KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, sivil toplum kuruluşlarımızın, yine ilgili kamu kurum ve kuruluşlarımızın, basınımızın çok değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'yla ilgili sizlere bilgi vermek üzere söz almış bulunuyorum.

Müsaade ederseniz, kanun tasarısına geçmeden önce çok genel olarak, hem dünyadaki gelişmeler hem de...

BAŞKAN - Biraz daha sesli veya mikrofonu yanaştıralım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) -...insan hakları konusunda da bazı düşünce ve duygularımı da tabii sizlerle paylaşmak istiyorum.

Dünyada gerçekten çok hızlı bir değişim ve dönüşüm süreci yaşanıyor. Bu değişim ve dönüşüm sürecine ayak uyduran ülkelerin, kurumların gerçekten, hem yaşam standartları açısından, temel hak ve hürriyetler açısından, büyüme, gelişme, kalkınma açısından sürdürülebilir bir yapıda olduğunu görüyoruz ancak tabii ki bunların tamamının gerçekten bir reform ajandanız olması hâlinde ve bu reformların süreklilik arz etmesi hâlinde gerçekleşebileceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla, bizim de reform ajandamızda bulunan hususlardan bir tanesi ki bu hem Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde yapmamız gereken bir düzenleme hem de Avrupa Birliği vize muafiyeti çerçevesinde, haziran ayında vize muafiyetinin pilot uygulamalarına ve ekim ayında da tam manasıyla vizesiz bir geçişe imkân sağlamak açısından mart sonuna kadar gerçekleştirmemiz gereken... Çünkü takvimimizi o şekilde ayarladık ki tabii ki bu yüce Meclisimizin takdiridir ama böyle bir programımız var ve biz bu çerçevede çalışmalarımızı açıkçası yürüttük ve böyle bir tasarıyla sizlerin huzuruna geldik.

Bugün, açıkçası modern dünyada insan hakları, demokratik hukuk devletinin ruhu olarak nitelendirilmektedir ancak insan hakları tek bir kültürle, belirli bir zaman ve mekânla sınırlandırılamayacak kadar köklü ve evrensel bir değerdir. Şunu açıkça ifade etmeliyim ki bu toprakların, bu halkın tarihini bilenlerin gerçekliğini teslim edecekleri gibi, insan hakları bizim medeniyetimizin de ruhudur, özüdür. Nitekim, Mevlâna, daha 13'üncü yüzyılda, insan hakları ihlallerine engel olmak için, yöneticilere ve hâkimlere yönelik mektubunda, bir bireyin hakkını ihlal etmenin bütün insanlığın hakkını ihlal etmek olduğunu, bir bireyin hakkını korumanın tüm insanlığın hakkını korumak olduğunu hatırlatır. Yine, Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin Hocası Şeyh Edebali "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." ifadesini kullanmış ve bu uyarıyı yapmıştır.

Günümüze geldiğimizde ise insan hakları hukuku İkinci Dünya Savaşı sonrasında somutlaşmış ve maddi bir şekle kavuşmuştur. Evrensel düzeyde Birleşmiş Milletler, bölgesel olarak ise Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği düzeyinde insan hakları koruma mekanizmaları oluşturulmuştur. İnsan Hakları ihlallerini izlemek ve bu alanda görüş bildirmekle görevli ulusal insan hakları kurumları ise 1990'lı yılların başından itibaren ortaya çıkmıştır. 1993 yılında Paris İlkeleri'nin deklare edilmesinden sonra ulusal düzeyde bu kurumların yerleşmeye başladığı gözlenmektedir, hatta bölgesel olarak Avrupa Birliğinde birlik düzeyinde bir "AB Temel Haklar Ajansı" adı altında müstakil bir kurum oluşturulmuştur.

