Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 21 .11.2024 |
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok kıymetli üyeleri, Sayın Bakanımız, çok kıymetli bürokrat arkadaşlar, basınımızın çok kıymetli mensupları; ben de hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Sayın Bakanımızın tabii sunumunu dinledik, kitapçığı da şu ana kadar biraz inceleme fırsatım oldu. Sizler bölgedeki gelişmelerin ya daha büyük bir savaşa ya da büyük bir barışa yol açabileceğini ifade etmiştiniz. Bir dua yerine geçsin, inşallah, bu daha büyük bir barışa vesile olur ve siz de bunların öncüsü olursunuz.
Tabii, bütçeyi konuşuyoruz, jeopolitik risklerin ve savaşın kapımızda olduğunu konuştuğumuz bir dönemde Dışişleri Bakanlığının bütçesini konuşuyoruz. Baktığımızda -arkadaşlarımız da ifade etti- yeniden değerleme oranının bile altında gerçekleşmiş, yüzde 24 civarında bir bütçe artışı. Benim çok temel bir itirazım var siyasette: Söylemlerimiz ile eylemlerimizin birbiriyle uyuşması lazım; bu, dış politikada da öyle, iç politikada da öyle, bire bir ilişkilerimizde de böyle. Yani, düşünün, "savaş riski" dendiğinde biz bir hafta sonra burada savunmayla ilgili vatandaşın kredi kartı limitlerine varıncaya kadar ne yapabilirizi konuştuk. Dolayısıyla burada risk ile eylem arasında, bütçe arasında bir ilişki kurmak çok zor. Şu olabilir: Dışişleri Güçlendirme Vakfımızı tabii kurduk. Bu vakıf muhtemelen bütçe dışı da bir vakıf yani burada belki kaynaklar üretilebiliyordur ama dünyada, tüm kıtalarda şu anda diplomatik misyonda 3'üncü olan bir ülkenin daha güçlü bir bütçeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, tabii, sabahtan bu yana dünyada yeni kurulan organizasyonlarla, yapılarla ilgili çok şey söylendi. Ben de dış politikada kanaatlerimi biraz onun üzerine oturtacağım. Şimdi, tabii, dünyada siyasi, ekonomik, askerî anlamda büyük dengesizlikler elbette yaşanıyor ve biz kırk elli yıl önceki gibi dış politika vizyonumuzu devam ettiremeyiz, bu bir realite. Dolayısıyla ben Türkiye'nin çoklu dış politika vizyonunun çok önemli olduğunu düşünüyorum hatta şöyle bakıyorum: Birinci Dünya Savaşı'nda ortaya çıkan ama İkinci Dünya Savaşı sonrası kurumsallaşan, Batı'da oluşan o büyük yapılar, büyük devletlerin kurduğu büyük yapılar artık dünyanın sorunlarına bir çözüm üretme konusunda sıkıntılı ve aslında kurdukları sistemin de artık kendileri lehine işlemediğini düşünüyorlar başta ticaret olmak üzere. Dolayısıyla başta Çin olmak üzere, bu yeni dünya düzeni yeniden şekillenecek ve önceki dünya sistemini kuranlar gelmekte olan tehlikenin farkında.
BRICS'le ilgili olarak da daha önce Şanghay İşbirliği Örgütüyle ilgili olarak da benim kanaatim, her ne kadar biz "çoklu bir dış politika" desek de dünyanın önümüzdeki belki on yıl, yirmi yıl içerisinde çift kutuplu bir noktaya doğru gideceğini düşünüyorum. Ben gerek BRICS'in gerek Şanghay İşbirliği Örgütünün şu anda siyasi, ekonomik ilişkiler noktasında birtakım işler yaptıklarını, birtakım savunma sanayisi anlaşmaları yaptıklarını izliyorum. Ana ticaret partnerleri Amerika olma durumu devam edene kadar belki bir askerî iş birliği görmeyeceğiz ama bu gidişatın nihai kertede mutlaka o çift kutuplu dünyanın askerî tarafını oluşturacağını düşünüyorum. Buradan hareketle de Türkiye'nin dünya nüfusunun neredeyse yüzde 45'i, toplam gayrisafi millî hasılanın yüzde 30 küsurunu oluşturan BRICS gibi yapılardan kendini dışarıda tutmasını pek düşünemeyiz. Burada önemli olan, Türkiye şunu yapabilecek mi: Türkiye bir taraftan Avrupa Birliği ve Amerika'yla olan ilişkilerini, Batılı kurumlarla olan ilişkilerini, aynen Ukrayna örneğinde olduğu gibi, onlar için de avantaja çevirebilecek bir köprü ülke olabilecek mi? Eğer Türkiye bunu başarabilirse doğrusu bu Türkiye için de çok kıymetli bir gelişme olmuş olur.
