KOMİSYON KONUŞMASI

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, arkadaşları izlerken, doğrusu, bir Komisyon üyesi, milletvekili, belli yaşta biri olarak değil de meraklı, öğrenmeye çalışan, anlamaya çalışan bir çocuk gözüyle izlemeye çalıştım; yani, ne konuşuluyor, ne anlatılıyor, bu ağabeyler, ablalar, amcalar, teyzeler ne diyorlar diye.

Mesela, en son, Şenal Hanım'dan başlayayım, eksik söylemeyeyim: "Paris ilkelerinin bize emrettiği" gibi bir deyimle başladı. Bayağı, böyle, Millî Savunma Bakanlığı Komisyonunda olsa böyle deyimler duymak hoşumuza giderdi de şunu söylemek istiyorum...

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Hukuk ne emrederse.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Şenal Hanım'ın, tabii, niyeti öyle değil. Ama galiba biz burada, çok özgürlükçü, sivil, bağımsız, bireyi öne çıkaran, bireyin düşüncesini kutsayan bir literatürle konuşurken, yazılımımız, zihin formatlarımız, kodlarımız biraz böyle, buradan, bilinçaltımızdan bu tür kelimeler depreşiyor. Birçoğumuzda var bu. Yani kimseyi suçlamak için söylemiyorum. Hepimizin ortak paydası bu.

İşte, "modernizm" denen bir kavramımız var. Herkes farklı farklı algılayabilir. Benim en son öğrendiğim, hani, küçük bir çocuk gözüyle bakıyorum ya, "deformasyon" diye özetleyebileceğimiz bir şey.

Burada, MAZLUMDER temsilcisi olan arkadaşımızı son dönemin biraz magazinel deyimiyle, "Türk tipi bir kanun yapabilir miyiz?" diye... Ama galiba, son dönemde, zorunlu olarak, yani doğal sürecin bir üretimi olarak "yerli ve millî" diye bir kavramı kullanmışız. Bir çeviri kavram değil, tamamen bizim hissiyatımızı, bizim durumumuzu, bizim realitemizi nesnel olarak ifade eden bir kavram. Herhâlde bunu sık sık kullanmak zorunda kalacağız.

Mesela, bu masanın etrafında, ekolojik toplum siyasetine yatkın olan arkadaşlarımız var. "Ekoloji" kavramını değişik platformlarda sık sık kullanan arkadaşlarımız var. "Biyososyoloji"den bahseden arkadaşlarımız var, ne bileyim, "diyalektik natüralizm"den bahseden arkadaşlarımız var. Bunlar belli bir çerçevede, uygulaması filan da, işte, başlatılmış, ne bileyim, laboratuvar çalışmaları yapılan değişik kavramlar. Fakat, bakıyorum, kullandığımız kavramların birçoğu, mesela bir grup arkadaşın verdiği eleştirileri içeren bir şey vardı, orada da referanslarımız hep başka yerden. Yani bu kadar kompleksimiz olmaması lazım. İnsan hakları konusunda bir şeyler üretebilme imkânımız var, müktesebatımız var, geçmişimiz var. Bir insanlık birikimidir. Başka yerden bir şey almayalım demiyorum, başkalarından da alalım ama gözümüzün önünde olan biten şeyleri bile bir Brüksel'den, Londra'dan, Paris'ten, New York'tan, ora çevriminden sonra anlamak gibi bir alışkanlığımız var. İlla oraya İngilizceye, Almancaya, Fransızcaya tercüme edeceğiz ya da Flamenkçeye, ondan sonra Türkçeye çevirip o çeviri versiyonuyla burnumuzun dibinde olup şeyleri anlamak gibi böyle bir arızamız var, bir problemimiz var. Bu dikkatimi çekti. Bütün herkesi dinlerken, yani, bir yerden, ne bileyim, bir müstemleke ülkesi hissiyatıyla, dışarıdan birileri gelmiş, genel valilikten ajanlar, uzmanlar gelmiş, bizi burada terbiye ediyorlar, bize yön veriyorlar, bizim nasıl yaşayacağımızı, haklarımızı, hukukumuzu nasıl koruyacağımızı bize öğretiyorlar gibi.