Ayrımcılık yasağının ve eşit muamele ilkesinin temel insan haklarından olduğu düşünülerek ayrımcılıkla mücadele de genelde bu kurumların bünyesinde ele alınmaktadır yani insan hakları kurumlarının bünyesinde de ayrımcılıkla ilgili husus ele alınmaktadır. Hem Avrupa Birliği düzeyinde hem de ulusal düzeyde hakim yönelim, ayrımcılıkla mücadele kurulu gibi bağımsız bir kurul olmak yerine, bunu, hâlihazırda mevcut olan ombudsman veya ulusal insan hakları kurumlarının bünyesine eklemek olmuştur. Fransa, İngiltere ve Hollanda bunun en yeni örnekleridir. Nitekim, Hollanda İnsan Hakları Kuruluşuna Dair Kanun'un açıklayıcı raporunda mevcut trendin, ayrımcılıkla mücadele kurumlarının yetkilerinin insan hakları kurumlarınca yürütülmesi olduğu belirtilmiştir. İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna yönelik ise -müsaade ederseniz, çok genel olarak sunumda da göreceksiniz- tasarının amacını, kurumsal yapıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tasarının amacı, Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleri ve Avrupa Birliği süreci bakımından önem taşıyan, birbirleriyle bağlantılı 3 alanı tek bir kurumsal çatı altında toplamaktır. Bunlar, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, ayrımcılıkla mücadele ve eşit muamele hakkı, diğeri ise işkenceye ve kötü muameleye karşı mücadele. Bu 3 alanda İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna kapsam itibarıyla görev verilmiş durumdadır. Mevcut İnsan Hakları Kurumuna baktığımızda sadece insan haklarına yönelik bir yetkisi olduğunu görüyoruz. Yine, Bakanlar Kurulu kararıyla, ulusal önleme mekanizması olarak bu kuruma böyle bir görev verilmiştir ancak yasal bir dayanağı bulunmamaktadır, sadece Bakanlar Kurulu kararıyla böyle bir yetki verilmiştir. İşte, bu tasarıyla da ulusal önleme mekanizması görevi de yine bu kuruma verilmiştir.

Bu süreçte, Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından çalışılmakta olan değişiklik taslağı, yine, İçişleri Bakanlığımızın ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kanun taslağı, Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde AB direktifleri, yine, Birleşmiş Milletler Paris Prensipleri ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin örnekleri dikkate alınmıştır ve bu dikkate alınan hususlar çerçevesinde de en son Reformların Koordinasyonu ve İzlenmesi Kurulunda bu tasarımız değerlendirilmiş ve son şekli verilmiştir.

Toplam 30 maddemiz var. Biraz önce ifade ettim, amaç, kapsam ve diğer hususlar, burayı da geçelim isterseniz arkadaşlar.

Evet, şimdi, eşitlik ilkesi ve ayrımcılığa yönelik olarak kanunun içeriğine baktığımızda, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşitliğin ve ayrımcılığın önlenmesini amaçladığımızı görüyoruz. Yine, eşitlik ilkesi ve ayrımcılıkla mücadeleye yönelik temel ilkelerimizi...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Bakanım, özür dilerim, eksiklik olmaması açısından Başkanım; orada, 3'üncü maddedeki eşitlikte, hem Anayasa'mızda hem Ceza Kanunu'muzun 122'nci maddesinde "mezhep" kavramı olduğu hâlde burada koymamışsınız. LGBT ayrımı yok, azınlık ayrımı... Bu, bilinçli olarak mı yoksa gözden mi kaçmış?

BAŞKAN - Şimdi, Mahmut Bey, ama bakın, böyle yaparsanız basını çıkarmak zorunda kalırım yani lütfen. Şimdi konuyu şey yapsın, zaten sizlere söz vereceğim; siz el kaldırdınız, şimdi sizlere söz vereceğim ama şimdi tartışmalara girmeyelim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Tartışmaya girmiyoruz Sayın Başkan. Yani, Sayın Bakan, bu, aynı konuya geldik, başka bir yere gitmiyoruz. 3'üncü madde...

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Şimdi, müsaade ederseniz ben sunumu yapayım. Sunumu yaptıktan sonra elbette sizler de -doğal olarak- söz alacaksınız, düşüncelerinizi, duygularınızı ifade edeceksiniz, bana soru soracaksınız, o soruları cevaplandıracağız elbette.

Yine, burada tabii ki kanunda sayılan aşağıdaki temel fiillere karşı sürdürülebilecek olan hususlar, bu; cinsiyet, renk, dil, din, inanç, felsefi, siyasi görüş, servet, doğum, medeni hâl gibi hususlar yer alıyor. Biz bunu belirlerken tabii ki bir taraftan Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği müktesebatı, Birleşmiş Milletlerin o ilgili Paris Prensipleri, tüm hususları dikkate alarak ve ülke örneklerini de dikkate alarak böyle bir düzenlemeyi eşitlik ve ayrımcılık ilkesi çerçevesinde gerçekleştirdik.