Aslında, biz Türkiye açısından baktığımızda da BRICS içinde Çin ve Rusya bugün dış ticaretimizde en fazla açık verdiğimiz iki ülke. Dolayısıyla biz bu BRICS'le olan ilişkilerimiz... Ki Şanghay İşbirliği Örgütünde bir gözlemci rolümüz var, BRICS'e sadece davet ediliyoruz sanıyorum. Bu, aslında, Türkiye için bu manada kıymetli olur. Ama ben Türkiye'nin dış politikada sistem kuran bir aktör olabilmesi adına... Yani bu cumhuriyeti kuranlar nasıl işte Bağdat Paktı ve benzer paktlar kurdularsa ben Türkiye'nin bir ticari, ekonomik şemsiyeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu konuda da özellikle Türk devletleriyle yaptığınız çalışmalardan bahsettiniz, bunu çok kıymetli buluyorum. Çünkü Türkiye'nin bir yumuşak güç olduğunu yıllardır dış politikada söylüyoruz. Ben, Türkiye'nin kendi bölgesinde kendisini korumaya alacak bir ticari devlet aklıyla da hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Ticaret ve ekonomik ilişkiler aslında Türkiye'yi koruyan bir başka şemsiyeye dönebilir.
Şimdi, buradan hareketle ben, şu Suriye meselesi çok konuşuldu... Şimdi şu anda Suriye'de bir çatışma yok Sayın Bakanım. Yani bu Esad'la görüşme, Birleşmiş Milletler gözetiminde, Birleşmiş Milletler kararı doğrultusunda artık bizim misafirlerimizin geriye dönüşünün planlaması hususunda sizden daha fazla cümleler duymak isteriz çünkü bu ülkenin önümüzdeki yıllarda demografik yapısına zarar verecek bir noktaya doğru gidiyor bu iş. Dün İçişleri Bakanımızın yaptığı sunumda bir kontrol altına alma durumu söz konusu ama şu anda Suriyeli nüfusun toplam nüfus içindeki payı yaklaşık yüzde 3,5 ve Türk nüfusundan, daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti kimliği olan vatandaşlarımızın nüfusundan neredeyse 5 kat hızlı artan bir nüfusları var. Burada, özellikle göçle ilgili bir birim kurduğunuzu, istihbaratla ilgili ayrı bir birim kurduğunuzu da raporlardan okumuş olduk bu süreçte. Doğrusu merak ediyorum, burada acaba farklı bir çatışma alanı olacak mı? Çünkü siz istihbarattan gelen birisiniz. İşte, göçle ilgili elbette Dışişlerimizi ilgilendiren şey var.
Ancak ben bir parantezi şu Rusya'ya açmak istiyorum: Rusya'yla ilişkilerimiz olağanüstü çok boyutlu bir hâl kazandı. Yani biz Suriye'de Esad'la görüşeceğiz, en önemli partnerimiz Sayın Putin dolayısıyla Rusya. Nükleer santralleri, işte bunlara kurduruyoruz. Enerji konusunda çok ciddi bir ithalatımız var. En önemlilerinden bir tanesi de şu anda özellikle Türkiye'ye gelen ve burada kalan insanlar olarak baktığımızda, güneyimize Ruslar olağanüstü geliyorlar ve artık Türkiye'ye yerleşiyorlar. Burada bir dengelenmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla sunumunuzda da ifade ettiğiniz yani beş yıl sonra Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısına davet edilmiş olmak... Elbette belki yeni bir süreç başlıyor ama zihnimde şöyle bazı kuşkular var, Suriye'yle ilgili de vardı, ona zamanım yetmeyecek, söyleyemeyeceğim: Şimdi, Avrupa Birliği en son bir rapor yayınladı, işte, komisyon bir rapor yayınladı Türkiye hakkında; burada özellikle Türkiye'yle ilgili olarak Doğu Akdeniz'deki yapıcı rolümüze ve Yunanistan'la iyi giden ilişkilerimize vurgu yapıyor. Ancak aynı raporda Yunanistan'ın Kıbrıs tezlerini... Siyasi kriter olarak önümüze koyduğu bazı şeylerden asla vazgeçmiş değiller. Doğu Akdeniz'de ve Kıbrıs meselesinde bizimle ilgili hiçbir olumlu cümle kurmayan Avrupa Birliği, Yunanistan'la ilişkilerimizin iyileşmesinden bahsediyor. Tabii, mavi vatan, kıta sahanlığı, havada, sahada onlarla olan ilişkilerimiz... Elbette Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politika meselesi Yunanistan değildir. Biz daha küresel, daha bölgesel bakıyoruz çünkü sonuçta Yunanistan, Türkiye'den ayrılmış, kurulmuş bir devlettir. Burada biz ne verip ne alıyoruz, bazen düşünüyorum Sayın Bakan, bunu zihnimden çıkartamıyorum çünkü sonuçta bu ilişkiler neticesinde F-16, F-35 -zaman kısıtı dolayısıyla girmeyeceğiz ama- Eurofighter konusunda da bizim önümüze neler konuyor? Dolayısıyla ben bu konularda doğrusu merak içindeyim.
