KOMİSYON KONUŞMASI

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum.

Ben bugün buraya yine bir dosyayla geldim, Sayın Mehmet Şimşek'e ulaştırılmak üzere. Bu dosyada onlarca kadının, kadın işçinin mektupları var. Biz onlara sorduk, dedik ki: "'Mehmet Şimşek programı' deyince aklınıza ne geliyor?" Size öyle mektuplar yazmışlar ki umarım okursunuz. Ben onlardan birkaç parça paylaşmak istiyorum burada.

İstanbul Esenyurt'ta Salcomp fabrikasından -ki kadın işçilerin çok yoğun çalıştığı bir fabrika burası- atılan kadın işçilerden birinin size mektubundan bölüm okuyorum: "Özellikle kemer sıkmalıyız söylemleri ve kamuda tasarruf tedbirleriyle patronumuza fırsat doğdu. Gece saatlerinde yoğunlukla kadın işçilerin çalıştığı fabrikada ilk tasarruf bizden yapıldı, gece servislerimiz iptal edildi. Kadınların itirazlarıyla servisler geri gelse de bu sefer de tuvaletten tasarruf yaptılar, tuvaleti dakikaya bağladılar, sonra da hepimizi işten attılar. Mehmet Şimşek programı bizim için bu bir yılda baskı, çok çalışma, az kazanma, işsizlik anlamına geldi. İki aydır iş bulamıyorum, eşim üç aydır işsiz. İşçiye, emekçiye geldiğinde bütçe kısıtlaması. Bütçe kısıtlamasının eğer gerçekten yapılması gerekiyorsa öncelikle vergilerden muaf olan patronumuzdan başlasınlar. 2-3 kuruşa çalışıp sabahın köründen akşam geç saatlere kadar emek verip yine de geçinemiyorsak ben Mehmet Şimşek'e hakkımı helal etmiyorum." diyor.

İstanbul Tuzla'dan bir metal işçisi kadının mektubu: "Fabrikamız çok büyük, yurt dışına ihraç yapıyor. Fabrikaya giriş saatim belli, çıkış saatim belli değil. Büyük otomobil markalarına parça üreten fabrikamızda bütün yaz cehennem sıcaklarında çalıştık çünkü tasarruf tedbiri olarak bize fabrikaya klima takılmayacağı söylendi. Günde en az 2 kişi sıcaktan bayılıyordu, her ses çıkardığımızda 'Zaten işler kötü, biraz idare edin.' dediler ve yakın zamanda bir fabrika daha kurdular. İşte, sizin tasarrufunuzun bize etkisi bu."

Ege Üniversitesi Hastanesinde çalışan bir kadın özellikle mektubunun tamamını okumanızı istiyor. "Hastanede tasarruf, bazı kliniklere giden peçete, sabun sayısının azalması, bazı kliniklere hiç gitmemesi, temizlik maddelerinin kalitesinin en düşük olanının tercih edilmesiyle başladı, sonra kreşin kapanacağı, öğretmenlerin işten çıkarılacağı yönünde bir mesaj geldi bize. En son resmî bir yazıyla kreşin üniversitenin idari ve mali işler müdürlüğüne devredildiği ve ücretinin sabit kalacağı söylendi. Gelin görün ki kreş bir taşerona kiralandı, kreş ücretimizi de 2,5 kat artırdınız. Bu, 'Aç kalın, yoksullukla boğulun.' demekten başka bir şey değil. Bir kamu kuruluşu nasıl kâr amacı güdebilir? Böyle olunca çocuklarına bakmak zorunda olan kadınlar ücretsiz izin almaya başladı, hatta istifa eden kadınlar oldu. Kamuda tasarruf tedbirlerinin bize yönelik bir şiddet biçimi olduğunu Mehmet Şimşek'e iletmenizi istiyorum." diyor.

Tuzla'dan karton işçisi bir kadının mektubu: "Devlet kamuda tasarrufa gidince, patron sabah bize kahvaltı diye dağıttığı kekleri kaldırdı. Bir kek deyip geçmeyin, biz onunla doyuyorduk. Su sebillerini kaldırdı, biz ses çıkarınca "Her işçiye günde 3 bardak su verelim bari." dediler. Biz çok uzun saatler çalışıp elimize geçen 3 kuruş parayla zaten geçinemiyoruz. Tasarruf diyerek böyle onur kırıcı davranışlarda bulunanlar bizden verim bekliyorlar. Soruyorum Mehmet Şimşek'e: Bu tasarruf niye sadece işçiye? Bize tasarruf dayatanların hayatından neden hiçbir şey eksilmiyor?"

İstanbul Küçükçekmece'den Birgül'ün mektubu: "On iki yıldır bir iç giyim fabrikasında çalışıyorum, asgari ücret alıyorum. Maliye Bakanı 'Ülke ekonomisi şaha kalktı, iyiye doğru gidiyoruz.' diyor, hiç de öyle olmadı. Dün aldığımızı alamıyoruz, pazara çıksan doğru düzgün bir şey alamıyorsun, 500-600 liraya elimiz boş geliyoruz. Mutfağı kim karşılayacak? Nasıl geçineceğiz? Faturalarımızı kim ödeyecek? Bakan gelsin de önce bizim durumumuza baksın, sonra size orada rakamlar açıklasın, iyileşmiş mi iyileşmemiş mi anlasın. Durum vahim, borçla geçiniyoruz. Bir öğün makarnayla gününü geçiren komşum var. Küçük çocuğu olan arkadaşlarımın dolabı boş, bir kâse yoğurt bile alamıyorlar."

Aydın Efeler'den sağlık emeklisi bir kadın: "2017 yılında emekli olmak zorunda kaldım. O günden bugüne emekli maaşım yetmedi, bakım hizmetleri bizim için çok yetersiz. Biz sarayda halktan uzak yaşamını sürdüren, bizi umursamayanlara sesleniyoruz: Bütçeden hakkımızı istiyoruz." diyor.

Bunlar umurunuzda olsun diye umuyoruz. Bu dosyadaki bütün mektupları tek tek okumanızı, eğer gerçekten umurunuzdaysa da bizim aracılığımızla bu işçi kadınlara buradan cevap vermenizi istiyoruz çünkü sizin yıkım, kıyım, ölüm bütçenizle hayatını kararttığınız kadınların iki eli yakınınızda. Umarım, bu iki eli yakanızda olan kadınların sesini duyacaksınız ve bütçeden onlara hak ettiklerini vereceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)