Yine, yasama ve yargı yetkilerinin kullanılmasına ilişkin işlemler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları ile Anayasa'nın yargı denetimi dışına bıraktığı işlemleri de kapsam dışı olarak yer aldı. Burada hem tüzel kişilere hem de gerçek kişilere başvuru imkânı da sağlandı. Bu nasıl ve ne şekilde sağlandı, onla ilgili de müsaade ederseniz biraz bilgi vermek istiyorum.

Birincisi: Ayrımcılıkla mücadeleye yönelik hem bireysel başvuru hakkı veriyoruz hem de İnsan Hakları Kurumuna resen inceleme hakkı veriyoruz.

İkincisi: Bu, ulusal önleme mekanizması olarak, işkenceye ve kötü muameleye karşı mücadelede ise yine hem bireysel başvuru hakkı hem de resen inceleme hakkı veriliyor.

İnsan hakları konusunda ise, biliyorsunuz, kamu kurum ve kuruluşlarımız çerçevesinde işlenen insan hakları ihlallerinde ombudsmanlık müessesesi kuruldu. Dolayısıyla, ombudsmanlık müessesesinin bu fiili, bu çalışmayı yürütmesi nedeniyle İnsan Hakları Kurumunun bu yetkisini kaldırdık açıkçası. Böyle bir mükerrerlik söz konusu oluyor idi ki bunun da olumsuz sonuçları geçtiğimiz dönemlerde yaşandı. İnsan Hakları Kurumunun almış olduğu bir karar ile ombudsmanlık kurumunun almış olduğu karar birbiriyle çelişebiliyor, çelişik bir durum söz konusu olabiliyor. Dolayısıyla, ombudsmanlık kurumumuz, özellikle insan haklarına yönelik bireysel başvuruyu kabul edecek. Dolayısıyla, burada İnsan Hakları Kurumumuza resen inceleme yapma hakkını burada veriyoruz.

Şimdi, ayrımcılığın türleri, AB müktesebatına ve Avrupa Konseyi tavsiyelerine uygun olarak belirlenmiş durumda. Ayrımcılık iddiasında bulunanların bu nedenle maruz kaldıkları olumsuz muamelelerin de ayrımcılık teşkil edeceği yine hükme bağlanmıştır. Buradan neyi kastediyoruz? Eğer herhangi bir vatandaşımız "Bana ayrımcılıkla mücadele yapıldı." şeklinde herhangi bir başvuruda bulunduğunda, eğer "Siz bu kuruma, ayrımcılıkla mücadele ettiniz, buraya başvurdunuz." diyerek ayrıca bir ayrımcılık yapılması hâlinde de yine kurul ve kurum bu konuda yetkili olacak.

AB müktesebatında ayrımcılık yasağına ilişkin olarak kamu ve özel sektörü de kapsayacak şekilde 3 ana kategori bulunuyor. Bunlar: Mal ve hizmetlere erişim, sosyal hizmetlere erişim, istihdam alanları. Yine, Avrupa Birliği uygulamalarına ve bununla ilgili diğer ülke örneklerine baktığımızda da 3 ana çerçevenin oluşturulduğunu görüyoruz. Tasarı, bu her 3 kategoride de ayrımcılığı yasaklamaktadır. Bu alanlarda hangi tür uygulamaların ayrımcılık sayılamayacağı ise yine yasa tasarımızda yer almaktadır.

Kurumun statüsüne gelince. Türkiye İnsan Hakları Kurumunun mevcut statüsüyle aynı şekilde düzenlenmiştir, bu konuda herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Özel bütçeli bir kuruluştur. İdari ve mali açıdan özerk, kamu tüzel kişiliğini haiz ve Başbakanlıkla ilişkili bir kuruluş olarak belirlenmiştir. Kurumun görevlerine baktığımızda, Birleşmiş Milletler Paris İlkeleri'nde belirtilen ve uluslararası alanda benzer kurumlar tarafından yerine getirilen tüm işlevleri üstlenebilmektedir. Eğitim ve bilinçlendirme faaliyeti, ki Avrupa Birliğinde ağırlıklı olarak bu alana bu tür kurumların yöneldiğini görüyoruz, eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerinin oldukça yoğun olduğunu biliyoruz. Yine, mevzuatla ilgili görüş ve önerileri bildirme, görev alanındaki uygulamayı izleme ve raporlama, ulusal önleme mekanizması sıfatıyla denetim ve inceleme faaliyetlerinde bulunma, başvuru üzerine veya resen özel inceleme yapma yetkilerine sahip.