Plan ve Bütçedeyiz, dış politika ve ekonomi ilişkisi elbette çok kıymetli. Ben dış politikanın sadece dış politikayla, o ülkelerle ilişkiler noktasında sadece ticaretle ilgili bir mesele olmadığını da düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Artık biz dış politika ve güvenliği birlikte düşünmek zorundayız, dış politika ve savunma sanayimizi birlikte düşünmek zorundayız, yapay zekâyı, hepsini birlikte... Dolayısıyla dünyada bu kadar öngörülebilir olmayan bir tabloda -siz "belirsizlik" demişsiniz- aslında dış politika her şeyi ilgilendiren bir alan, böyle bir alanda -üzülerek ifade ediyorum ki- özellikle ekonomi konusunda Hazine Bakanının Dışişleri Bakanından daha fazla tur attığı, özellikle Batılı çevrelerde finans arayışında olduğu bir dönemde keşke biz 2023 vizyonumuzu gerçekleştirmiş olsaydık da bu ülkenin ekonomik gücü Dışişlerinin önüne daha büyük bir fırsat sunabilseydi. Bu fırsatı biz hariciyemizin önüne maalesef koyamadık.
Ben Filistin konusunda hayatını kaybeden kardeşlerimize tekrar Allah'tan rahmet diliyorum. Filistin konusunda da elimizi kolumuzu bağlayan en önemli unsurun Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomik sıkıntıları olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum. Türkiye sorun çözen bir ülke olmak zorundadır ve inşallah, önümüzdeki dönem de bu süreç devam eder ama bu sürecin, o yumuşak gücün daha fazla akılla birleşerek, daha fazla bireysellikten uzaklaşarak ve dış politika vizyonumuzun daha fazla kurumsallaşarak bir noktaya gitmesi gerektiğini ifade ediyorum.
Son olarak şunu söylemek zorundayım, bunu asla siyasi bir tartışma olarak söylemeyeceğim, mazime olan saygımdan dolayı ifade edeceğim: Ben bütün dedeleri, 4 dedesi Sarıkamış'ta şehit olan bir ailenin evladıyım, benim dedelerim Osmanlı askeriydi. Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk Trablusgarp'ta, Balkanlarda, Birinci Dünya Savaşı'nda, Çanakkale'de bir Osmanlı subayı olarak savaşmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Biz kökü mazide olan atiyiz. Biz önce Mustafa Kemal Atatürk'e, kurucu liderimize duyduğumuz saygıdan dolayı asla o maziyi inkâr ederek yola devam edemeyiz. Bizim "Selçuklu da, Osmanlı da, cumhuriyetimiz de bizimdir." diyerek yol yürümemiz lazım ve dış politikada özellikle emperyalizmin kullandığı terminolojiyle, Osmanlı'yı sanki böyle sürekli yanlış bir yere konumlandırmak isteyenlere de "Ya, biz kimiz?" sorusunu tekrar sormamız gerektiğinin altını çiziyorum. Bizim -Sayın Bakan da ifade etti- kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok ama bir karış toprağımızda gözü olanlarla da sonuna kadar mücadele kararlılığımız var. Onun için, ne olur, Türkiye vizyonunu, Türkiye'nin dış politika vizyonunu çok küçük siyasi hesaplara terk etmeyelim, daha geniş bakalım çünkü dış politika millî bir meseledir, millî meselelerde birlikte olmayı başaralım diyor, tekrar bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.