KOMİSYON KONUŞMASI

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Teşekkür ediyorum Başkan.

Sayın Bakan, kıymetli milletvekilleri, bürokratlar, basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum ve 2025 bütçesinin hayırlı, uğurlu ve bereketli olmasını diliyorum.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki: Türkiye'de bir Kürt sorunu yoktur, bölücü terör sorunu vardır. Türk devleti de milletiyle beraber doğulusu batılısı, kuzeylisi güneylisi hep beraber kırk yıldır bu belayla boğuşmaktadır. Bu kırk yılda yani on dört bin altı yüz günde 6.387'si Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, 1.512'si güvenlik korucusu, 587'si polis ve 6.416'sı sivil vatandaşımız olmak üzere 14.902 resmî görevli ve vatandaşımız şehit olmuştur. Kısacası, kırk yıllık PKK terör örgütüyle mücadelede her yaşadığımız huzurlu ve mutlu günü bir kahraman şehidimize borçluyuz. Bu şehitlerimizin içinde ciddi miktarda özellikle Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan vatandaşlarımızın da varlığı bir gerçektir. Şöyle hatırlatayım ki: PKK terör örgütünce 15 Ağustos 1984 tarihinde Eruh ve Şemdinli'de güvenlik güçlerimize yönelik ilk silahlı terörist eylemlerde bulunulması sonrasında Siirt ili Eruh ilçesi Karageçit köyü, Mardin ili Ömerli ilçesi Pınarcık köyü, Siirt ili Eruh ilçesi Milan mezrası, Siirt ili Güçlükonak ilçesi Çevrimli köyü, Siirt ili Şirvan ilçesi Cevizdalı köyü, Erzincan ili Kemaliye ilçesi Başbağlar köyü, Van ili Bahçesaray ilçesi Sündüs Yaylası, Siirt ili Baykan ilçesi Derince köyü, Mardin ili Savur ilçesi Ormancık ve Akyürek köyleri ile Diyarbakır ili Kulp ilçesi Hamzalı köyünde haklarını savunduğunu iddia ettikleri Kürt kardeşlerimiz topluca katledilmişlerdir. Bunun yanında, son kırk yılda ülkemiz ayrıca bölücü örgütle mücadelede ortalama 2 trilyon dolar civarı para harcamıştır. Bu sürecin başsorumlusu olan 15 Şubat 1999'da yakalan Abdullah Öcalan Türk Ceza Kanunu'nun 125'inci maddesi kapsamında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan idam cezasına çarptırılmıştır ancak 2002'de yapılan yasal düzenlemelerle cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmiştir. Bu ceza 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 107'nci maddesi gereği koşullu salıverme hükümlerinden muaf tutulduğu için Öcalan'ın ceza infazı da ölünceye kadar devam edecektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin umut hakkı çerçevesinde önerdiği yirmi beş yılda bir gözden geçirme tavsiyesi de hem Türk hukukunda kabul görmemektedir hem de Öcalan'ın mahkûm edildiği suç için bu süre zaten otuz altı yıldır. Mevcut kanunlar uyarınca Öcalan'ın koşullu salıverilmesi mümkün değildir. Bu niteliklere sahip bir suçlu için de Gazi Meclisimizde "Sayın" ifadesi kullanmayı da bu teröristbaşının bu Gazi Meclise gelip konuşma yapmasını ortaya atmayı da kesinlikle kabul etmiyorum, kınıyorum ve reddediyorum.

Bugün ayrıca bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Kerkük'te yapılmaya başlayan nüfus sayımının Türkmenlerin Irak'taki varlığı açısından çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Bu sayımın Kerkük'te Irak Anayasası'nın 140'ıncı maddesinin baz alınarak yapılmasının önüne geçmemiz gerekmektedir diyorum. Kerkük binlerce yıllık Türk yurdudur ve bu gerçeği değiştirmek isteyenlerin sistematik istilasıyla karşı karşıyadır. Kerkük'te Türk kimliğini hedef alan kundaklamalar, sahte vatandaşlıklarla demografik yapının değiştirilmesi ve Türklerin göçe zorlanması asla kabul edilemez. Nüfus ve tapu müdürlüklerinin yakılması, Türklüğün belgelerle ispatını ortadan kaldırma çabasıdır. Türk bölgeleri, terör örgütleri PKK ve peşmerge eliyle işgal edilmeye çalışılmakta, Türklere katliam ve yıldırma politikaları uygulanmaktadır. Yerlerinden edilen Türkmenlerin yerine farklı etnik unsurlar sistematik bir şekilde taşınarak asırlık Türk yurdu Kerkük demografik bir kuşatma altına alınmaktadır. Türk devleti daha önceden de yaptığı gibi Kerkük'ün yanında durmalı ve bu oyunu bozmalıdır, 2007'de yürürlükten kalkan 140'ıncı maddenin tekrar yürürlüğe girmesinin önünde durmalıdır.