Kurulun oluşumuna baktığımızda, Kurul üye sayısı 11; Bakanlar Kurulu tarafından 8 üye, Cumhurbaşkanımız tarafından ise 3 üye atanması öngörülmüştür. Başkan ve İkinci Başkan Bakanlar Kurulu tarafından görevlendirilebilecektir. Üyelerin görev süresi dört yılla sınırlıdır. Arka arkaya iki dönem görev yapanlar bir dönem geçmeden üyelik yapamayacaklardır.

Kurul üyeliği şartlarına baktığımızda, 657 sayılı Kanun'daki genel şartları taşımasını öngörüyoruz. En az dört yıllık yükseköğrenim görmüş olmasını öngörüyoruz. Yine, kurumun görev alanındaki konularla ilgili çalışmalar olması, bilgi ve deneyime sahip olması gerekiyor. Kamuda veya özel sektörde on yıl hizmette bulunması, kurumun görev alanına giren konularda bilgi ve deneyimi bulunanların çoğulcu bir temsili olması gerektiğini yine yasamızda açıkça ifade ettik. Buradaki anlamı şu: Burada, birincisi ayrımcılıkla ilgili bir husus var, ikincisi insan haklarına yönelik bir konumuz var, üçüncüsü ise işkenceye yönelik bir düzenlememiz var. Bunun dışında, engelliler, kadınlar gibi toplumun değişik kesimlerine yönelik dikkat edilmesi gereken, üye atanırken göz önünde bulundurulması gereken hususlar var. Bunları da bulunduran bir yapıda bu atamaların gerçekleştirilmesi öngörülmüştür.

"Başkan ve üyeler süreleri dolmadan hiçbir şekilde görevlerinden alınamazlar." Yine, bu yasa gereği, tasarımız gereği. İkinci görev yasağı söz konusu. Herhangi bir kurumda yani İnsan Hakları Kurumu dışında herhangi bir yerde çalışamayacak. Üyelik sonrası önceki memuriyetlerine dönüşlerindeyse güvence sistemini devreye sokuyoruz, özlük haklarını da koruyoruz. Soruşturma izinleriyse Başbakan veya görevlendireceği bakan tarafından yapılacaktır.

Evet, kurulun görevlerine baktığımızda, karar organı olarak kurul bireysel başvuruları ve resen yapılan incelemeleri karara bağlamak, inceleme ve başvurularda uzlaşma sürecini sonuçlandırmak, ayrımcılık yapanlara para cezası vermek. Ki yaptırım uygulaması şu anda Avrupa'nın birçok ülkesinde maalesef yok, sadece tavsiye niteliğinde kararlar alınıyor. Yaptırım birkaç ülkede var, iki veya üç ülkede yaptırım uygulaması var. Biz de bir yaptırım konulması gerektiğini düşündük ve ayrımcılık yapanlara yönelik de bir para cezası verilmesini burada öngördük. Kurumun hazırladığı inceleme ve denetim raporlarını ve yine, uluslararası iş birliğine ilişkin hususları karara bağlamak da yine kurulun görevleri arasında.

Evet, burada, özellikle şu en altta yer alan ifadeyi biraz açmak istiyorum: "Kurul uzmanlaşmayı sağlamak için daireler ve komisyonlar hâlinde çalışabilecektir." Buradan neyi kastediyoruz? Kastettiğimiz husus şu: 11 üyesi var kurulumuzun. Bu 11 üyenin... Çünkü bireysel başvuruların ne kadar geleceğini bilemiyoruz yani çok yoğun bir bireysel başvuruyla kurum karşı karşıya kalabilir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalması hâlinde -ki bireysel başvuru biliyorsunuz, iki alanda başvuru hakkı var; biri ayrımcılıkla mücadele konusunda, diğeri ise işkence ve kötü muamele konusunda- bireysel başvuru söz konusu olabilecek. Dolayısıyla, kurul gerektiğinde ikiye ayrılabilecek. İşte 5 kişilik bir grup, kurul üyesi ayrımcılıkla mücadele konusunda karar verebilecek, 11 kişi adına karar vermiş olacak; diğer 5 kişilik grup ise işkence ve kötü muameleye yönelik ikinci bir yönetim kurulu gibi çalışabilecek, onlar da kurul adına karar verebilecek veya eğer kurul o şekilde uygun görüyorsa tüm bu bireysel başvuruların tamamı 11 kişilik kurula gelecek. Bu inisiyatifi tamamıyla kurula bıraktık, böyle esnek bir yapı oluşturduk. Esnek yapı oluşturmamızın temel nedeni de açıkçası şu an için bu başvuruların nasıl, ne kadar olacağını öngöremiyoruz dolayısıyla eğer kurulda bir yoğunluk söz konusu olacak olursa gerekirse kurul ikiye ayrılabilecek, iki farklı alanda ayrı ayrı karar verebilecek ve bu kararlar da kurulun kararı olarak geçecek.

