebiliyor mu; bunu gerçekten masaya yatırmak gerekir. Bir de ek ders sorunu var; öğretmenin branş ve okuluna göre aldığı ek ders ücreti değişebiliyor. 20 bin lira ek ders ücret alan öğretmenimiz var, 2 bin lira alan da var. Bu maaş ve ek ders durumunun da düzeltilmesi gerekir. Doğru olan, ek ders uygulamasına son verip öğretmenlere tatmin edici bir maaş uygulaması yapılmasıdır.
Tabii, burada özel okul öğretmenlerimizin çalışma koşullarına da değinmek isterim. Birçok özel okulda öğretmenlerimiz sosyal güvenceleri olmadan üç kuruş paraya çalışmak zorunda kalıyorlar, asgari ücret düzeyinde maaş alıyorlar. Unutmayalım, buralarda da eğitim veriliyor. Ücretli öğretmenlerimiz işsiz kalma endişesiyle bir öğretmenin asla hak etmeyeceği bir çalışma koşulunda çalışıyor. Özel okul öğretmenlerimizin özlük hakları kesinlikle iyileştirilmelidir. Öğretmenlerimiz sadece ders anlatma robotu olarak da görülmemelidir.
Bağımlılık sorunu hepimizin ortak önemli bir sorunu. Sigara, alkol, uyuşturucu, sanal kumar, bahis, teknoloji bağımlılığı gençler arasında maalesef, hızla yayılıyor. Yeşilay verilerine göre en çok bağımlılık sorunu kumar ve bahis konusunda.
Sayın Bakanım, maalesef, her gencimizin cebinde bir kumarhane geziyor şu anda, her gencimizin cebinde bir kumarhane geziyor. Özellikle lise çağlarındaki çocuklar arasında hızla artan bağımlılık oranları üzerine çokça düşünülmeli ve gereken tedbirleri almalıyız. Bu konuda İçişleri Bakanlığına, Gençlik ve Spor Bakanlığına ne kadar sorumluluk düşüyorsa Millî Eğitim Bakanlığımıza da bir o kadar sorumluluk düşmektedir. Gençlerimizi kumarın, alkolün, uyuşturucunun bütün kötülükleri doğru anlatılmalı, onları bu çağın şeytanlarından korumalıyız.
Millî Eğitim Bakanlığımız geçen yıl ölçme değerlendirme sistemini değiştirdi, artık ortaokul ve lise düzeyinde bütün sınavlar açık uçlu sorulardan oluşmakta, ideal olan elbette budur ancak ortada büyük bir sorunumuz var; okuldaki sınavlar açık uçlu ama merkezî sınavlar test usulüyle yapılmaktadır. Bunu bilen veli ve öğrenciler okuldaki açık uçlu sınavları bir tarafa bırakıp var güçleriyle merkezî sınavlara hazırlanmaktadır. Onlarca kaynak satın alma, özel ders, dershane, etüt merkezi ve eğitim koçluğu, uzayıp gidiyor; bütün bunlara milyarlarca para akıtılmaya devam ediliyor. Okuldaki sınav açık uçlu, merkezî sınav test; ya, bu çelişkiyi de Sayın Bakanımızın izah etmesi gerekir diye düşünüyorum.
"Sınav" demişken LGS sınavlarında bir soru iptal edildi; bununla ilgili sonradan öğrencilere hak tanıdınız yani girebileceği okullara girmesiyle ilgili, bazı okullar -burada isim vermiyorum, sonra verebilirim- bazı özel okullar bu hakları "Kontenjanım yok." diye sağlamadılar öğrencilere, isim de vereceğim size özelde yani daha düşük puan alan, daha yüksek puan alandan daha iyi bir okula gidebilmiş oldu; özelde vereceğim Başkanım.
PISA sonuçlarını değerlendirdiğiniz. PISA sonuçlarını Genel Kurulda da değerlendirmiştim, Singapur örneği önemlidir. Singapur 1990'lı yıllarda eğitim sistemini düzeltmek için bir masaya yatırıyor ve ülkenin en yetenekli, en zeki insanlarını öğretmenlik mesleğine yönlendiriyor, ciddi, tatmin edici maaşlar veriyor. Singapur 2022 yılında PISA'da bütün şeylerde birinci olmuştu. Singapur örneğine de bakmakta fayda var.