Daha çok da dikkatimi çeken, özellikle cinsiyet ve kadın üzerinden yoğunlaşması bu şeyin. Genelde, işte, o "modernizm" dediğimiz deformasyon süreci taşıyıcı aparat olarak genelde bu iki kavramı kullanıyor; cinsiyet ve kadın. Bu aparatlar üzerinden "modernizm" bizim gibi toplumlarda yaygınlaştırma imkânı, alanı buluyor. Bu da özellikle söyleyeceğim: Bu kanun eksik olabilir, yetersiz olabilir, yine bir hanımefendinin söylediği gibi, süreç içerisinde kendi kendini doğrultabilir, ama kanunun benim hoşuma giden iyi bir tarafı var, kanunda bazı esnekliklerin olması, yani böyle bir kanuna da yakışan esnekliklerin olması, otokratik devlet belirleyicinin, her detayı, her şeyi belirleyen, tasnif eden, emreden o devlet yüzünün görülmemiş olması. Her ne kadar arkadaşlarımız, "İşte, efendim burada olası ihlalci devlettir, dolayısıyla devletin burada görünüyor olması doğru değil." filan deseler de biraz devlet tanımını, hükûmet tanımını, siyaset tanımını, sivil toplum tanımını ezberler dışında yeniden algılamaya, yeniden anlamaya çalışırsak biraz daha rahat bakabiliriz. Hükûmet dediğimiz, siyasi parti dediğimiz, bize şimdiye kadar daha önceki o vesayetçi paradigmanın da öğrettiği gibi tu kaka bir şey değil. Yani, "halk" dediğimiz, "ulus" dediğimiz, "toplum" dediğimiz, hepimizin kendi ideolojik çerçeveleri içerisinde, literatürü içerisinde, aynı kavramın değişik versiyonunu kullanarak ürettiğimiz bir şey var, bunun yansıması. "Millî irade" diyen var. "Millî irade" diyenler biraz daha muhafazakâr, sağcı oluyor, işte, "ulusal, bilmem ne" diyenler bilmem ne oluyor. Böyle komik bir toplumda yaşıyoruz maalesef.

BAŞKAN - Evet Sayın Vekilim, toparlarsanız bir zahmet.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Yani, aynı kelimenin Öz Türkçesi ile Osmanlıcasını farklı farklı kullanırken, farklı alanlara, farklı ideolojilere sahip insanlar hâline geliyoruz. Biz buyuz, realitemiz bu. Dolayısıyla, hükûmet tarafından belirleniyor olması bunun toplumdan kopuk, topluma yabancı, topluma düşman bir kurum hâline gelmesi anlamına gelmiyor. Bunları belirtmek istedim. Yani, çok "nongovernment" bir yapı oluşturmak istiyorsak o başka bir şeydir. Ama devletin himayesinde, resmî bir kurum olarak oluşturulacaksa, bunu belirleyen Bakanlar Kurulu ya da Cumhurbaşkanı bu halkın toplam algısını, duyarlılığını yansıtacak bir kurul oluşturacaktır. Bunu başka yerden, işte, çeviri bir gözle, belki dışarıdan baktığımız için buradaki yapıyı biz farklı görüyoruz. Yani, tekrar, "yerli" ve "millî" gibi... Biraz belki bazı arkadaşlarımızı irite edecek bir kavram ama maalesef böyle, böyle bir sorunumuz var, böyle bir algı sorunumuz var. Kavramları yeniden tasnif edersek, yani sivil toplum örgütleri ne kadar sivil, devlet ne kadar devlet, halkçılık ne kadar halkçı, ne bileyim, bireysellik ne kadar bireysel, özgürlük ne kadar özgürlükçü, demokratiklik ne kadar demokrasi tanımına uygun, bağımsızlıkçılık ne kadar bağımsızlık tanımına uygun, nedenleri ve sonuçlarıyla? Yani, söylem ve fiili durumu karşılaştırırsak daha sağlıklı bir vasat oluşabilir diye düşünüyorum.

Böyle, genel, saçma sapan, aklıma gelen şeyleri söyledim. Yine bir çocuk gözüyle söyledim. Mazur görün.

Teşekkür ederim.