Diğer bir husus ise, yine çok statik, isimleri, tanımları belirlenmiş daireler oluşturmadık. Bunun yerine, yine, 10 adet birim, daire oluşturulabileceğini... Bu yetkiyi biz kurula veriyoruz; bunu 5 birim oluşturur, 6, 7, 8 birim oluşturabilir. Bu kurumun başında bir koordinatör olacak, bir yönetici olacak. Bu yöneticiye yine, biz daire başkanı özlük hakkı vereceğiz ama o birimin ismini bizatihi kurul kendisi belirleyecek. Niye bunu bu şekilde yaptık? Yani, her bir daireye "strateji planlama dairesi", "insan hakları dairesi", "ulusal önleme mekanizması dairesi" gibi daire isimleri de koyabilirdik ve bunların görevlerini teker teker zikredebilirdik ama yarın neyle karşılaşacağımızı bilemiyoruz, yeni bir daire kurulması gerekebilir, onun için ilave, tekrar bir yasal değişiklik yapılmasın istedik. Görevlerini tanımladık, ulusal önleme mekanizması olarak, işkenceyi önlemeye yönelik, insan haklarına yönelik, ayrımcılığa yönelik tüm görev ve yetkilerini teker teker saydık ve dedik ki: Kurul bir araya gelsin, kendi yapısını oluştursun. Kurul "Ben 3 daireyi işkenceye yönelik ayırıyorum, 3 daireyi insan haklarına yönelik, 3 daireyi de ayrımcılıkla mücadeleye yönelik kuruyorum." diyebilir. Yarın ayrımcılıkla mücadeleye yönelik olarak daha fazla başvuru gelmesi hâlinde 3 olan ayrımcılıkla mücadele daire sayısını 4'e, 5'e çıkarma imkânını getiriyoruz, esnek bir yapı oluşturduk burada. Kurul kararını verecek ve Bakanlar Kuruluna sunacak ve Bakanlar Kurulu kararıyla bu da yürürlüğe girecek.

Başkan ve 3 Başkan Yardımcısı olacak. Daha önceki mevcut, şu anki cari olan İnsan Hakları Kurumumuzda sadece 1 Başkan Yardımcısı var, şu anda bu Başkan Yardımcısı sayısını 3'e çıkardık. Bir Başkan Yardımcısı insan haklarından sorumlu olacak, ikinci Başkan Yardımcısı ayrımcılıkla mücadele konusunda sorumlu olacak, üçüncüsü de işkence ve kötü muameleye yönelik yapılan çalışmalardan sorumlu olacak.

Kurumun hizmet birimleri -biraz önce ifade ettim- kurumun teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla atanacak dedim. Bunları zikrettim, bunları geçelim isterseniz.

Sivil toplumla ilişkileri ise kurumun görev alanıyla ilgili konularda görüş alışverişinde bulunmak amacıyla kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve diğer ilgililerden oluşan istişare komisyonu oluşturulacaktır. İnsan hakları sorunlarını tartışmak ve insan hakları konularında bilgi ve görüş alışverişinde bulunmak amacıyla merkezde ve illerde kurum tarafından istişare toplantıları yapılabilecektir.