Sayın Bakanım, Haziran 2024'te Çin'e gittiniz ve Doğu Türkistan bölgesini ziyaret ettiğiniz için oradaki soydaşlarımız adına da kendi adıma da size teşekkür etmek istiyorum. Onların her platformda seslerini duyurmaya devam edeceğiz. Maruz kaldıkları bu uygulamalar kabul edilemez. Tarihimizin başlangıç noktası, kültürümüzün ana kaynağı olan Doğu Türkistan o topraklarda hayat mücadelesi veren 20 milyon insanımızın meselesi olduğu kadar dünya Türklüğünün de acı ama gerçek bir meselesidir. Doğu Türkistan'ın sıkıntıları yalnız Türklüğün değil Müslümanlığın ve insan haklarına saygı gösterdiğini iddia eden bütün sivil toplum kuruluşlarının sıkıntısıdır. Bugün, Doğu Türkistan'da insan haklarının da ihlal edildiği apaçık ortadadır. Çin'in Doğu Türkistan üzerinde yaptığı bu baskının dünyaya hâkim olma stratejisine paralel olduğu da gayet açıktır. Doğu Türkistan doğal kaynaklar bakımından zengin bir alandır; Çin'de bulunan en büyük petrol, doğal gaz ve kömür rezervlerine sahiptir. Bölge, aynı zamanda Çin'in gıda güvencesi açısından çok önemlidir. Doğu Türkistan'ın Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan'la sınırları vardır. İpek Yolu'nu canlandırmayı, dünya sahnesinde ekonomik ve siyasi etkisini büyük ölçüde genişletmeyi amaçlayan Çin için Doğu Türkistan tabii ki hayati bir önem taşımaktadır. 2017 yılından itibaren milyonlarca Uygur Türküne yönelik geniş çaplı tutuklamalar başlamış, cezaevlerinde öldürme, işkence, zorla kaybetme, çalıştırma, kısırlaştırma, Çinlilerle evlendirme, cinsel taciz, tecavüz, çocukları ailelerinden ayırarak asimilasyon kamplarına kapatma gibi insanlık dışı uygulamalar da sistematik hâle gelmiştir. Ayrıca, aydınlar, bilim insanları, öğretmenler, doktorlar, yazarlar ve din insanları ile sanatçılar, sporcular, iş insanları, esnaf ve toplum önderleri toplama kamplarına kapatılarak uzun yıllar hatta ömür boyu hapis cezalarına çarptırılmıştır. Doğu Türkistan'da onlarla ilgili sağlıklı bilgi alabilmek adına Urumçi'de konsolosluk kurma fikrini konuşmalıyız. Türkiye'de yaşayan Uygur Türklerini Çin Büyükelçiliği aracılığıyla en azından önemli günlerinde aileleriyle konuşturmalıyız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve hâlihazırda Doğu Türkistan'ta kamplarda tutulanlarla ilgili Çin Hükûmetinden bilgi talep edebiliriz ya da onların iadesini isteyebiliriz.

Buna ek olarak, Kalkınma Yolu Projesi için de sizi kutluyorum Sayın Bakan. Bölgede Hindistan-Orta Doğu-Avrupa ekonomik koridoru kurulurken böyle bir anlaşmayı böyle hızlı bir şekilde imzalamak gerçekten çok büyük bir iştir. Ancak acaba bu hız hayra alamet midir? Onu merak ediyorum ve onunla ilgili daha detaylı açıklama bekliyorum.

Bunun gibi, Orta Doğu'da İsrail'in cephe genişletmesi çok hızlı olmaktadır. Belli ki birileri aceleyle dikkatini Orta Doğu'dan başka yerlere taşımak derdinde ve buradaki işleri hızla bitirmek istemektedir. Bunları ve son bir aydır iç politikadaki malum radikal yol değişikliklerini baz alarak soruyorum: Türkiye'nin güney sınırlarımızda yeni oluşumlara ya da devletlere karşı olan politikasında bir değişiklik var mıdır? Cumhurbaşkanımızın ve sizin ağzınızdan birçok kez İsrail'in Türkiye'ye saldıracağı ifadesini duyduk. Böyle bir tehdit en üst düzeyde dile getirilince devletten beklenen, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tertiplenmesinin buna göre hızla değiştirilmesidir. Mesela, Malatya'daki 2. Ordu Komutanlığını Urfa'ya ya da Diyarbakır'a taşımak gibi, orduda bizim fark ettiğimiz yeni bir hareketlilik yok yahut bir NATO ülkesi olarak Türkiye, Rusya uçağı vakasında olduğu gibi NATO'nun 4'üncü maddesini işleterek Konseyi bu konu için toplantıya çağırmış mıdır? Bu hamlelerle ilgili de biraz detaylı bilgi verebilir misiniz?

Ayrıca, ben de vize konusunda şikâyetleri bir kere daha dile getirmek istiyorum. Özellikle yurt dışında okuyan öğrencilerin bu konuda çok sıkıntı çektiklerini ve vize yenilemekte zorlandıklarını, okullarına devam etmek için randevu almada sık sık bize başvurduklarını buradan dile getirip o konuda da ne yapmamız gerekiyorsa sizden destek bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için.