Öğretmenlik Mesleği Kanunu'nu tartıştık ama sadece Komisyonda ve Genel Kurulda tartıştık. Çocuklarımızın geleceği, esasında ülkemizin geleceği olan eğitim sistemini emanet edeceğimiz öğretmenlerimizin eğitilmesi, mesleki gelişimi, zaman koşullarına göre kendilerini yenileyebilmesi vesaire açılardan Öğretmenlik Mesleği Kanunu elbette önemlidir. Konunun esası fevkalade önemli ama bu önemli konunun ele alınma yöntemi de bir o kadar önemlidir. Esasında, öğretmenlik mesleğinin itibarı açısından bu düzenleme çok önemli bir fırsat içeriyordu. Böylesine önemli bir fırsat varken neden çoğulcu bir yaklaşımı düşünmeyiz, bunu gerçekten anlayamıyorum. Konunun muhataplarından, siyasi partilerden, sendikalardan, öğretmenlerimizden neden yeterli görüşler alınmaz, bu sistemimizi de özellikle ifade etmek istiyorum.
Bir önemli gerçekliği dikkatlerinize sunmak istiyorum: Her iktidarın kendi ideolojik kalıbıyla eğitim sistemini ele almasını, farklılıkların hassasiyetlerini, beklentilerini, düzenlemeye yansıtmamasını da yanlış bir bakış açısı olarak görüyorum. O zaman bu düzenlemeye "reform" diyemezsiniz. Biz bugüne kadar eğitimin ideolojik olarak ele alınmasından acılar yaşamış bir ülkeyiz. Oysa bu tablolardan ders çıkarabilmeliydik.
Amaç olarak burada, nitelikli eğitim için nitelikli öğretmen bakış açısını ortaya koyuyorsunuz, güzel. Peki, soruyorum: Ücretli öğretmenlik uygulaması ne olacak? Bu uygulama üzerinden alacağımız öğretmenlerimiz akademi eğitiminden geçmeden hizmet vermeyecek mi? Bu bir çelişki değil midir? "Nitelikli öğretmenlik" kavramı için önce öğretmenlik mesleğinin tanımını net bir şekilde yapmamız gerekir. Birden fazla tanımlama yapılan bir öğretmenlik mesleği olmaz; kadrolu öğretmen var, ücretli öğretmen var, sözleşmeli öğretmen var. Öğretmen sadece öğretmen olmalı, bu tanımlama yapılmalıdır.
Öğretmen adaylarının mesleğe hazırlamak için akademi kurulacaksa fakülteler ne iş yapacak? Temel soru bu, temel sorumuz bu. Evet, mesleki gelişim, zamanın koşullarına göre öğretmenlerimizin kendilerini yenilemesi vesaire -haklılar- için akademi kurulması doğrudur ama bir fakülte mezununun öğretmen olmak için tekrar akademi eğitimine tabi tutulması doğru değildir. Sonuç olarak, halkta şöyle bir kaygı ortaya çıkıyor: "İktidar kadrolaşma düşüncesinde mi?" diye böyle bir kaygı, haklı bir kaygı ortaya çıkıyor. "Ne gerek var toplumu yormaya?" diye soruyorum.
Ayrıca, akademide eğitimi kim verecek? Fakültelerdeki hocalar verecek. Orada yetersiz gördüğümüz eğitim burada yeterli hâle mi gelecek? Burada olması gereken, fakülte eğitimlerinin masaya yatırılmasıdır, fakülte eğitimlerinin iyileştirilmesidir, staj uygulamasının nitelikli hâle getirilmesidir ve mezuniyet sonrasında da objektif kriterlere dayalı bir KPSS sınavının esas alınmasıdır. Hiçbir şey için geç değil, bunu hâlâ düzeltebiliriz.
Öğretim elemanlarının liyakat konusu da önemli. "106.495" sayısını açıkladınız, akademiye girişte de yine, torpil düzeninden ziyade, liyakat düzeninin esas alınması önemli diye düşünüyorum.
Bir soru: Fakültelerimizin -YÖK Başkanımız da burada, ÖSYM Başkanımız da burada- hukuk fakültelerinin hepsinin dekanı hukukçu mudur? 44 devlet üniversitemiz var, 44'ünün dekanı da hukukçu mudur; özellikle bu sorunun cevabını merak ediyorum.
Geniş çaplı bir eğitim reformuna ihtiyacımız var dedik. Meslek liselerini yeniden reforme etmek zorundayız. Bu anlamda, piyasada büyük bir ara eleman sorunu, nitelikli eleman sorunu var. Sanayicimiz dertli, çalıştıracak insan bulamıyorlar. Bu hepimizin, bütün partilerin ortak tespitidir ama ortada bir meslek lisesi reformuna da ihtiyaç vardır. Bu anlamda, dün bir araştırma önergesi verdik; bir komisyon kuralım, bunu masaya yatıralım, bir çalışmayı Bakanlığın önüne sunalım dedik. Yine, bunun için de geç değil, bu çalışmaları yapmak durumundayız.