Başvurular, ayrımcılık -bunları ifade ettim ama hızla tekrar ediyorum- yasağında kişisel başvuru olabiliyor veya resen olabiliyor. Ulusal önleme mekanizmasında yine kişisel başvuru olabiliyor, resen olabiliyor. İnsan hakları ihlallerinde ise resen inceleme söz konusu olabiliyor. Kuruma herkes başvurabilecek, başvurular ücretsiz olacak. Başvuru öncesinde ilgili taraftan sorunun çözümü veya ihlalin giderilmesi de isteniyor. Telafisi güç ve imkânsız zararlar karşısında da bu şart aranmadan başvuru yapılabilecek. Bununla neyi kastediyoruz, çok kısaca da bunu özetleyeyim: Herhangi bir vatandaşımız ayrımcılığa tabi tutulduğunu düşünürse önce bu ayrımcılığı yaptığını düşündüğü kuruma başvuracak -bu kamu olabilir, özel olabilir- bir ay süre verilecek, bu bir aylık süre içerisinde eğer bir ayrımcılık söz konusu ise ve bu giderilmemişse bir ay sonra kuruma başvuracak, kurum da bunu üç ay içerisinde neticelendirmek zorunda. Bunun aşamaları da şu şekilde olacak: Önce uzlaşma yöntemi denenecek, taraflar bir araya getirilecek elbette görüşleri alındıktan sonra. Kamu kurumuysa bu ayrımcılığı yapan kamu kurumunun görüşünü soracak, bu görüş ayrımcılık yapıldığını iddia eden ilgili kişiye verilecek ve daha sonra bir araya getirilecek ve bir uzlaşma mekanizması aranacak. Eğer bir uzlaşma söz konusu değilse, eğer gerçekten savcılığa intikal etmesi gereken herhangi bir husus varsa doğrudan savcılığa durumu intikal ettirecek veyahut da bir ayrımcılık söz konusu ise, bir ihlal yapıldığına karar vermişse kurulda, bu konuda ya uyarıda bulunacak ya para cezası verecek. Kamu kurumlarında bu ayrımcılığın yapılması hâlinde bu ceza ilgili kamu kurumuna verilecek, kamu kurumu da bunu ilgili şahsa, kim ayrımcılık yapmışsa ona rücu edecek. Özel kesimde ise doğrudan o şirketin sahibi kimse bu ceza ona verilecek.

Ama burada şunu da ifade edeyim: Eğer, diyelim ki aciliyet arz eden bir durum söz konusu ise, diyelim ki bana ayrımcılık yapıldı ve gerçekten zaman son derece önemli, bir an evvel sonucunun alınması gerekiyor, ben son derece mağdurum, bu tür durumlarda da doğrudan İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna o kişi başvurabilecek yani açıkçası böyle bir açık kapı da bırakıyoruz. Gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin ihlali hâlinde uzlaşmaya gidilerek... Bunların hepsini anlattım. Ceza ise 1.000 lira ila 15 bin lira arası olacak. İhlalin herhangi bir suç teşkil eden bir hususu olması hâlinde de suç duyurusunda bulunulacak.

İspat yükümlülüğü önemli hususlardan bir tanesi. Burada biz ispat yükünün paylaştırılması ilkesini benimsedik. Buna göre, iddia sahibinin, kuvvetli emarelerin ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması durumunda ispat yükünün karşı tarafa geçeceği öngörülmüştür burada. Yani, eğer bir emaresi söz konusuysa, bir emare var ise, elinde herhangi bir karine oluşturan bir olgu var ise o zaman karşı taraf, ayrımcılık yaptığını iddia ettiği taraf ayrımcılık yapmadığını ispat etmekle yükümlü olacak.

Personel rejimine baktığımızda ise Kurul Başkanı Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının ek göstergesi olan 7000 ek göstergeye sahip olacak, kurul üyeleri genel müdürlerin yine özlük haklarına sahip olacak, başkan yardımcıları ise genel müdür yardımcılarının özlük haklarına sahip olacak. Kurumda geçici görevlendirme söz konusu olabilecek. Yine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi olmaksızın bu alanda gerçekten uzmanlaşmış, insan hakları konusunda deneyimli, bilgili kişiler de doğrudan, herhangi bir sınava tabi tutulmaksızın kurum tarafından alınabilecek ancak bu personelin sayısı yüzde 10'u geçmeyecek.

Mevcut Türkiye İnsan Hakları Kurumuna ait olarak ise personel taşınır evrak hak ve alacaklarının tamamı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna devrolacak. Başkan ve üyelerinin görevleri sona erer ermez başkan ve ikinci başkan kalan görev sürelerini başkan müşaviri olarak tamamlayabilecek.

Benim sunuşum bu kadar. Ben hepinize çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.