Şimdi, ben ortaokulu imam-hatip çıkışlı birisiyim, liseyi anadolu öğretmen lisesi çıkışlıyım; ikisiyle ilgili de değerlendirme yapacağım. Son dönemde maalesef, imam-hatip okullarının çok sayıda açılmasını amacına uygun bulmuyorum, imam-hatip ruhuna uygun bulmuyorum. İhtiyaç sayısı kadar açılmalıdır, artık muhafazakâr aileler bile buraya çocuklarını göndermemektedir; bu bir sorundur. Ben ortaokula giderken sınavla alınıyordu bu okullara, nitelikli bir eğitim vardı. Evet, açalım ama ihtiyaç sayısı kadar açalım. İhtiyaç olmayan her okul israftır. Nitelikli bir eğitim versin; derdimiz budur. İhtiyaç fazlası her okul niteliğini düşürüyor ve sizi de amacınızdan uzaklaştırıyor diye düşünüyorum.
Evet, öğretmen liseleri dedim, 2012 yılında ilginç bir şekilde kapatıldı. Yani, öğretmenlik mesleğiyle lise yıllarında tanışma fırsatı buluyordu burada yetişen çocuklar. Neden kapatıldı, gerçekten anlayabilmiş değilim. Ya kapatmak yerine ıslah ederek, reforme ederek yaşatmayı neden tercih etmeyiz; bunu da sormak istiyorum. Öğretmen liseleri zamanın koşullarına göre reforme edilerek yeniden açılmalıdır.
Son olarak mülakatlara değineceğim Başkanım.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Şahin, yirmi saniyeniz var, sonra sürenizi uzatacağım.
İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Gelirken üyelere "Türk Maarifinin Tarihî Kaynakları" kitabını hediye olarak getirdiniz; teşekkür ediyorum, güzel bir örnek. Benim anlayışıma göre, esasında, kamuda kitap haricinde de hiçbir hediye olmamalı, bunu özellikle düşünüyorum. Ben de size bir yıllık konuşmalarımdan oluşan bir kitabımı getirdim, az sonra takdim edeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Ek süre veriyorum, lütfen tamamlayalım.
İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Bu kitapta en çok konuştuğum konu mülakatlar olmuş. Ya, bir derdimiz var samimi bir şekilde, ülkemizin geleceği için liyakatli bir sistem esas alınsın dedik; bunu dinletemedik ama bunu geçtik artık Sayın Bakanım, mülakat konusu şu anda uygulanmadı.
Başka bir derdimiz var. Bakın, ben size -normalde benim tarzım değil ama- sizin öğretmenlerinizin size bir sitemini getirdim. Evet, mülakat puanları tekin değil. Şimdi, şöyle bir sitem var, şöyle bir eleştiri var: Bakın, yapılan mülakata torpil karıştı demiyoruz, başka bir şey diyoruz. Ya, "bölgeler arası puan farklılığı" diye bir şey var. Ben Bakanlıktaki arkadaşlarla da görüşmeye çalışıyorum, evet, bir fark olduğunu onlar da kabul ediyorlar. Benim sizden istirhamım şudur: Burada gençlerimizin haklarının yenilmesi gerçekten benim kabul edebileceğim, içime sinen bir şey değildir. Ben sizin vicdanlı bir insan olduğunuza inanıyorum, burada arkadaşlarımızın bazılarını tanıyorum, gerçekten vicdan sahibi insanlar olduğunuza inanıyorum. Benim tek istirhamım, ya, gece yastığa başınızı koyduğunuzda gerçekten "Bir sorun yok." diyorsanız, bakın, ben razıyım. Ben bu kadarını söylüyorum ama ortada da bölgeler arası bir puan farklılığı varsa -bir kriter yok, bir şey yok; Van'daki farklı vermiş, İzmir'deki farklı vermiş- İstanbul Siyavuşpaşa'da girenin günahı nedir? Bu sorun çözülmek zorundadır. Bu sorunun da gördüğüm kadarıyla tek bir çözüm noktası kalmıştır, o da kontenjan dışında kalan arkadaşlara hakkaniyetli bir ek kontenjan verilmesidir. Öbür türlü açık söylüyorum, siz de zan altında kalırsınız, bütün arkadaşlarımız zan altında kalır. Ben bu konuyu sizin, arkadaşlarımızın vicdanına teslim ediyorum. Umarım hakkaniyetli bir sonuç çıkar diye düşünüyorum.
Sayın Başkanım, Değerli Bakanım, değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığımızın 2025 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.